Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2022/554 E. 2022/2033 K. 10.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2022/554
KARAR NO: 2022/2033
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 16/12/2021
NUMARASI: 2019/608 Esas – 2021/1214 Karar
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
KARAR TARİHİ: 10/11/2022
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesi ile; müvekkillerinin murisi …’in eşi, diğer davacıların babası) olan …’un 03.10.2018 tarihinde işyeri sahası içerisinde ve yaya iken, …’nın sevk ve idaresindeki … plakalı aracın çarpması şeklinde meydana gelen trafik kazasında vefat ettiğini, aracın trafik (ZMSS) Sigortasının davalı şirket tarafından yapıldığını, poliçe Genel Şartları gereğince davalının müvekkillerinin destekten yoksun kalma zararlarını poliçe limiti dahilinde tazmin etmesi gerektiğini, davalı sigorta şirketine yaptıkları başvurudan sonuç alamadıklarını, dava şartı arabuluculuk başvurusunda da anlaşma sağlanamadığını, müteveffa …’un hurda şirketinde saha sorumlusu olarak çalıştığını ve gelirinin yaklaşık olarak ayda 5.000,00 TL- 6.000,00 TL arasında olduğunu beyanla fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere toplam 10.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının olay tarihinden işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacılar ıslah dilekçesi ile talebini 280.855,13 TL’ye yükseltmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davaya konu … plakalı aracın müvekkili şirket tarafından 09.05.2018-2019 tarihleri arasında ZMMS Poliçesi ile sigortalı olduğunu, davacıların kanunda öngörülen başvuru şartını eksiksiz olarak yerine getirmeden dava açtıklarından davanın usulden reddedilmesini talep ettiklerini, olay trafik – iş kazası olduğundan SGK tarafından rücuya tabi gelir bağlanıp bağlanmadığının SGK’dan sorulması gerektiğini, dava konusu kaza, karayolu dışında meydana geldiğinden sigorta teminatı kapsamında olmadığını, poliçeden doğan sorumluluklarının sigortalının kusuru oranında ve poliçe limitiyle sınırlı olduğunu, kusur durumunun tespiti için dosyanın Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesine gönderilerek rapor alınması gerektiğini, tazminat hesaplamasının zorunlu trafik sigortası Genel Şartlarına uygun olarak yapılması gerektiğini, müteveffanın gelirinin resmi belgelerle kanıtlanması aksi takdirde hesaplamalarda asgari ücretin dikkate alınması gerektiğini, olay tarihinden itibaren avans faizi talebinin kanuna aykırı olduğunu, dava tarihinden itibaren yasal faiz talep edebileceğini belirterek davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, ” Açılan davanın kabulü ile; 1-Davacı … yönünden davanın kabulü ile 207.978,64-TL maddi tazminatın 20/12/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, 2-Davacı … yönünden davanın kabulü ile 9.368,04-TL maddi tazminatın 20/12/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, 3-Davacı … yönünden davanın kabulü ile 14.436,74-TL maddi tazminatın 20/12/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, 4-Davacı … yönünden davanın kabulü ile 49.071,71-TL maddi tazminatın 20/12/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,” karar verilmiştir. Bu karara karşı davacılar vekili ve davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesi kararında belirtilen faiz başlangıç tarihi ve türünün usul ve yasaya aykırı olduğunu, kazaya sebebiyet veren aracın ticari araç olması durumunda uygulanacak temerrüt faizinin ticari faiz olduğunu, bilirkişi raporuna yapılan itirazlarının ek rapor ile giderilmediğini belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İlk Derece Mahkemesi kararına konu olayın ZMMS kapsamında olmadığını kazanın şantiye alanında meydana geldiğini, KTK’nın 2. maddesinde belirtildiği üzere kaza yerinin sigorta kapsamında olmadığını, Anayasa Mahkemesi’nin 17.07.2020 tarihli kararı ile iptal edilen maddelerin işbu uyuşmazlık bakımından dikkate alınmaması gerektiğini, Anayasa Mahkemesinin 17.7.2020 tarihli ve E.2019/40; K.2020/40 sayılı Kararı ile KTK’de yer alan birtakım hükümlerin iptaline karar verilmiş ancak Anayasa Mahkemesi kararı ile veya bu tarihten sonra yapılan başka bir düzenleme ile Trafik Sigortası Genel Şartları’nın tazminat hesaplamasına hükümlerinin yürürlükten kaldırılmadığını, bu hükümlerin hala yürürlükte olduğunu, Yerleşik İçtihatlar ile işbu Genel Şartlar’da yer alan hükümlerin yürürlüğe girdiği 01.06.2015 tarihinden itibaren düzenlenen tüm poliçeler bakımından uygulanması gerektiğini, Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. maddesinde yer alan ve iptal konusu atıf hükmünden bağımsız olarak kabul edilip uygulandığını, bu hükmün iptalinin Genel Şartlar’da yer alan usul ve esasların uygulanması bakımından bir engel teşkil etmediğini, tazminat hesaplamasında dikkate alınacak parametrelerin 01.06.2015 tarihli Trafik Sigortası Genel Şartları ile belirlendiğini, Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. Maddesinde yer alan iptal konusu ifadelerin kanun hükmüne 26.04.2016 tarihinde eklendiğini, dolayısıyla Genel Şartların uygulanmasının yalnızca söz konusu kanun hükmünde yer alan ifadeye dayandırılması halinde; ilgili Genel Şartların 26.04.2016 tarihinden önce düzenlenen poliçeler bakımından geçerli olmayacağının kabulü gerekeceğini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu dahil tüm yargı merciileri tarafından kanuna yapılan ekleme öncesinde düzenlenen poliçeler ve meydana gelen kazalar için de Genel Şart hükümlerinin dikkate alınması gerektiğinin kabul edilmiş ve bu yönde kararlar verildiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte, müvekkili şirketin, Karayolları Trafik Kanunu’nun 91. maddesi ve zorunlu mali mesuliyet sigortası (zmms) uyarınca, sigortalısının kusuru ile 3. şahıslara verdiği zararı poliçe teminat limiti ile sınrlı olmak üzere tazmin etmekle mükellef olduğunu, kusur oranlarının tespiti için hem Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi’nden hem de Karayolları Genel Müdürlüğü Fen Heyeti’nden seçilecek kusur konusunda uzman bilirkişi heyetinden rapor alınması zorunluluk arz etmekte olduğunu, bu kapsamda yapılacak detaylı incelemeler sonucu, tarafların kusur oranları tespit edilerek ve müvekkili Şirket’in sorumluluğu noktasında tüm gerçeklerin net bir şekilde ortaya çıkacağını. Davacılar tarafından destekten yoksun kalma tazminatı istenebilmesi için, müteveffanın davacılara desteği olduğunun ispatlanması gerektiğini, doktrin ve Yargıtay’ca kabul edildiği üzere, trafik kazası sonucu ikame edilen maddi ve manevi tazminat davalarında; davacının bağlı bulunduğu SGK tespit edilerek, kurum tarafından davacılara herhangi bir ödeme yapılıp yapılmadığının sorulması ve haksız eylem sonucu yaralanma ve müteveffanın desteğinden mahrum kalınması sebebiyle maddi tazminat talebiyle açılan davalarda, tazminatın denkleştirilmesi kuralı gereğince, haksız eylem sonucu gerçekleşen gerçek zarar belirlenerek ona hükmedilmesi gerektiğini, gerçek zararın belirlenebilmesi için de olay sebebiyle elde edilen kazanımların tazminat tutarından indirilmesi gerektiğini, müteveffanın vefatı nedeniyle davacının elde edeceği miras menfaatinin mahkeme vasıtasıyla incelenmesi gerektiğini, davacılar tarafından elde edilen miras menfaatinin bakım ihtiyacını ortadan kaldırdığı oranda destekten yoksun kalma tazminatının da ortadan kalkacağının göz önünde bulundurulması gerektiğini, tazminat hesabının son derece uzmanlık ve teknik bilgi gerektirdiğinden anılan hesaplamanın Hazine Müsteşarlığı’na kayıtlı bulunan aktüerya uzmanı tarafından yapılması gerektiğini. Raporda anne ve babanın hayatta olup olmadığına bakılmaksızın müteveffanın gelirinin yalnızca kendisi, eşi ve çocukları arasında paylaştırıldığını, hükmedilen tazminat tutarına 20.12.2018 tarihinden itibaren faiz işletilmesinin yasa ve içtihatlara aykırı olduğunu, zira davacı tarafça işbu dava öncesinde müvekkili şirkete yapılan başvurunun usule uygun olmadığından kabul anlamına gelmemek üzere müvekkili şirketin dava tarihinden önce temerrüde düştüğü kabulünün haksız olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını, talepleri doğrultusunda karar verilmesini talep etmiştir. Dava, ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Dosya kapsamından 03/10/2018 tarihinde, davalı sürücü … yönetimindeki … plaka sayılı kamyon ile … Taş. San. ve Tic. A.Ş. ünvanlı işyerine geldiğinde, işyeri önünde bulunan ve araçların tartım işlemi için girdikleri kantara kamyonu ile çıkarak saha amiri maktul ile camdan konuştuğu, devamında maktul yayanın aracın önüne doğru yürüdüğü sırada harekete geçen kamyonun yaya …’a çarparak üzerinden geçmesi sonucu yaya …’un ölümü ile neticelenen dava konusu olayın meydana geldiği, davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talep ettikleri anlaşılmıştır. Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben hazırlanan 21/11/2018 tarihli Bilirkişi Heyet Raporunda kazanın işyerinde meydana gelmesi nedeniyle 3510 sayılı Kanunun 13. Maddesi gereği İş Kazası olduğu, kasıt unsurunun bulunmadığı ancak öngörülebilir ve alınacak önlemler ile önlenebilir olduğu, işyerinde İş Sağlığı ve Güvenliği yönünden sorumlu işveren vekili olduğu değerlendirilen şüpheli …’in tali oranda kusurlu olduğu, İş Güvenliği Uzmanı şüpheli …’ın tali oranda kusurlu olduğu, şüpheli sürücü …’nın asli oranda kusurlu olduğu, müteveffa işçi …’un tali oranda kusurlu olduğu kanaati belirtilmiştir. Büyükçekmece 14. Asliye Ceza Mahkemesine hitaben hazırlanan 25/08/2019 tarihli Bilirkişi Heyet Raporunda, kazanın işyerinde meydana gelmesi nedeniyle5510 sayılı Kanunun 13. Maddesi gereği İş Kazası olduğu, kasıt unsurunun bulunmadığı ancak öngörülebilir ve alınacak önlemler ile önlenebilir olduğu, kazanın meydana gelmesinde sanık …’in tali kusurlu olduğu, sanık …’ın tali kusurlu olduğu, sanık sürücü …’nın asli kusurlu olduğu, müteveffa …’un tali kusurlu olduğu kanaati belirtilmiştir.İlk Derece Mahkemesince alınan kusur raporunda, Büyükçekmece 14. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2018/1204 Esas sayılı ceza dosyası kapsamındaki tüm tespitler, olay yeri inceleme raporu formu içeriği, bilirkişi raporları, tarafların beyanları, tutanaklar, raporlar, olay anı görüntülerini içerdiği anlaşılan CD-R içerisindeki olayın oluş şekli, keşif mahallindeki olay mahalli ile ilgili tespitler ve diğer tüm veriler teknik olarak birlikte değerlendirilmiş, olay mahallinin araçların girip çıktığı, Karayolu ile bağlantılı olan mahal olduğu, dosya kapsamındaki bilgi-belgeler, keşif esnasındaki tespitler ve Google Harita üzerinde yapılan incelemede söz konusu alanın Karayoluna bağlantılı, Karayolu sayılan yerlerden olabileceği kanaatinde varılmış olup, mevcut tespitlere göre meydana gelen olayın trafik kazası niteliğinde olduğu değerlendirilerek kusur değerlendirmesi yapılmış sigortalı araç sürücüsü dava dışı …’nın yaya …’a tedbirsizce çarparak olayın meydana gelmesine sebebiyet verdiğinden dikkatsiz ve özensiz davranışlarından dolayı olayda% 80 oranında kusurlu, Maktul yaya …’un kamyonun ön kısmına geçerek hareket alanına girdiği ve can güvenliğini tehlikeye düşürdüğü anlaşılmakla, dikkatsiz ve özensiz davranışlarından dolayı olayda %20 oranında kusurlu bulunmuştur. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 2. maddesinde bu kanunun, karayollarında uygulanacağı belirtildikten sonra, bu kural genişletilerek aynı maddenin (a) ve (b) fıkralarındaki durumlarda da kanunun uygulanabileceği öngörülmüş; karayolu tanımına girmediği halde genel trafiğin kullanımına açık olan yerler “karayolu gibi” kabul edilmiştir. Bu bağlamda, karayolu dışındaki alanlardan kamuya açık olanlar ile park, bahçe, park yeri, garaj, yolcu ve eşya terminali, servis ve akaryakıt istasyonlarında karayolu taşıt trafiği için faydalanılan yerler ile, erişme kontrollü karayolunda ve para ödenerek yararlanılan karayollarının kamuya açık kesimlerinde ve belirli bir karayolunun bağlantısını sağlayan deniz, göl ve akarsular üzerinde kamu hizmeti gören araçların, karayolu araçlarına ayrılan kısımlarında da, bu kanun hükümlerinin uygulanacağı; bu haliyle, toplu trafiğin bulunduğu yerler ile karayoluyla bağlantısı olan yerlerin de bu kapsama alındığı belirtilmiştir. Anılan yasal düzenlemeler gereği karayolu zemininin asfalt, beton, taş veya toprak olması arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır. Bu açıdan köy, orman, dağ, tarla ve yayla yolları da karayolu tanımına dahil kabul edilmektedir. Yukarıda da açıklandığı üzere; Karayolları Trafik Kanunu’nun uygulanması için kazanın mutlaka karayolunda meydana gelmesi gerekmeyip karayolu ile bağlantısı olan, karayolu sayılan bir alanda meydana gelmesi halinde de karayolunda meydana gelmiş gibi kabul edilmektedir. (HGK’nın 28.09.2011 tarihli 2011/17 tarih, 499 Esas ve 2011/557 Karar sayılı ilamı da bu yöndedir.)Dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere kazanın meydana geldiği yerin karayolu ile bağlantısı olduğu anlaşıldığından meydana gelen zarar, ZMMS poliçesi teminatı kapsamındadır. Bu nedenle İlk Derece Mahkemesince kaza yerinin karayolu ile bağlantılı olduğu yönündeki kabulünde isabetsizlik görülmemiştir. Dosyada bulunan kusura ilişkin raporların birbirini doğrular nitelikte olması ve olayın meydana geliş şekline uygun düşmesine göre kusur ve ceza davası sonucunun beklenmesi gerektiğine ilişkin istinaf talebi yerinde görülmemiştir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunu düzenleyen bilirkişinin uzmanlığının teslim tutanağında aktüerya uzmanlığı olarak gözükmesi nedeni ile bu yöne değinen istinaf başvurusu yerinde değildir. Anayasa Mahkemesinin 17/07/2020 tarih ve 2019/40 Esas ve 2020/40 Karar sayılı Kararı ile “Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. maddesinin birinci cümlesinin “…bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir.” Bölümünde Yer Alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi, ikinci cümlesinde yer alan “…ve genel şartlarda…” ibaresinin, b) Kanun’un 92. maddesinin (i) bendi “Bu Kanun çerçevesinde hazırlanan zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları ve ekleri ile tanımlanan teminat içeriği dışında kalan talepler.” ibaresinin, Anayasa’nın 5., 13., 17., 35. ve 48. maddelerine aykırı olduğundan oy çokluğu ile iptallerine karar vermiştir. Yargıtay 17. (kapatılan) ve 4. Hukuk Dairelerinin Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda bahsedilen kararı sonrasında vermiş olduğu güncel kararları gereğince tazminat hesaplarında bakiye ömrün belirlenmesinde TRH 2010 tablosu uygulanacak, bilinmeyen (işleyecek) devre bakımından da “progresif rant” formülü kullanılarak tazminatın hesaplanması gerekecektir (Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2022/6135 E. ve 2022/10604 K., 2021/16078 E. ve 2022/10550 K., 2021/13398 E. ve 2022/10498 K.,Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2020/2598 E. ve 2021/34 K., 2019/3713 E. ve 2020/2420 K. sayılı kararları). Somut uyuşmazlıkta, İlk Derece Mahkemesince hükme esas alınan aktüerya bilirkişi raporunda TRH 2010 yaşam tablosu ve progresif rant yöntemi esas alınarak tazminat belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi iptal kararı gereğince genel şartlarda belirtilen 1,8 teknik faiz esas alınarak hesaplama yapılması olanaklı olmadığından, bu hususa değinen istinaf talebi yerinde değildir. Hükme esas alınan 11/10/2021 tarihli bilirkişi ek raporunda Mahkemece celp edilen nüfus kayıtlarına göre ise müteveffa destek …’un babası …’un 01.12.1997 tarihinde ölmüş olup annesi …’un ise yaşamakta olduğundan annesinin de …’ un desteğinden yoksun kaldığı varsayılarak ve davacıların destekten yoksun kalma zararları ölenin annesinin payı da dikkate alınarak yeniden hesaplanmış ve buna göre rapor tanzim edilmiş olup hesaplama yönünden hata bulunmadığı gibi SGK tarafından yapılan ödemenin peşin sermaye değeri düşülerek hazırlandığından bu yönlere ilişkin istinaf yerinde değildir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin kabul görmüş pay esasına göre “çocuksuz durumda destek, desteğin gelirini eşi ile ortak paylaşacağı varsayımına dayalı olarak, gelirden desteğin %50 ve eşin %50 pay alacağı kabul edildiği; Çocukların eş ile birlikte destek payı alacağı durumda ise destek gelirden eşi ile birlikte 2’şer pay alırken çocuklara birer pay verileceği, yine eş, çocuklar ile ana babanın pay alacağı durumlarda desteğe 2 pay, eşe 2 pay, çocukların her birine 1’er pay, ana ve babaya 1’er pay ayrılarak böylece gelirin tamamının dağıtılacağı esasına dayalı olduğu; Çocukların sayısı arttıkça hem desteğe ayrılan pay, hem de eş ve çocuklar ile ana ve babaya ayrılacak payların düşeceği, Çocukların destekten çıkması ile birlikte destekten çıkan çocuğun paylarının destek, eş ve diğer çocuklara dağıtılarak, anne ve babaya verilmeyeceği; Böylece geriye kalan eş ve çocukların payları ile desteğin payının artacağı; Ana ve babadan birinin destekten çıkması ile payının diğerine aktarılacağı, ana ve baba ile çocukların tamamının destekten çıkması durumunda ise yine çocuksuz eş gibi desteğe 2 pay, eşe 2 pay esasına göre %50 pay desteğe, %50 pay eşe verilerek varsayımsal olarak gelir paylaştırılarak tazminatın bu ilkelere göre hesaplanması” benimsenmiştir. Açıklamaya göre davacıların vefat edenin desteğinden faydalanacak kişilerden olmaları nedeniyle bu yöndeki istinafın ve miras yolu ile intikal edecek varlıklar destekten yoksun kalma tazminat hesabından düşürülecek gelirlerden olmadığından bu yöndeki istinafın da reddi gerekmektedir. KTK’nın 99.maddesine göre, ZMSS Genel Şartları ile belirlenen belgeler ile birlikte sigorta kuruluşuna başvuru tarihinden itibaren 8 iş günü içinde sigortacının tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüdün gerçekleştiği ve davalının temerrüt faizinden sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Somut olayda; Dosyada bulunan … Sigorta A.Ş.’ye yazılan 22/08/2019 tarihli müzekkere cevabından davacılar tarafından davalı Sigorta Şirketine gönderilen başvuru dilekçesinin 10/12/2018 tarihinde şirket kayıtlarına alındığı bildirilmiş olup bu tarihten sonraki 8. işgününün sonu olan 20/12/2018 itibariyle davalı sigorta şirketi temerrüde düşmüştür. Sigortacı yönünden bu tarihten itibaren temerrüt faizine hükmedilmiş olmasında isabetsizlik bulunmadığından istinaf talebi yerinde değildir. Dava dilekçesinde avans faizi talep edilmiştir. Kazaya sebebiyet veren … plakalı kamyonun ticari şirket adına kayıtlı olduğu ve ticari iş için kullanıldığı anlaşılmakla, kazaya sebebiyet veren araç ticari nitelikte kamyon olmasına ve dava dilekçesinde avans faizi talep edilmesine rağmen HMK’nın 26. maddesine ve talebe aykırı biçimde yasal faize hükmedilmesi doğru olmamıştır. Bu nedenle bu hususa değinen davacılar vekili istinaf talebi yerinde görülerek hüküm düzeltilmiştir. Bu nedenle; davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince reddine, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince, İlk Derece Mahkemesi kararı kısmen düzeltilerek aşağıda yazılı olduğu şekilde esas hakkında yeniden hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: A- Davalı vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı yapmış olduğu istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
B-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının, HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmek üzere KALDIRILMASINA, Buna göre: Açılan davanın KABULÜ ile; 1-Davacı … yönünden davanın kabulü ile 207.978,64-TL maddi tazminatın 20/12/2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, 2-Davacı …yönünden davanın kabulü ile 9.368,04-TL maddi tazminatın 20/12/2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, 3-Davacı … yönünden davanın kabulü ile 14.436,74-TL maddi tazminatın 20/12/2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, 4-Davacı … yönünden davanın kabulü ile 49.071,71-TL maddi tazminatın 20/12/2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,5-Alınması gereken 19.185,21-TL harçtan, davacı tarafından peşin olarak yatırılan 44,40-TL ile 926,00-TL ıslah harcının mahsubu ile eksik kalan 18.214,81-TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,6-Davacı tarafça sarf edilen ilk dava açılış harç gideri ile ıslah harcı toplamı olan 1.104,80-TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,7-Davacı tarafça sarf edilen tebligat ve müzekkere gideri bilirkişi sarf gideri ve keşif harcı olmak üzere toplam 3.707,10-TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 8-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT gereğince takdir olunan 28.109,86-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 9-Davacı tarafça yatırılan ve kullanılmayan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine,
B-İSTİNAF İNCELEMESİ BAKIMINDAN ;1-a)Davacı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar harcının, istem halinde İlk Derece Mahkemesi tarafından kendisine iadesine, b)Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 19.185,21 TL harçtan peşin alınan 4.796,31 TL harcın mahsubu ile bakiye 14.388,90 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 2-a)İstinaf aşamasında davacılar tarafından yapılan 62,50 TL posta ve tebligat giderinden ibaret yargılama gideri ile 148,60 TL istinaf başvuru harcının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, B) İstinaf aşamasında davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 3-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 4-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 361. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesine hitaben verilecek temyiz dilekçesi ile temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.10/11/2022