Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2022/2602 E. 2023/759 K. 17.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2022/2602
KARAR NO: 2023/759
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 28/09/2022
NUMARASI: 2022/452 Esas – 2022/627 Karar
DAVA: Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat
KARAR TARİHİ: 17/04/2023
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; 09/03/2007 tarihinde davalı … Sigorta nezdinde zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesi ile sigortalı bulunan … plakalı aracın sebebiyet verdiği kaza neticesinde araçta yolcu olarak bulunan davacının sakat kaldığını, kazanın oluşumunda herhangi bir kusurunun bulunmadığını, müvekkilinin Trakya Üniversitesi Hastanesinde ve başka hastanelerde tedavi gördüğünü, kaza nedeniyle geçici ve kalıcı vücut fonksiyon kaybı meydana geldiğini, bu nedenle beden gücü kaybı nedeniyle iş göremezlik tazminatı talep edildiğini ayrıca %100 malul kalınan süre için geçici bakıcı gideri ve eğer bu sürekli bir hale geldiyse ömür boyunca bakıcı gideri tazminatı talep edildiğini, davacıların SGK – tarafından karşılanmayacak – ve/veya karşılanması mümkün olmayan tedavi gidiş gelişleri esnasında harcayacağı kesin olan ek tedavi – yol, yemek, refakatçi v.s. giderlerinin de hesaplanması gerektiğini belirterek HMK 107. madde uyarınca belirlenecek geçici iş göremezliğe, kalıcı meslekte kazanma gücü kaybına, geçici ve tespit edilebilirse kalıcı bakıcı gideri ihtiyacına ilişkin maddi tazminat ile SGK tarafından karşılanmayan tedavi yol yemek refakatçi ve sair tedaviye bağlı ek giderler olmak üzere bu kalemler nedeniyle belirlenecek tazminatın (3.500.00 TL dava değeri) olay tarihi itibariyle ticari temerrüt avans faiziyle tahsil edilerek davacıya ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı ıslah dilekçesi ile talebini 60.000,00 TL’ye yükseltmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; … plakalı aracın, müvekkili şirket tarafından tanzim edilen, 15.02.2007-2008 vadeli ZMSS poliçesi ile sigortalı olduğunu, talebin zamanaşımına uğramış olduğunu, sigortalı araç sürücüsüne atfı kabil kusur bulunmaması ve meydana geldiği iddia edilen zararın kaza ile illiyeti bulunmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “Davanın kabulüne, 60.000,00 TL maddi tazminatın 25/10/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine” karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımı nedeniyle reddinin gerektiğini, davaya konu kazanın 09.03.2007 tarihinde gerçekleştiğini, davanın ise 21.02.2017 tarihinde açıldığını, dava konusu fiil aynı zamanda cezayı gerektiren bir fiil olduğu için zamanaşımı süresinin 8 yıl olduğunu, 8 yıllık zamanaşımının 09.03.2015 tarihinde dolduğunu, 8 yılın geçmesiyle zamanaşımı süresinin dolduğunun kabul edilmesi gerektiğini, davacıların maluliyetinin bulunmadığını, davacının maluliyetinin bulunmaması sebebiyle davanın reddini talep ettiklerini, yapılan medikal incelemede de maluliyet oranı %0 olarak tespit edildiğini, çelişkilerin giderilmesini talep ettiklerini, dosyanın ATK’ya gönderilmesini talep ettiklerini, bilirkişi raporunun hatalı maluliyet yönetmeliğe göre hazırlandığını, maluliyet raporunda kaza ile illiyeti bulunmayan arazlar da tespit edildiğini, mevcut arazların da olması gerekenin çok üzerinde tespit edildiğini, her durumda davacının yaşı itibariyle mevcut olan arazlarının maluliyet oranına eklenmemesini, yalnızca kaza ile illiyeti bulunan arazların belirlenmesini talep ettiklerini, sigortalı araca atfedilen kusuru kabul etmediklerini, hatır taşıması ve müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, dosyanın aktüeryal sicile kayıtlı aktüere gönderilmesini talep ettiklerini, TRH 2010 yaşam tablosu ve %1,8 teknik faiz ile hesaplama yapılması gerektiğini, ulaşım gideri dolaylı zarar olup, teminat dışı olduğunu, davacının bakıcı gideri ihtiyacının olmadığını, geçici iş göremezliğin dava konusu olmadığını, dava konusu edilmeyen bir tutar yönünden hesaplama yapılmasının kabul edilemeyeceğini, kaldı ki geçici iş göremezlik teminat dışı olduğunu, davacının emekli olduğunu, bir işte çalışmadığından geçici iş göremezlik dava konusu olmadığını, afaki hesaplamaya itiraz ettiklerini, geçmiş dönem-aktif dönem-pasif dönem hesaplarının hatalı olduğunu ve düzeltilmesi gerektiğini belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, yaralamalı trafik kazası nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Dosya kapsamından 09.03.2007 tarihinde davalı sigorta şirketine ZMSS poliçesi ile sigortalı dava dışı üçüncü kişi … yönetimindeki … plakalı aracın tek taraflı olarak kaza yapması sonucunda araçta yolcu olarak bulunan davacının yaralandığı ve bu yaralanması nedeni maddi tazminat talep ettiği anlaşılmıştır.Dava, trafik kazası sonucu oluştuğu iddia edilen bedensel zarar nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir. Olay tarihinde yürürlükte olan 6098 sayılı TBK’nun 49. maddesi gereğince haksız fiil tanımlanmış, 72. maddesinde de haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu belirtilmiştir. Buna karşılık 2918 sayılı KTK’nun 109/1. maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler için zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde kaza gününden başlayarak 10 yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Maddenin özellikle 2. fıkrasında “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa” ifadesi ile kanun koyucu, taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3.kişi) fiil cezayı gerektiriyor ise, uzamış ceza zamanaşımının uygulanacağını kabul etmiştir. Görüldüğü gibi, BK’nun 60 ve 2918 sayılı KTK’nun 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından 1 yıl yerine, 2 yıl olarak öngörülmesidir (TBK’nın 72. maddesi ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır). Haksız fiile dayanan tazminat isteminde zamanaşımının işlemeye başlayacağı tarih, zararın ve zarar sorumlusunun öğrenildiği andır. Zararın öğrenilmesi kavramıyla kastedilen ise, haksız fiil nedeniyle oluşan bedensel zararın kapsamının öğrenilmesi olup, bu bedensel zararın sebep olacağı maluliyet oranının belirlendiği tarihin, zararın öğrenilmesi kavramına bir etkisi yoktur. Bedensel zararın (yaralanmanın) gerçekleşmesi ve bu yaralanmayla ilgili tedavinin tamamlanması ile zararın kapsamının belli olduğu kabul edilmelidir. Yine zararın ve failin uzamış zamanaşımı süresinin bitmesinden sonra öğrenilmesi halinde, tazminat talebinin, öğrenme tarihinden itibaren 2918 sayılı Yasanın 109. maddesindeki 2 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde ileri sürülmesi gerekmektedir. Öğrenme tarihinden itibaren, yeni bir uzamış zamanaşımı süresi işlemez (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 16/04/2008 tarih, 2008/4-326 E. ve 2008/325 K.sayılı kararı). Açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; meydana gelen tek taraflı yarlamalı kaza sonucu davacı yaralanmıştır. Kaza tarihinde yürürlükte olan 5237 sayılı TCK’ya göre zamanaşımı süresi 8 yıldır. Davaya konu trafik kazası 09.03.2007 tarihinde meydana gelmiş, dava ise 21.02.2017 tarihinde açılmıştır. Davalı taraf, süresi içinde davaya konu tazminatın zamanaşımına uğradığı savunmasında bulunmuştur. Olayda kazadan sonra davacının götürüldüğü Trakya Üniversitesi Hastanesi Acil Servisi tarafından düzenlenen 09.03.2007 tarihli adli raporda “saat 15:15 civarında araç içi trafik kazası geçiren hastanın genel durumu iyi, bilinci açık, oryante, koopere, her 4 ekstremite ROM ful ve ağrısız olduğu, lomber spinoz proçeslerde hassasiyet ve sağ gözünde ekimoz mevcut olduğu, alkol muayenesinde; 0 promil olduğu, mevcut bulgularla hayati tehlikesinin bulunmadığı”; Trakya Üniversitesi Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı Poliklinik hasta değerlendirme formlarında; 16.03.2007 tarihinde; L4 fraktürü (kırığı) olduğu, nörolojik muayenenin normal olduğu, 20 gün istirahat önerildiği, 05.04.2007 tarihinde aralıklı bel ağrısı olduğu, nöromusküler defisit olmadığı, lomber anteroposterior/lateral L4 korpus yükseklik kaybında artış olmadığı, 30.04.2007 tarihinde; aralıklı bel ağrısı şikayetinin olduğu, nöromusküler defisitinin olmadığı, lomber AP/lateral grafide bir öncekine göre 1 derecelik azalmanın mevcut olduğu, 2 hafta sonra poliklinik kontrolü önerildiği, lomber BT tetkiki planlandığı, 22.05.2007 tarihinde; nörolojik muayenede defisiti olmadığı, lomber BT’de L4 kompresyon fraktürü (kırığı) görüldüğü, 19.06.2007 tarihinde; şikayetinin olmadığı, nöromüsküler defisitinin olmadığı, korse çıkarılmasının önerildiği, lomber AP/lateral grafide bir öncekine göre anlamlı bir değişiklik saptanmadığı, 09.01.2008 tarihinde; bel ağrısının devam ettiği, nörolojik muayene defisitinin olmadığı, lomber AP/lateral grafinin doğal olduğu, L4 yükseklik kaybında artış izlenmediği, lomber MR önerildiği” yazılmıştır. Davacı, dava tarihine kadar süre için başkaca tedavisine ilişkin tıbbı evrak ya da maluliyet raporu, özürlülük raporu sunmamıştır. İlk Derece Mahkemesince İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından 03/10/2019 tarihli maluliyet raporu alınmıştır. Bu raporda “Kişinin 09.03.2007 tarihinde geçirdiği araç içi trafik kazası yaralanmasına bağlı vücudunda meydana gelen sağ gözdeki ekimoz ve lomber vertebra kompresyon kırığının birlikte tıbbi açıdan iyileşme süresinin; olay tarihinden itibaren 6 (altı) aya kadar uzayabileceği ve bu süre zarfında kişinin %100 oranında geçici iş göremezlik ve başkasının bakımına muhtaç durumunun söz konusu olduğu, Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre (30.03.2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmi Gazete’de Yayımlanan); kişide 09.03.2007 tarihinde maruz kaldığı araç içi trafik kazası yaralanması sonucu vücudunda meydana gelen sol bacakta motor, refleks ve duyu kaybı, klonus varlığı ile MR’da mevcut L4 ve L5 vertebralarda kronik fokal kompresyon ve L4-S1 diskopati, BT’de mevcut L4 ve L5 vertebradaki ” 25 altında yükseklik kaybı birlikte değerlendirildiğinde; Tablo 1.1 Lomber omurganın özürlülük oranlarından; kategori IlI kapsamında olaya bağlı tüm vücut sürekli özür oranının 13 olduğu” tespit edilerek bildirilmiştir. İtiraz üzerine alınan İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı’nın 28.07.2021 tarihli maluliyet raporunda; …’in Sosyal Sigorta İşlemleri Tüzüğüne göre tüm vücut özürlülük oranının %8.2 olduğu, iyileşme süresinin olay tarihinden itibaren 6 ay olduğu, bu süre zarfında başkasının bakımına muhtaç olduğu belirtilmiştir.Dava dilekçesinde gelişen duruma dayanılmamış, maluliyet raporu alındığından söz edilmemiştir. Davacının tedavi belgeleri için yazılan yazı cevabında kaza günü ve 1 hafta sonrasına ait hastane raporları gönderilmiş ise de tedavinin devam ettiğine dair dosyada bilgi belge bulunmamaktadır. Yine hükme esas alınan maluliyet raporunda da gelişen bir duruma bağlı maluliyet oranı belirlemesi yapılmamıştır. Bu nedenlerle kaza tarihi 09.03.2007 tarihinden dava tarihi olan 21.02.2017 tarihine kadar KTK’nın 109/2. maddesine göre uygulanması gereken 8 yıllık uzamış ceza zamanaşımı süresi içinde dava açılmadığından İlk Derece Mahkemesince davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken zamanaşımı defi bakımından yanılgılı değerlendirme yapılarak yazılı şekilde davanın esastan kabulüne karar verilmesi isabetsiz olmuştur. (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2021/4765 E. – 2021/7355 K., Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2017/1319 E. – 2019/10325 K. sayılı kararları). Dairemiz kararı kapsamına göre diğer istinaf itirazları değerlendirilmemiştir.Bu nedenle; davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince, İlk Derece Mahkemesi kararı düzeltilerek aşağıda yazılı olduğu şekilde esas hakkında yeniden hüküm kurularak davanın reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: A-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının, HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmek üzere KALDIRILMASINA, Buna göre: 1-Davanın zamanaşımı nedeni ile REDDİNE, 2- Alınması gereken 179,90-TL harcın peşin alınan 252,77-TL harçtan mahsubu ile bakiye 72,87-TL karar ve ilam harcının davacıya iadesine 3-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/4 maddesine göre belirlenen 9.200,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, 4-Davacının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, 5-Taraflarca yatırılan gider ve delil avansından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde HMK 333 maddesi uyarınca ilgili tarafa iadesine,
B-İSTİNAF İNCELEMESİ BAKIMINDAN; 1-Davalı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar harcının, istem halinde İlk Derece Mahkemesi tarafından kendisine iadesine, 2-İstinaf aşamasında davalı tarafından yapılan 77,00 TL posta ve tebligat giderinden ibaret yargılama gideri ile 220,70 TL istinaf başvuru harcının davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, 3-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 4-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dair dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.17/04/2023