Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2022/213 E. 2022/1158 K. 01.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2022/213
KARAR NO: 2022/1158
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 16/11/2021
NUMARASI: 2020/150 Esas – 2021/855 Karar
BİRLEŞEN DAVA DOSYASI
İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ 2021/605 ESAS
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan )
KARAR TARİHİ: 01/06/202
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 05.06.2014 tarihinde sürücüsü ve plakası tespit edilemeyen araç seyir halindeyken aynı istikamette banket üzerinde yaya olarak seyreden müvekkiline çarptığını ve olay yerinden kaçtığını, müvekkilinin kaza neticesinde yaralandığını, vücudunda kırıklar oluştuğunu ve çalışamadığını, davanın 6100 sayılı Yasa’nın 107.maddesine göre açıldığını belirterek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 1.000,00 TL tazminatın faiziyle birlikte tahsilini talep etmiştir. Davacı vekili 15/06/2017 tarihli dilekçesi ile 1.000 TL olan dava değerini, 48.348,40 TL’ye yükselterek 49.348,40 TL tazminat talep etmiştir. Davacı vekili birleşen davada vermiş olduğu dava dilekçesinde özetle: 05/06/2014 tarihinde meydana gelen aynı trafik kazası nedeniyle tazminat davası açıldığı açıklanarak öncelikle dosyanın İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/150 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine,16.673,08 TL geçici iş göremezlik tazminatı ve 218.650,00 sürekli iş göremezlik tazminatının temerrüt tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; yetki itirazında bulunduklarını, davanın kısmi dava olarak açılamayacağını, dava öncesi başvuru şartının yerine getirilmediğini, müvekkili kurumun sorumluluğunun tespit edilebilmesi için mutlak suretle davacıda meydana geldiği iddia olunan yaralanmanın plakası tespit edilemeyen aracın sebep olduğu trafik kazasından kaynaklandığının kesin ve somut delillerle ispatlanması gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda “1-Davacının davasının kabulüne, 49.348,40 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, 2-Birleşen Davada; Davacının davasının kısmen kabulüne, 218.651,60 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, Fazlaya ilişkin istemin reddine” karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkemece verilen ilk kararın davacı tarafından istinaf edilmediğini, %12,02 olan maluliyet oranı yönünden lehlerine usuli kazanılmış hak olduğunu, yeniden maluliyet incelemesi yapılarak %38 maluliyet oranı üzerinden tazminat hesaplamasının hukuka aykırı olduğunu, aksi kanaatte olunması halinde maluliyet raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi gerektiğini, müvekkili kurumun geçici iş göremezlik tazminatından sorumluluğu bulunmadığını, geçici iş göremezlik talepleri tedavi teminatı içerisinde değerlendirildiğinden teminat dışında olduğunu, bakıcı gideri ve sair tedavi masraflarından da SGK’nın sorumlu olduğunu, kusur oranları arasındaki çelişki giderilmesi gerektiğini, her iki kusur raporu arasında (%50 ve %100) fahiş fark bulunduğunu, dosyanın Adli Tıp Kurumu Tarfik İhtisas Dairesine tevdii ile kesin ve denetime elverişli kusur raporu alınarak ilk hesap tarihine göre yeniden hesaplamanı yapılması gerektiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunda güncel hesaplama yapılmış olmasının ve hükme esas alınan bilirkişi raporunda TRH-2010 tablosu kullanılmasının hatalı olduğunu, davaya konu kazanın tespit edilemeyen bir araç sebebi ile olduğu konusunda kesin olarak ispatlanamadığını, faiz türü bakımından hatalı hüküm kurulduğunu, birleşen dava yönünden, birleşen dava tarihi esas alınması gerektiğini belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, yaralamalı trafik kazası nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Dosya kapsamından, mahkemece ilk verilen hükmün davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Dairemizin 29/01/2020 tarih, 2018/37 Esas ve 2020/101 Karar sayılı kararı ile “Dosya kapsamınında kusur oranının tespiti yönünden alınan 09/11/2016 tarihli bilirkişi raporunda davacı yaya ile plakası ve kimliği tespit edilemeyen sürücünün %50 – %50 oranında eşit kusurlu olduğu belirtilmiştir. Bu rapora itiraz üzerine farklı bilirkişiden alınan 31/05/2017 tarihli bilirkişi raporunda ise plakası ve kimliği tespit edilemeyen sürücünün %100 kusurlu olduğu tespit edilmiştir. Bu doğrultuda dosya kapsamında alınan kusur raporları arasında çelişki bulunmaktadır. Bu nedenle dosya kapsamındaki kusura ilişkin raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için İTÜ Trafik Kürsüsü yada Karayolları Fen Heyetinden yeni bir rapor alınarak kusur oranın belirlenmesi ve akabinde sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.” gerekçesiyle kararın kaldırılmasına karar verilmiştir. İlk Derece Mahkemesince; Dairemiz kararı doğrultusunda İTÜ bilirkişi heyetinden kusura ilişkin çelişkin giderilmesi yönünde ayrıntılı, denetime elverişli kusur raporu alınarak karar verilmiş olmasında isabetsizlik bulunmadığından davalı vekilinin kusura ve kazanın oluşuna yönelik istinaf itirazı yerinde görülmemiştir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin KTK’nın 98.maddesinin kapsamının belirlenmesi bakımından vermiş olduğu 02/03/2022 tarih, 2022/312 E. ve 2022/3685 K. sayılı kararında; 25/02/2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 13/02/2011 tarihli 6111 sayılı Kanun’un 59. maddesi ile KTK’nın 98. maddesi değiştirilmiş, buna göre “trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı”, geçici 1. maddesi ile de “Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı, söz konusu sağlık hizmet bedelleri için bu Kanun’un 59. maddesine göre belirlenen tutarın %20’sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın üç yıl süreyle ayrıca aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve Güvence Hesabının yükümlülüklerinin sona ereceği” öngörülmüştür. Sigorta şirketi, motorlu aracın işletilmesinden kaynaklanan kaza nedeniyle zarar görenlerin tedavisi için ödenen giderleri zorunlu olarak teminat altına alır. Sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün yasadan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile sona erdirilmiş bulunmaktadır. KTK’nın 98. maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluğun dava dışı Sosyal Güvenlik Kurumuna geçmiştir. … Yukarıda açıklandığı üzere geçici iş göremezlik ve geçici bakıcı gideri yönünden sigorta şirketlerinin sorumluluğu devam etmektedir. Bu nedenle davalı vekilinin geçici iş göremezlik tazminatına ilişkin istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi gerekmiştir (Benzer yönde Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2021/6911 E. ve 2021/10351 K., 2021/5305 E. ve 2021/7685 K. sayılı kararları). Ana dosya yönünden netice itibariyle usuli kazanılmış haklar gözetilerek ilk hükümdeki miktara hükmedilmiş olması nedeni ile bu yöne değinen istinaf yerinde değildir. Trafik kazası nedeniyle cismani zarar maddi tazminat ya da ölüme bağlı destekten yoksun kalma tazminat hesaplarında bakiye ömrün belirlenmesinde Anayasa Mahkemesinin 17/07/2020 tarih, 2019/40 Esas ve 2020/40 Karar sayılı iptal kararından sonra Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 24/05/2021 tarih, 2021/3033 Esas ve 2021/1560 Karar sayılı güncel kararında “… Davacı vekili, müvekkilinin meydana gelen kazada yaralandığını açıklayıp iş göremezlik tazminatı talebinde bulunmuş, tazminatın belirlenmesi amacı ile bilirkişiden rapor alınmış, alınan raporda davacının kaza tarihinden sonraki muhtemel yaşam süresi belirlenmesinde 1931 tarihli PMF yaşam tablosu dikkate alınarak hesaplama yapılmış, bu rapor hükme esas alınmıştır. Gerçek zarar miktarı; davacının olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. Desteğin veya hak sahiplerinin bakiye ömürleri daha önceki yıllarda Fransa’dan alınan 1931 tarihli “PMF” cetvelleri ile saptanmakta ise de; Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, … Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi’nin çalışmalarıyla “TRH 2010” adı verilen “Ulusal Mortalite Tablosu” hazırlanmış olup, gerçek zarar hesabı özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Bu durumda diğer kurumlar ile Yargıtay Daireleri arasında tazminat hesabında birliğin sağlanması açısından ve yine bu tablonun ülkemize özgü ve güncel verileri içermesi de göz önüne alındığında, Dairemizce de tazminat hesaplarında bakiye ömrün belirlenmesinde TRH 2010 tablosunun esas alınmasının güncellenen ülke gerçeklerine daha uygun olacağına karar verilmiştir. Buna göre temyiz edenin sıfatına göre, davacı tarafından kararın temyiz edilmediği de dikkate alınarak, kazanılmış haklar gözetilerek (tazminata esas alınan gelir, esas alınan asgari ücret yılı, işlemiş/işleyecek dönem tarihleri gibi) davacının muhtemel bakiye yaşam süresinin TRH 2010 Yaşam Tablosu’na göre belirlenerek ve prograsif rant tekniği kullanılmak suretiyle tazminat miktarının hesaplanması için bilirkişiden ek rapor alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” yönünde karar verilmiştir. Buna göre birleşen dosya yönünden tazminat hesaplarında bakiye ömrün belirlenmesinde TRH 2010 tablosu ve prograsif rant tekniği uygulanmasında isabetsizlik bulunmamaktadır. (Aynı yönde 14/01/2021 tarih, 2020/2598 E. ve 2021/34 K. sayılı kararı). Kabule göre de birleşen dosya yönünden dava tarihinden itibaren faiz işletilmesine yönelik kurulan hükümde birleşen dava tarihinin açıkça yazılmamış olması doğru olmamıştır. Mahkemece faiz türü olarak yasal faize hükmedildiği görülmekle bu yöne değinen istinaf talebi de yerinde değildir. Trafik kazası nedeniyle açılan tazminat davalarında maluliyete ilişkin alınacak raporların nasıl düzenleneceğine ilişkin ne Karayolları Trafik Kanun’un da ne de Türk Borçlar Kanun’unda düzenleme yapılmamış, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin içtihatları ile kaza tarihine göre dönemsel olarak uygulanması gereken Yönetmelikler açıklanmıştır. Buna göre maluliyete ilişkin alınacak raporların, 11/10/2008 tarihinden önce Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihi ile 01/06/2015 tarihleri arasında sonrada Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği, 01/06/2015 tarihi ile 20/02/2019 tarihleri arasında Özürlülük Ölçütü Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine, 20/02/2019 tarihinden sonrada Erişkinler için Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir. (Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 2021/12907 E. ve 2022/6237 K., 2021/12288 E. ve 2022/6235 K., 2021/11515 E. ve 2022/5238 K. sayılı kararları). Somut uyuşmazlıkta; hükme esas alınan 31/03/2016 tarihli Erciyes Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı tarafından düzenlenen raporun kaza tarihine göre uygun olan Maluliyet Tespit İşlemleri yönetmelik hükümlerine göre, davacının mesleğinin çiftçi olarak değerlendirilerek maluliyet raporunun düzenlendiği, maluliyet oranın % 12,02 olarak tespit edildiği görülmüştür. Daire kararımızdan sonra mahkemece ATK 2. İhtisas Kurulundan resen aldırılan10/03/2021 tarihli raporda; Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre göre meslek grup numarası 1 olarak kabul edilerek maluliyet raporunun düzenlendiği, maluliyet oranın % 38 olarak tespit edildiği, ilgili maluliyet raporunda 31/03/2016 tarihli Erciyes Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı tarafından düzenlenen raporun, davacının yaralanmasında gelişen durum olup olmadığı, artan maluliyet olup olmadığının değerlendirilmemiş olduğu görülmüştür. Bu durumda dosya kapsamı çerçevesinde davacı yönünden alınan maluliyet raporları arasında çelişki giderilmeksizin karar verilmiş olması eksik incelemeye dayalı olmuştur. Mahkemece başka bir üniversite Hastanesinin Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı’ndan maluliyet raporları arasındaki çelişkinin neden kaynaklandığı, davacının yaralanmasında gelişen durum yada artan maluliyet olup olmadığının saptanması yönünde rapor aldırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın yukarıda belirtilen şekilde işlem yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf karar harcının istek halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine,4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.01/06/2022