Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2022/1831 E. 2022/1758 K. 29.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2022/1831
KARAR NO: 2022/1758
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi
KARAR TARİHİ: 20/01/2022
NUMARASI: 2019/603 Esas – 2022/47 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
KARAR TARİHİ: 29/09/2022
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; davalı … sigorta A.Ş tarafından 20/03/2013-2014 vadeli 2284686 sayılı KTK ZMSS poliçesi ile sigortalı davalı İETT ‘nin işleteni olduğu olay tarihi olan 20/02/2014 tarihinde davalı …’in sevk ve idaresinde bulunan… plakalı aracın il içinde rutin seyri sırasında davacının araca bindiği bu sırada otobüsün arkasına doğru ilerlemekteyken, araç sürücüsünün ani freni nedeniyle araç içerisinde yuvarlanması ve sağ kolunu koltuk arası demirlere çarpması sonucu yaralandığı, davacının yaralanması nedeniyle ameliyat geçirdiği ve koluna platin takıldığını, iş gücü kaybına uğradığını, bu süreçte maddi ve manevi zarara uğradığını belirterek 20.000 TL manevi tazminat ile davacının tedavi ve hastane masrafları ile çalışmadığı günlerden kazanç kaybı ve diğer hususlar için şimdilik 1.000 TL maddi tazminat olmak üzere toplam 21.000 TL’nin kaza tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … Sigorta A.Ş vekili cevap dilekçesi ile; davalı şirketin sorumluluğunun sigorta poliçesi kapsamında kendi sigortalısının kusuru oranında gerçek zararı tazmini ile sorumlu olduğunu, bu nedenle gerçek zararın saptanması ve bu zarardan sigorta şirketinin temerrüde düşürülmediğinden yasal faizle sorumlu bulunduğu dikkate alınarak davanın esası yönünden yapılabilecek inceleme sonucu davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “Davanın reddine” karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; ayakta yolcusu bulunan toplu taşıma yapan şoförün ani frenin etkisi ile düşüp yaralanan yolcusuna karşı kusurlu olduğuna dair Yargıtay Kararları da göz önüne alınarak önceki raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için dosyanın yeniden bilirkişiye verilmesi gerekirken itirazlarının nihayetinde de davanın reddedildiği, ilk bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere davadaki tüm kusurun davalı şoföre ait olduğunu aksi kanaatte olunsa dahi zararın oluşmasında davacı müvekkilin kusurunun bulunduğu kabul edilecek olsa dahi, bunun ağır kusur olarak nitelendirilemeyeceğini belli bir oranda kusur olabileceğini, müvekkilinin İETT otobüsüne son binen yolcu olarak arka tarafa doğru ilerlerken ani frenin etkisi ile savrulup yaralandığını,KTK m.85/1’e göre sorumluluk, motorlu aracın işletilmesine bağlandığını, işletenin sorumlu olması için başka bir neden aranmaksızın, zararın, motorlu aracın işletilmesinden doğmasının yeterli olduğunu, sorumluluğun temelinin “işletme tehlikesi”, türünün ise tehlike esasına dayalı “işletme sorumluluğu” olduğunu İşletme tehlikesi gerçekleştiği anda, işletenin sorumluluğunun doğduğunu, mahkemenin red kararının hukuka aykırı olduğunu belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, yaralamalı trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Dosya kapsamından; 20.02.2014 tarihinde davalı … sigorta A.Ş.’ye ZMSS poliçesi ile davalı İETT ‘nin işleteni olduğu davalı sürücü …’in sevk ve idaresinde bulunan … plakalı otobüsün ani fren yapması sonucu, otobüste yolcu olarak bulunan yaralandığı ve bu yaralanması nedeni maddi ile manevi tazminat talep ettiği anlaşılmıştır. İlk Derece Mahkemesince verilen ilk kararın istinaf edilmesi üzerine Dairemizin 17/10/2019 tarih, 2017/1832 Esas ve 2019/3602 Karar sayılı kararı ile “…İlk Derece Mahkemesince yapılması gereken, kusur bilirkişi raporları arasında çelişki bulunduğu gözetilerek tüm dosya kapsamına göre, 2.raporun Adli Tıp Kurumu’ndan alındığı da dikkate alınarak, İstanbul Teknik Üniversitesi Trafik Kürsüsü veya Karayolları Genel Müdürlüğü Trafik Fen Heyeti gibi kurumlardan oluşturulacak 3 kişilik bilirkişi heyetinden, dosyada bulunan kusur raporı arasındaki çelişkiyi de giderecek mahiyette kusur raporu alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi” gerektiği gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiştir. Mahkemece kaldırma kararı doğrultusunda İstanbul Teknik Üniversitesi Ulaştırma /Karayolu ve Trafik Alanı Öğretim Görevlilerinden oluşan 3 kişilik bilirkişi heyetinden rapor almıştır. İlk Derece Mahkemesince alınan kusur bilirkişi heyeti raporunda “A-) Davalı sürücü …’in yolcu aldıktan sonra taşıtının ilerlemekte olduğu ön görüş konisi dahilindeki hal ve durumu öncelikli olarak kontrol altında tutması, yol içinde her an ortaya çıkması muhtemel engel ve tehlike hallerinde zamanında tedbir almak bakımından müteyakkız olması, ortaya çıkan tehlike hallerini gecikmeksizin önleyebilmek bakımından gerektiğinde ani frenlemede bulunması, işinin gereğidir. Bu gereklilik aynı zamanda sürücünün görevidir. İleri yönde seyir halindeki bir otobüste sürücünün, araç iç arka tarafını gerektiğinde ayna ve ekrandan zaman zaman gözleyebilecek olmakla birlikte aracın arka kısmına geçen yolcuların pozisyonunu her an sürekli olarak denetlemesi beklenemez. Kaldı ki bu durum fiziksel olarak da mümkün bulunmamaktadır. Olay sırasında taşıtın kalkıştan sonra çok az ilerlediği nazara alındığında hızının yüksek olması beklenemez. Seyir sırasında aracın, nedensiz olarak kuvetli yanal ivmelenme yaratacak bir yörünge takip etmesi de söz konusu değildir. Bir diğer deyişle sürücünün, yolcular bakımından tehlike yaratacak bir seyir rejiminde bulunmadığı açıktır. Ancak, davalı sürücünün. önünde aniden gelişen tehlike haline karşı isabetli bir kararla ve gecikmemek bakımından zorunlu olarak ani frenlemede bulunduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan bu durumda, davalı sürücü …”e güvenli seyir yönünden görevini yerine getirdiği bir davranış nedeniyle kusur izafe edilmesinin uygun olmayacağı görüşüne varılmaktadır. B-) Davacı yaya, otobüse bindikten sonra koridorda geriye ilerlemek istemektedir. Belirtilen durumda kendisinin, taşıtta zorunlu negatif ve pozitif ivmelenmeler olabileceği ihtimalini nazara alarak bu yönden dikkatli ve temkinli bulunması, özellikle de seyir sırasında yol içinde gelişebilecek durumlarda sürücü tarafından her an tatbik edilmesi olası fren tedbiri sırasında ortaya çıkacak negatif ivmelenmenin seyir sırasında her an karşılaşılması muhtemel ve beklenmesi gereken bir durum olduğunu önceden öngörmesi ve bu yönden hazırlıklı olması, bunun için, beden dengesini koruyabilmek bakımından uygun gördüğü tutamak demiri ve koltuk tutamağı gibi uygun aparatlardan yararlanması, yolculuğunu düşmeden salimen sürdürmesi gerekli ve olay şartları itibariyle mümkün görülmektedir. Belirtilenlere binaen, kendi can emniyetini kollamak bakımından gereken – dikkati göstermeyip, tedbirsiz bulunan davacı yolcu …’in hatalı davranışının, olayın meydana gelmesinde yegane etken olduğu açıklık kazanmaktadır. Bu meyanda, olayın meydana gelişinde hatalı davranışı aşikar olan ve kendi can emniyetini kollamamış bulunan yayaya kusur izafe edilmemiş olması, buna mukabil davalı sürücünün işinin gereğini yerinc getirdiği halde kendisine mesnetsiz kusur izafe edilmiş olması bakımından 19.01.2015 tarihli bilirkişi raporunda yer alan kanaat heyetimizce olayın cereyan tarzı ile uyumsuz ve isabetsiz görülmüştür. Buna mukabil Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi uzman kurulunun, düzenlediği 09.06.2016 tarihli raporda yer alan kanaat olayın cereyan tarzı ile uyumlu ve isabetli görülmektedir.” belirlemesi bulunmaktadır. Motorlu araçların işletilme tehlikesine karşı, zarar gören üçüncü şahısları korumak amacıyla getirilmiş olan bu düzenleme ile öngörülen sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu olmayıp sebep sorumluluğu olduğu; böylece araç işletenin sorumluluğunun sebep sorumluluğunun ikinci türü olan tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğu, öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir (EREN Fikret, Borçlar Hukuku, 9. B, s. 631 vd.; KILIÇOĞLU Ahmet, Borçlar Hukuku, 10. B., s. 264 vd.). 2918 sayılı Kanun’un 86. maddesinde ise bu Kanun’un 85. maddesinde düzenlenen sorumluluktan kurtulma ve sorumluluğu azaltma koşullarına yer verilmiştir. Bu düzenlemelere göre, araç işleteni veya araç işleteninin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulabilecek; sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi ise kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse, hakim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebilecektir. Burada kanun koyucu zarar görenin kusuru nispetinde indirim yapılabileceğini öngörmüş ve indirimi zorunlu tutmayarak hâkimin takdirine bırakmıştır. Kanun koyucu, açıklanan düzenlemeler yanında KTK’nın 91.maddesiyle de işletenin aynı Kanun’un 85. maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası (Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası) yaptırma zorunluluğunu getirmiştir. … işletenin sorumluluğu hukuki nitelikçe tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunmakla, işletenin hukuki sorumluluğunu üstlenen zorunlu sigortacının 91. maddede düzenlenen sorumluluğu da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Öyle ise hem işleten hem de sigortacının sorumluluğu, hukuki niteliği itibariyle tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğundan, uyuşmazlığın bu çerçevede ele alınıp çözümlenmesi gerekmektedir (Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2021/13693 Esas ve 2022/8711 Karar sayılı kararı). Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına, kusur raporları arasındaki çelişkiyi gidermek üzere alınan İTÜ Ulaştırma / Karayolu ve Trafik Alanı Öğretim Görevlilerinden oluşan 3 kişilik bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen kusur raporunda olayın ani gelişen duruma bağlı olduğu, kendi can emniyetini kollamak bakımından gereken dikkati göstermeyen davacının tam kusurlu olduğunun tespit edilmiş olmasına, raporun gerekçeli, denetime elverişli, bilimsel tekniklere göre hazırlanmış olması ve olayın oluşuna uygun düşmesine göre İlk Derece Mahkemesince İTÜ heyet kusur raporunda belirlenen kusur oranının hükme esas alınmasında bir isabetsizlik bulunmamasına göre yerinde görülmeyen istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:1-Davacı vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı yapmış olduğu istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Peşin alınan harç yeterli olduğundan başkaca harç alınmasına yer olmadığına,3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına,4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 361. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesine hitaben verilecek temyiz dilekçesi ile temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.29/09/2022