Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2022/1379 E. 2023/583 K. 29.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2022/1379
KARAR NO: 2023/583
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 15/12/2021
NUMARASI: 2015/547 Esas – 2021/895 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
KARAR TARİHİ: 29/03/2023
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 12/04/2014 tarihinde müvekkilinin yolcu olarak bulunduğu ve …’un sürücüsü olduğu … plakalı traktörün kaza yapması neticesinde yaralamalı trafik kazası meydana geldiğini ve bu nedenle müvekkilinin bedensel zarara uğradığını, … plakalı traktörün işletilmesinden kaynaklanan sorumluluğun zorunlu olmasına rağmen sigortalanmadığını, bu nedenle HMK m.107 kapsamında bedensel zarar miktarının tespiti ile tespit edilen zararın davalı işleten ve davalı …’ndan tahsilini, 40.000,00 TL manevi tazminatın ise davalı işletenden tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; … plakalı traktörün kaza tarihinde … Sigorta A.Ş. nezdinde sigortalı olduğunu, müvekkili kurumun herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, bu nedenle davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğini, kazaya karışan araç sürücüsünün kusur oranının ve davacının maluliyet oranının tespit edilmesini, geçici iş göremezlik tazminatının müvekkili kurumdan talep edilemeyeceğini, hatır taşımasının ve müterafik kusurun varlığı halinde hesaplanacak tazminatta indirim yapılmasını, müvekkili kurumun sorumluluğunun kaza tarihindeki poliçe ve araç sürücüsünün kusuru oranında sınırlı olduğunu, davacının ancak dava tarihinden itibaren yasal faiz talep edebileceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “Maddi tazminat davasının kabulü ile; 82.720,97 TL’nin davalı işleten …’dan 12/04/2014, davalı …’ndan dava tarihi olan 28/05/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte (tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) tahsili ile davacıya verilmesine, Manevi tazminat davasının kısmen kabulü ile; 10.000,00 TL manevi tazminatın 12/04/2014 tarihinden itibaren yasal faiz ile birlikte davalı işleten …’dan tahsili ile davacıya verilmesine, Fazlaya ilişkin kısmın reddine” karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı … vekili, davalı … vekili ve davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yeni asgari ücret üzerinden hesaplama yapılarak hüküm kurulması gerektiğini, özellikle 2022 tarihi itibariyle asgari ücret üzerinden yapılan artış gözönüne alındığında müvekkiline verilen tazminatın çok düşük olduğunu, istinaf mahkemesince yeniden hesap bilirkişisine gönderilerek hesaplama yapılması gerektiğini, Yargıtay kararlarıyla, asgari ücretlerin uygulanma koşullarının belirlenmiş ve bazı ilkelerin ortaya çıkarılmış olduğunu, tazminatın hesaplanmasında hüküm tarihine en yakın asgari ücretler esas alınması gerektiğini, dosyadan alınan kusur raporunun gerçeği yansıtmadığını, müvekkilinin kazada 3. kişi olmasına rağmen kusurun çoğunluğunun müvekkiline verilmesinin hatalı olduğunu, hükmedilen manevi tazminat miktarının düşük olduğunu belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davacı taraf yargılamada ikinci defa yapmış olduğu ıslaha göre ilk derece mahkemesince verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, davanın yazılı yargılama usulüne göre yapıldığını, davacının ikinci defa davasını ıslah ettiğini, yerel mahkemenin davacının ikinci ıslah talebinde yer alan 82.720,97 TL maddi tazminat talebine ilişkin usul ve yasaya aykırı dava talebini kabul ettiğini, bu durumun HMK 176. madde/2. fıkrası hükümlerine aykırı olduğunu, aynı davada tarafların ancak bir kez ıslah yoluna başvurabileceğini, yetkili mahkemenin Diyarbakır mahkemeleri olduğunu, yetki itirazlarının olduğunu, ilk derece mahkemesinin davaya cevap dilekçesini değerlendirmeyerek gerekçesiz bir karar verdiğini, davalı aleyhine hükmedilen maddi tazminatın gerekçesine kararda yer verilmediğini, davaya konu trafik kazasında, davalı müvekkiline atfedilecek hiçbir kusur bulunmamasına rağmen, davacının istinafa konu davayı açtığını, dava konusu trafik kazası hakkında ceza dosyasının kesinleştiğini, traktör sürücüsünün %30 kusurlu olması nedeniyle taksirle yaralama suçu işlediği sabit görülerek adli para cezası ile cezalandırılmış olduğunu, yaralanan davacı …’ın ise %70 kusurlu olduğunun tespit edilmiş olduğunu, davalı müvekkiline ise hiçbir kusur yüklenmediğini, ilk derece mahkemesince iki defa dosyanın iki ayrı bilirkişiye tevdi edilmiş olup, her iki bilirkişi raporunda da eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeye dayalı iki farklı sonuç ve aralarında çelişki olan rapor sunulduğunu, çelişkinin giderilmediğini, dosyanın yeniden bilirkişiye verilmesi taleplerinin reddedildiğini, ilk derece mahkemesinin dava dosyasındaki her iki bilirkişi raporundaki çelişkileri gidermeden ve üstünlük verdiği rapor hakkında ise bunun nedenine ilişkin kararında buna dair gerekçeli kararında yer vermemiş olmasının, Anayasa ve HMK ilgili hükümlerine aykırı olduğunu, İlk derece mahkemesinin kararına esas aldığı 19.10.2021 tarihli bilirkişi raporunda usul ve yasaya aykırı bir hesaplama yapıldığını, dava konusu olayda zararın oluşmasında kendisinin daha ağır kusuru olan davacının TBK 52.maddesi gereğince davasının tümüyle reddine karar verilmesi gerektiğini, Diyarbakır 6. İş Mahkemesindeki bilirkişi raporunun dosyaya ibraz edildiğini, bu raporda davaya konu aynı trafik kazası nedeniyle aleyhine dava açılan davalılardan müvekkili …’a hiç bir kusur atfedilmemiş olduğunu, Diyarbakır 6. İş Mahkemesinin dosyasının bekletici mesele yapılması gerektiğini belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur.Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Ceza dosyasının celbedilerek ve kaza tespit tutanağının bütünü incelenerek kusur konusunda bilirkişi raporu alınması ve sonucuna göre tazminat miktarının belirlenmesi gerektiğini, kusur raporu alınmaksızın hüküm kurulamayacağını, davacının daimi maluliyet durumunun tespiti adına ATK 3. İhtisas Dairesi’nden Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmeliğe uygun olarak hazırlanmış sağlık raporu alınması gerektiğini, davacının müterafik kusurunun varlığı halinde, bu hususun da ayrıca indirim sebebi olduğunu, dava dosyasının UYAP’ tan incelenmesi sonucunda, kazada yaralanan davacının kazaya karışan araçta, son derece riskli ve tehlikeli olacak bir şekilde bulunduğunun anlaşıldığını, traktör türü araçta şoförün yanında bir yolcunun dahi taşınması tehlikeli ve yasak iken, davacının yolcu olarak bu araca binmesinin söz konusu riskin önceden kabullenilmiş olduğunu gösterdiğini, bunun da müterafik kusurlu davranışın başka unsuru olduğunu, traktörün, bir yolcu taşıma aracı olmayıp bu hususun da ayrıca göz önünde bulundurulması gerektiğini, tazminattan %40 oranından az olmamak üzere müterafik kusur indirimi yapılmasını talep ettiklerini, hatır taşımasının varlığı halinde hesaplanacak tazminatta indirime gidilmesi gerektiğini, araç işleteninin veya sürücünün, davacıya yapmış olduğu ödeme bulunmakta ise bu ödemenin güncel değerinin hesaplanan tazminattan mahsubunun da gerektiğini, müvekkili kurumun geçici işgöremezlik tazminatından sorumluluğu bulunmadığını, müvekkili kurumun sorumluluğunun güvence hesabı yönetmeliği uyarınca yalnızca bedensel zararları kapsadığını, maluliyet tazminatı hesaplanmasında, kaza tarihi itibariyle PMF yaşam tablosunun dikkate alınması gerektiğini ayrıca hesabın uzman bir bilirkişi tarafından yapılması gerektiğini, mahkemenin aksi kanatte olması halinde ise müvekkili kurumuna husumet yöneltilen kazalara yönelik tazminat hesaplamalarında TRH-2010 tablosu ve 1,8/1,65 teknik faiz oranının kullanılması gerektiğini belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, yaralamalı trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Tazminat hesabına etkili unsurlardan birisi olan asgari ücret, kamu düzeni ile ilgili olup; aynı davada, asgari ücretin artması halinde bunun mahkemece resen dikkate alınması gerekmektedir. Hatta davacının ilk asgari ücrete göre yapılan hesaba itiraz etmemesi, o günkü verilerin doğru olduğuna inandığı içindir. Bu durum sonraki gelişmeler nedeniyle asgari ücretlerde gerçekleşen artışlardan kaynaklanan hakkını istemesine engel olamaz. Hüküm tarihine en yakın asgari ücret esas alınarak zarar miktarı tespit edilmelidir. ( Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2016/8419 E. 2017/6601 K., 2021/20414 E. 2022/3521 K. ) Yargıtay 17. (kapatılan) ve 4. Hukuk Dairelerinin Anayasa Mahkemesinin 17/07/2020 tarih, 2019/40 Esas ve 2020/40 Karar sayılı iptal kararı sonrasında vermiş olduğu güncel kararları gereğince tazminat hesaplarında bakiye ömrün belirlenmesinde TRH 2010 tablosu uygulanacak, bilinmeyen (işleyecek) devre bakımından da “progresif rant” formülü kullanılarak tazminatın hesaplanması gerekecektir (Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2022/6135 E. ve 2022/10604 K., 2021/16078 E. ve 2022/10550 K., 2021/13398 E. ve 2022/10498 K.,Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2020/2598 E. ve 2021/34 K., 2019/3713 E. ve 2020/2420 K. sayılı kararları). Davalı vekilinin hesaplama yöntemine ilişkin istinaf talebi yerinde değildir. Dosya kapsamında aynı olaya ilişkin ceza yargılamasının yürütüldüğü Diyarbakır Asliye Ceza Mahkemesin dosyası kapsamında alınan bilirkişi raporunda ise davalı araç sürücüsünün % 30 , davacının % 70 kusurlu olduğunun belirtildiği, eldeki davada kusur raporu alınmaksızın ceza yargılaması aşamasında alınan kusur raporu ile yetinilerek karar verilmiştir. Somut uyuşmazlıkta; İlk Derece Mahkemesince ceza dosyasında alınan raporlar ile yetinilerek davalıların ve davacının kusura ilişkin itirazları nedeniyle delilleri toplanarak tazminatın dayandığı trafik kazasında tarafların kusur oranlarını belirleyen kusur raporu alınmadan, davacının yolcu olduğu bu nedenle kendisine sürüş kusuru verilmeyeceği şartları var ise müterafik kusur indirimi yapılacağı gözetilmeden, hatır ve müterafik kusur şartları bulunup bulunmadığı tartışılmadan karar verilmesi doğru olmamıştır. Maluliyete ilişkin alınacak raporların olay tarihlerine göre; 11/10/2008 tarihinden önce Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 ila 31/08/2013 tarihleri arasında Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 ile 31/05/2015 tarihleri arasında Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği, 01/06/2015 tarihinden sonra ise Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkındaki Yönetmelik hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir. Olay tarihi itibariyle uygulanması gereken yönetmelik Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğidir. Maluliyet Tespit İşleri Yönetmeliği 01/09/2013 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, 4.maddesinin k bendinde maluliyet tanımına yer verilmiştir. Buna göre ” Maluliyet: Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını, (c) bendi kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün en az %60’ını veya vazifelerini yapamayacak şekilde meslekte kazanma gücünü kaybetme hali” olarak tanımlanmış yine Yönetmeliğin sigortalıların çalışma gücü kaybı tespitini düzenleyen 9 ve 10 maddelerinde %60 maluliyet ve üzeri için maluliyet tespitine ilişkin esaslar düzenlenmiştir. Başka bir ifadeyle bu yönetmelik sadece %60 maluliyet ve üzeri için hükümler ve ekli cetvel içermekte olup %60’ın altında maluliyet bulunması halinde bu Yönetmelik hükümlerinin uygulanması olanaklı değildir. Yine Yönetmeliğin 23. maddesi ile Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğinde yer alan; çalışma gücü kaybı, vazife malullüğü, harp malullüğü ile erken yaşlanma durumlarının tespiti ile ilgili tüm hükümler yürürlükten kaldırılmış düzenlemesine yer verilerek Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin tümden kaldırılmadığı anlaşılmaktadır. Keza ek cetvellere ilişkin yeni bir düzenleme de yapılmamıştır. Sonuç olarak davacının maluliyetinin %60’ın altında olması ve kaza tarihine göre uygulanması gereken Maluliyet Tespit İşleri Yönetmeliği hükümlerine göre maluliyet belirlenirken aynı cetvellerin (Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine ekli cetveller) esas alınması gerektiğinden maluliyetin tespitinde Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin uygulanmış olmasının, maluliyet oranına bir etkisi olmayacağından bu yöne değinen istinaf talebi yerinde görülmemiştir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2016/19844 Esas ve 2019/8286 Karar sayılı kararında; “…Belirsiz alacak davasında davacı, alacağının tam ve kesin olarak belirlenmesinden sonra HMK’nın 107.maddesine dayalı olarak bir kez alacağını artırabilir. Ayrıca davasını HMK’nın 176. ve devamı maddelerine göre bir kez de ıslah edebilir. Somut olayda, dava tarihi 12.11.2012 olup, dava tarihinde yürürlükte olan HMK’ya göre belirsiz alacak davası olarak açılmıştır. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda zarar toplamı 68.815,51 TL olarak belirlenmiştir. Davacı vekili, 05.12.2013 tarihinde vermiş olduğu dilekçe ile alacağını fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 40.500,00 TL olarak ıslah etmiştir.Daha sonra ıslah edilmeyen 28.815,51 TL için tamamlama harcını 06.03.2015 tarihinde yatırmıştır. Belirsiz alacak davası olarak açılan davada harcını yatırarak bedel artırma talebinde bulunulabilir. Ayrıca bundan bağımsız olarak HMK’nun 176. maddesi gereği ıslah yapmak hakkı da mevcuttur. Mahkemece davacının ıslah dilekçesi ve bedel artırım talebi esas alınarak bir karar vermek gerekirken sadece ıslah dilekçesindeki talep gibi karar verilmesi ve bedel artırım talebinin dikkate alınmaması doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.” belirlemesinde bulunmuştur (Benzer yönde Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2021/6162 E. ve 2021/9730 K. sayılı kararı). Eldeki davada, davacı vekili, davasını belirsiz alacak davası şeklinde açmıştır. davacı vekilince 20/10/2020 tarihli bedel arttırım dilekçesi, 29/11/2021 tarihli ıslah dilekçesi sunmuştur. Yukarıya aktarılan emsal Yargıtay kararında da açıklandığı üzere davanın belirsiz alacak davası olarak açılmış olması nedeniyle davacının bedel arttırım talebinden başka bir kez de ıslah hakkı bulunduğundan bu doğrultuda karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. 6100 sayılı HMK’nın genel yetkiyi düzenleyen 6. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. “7. maddesinde de,” davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde bakılır. Birden fazla davalının bulunduğu hâllerde, davanın, davalılardan birini sırf kendi yerleşim yeri mahkemesinden başka bir mahkemeye getirmek amacıyla açıldığı, deliller veya belirtilerle anlaşılırsa, mahkeme, ilgili davalının itirazı üzerine, onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir.” denilmektedir. Yine aynı Yasa’nın 16. maddesinde ise, “Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.” hükmü yer almaktadır. Somut olayda, haksız fiil Diyarbakır’da meydana gelmiştir. Davalı …nın Şişli/İstanbul adresinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, davacılar vekilinin birden çok mahkemenin yetkili olduğu ve kesin yetki kuralının bulunmadığı bu davada davayı, davalılardan …nın adresinin yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesinde açarak yetkili mahkemeyi seçmiş olduğu gözetildiğinde bu yöne değinen istinaf başvurusu yerinde değildir. Dosya kapsamına alınan Diyarbakır 6. İş Mahkemesinin 2018/678 sayılı dosyasında SGK tarafından davalılar aleyhine rücu davası açıldığı anlaşılmaktadır. Buna göre SGK tarafından rücuya tabii ödeme yapıldığı ve buna ilişkin açılan davanın devam ettiği anlaşıldığından eldeki dava ile ilgisi olması halinde iş mahkemesi davasının bekletici mesele yapılmasına karar verilmesi, iş mahkemesi kararı kesinleştiğinde sonucuna göre hesaplanan tazminattan mahsubu için ek rapor alınması ve davalı sigortanın sorumlu olduğu poliçe limiti dikkate alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulması isabetli olmamıştır (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2019/6239 Esas ve 2020/8492 Karar sayılı kararı). Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin KTK’nın 98.maddesinin kapsamının belirlenmesi bakımından vermiş olduğu 02/03/2022 tarih, 2022/312 E. ve 2022/3685 K. sayılı kararında Sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün yasadan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile sona erdirilmiş bulunduğunu, KTK’nın 98. maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluğun dava dışı Sosyal Güvenlik Kurumuna geçtiğini belirlemiş ancak geçici iş göremezlik ve tedavi gideri yönünden sigorta şirketlerinin sorumluluğu devam ettiğini vurgulamıştır. Bu nedenle davalı vekilinin geçici iş göremezlik tazminatına ve tedavi giderine ilişkin istinaf talepleri de yerinde görülmemiştir. (Benzer yönde Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2021/6911 E. ve 2021/10351 K., 2021/5305 E. ve 2021/7685 K. sayılı kararları). Manevi tazminat miktarının tarafların kusur durumu tam olarak saptandıktan sonra değerlendirilmesi gerektiği bu nedenle manevi tazminata ilişkin istinaf yerindedir. Açıklanan nedenlerle, davalı … vekili, davalı … vekili ve davacı vekilinin istinaf başvurularının kısmen kabulü ile HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın yukarıda belirtilen şekilde işlem yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davalı davalı … vekili, davalı … vekili ve davacı vekilinin istinaf başvurularının kısmen KABULÜ ile yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf karar harcının istek halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-Davalı davalı … vekili, davalı … vekili ve davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.29/03/2023