Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2022/1236 E. 2022/1638 K. 15.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2022/1236
KARAR NO: 2022/1638
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
KARAR TARİHİ: 30/11/2021
NUMARASI: 2021/201 Esas – 2021/791 Karar
DAVA: Sigorta (Trafik Sigortası Kaynaklı)
KARAR TARİHİ: 15/09/2022
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı sigorta şirketinin sigortalısı … plakalı aracın asli kusurlu olarak karıştığı kaza sonucunda müvekkili …’in ağır derecede yaralandığını ve yatarak uzun süre tedavi görmek zorunda kalarak, kalıcı sakatlığa uğradığını, söz konusu kaza nedeniyle müvekkilin uğradığı geçici ve sürekli iş göremezlik, geçici bakıcı giderleri ve SGK tarafından karşılanmayan tedavi gideri zararlarının ödenmesi için davalı sigorta şirketine başvurulduğunu, olumlu yada olumsuz hiçbir yanıt alınamadığını, ayrıca arabuluculuk görüşmelerinin de olumsuz sonuçlandığını, bu nedenle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla; belirsiz nitelikli alacağının tespiti ile; ilk aşamada sürekli ve geçici iş göremezlik, geçici bakıcı gideri ve SGK tarafından karşılanmayan tedavi giderleri için şimdilik 50,00’şer TL olmak üzere toplam 200,00 TL sigorta tazminatının sigorta şirketinin temerrüde düştüğü tarihten itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı sigorta şirketinden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; TTK 1420. maddesinde göre; “Sigorta sözleşmesinden doğan bütün istemler, alacağın muaccel olduğu tarihten başlayarak iki yıl ve 1482 nci madde hükmü saklı kalmak üzere, sigorta tazminatına ve sigorta bedeline ilişkin istemler her hâlde rizikonun gerçekleştiği tarihten itibaren altı yıl geçmekle zamanaşımına uğrar” hükmünün bulunduğunu, Borçlar Kanunu’na göre, zamanaşımı, alacağın muaccel olduğu tarihte başlar. Zarar sigortalarında, tazminatın ne zaman muaccel olacağı hususunda ise 6102 S.TTK.md 1446 ve 1427 uygulanacağını, bu madde hükümlerine göre zamanaşımı süresinin başlangıcı, alacağın muaccel olduğu gün, yani sigortalının rizikonun gerçekleştiğini öğrendiği günden itibaren başlayan beş günlük ihbar tarihinin son günü olacağını, uyuşmazlık konusu kazanın 05.12.2010 tarihinde gerçekleştiği de göz önüne alındığında davanın iki yıllık zamanaşımı süresinin bitiminden sonra açıldığının tespit edildiğini belirterek davacının taleplerinin zamanaşımına uğraması sebebiyle davanın usulden reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “Davanın zamanaşımı nedeniyle reddine” karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; zamanaşımı tarihi 10.03.2021 iken, 01.03.2021 tarihinde ticari uyuşmazlık zorunlu arabuluk yoluna başvurmaları nedeniyle son tutanağın düzenlendiği 23.03.2021 tarihine kadar yine zaman aşımı süresinin durduğunu ve 24.03.2021 tarihinde tekrar işlemeye başladığını, bu durumda zaman aşımının son günü 01.04.2021 tarihi (kaza tarihi: 05.12.2010+95 gün covıd dönemi+10 yıl = 10.03.2021 tarihinde zamanaşımı dolacaktır. arabuluculuğa 01.03.2021 tarihinde başvurulmuş, süreç 23.03.2021 tarihinde süreç bitiyor ve 24.03.2021’de dava açılmıştır.) zaman aşımının dolmasına bu tarihte 9 gün olduğunu, huzurdaki davanın ise 24.03.2021 tarihinde ikame edildiğini, dolayısıyla kaza tarihinden itibaren on yıllık zaman aşımı süresi dolmadan dava açıldığını, müvekkilinin maluliyet oranı adli tıp raporu ile bilinebileceğinden ve adli tıp raporu yargılama sırasında düzenleneceğinden, huzurdaki davanın, kanunda öngörülen iki yıllık süre dolmadan açıldığını, bu nedenle yerel mahkeme tarafından hatalı olarak zaman aşımının dolduğu tespiti ile tesis edilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, yaralamalı trafik kazası nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Dava, trafik kazası sonucu oluştuğu iddia edilen bedensel zarar nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir. Olay tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 41. maddesinde (6098 sayılı TBK’nun 49. md) haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de (TBK’nun değişik 72. md) haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine (TBK’nun 72. maddesinde 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri öngörülmüştür) tabi olduğu belirtilmiştir. Buna karşılık 2918 sayılı KTK’nun 109/1. maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler için zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde kaza gününden başlayarak 10 yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Maddenin özellikle 2. fıkrasında “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa” ifadesi ile kanun koyucu, taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3.kişi) fiil cezayı gerektiriyor ise, uzamış ceza zamanaşımının uygulanacağını kabul etmiştir. Görüldüğü gibi, BK’nun 60 ve 2918 sayılı KTK’nun 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından 1 yıl yerine, 2 yıl olarak öngörülmesidir (TBK’nın 72. maddesi ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır). Haksız fiile dayanan tazminat isteminde zamanaşımının işlemeye başlayacağı tarih, zararın ve zarar sorumlusunun öğrenildiği andır. Zararın öğrenilmesi kavramıyla kastedilen ise, haksız fiil nedeniyle oluşan bedensel zararın kapsamının öğrenilmesi olup, bu bedensel zararın sebep olacağı maluliyet oranının belirlendiği tarihin, zararın öğrenilmesi kavramına bir etkisi yoktur. Bedensel zararın (yaralanmanın) gerçekleşmesi ve bu yaralanmayla ilgili tedavinin tamamlanması ile zararın kapsamının belli olduğu kabul edilmelidir. Açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; kaza sonucu davacı yaralanmıştır. Kaza tarihinde yürürlükte olan 5237 sayılı TCK’ya göre zamanaşımı süresi 8 yıldır. Davaya konu trafik kazası 05.12.2010 tarihinde meydana gelmiş, dava ise 24.03.2021 tarihinde açılmıştır. Davalı taraf, süresi içinde davaya konu alacağın zamanaşımına uğradığı savunmasında bulunmuştur. Davacı vekili dava dilekçesinde maluliyet raporu alındığından ve gelişen durumdan sözetmemiş, davacının tedavi belgeleri için yazılan yazı cevabında kaza günü hastane epikriz raporları gönderilmiş ise de tedavinin devam ettiğine dair dosyada bilgi belge bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle; KTK’nın 109/2. maddesindeki uzamış ceza zamanaşımı süresi içinde davanın açılmadığı gibi 10 yıllık zamanaşımı süresinin de geçtiği anlaşılmakla mahkemece “Davanın zamanaşımı nedeniyle reddine” karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir. ( Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2021/4765Esas -2021/7355Karar sayılı ilamı ) Ayrıca davacı vekilinin sürelerin durması ile ilgili istinaf itirazında belirtilen; “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 7226 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesi  (1) Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde görülmüş olması sebebiyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla; a) Dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikâyet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri de dâhil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler; 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim tarafından tayin edilen süreler ile arabuluculuk ve uzlaştırma kurumlarındaki süreler 13/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden itibaren 30/4/2020 (bu tarih dâhil) tarihine kadar durur. Bu süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden itibaren işlemeye başlar. Durma süresinin başladığı tarih itibarıyla, bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılır. Salgının devam etmesi halinde Cumhurbaşkanı durma süresini altı ayı geçmemek üzere bir kez uzatabilir ve bu döneme ilişkin kapsamı daraltabilir. Bu kararlar Resmî Gazete’de yayımlanır.” hükmünü haizdir. 2480 Sayılı Yargı Alanındaki Hak Kayıplarının Önlenmesi Amacıyla Getirilen Durma Süresinin Uzatılmasına Dair Karar, 30 Nisan 2020 tarihli ve 31114 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olup; karar, yayımı tarihinde yürürlüğe girmiş olup, 7226 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesi 1. fıkrası a bendi kapsamında 13.03.2020 tarihinden itibaren duran sürelerin 15.06.2020 (bu tarih dahil) ne kadar durmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Bu durumda ceza zamanaşımı süresinin dolmasından sonra yukarıda sözü edilen süreler başladığından itirazları yerinde görülmemiştir. Bu nedenlerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:1-Davacı vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı yapmış olduğu istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Peşin alınan harç yeterli olduğundan başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 361. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesine hitaben verilecek temyiz dilekçesi ile temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.15/09/2022