Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2021/88 E. 2021/1425 K. 16.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2021/88
KARAR NO: 2021/1425
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 14/10/2020
NUMARASI: 2018/84 Esas – 2020/430 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)
KARAR TARİHİ: 16/09/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 10.01.2009 günü davalı şirkete sigortalı … plaka sayılı aracın seyir halinde yapmış olduğu dava konusu kaza neticesinde müvekkilinin ağır bir biçimde yaralanarak müvekkilinde kalıcı maluliyet meydana geldiğini, müvekkilinin kazanın oluşumunda bir kusuru olmayıp kusurun tamamının … plakalı araca ait olduğunu, ilgili aracın … Sigorta şirketi nezdinde sigortalı olduğunu belirterek (6100 sayılı Yasa’nın 107.maddesi uyarınca) fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere kalıcı maluliyetten kaynaklı şimdilik 100,00 TL’nin sigortacı yönünden sigorta limitini aşmamak üzere kaza tarihinden işletilecek ticari avans faizi ile birlikte davalıya ödetilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu madde 97. Uyarınca başvuru şartının yerine getirilmediğini, şirketin sorumluluğunun, KTK ve poliçe genel şartları gereğince karayolunda meydana gelen zararlarda poliçe limiti dahilinde, sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında ve gerçek zararın tazmini ile sınırlı olup bu itibarla dosya kapsamında somut belgeler eşliğinde gerçek zararın ve kusur oranlarının tespiti gerektiğini, davacı tarafından her ne kadar avans faiz talep edilmiş ise de talebin kabulünün hukuken mümkün olmadığını, kazaya karışan aracın ticari nitelikte olmayıp, hususi araç niteliğini taşıdığından ancak yasal faiz uygulanabileceğini, belirterek başvuru şartı oluşmamış ve her halükarda zamanaşımına uğramış haksız taleplerin reddini karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; “Davanın zamanaşımı nedeniyle Reddine” karar verildiği görülmüştür. Bu karara karşı davacı vekili istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerleşik Yargıtay içtihatları uyarınca bedensel zarardan kaynaklı tazminat talepleri için zamanaşımı süresinin, zararın varlığının öğrenilmesinden itibaren başladığını, bedensel zararlarda zamanaşımının başlangıcının sürekli sakatlığa ilişkin kesin raporun ortaya çıktığı ve öğrenildiği tarih olduğunu, müvekkilinin ne tür ve ne oranda zarara uğradığını hemen bilmesi olanaksız olduğunu, buna göre dosyada zamanaşımı süresinin dolmadığı açık olduğunu, müvekkilinin kaza nedeniyle uğradığı zarar halen devam etmekte olduğunu, bu hususun Düzce Tıp Fakültesi’nde yapılan muayene sonucunda müvekkilinin ifadelerinde açıkça belirtildiğini belirterek istinaf talep etmiştir. Dava, yaralamalı trafik kazası nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. 2918 sayılı KTK.nun 109/1. maddesinde “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar” hükmü, yine aynı kanunun 109/2. maddesinde ise “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir” hükmüne yer verilmiştir. Bu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından, sürücü ve diğer sorumlular arasında bir ayrım yapılmamış, kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür. Ceza Kanunu’nda öngörülen daha uzun ceza zamanaşımı (uzamış zamanaşımı) süresi, olay tarihinden itibaren işlemeye başlar. Sürenin işlemeye başlaması için zarar görenin zararı ve onun failini öğrenmesi gerekmez. Ancak zarar ve onun faili, uzamış zamanaşımı süresinin bitmesinden sonra öğrenilmiş ise davanın, öğrenme tarihinden itibaren 2 yıllık süre içerisinde açılması gerekir. Zararın ve failin uzamış zamanaşımı süresinin bitmesinden sonra öğrenilmesi halinde, tazminat talebinin, öğrenme tarihinden itibaren 2918 sayılı yasanın 109. maddesindeki 2 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde ileri sürülmesi gerekmektedir. Öğrenme tarihinden itibaren, yeni bir uzamış zamanaşımı süresi işlemez (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 16/04/2008 tarih, 2008/4-326 E. ve 2008/325 K.sayılı kararı). Somut olayda kaza; davacının 10/01/2009 tarihinde yaralandığı, dava dışı sürücü hakkında Düzce 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/233 Esas 2011/621 karar sayılı karar ile taksirle yaralama suçundan mahkumiyetine karar verildiği görülmektedir. Dava dilekçesi anlatımda davacının yaralanması nedeni ile gelişen durum olduğuna yönelik bir durumdan söz edilmemiştir. Ayrıca Düzce Üniversitesi Sağlık Uygulamaları ve Araştırma H. 11/01/2009 tarihli epikriz raporunda davacının yaralanması mendibulanın kırığı olarak belirtilmiştir. Bu kapsamda davacı tarafından zararın bu tarihte öğrenildiği, dosya kapsamında davacının yaralanma bölgesi ile ilgili gelişen durum olduğuna ilişkin tedavi belgeleri de bulunmamaktadır. Davaya konu trafik kazasının aynı zamanda 5237 sayılı TCK’nun 89/1 maddesinde düzenlenen ve taksirle yaralama olarak tanımlanan cezayı gerektiren eylem niteliğinde bulunması; Bu eylemle ilgili ceza davasının TCK’nun 66/1-e maddesi uyarınca sekiz yıllık zamanaşımı süresine tabi olması; 2918 sayılı KTK’nun 109/2 maddesi uyarınca bu sürenin görülmekte olan maddi tazminat davası için de geçerli olması; Davanın olay tarihi üzerinden sekiz yıl geçtikten sonra 09/11/2016 tarihinde açılmış olması karşısında, somut olayda uzamış ceza zamanaşımının gerçekleştiği açıktır. Yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgulara göre dava tarihinde zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşıldığından mahkemece davanın zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davacı vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı yapmış olduğu istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 59,30 TL harçtan peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 4,90 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 361. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesine hitaben verilecek temyiz dilekçesi ile temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.16/09/2021