Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2021/857 E. 2021/1573 K. 30.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2021/857
KARAR NO: 2021/1573
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
KARAR TARİHİ: 16/02/2021
NUMARASI: 2019/628 Esas – 2021/144 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan )
KARAR TARİHİ: 30/09/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili vekili dava dilekçesinde özetle; davacı …’ın eşi ve diğer davacıların babaları olan …’ın, 03.12.2013 tarihinde davalı …’un yönetimindeki … plakalı özel halk otobüsünün kendisine çarpması neticesinde hayatını kaybettiğini, bu kaza sebebiyle İstanbul Anadolu 35.Asliye Ceza Mahkemesinde dava açıldığını, davalı …’un kullandığı … plakalı özel halk otobüsünün trafik sigortacısının davalı … Sigorta A.Ş. tarafından … poliçe numarası ile sigortalandığını, bilindiği üzere KTK.85.maddesi gereğince mali mesuliyet sigortasının zorunlu olduğunu, eşi ve çocukları için toplam 70.000,00 TL manevi tazminatın davalılar … Ltd. Şti ile …’dan, her davacı için şimdilik 500,00 TL olmak üzere toplam 2,500,00 TL maddi tazminatın tüm davalılardan tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu … plakalı aracın … Sigorta A.Ş. tarafından … no.lu trafik sigorta poliçe numarası ile sigortalandığı, trafik sigortası gereğince dava konusu zararlara ilişkin sorumluluklarının Ölüm başına 225.000,00 TL olduğunu, trafik sigortasında, sigortacının karşılamakla yükümlü olduğu zararların, işletme halinde motorlu aracın neden olduğu kazalarda üçüncü kişilerin zararına neden olacak bir kazanın meydana gelmesi ve bu kazada araç işletenin sorumlu olması gerektiğini, dolayısıyla KTK 86.maddesi gereğince araç işleteninin ve sürücüsünün kusursuz olduğu hallerde sigortacının da tazminat ödemekle yükümlü olmayacağını, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte, davacıların ölenin, ölmeden önceki sürekli ve düzenli desteğini maddi olgularla ispat etmeleri gerektiğini beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; kusursuz olduğunu, maktulun trafik kurallarım ihlal ettiğini, yaya kaldırımından, trafik hareketini kontrol etmeden, trafik hareketinin olduğu araç yoluna hızla ve kontrolsüz, tedbirsiz, kusurlu, ihmal ve dikkatsiz bir şekilde hızla koşarak taşıt yoluna girdiğini, … plakalı aracın … Ltd. Şti.’nin mülkiyetinde olduğunu, …’un … Ltd.Şti. de işçi statüsü ile şoför olarak çalıştığını, manevi tazminat talebinin fahiş olduğu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Ltd. Şti vekili cevap dilekçesinde özetle; kazada işleten sıfatına sahip davalı şirketin KTK 85/1 maddesi gereğince tehlike esasına dayalı olarak sorumlu olduğunu, müteveffanın olayda %100 kusurlu olduğunu, müvekkili şirketinin tazminat ödemekle yükümlü olmasının söz konusu olmadığını, hiç bir şekilde kabul anlamına gelmemesi şartıyla müteveffanın davacılar üstünde bir desteğinin söz konusu olamayacağını, bu durumun kabulünün hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davacıların SGK’dan olay sebebiyle aylık -ödenek alıp almadıklarının araştırılması gerektiğini müteveffanın sebebiyet verdiği kazadan ötürü davalı şirkete kusur yüklenemeyeceğinden davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “A- Maddi tazminat talepleri yönünden, Sigorta şirketi yönünden feragat nedeniyle reddine; Davalılar … ve … Ltd. Şti yönünden esastan reddine; Manevi tazminat talepleri yönünden, Davacı … için takdiren 15.000,00TL, diğer davacılar …, …, …, … için ayrı ayrı 6.000,00 TL olmak üzere toplamda 39.000,00TL manevi tazminatın davalılar … ve …Ltd. Şti ‘den müştereken ve müteselsilen kaza tarihi olan 03.12.2013 tarihinden itiaren işleyecek yasal faizi ile birlikte alınarak davacılara verilmesine; fazlaya ilişkin kısmın reddine, ” karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı … Ltd. Şti. vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı … Ltd. Şti vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; tahkikat boyunca kusur oranlarının tevcihine ilişkin beyan ve itirazlarda bulunduklarını, muris …’ın … plaka sayılı otobüsü görmesine rağmen taşıt yolunun sol tarafından sağ tarafına doğru koşarak girdiğinin kamera görüntüleri ile sabit olduğunu, yine kaza mahallinin 16 metre gerisinde ışıklı yaya geçidinin de mevcut olduğunu, müteveffanın kazaya dikkatsizliği sonucunda sebebiyet verdiği ve mezkur kanun hükümlerini ihlal ettiğinin anlaşıldığını, davalı sürücünün hızlı olduğuna ya da hızının trafiği tehlikeye soktuğuna ilişkin somut bir tespit bulunmadığını, dosyadaki bilirkişi raporu ile ATK raporu arasında çelişki olduğunu bu çelişki giderilmeden hüküm tesis edildiğini, dava konusu kazanın meydana gelmesinde kusur müteveffaya ait olduğundan davacılar lehine manevi tazminata karar verilmesinin hatalı olduğunu belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, ölümlü trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Mahkemece ilk verilen hükmün istinaf edilmesi üzerine Dairemizin 17/10/2019 tarih, 2017/2119 Esas ve 2019/3591 Karar sayılı kararı ile ” maddi tazminatta vvekalet ücreti, …kusur oranları bakımından bilirkişi raporları arasında oluşan çelişkinin giderilmesi için Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’nden yada İTÜ Karayolları Kürsüsü veya Karayolları Genel Müdürlüğü Fen Heyeti gibi kurumlardan seçilecek uzman bilirkişi kurulundan çelişkilerin giderecek şekilde kazanın oluşumunda kusur dağılımını belirleyen gerekçeli kusur raporu alınması, kusur bilirkişi rapor alındıktan sonra belirtilen ilkelere göre değerlendirme yapılarak somut olaya uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği …” gerekçesiyle kararın kaldırılmasına karar verilmiştir. İlk Derece Mahkemesince; Dairemiz kararı doğrultusunda ATK Trafik İhtisas Dairesinden alınan 18/11/2020 tarihli bilirkişi raporunda; yaya …’in olay mahallinde kavşak başından geçiş yapmak istediğinde her ne kadar ilk geçiş hakkı kendisinde olsa da karşıdan karşıya geçişini tedbirsizce koşarak yapmaması gerekirken bu hususa riayet etmediği, kontrolsüzce geçişini sürüdürmek istediğinde ise davalı sürücü idaresindeki otobüsün sadmesine maruz kaldığı nedenle % 20 oranında ,davalı sürücü … sevk ve idaresindeki otobüs ile olay mahalli kavşağa geldiğinde far ışığı altındaki görüş alanına göre hızını her an tedbir alabilecek şekilde ayarlaması ve kavşak başından karşıdan karşıya geçiş yapmak isteyen yayaya ilk geçiş hakkını vermesi gerekirken bu hususlara riayet etmediği, kontrolsüzce seyrini sürdürdüğünde ise sol tarafından sağ tarafına doğru karşıdan karşıya geçiş yapmak isteyen maktul yayaya almış olduğunda tedbirde yetersiz kalarak çarpması nedeni ile % 80 oranında kusurlu olduğu belirtilmiştir. Yargıtay HGK’nun 2013/4-1008 Esas – 2014/490 Karar kararında belirtildiği gibi “….Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı BK.) 53.maddesinde düzenlenmiş olup; hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır. 818 sayılı BK’nun “Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53.maddesinde: “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmü yer almaktadır (6098 sayılı TBK’nın 74.maddesi de paralel bir düzenlemeyi içermektedir.). Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Ancak hemen belirtilmelidir ki gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.1.975 gün ve E:1971/T-406, K:1975/1; HGK’nun 23.1.1985 gün ve E:1983/10-372, K:1985/21; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamları). Vurgulamakta yarar vardır ki hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hakimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hakimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O halde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hakimini bağlamasına, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53.maddesi bir engel oluşturmaz (HGK’nun 16.09.1981 gün E:1979/1-131, K:1981/587 sayılı ilamı; Mustafa Çenberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s.22 vd.; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamı). Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir (HGK’nun 11.10.1989 gün ve E:1989/11-373, K:472; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamları). Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesi gereğince, hukuk hakimi ceza hakiminin tespit ettiği kusurla bağlı değil ise de Ceza Mahkemesince tespit edilen fiilin hukuka aykırılığı ve illiyet bağını saptayan maddi vakalar yönünden Ceza Mahkemesi kararı ile bağlıdır. Bu kapsamda ceza mahkemesince maddi vaka değerlendirilirken olayın oluşunun belirtildiği, bu kararın kesinleşmiş olması durumunda bu maddi olgu artık hukuk mahkemesi için de bağlayıcı nitelikte olduğu, ayrıca Ceza mahkemesine sunulan kusur raporu ile Mahkemece aldırılan ATK Trafik İhtisas Dairesinden alınan 18/11/2020 tarihli kusur raporunun birbiri ile örtüştüğü ve olayın oluşuna uygun düştüğü nazara alındığında davalı vekilinin kusura yönelik istinaf itirazı yerinde görülmemiştir. TBK’nın “manevi tazminat” başlıklı 56/2.maddesinde “Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.” şeklinde düzenleme yer almaktadır. Bu yasal hüküm gereğince, hükmedilecek para, zarara uğrayanda manevi huzur duygusunu doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer işlevi olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin zararın karşılanması da amaç edinilmemiştir. O halde, tazminatın miktarı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerektiği kadar olmalıdır. Hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Manevi tazminat takdir edilirken, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli, davacının uğradığı zararın kapsamı, davalının sorumluluğunun niteliği, kusur oranları ve özellikle caydırıcı bir etki doğuracak düzeyde olması gerektiği de göz önünde tutularak, meydana gelen trafik kazası sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amacıyla olay tarihindeki paranın alım gücüne uygun düşen tutarlara hükmedilmesi gerekmektedir. Bu açıklamalar çerçevesinde, somut uyuşmazlıkta olay tarihi, kazanın oluş şekli, kusur durumu ile tarafların dosyaya yansıyan ekonomik ve sosyal durumları, yukarıda açıklanan ilkeler ile İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesi birlikte değerlendirildiğinde, TBK’nın 56/2.maddesi kapsamında davacılar lehine verilen manevi tazminat miktarının yeterli olduğu kanaatine varılmıştır. Bu nedenlerle; davalı … Ltd. Şti. vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davalı … Ltd. Şti. vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı yapmış olduğu istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 2.664,09 TL harçtan peşin alınan (59,30+606,72=)666,02 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.998,07 TL harcın davalı … Ltd. Şti.’den tahsili ile Hazineye irat kaydına, 3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere, oy birliği ile karar verildi.30/09/2021