Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2021/626 E. 2022/364 K. 25.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2021/626
KARAR NO: 2022/364
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 14/10/2020
NUMARASI: 2012/88 Esas – 2020/582 Karar
DAVA: Tasarrufun İptali (İİK 277 Ve Devamı)
KARAR TARİHİ: 25/02/2022
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile dava dışı borçlu … A.Ş. arasında 26/05/2010 tarihinde Faktoring Sözleşmesi akdedildiğini, davalılardan … ve dava dışı …’ın ise anılan sözleşmeyi kefil sıfatıyla imzaladıklarını, müvekkili şirketin anılan sözleşme gereğince dava dışı şirkete ödemede bulunduğunu, sonrasında ise gerek borçlu şirket gerekse kefillerin müvekkiline borçlarını süresinde ödemediklerini, ciro yolu ile müvekkili şirkete devir ve temlik edilen çekin de karşılıksız çıktığını, yapılan tüm uyarı ve görüşmelere rağmen borcun ödenmediğini, akabinde karşılıksız çıkan çekler nedeni ile hem keşideciler hem de cirantalar aleyhine icra takibi başlattıklarını, ayrıca müvekkili tarafından İstanbul … Noterliği’nden borçlulara ihtarname gönderilerek hesabın kat edilerek mevcut borcun ödenmesinin talep edildiğini, ihtara rağmen borç ödenmeyince borçlular aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, takibin kesinleşmesi üzerine borçluların menkul ve gayrimenkul malları ile 3. şahıslardaki hak ve alacaklarının haczi için muhtelif yerlere haciz talimatları gönderildiğini ancak borçluların borca yeter malvarlığının bulunamadığını, davalı (borçlu) …’nin adına kayıtlı İstanbul ili, Beşiktaş ilçesi, … Mahallesi, … pafta, … ada ve … parseldeki taşınmazı 23/02/2011 tarihinde 505.000,00-TL. bedelle davalılardan …’e sattığını, …’in ise aynı taşınmazı 4 (dört) ay gibi kısa bir süre içerisinde 29/06/2011 tarihinde 1.300.000,00-TL. bedelle yine davalılardan …’a devrettiğini, bu nedenle …’ye ait taşınmaz üzerinde haciz tatbik edilemediğini, davalı …’nin ve sonrasında davalı …’in taşınmaz üzerindeki tasarruflarının borçların geri ödemesi gereken bir dönemde, borcu ödememek ve alacaklılardan mal kaçırmak kastı ile kısa zaman aralıkları içinde (4 ay) muvazaalı olarak değerinin altında başkasına devredildiğini, gerçek değerinin çok altında 3. kişilere devredilen bu gayrimenkule ilişkin tasarrufların satış gibi görünse de alacaklılardan mal kaçırma amacına yönelik olduğunu, davalılar arasında yapılan bu satışların İİK.’nun 277 ve devamı maddeleri uyarınca batıl olup, müvekkili şirket yönünden iptalinin gerektiğini, lehine satış yapılan davalılar … ile …’ın borçlu davalı …’nin mal kaçırma kastını bildiğini ve muvazaalı satış işlemlerine bilerek iştirak ettiklerini, kaldı ki taşınmazın satış bedelinin gayrimenkulün metrekaresi, niteliği ve bulunduğu ilçe dikkate alındığında rayiç bedele göre çok düşük olduğunu, dava konusu taşınmazın satış tarihindeki gerçek değeri ile satış bedeli arasındaki farkın ivazlar arasındaki fahiş farkın kesin delili olduğunu, mahkemece takdir olunacağı üzere alacağın tahsil imkânının bulunmadığını, bu hususun İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile de sabit olduğunu, anılan icra dosyada tutulan haciz zabıtlarının İİK’nun 105/2. maddesi gereğince aciz vesikası hükmünde olduğunu belirterek davaya konu tasarrufların İİK’nın 277 ve devamı maddeleri gereğince iptaline, mahkemece son malik olan davalı …’ın iyi niyetli olduğu kanaatine varılması halinde ise talebin bedele dönüştüğü gözetilerek taşınmazın değerine taalluk eden miktar üzerinden alacaklarını karşılar miktarda tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin serbest mali müşavir olduğunu, müvekkilinin işyeri için kendisine taşınmaz aradığını, dava konusu taşınmazın satılık olduğunu arkadaşlarından öğrendiğini, daha sonra taşınmazla ilgilenerek davalı …’den satın aldığını, müvekkilinin asıl borçlu ve müşterek kefil ile herhangi bir ticari ve mesleki ilişkisinin bulunmadığını, … tarafından taşınmazın tahliyesi için müvekkilinden süre talep edildiğini, müvekkilinin taşınmazın bir kısmını kendisine işyeri yapmayı, bir kısmını ise kiraya vererek yüksek kredi taksit maliyetini düşürmeyi amaçladığını, satıcı …’nin taşınmazı tahliyesinin gecikmesi üzerine taşınmazı kiraya verememesi sebebiyle kredi taksitleri ödemek için taşınmazı satma kararı aldığını, müvekkilinin davacı tarafça iddia edildiği gibi mal kaçırma gibi bir düşüncesinin olmadığını, taşınmazı emlakçı vasıtası ile satışa sunduğunu, alıcıyı ise kesinlikle tanımadığını, davacı tarafça takibin 14/11/2011 tarihinde yapıldığını, müvekkilinin ise tapu kaydına güvenerek taşınmazı 23/02/2011 tarihinde satın aldığını, davacı ile borçlular arasındaki ticari ilişkinin 07/09/2011 kadar devam ettiğini, daha sonra cari hesap üzerinden ihtar çekilerek takip başlatıldığını, müvekkilinin bankadan kredi alırken hazırlanan ekspertiz raporuna göre dava konusu taşınmazın piyasa değerinin 1.400.000,00 TL, acil satış değerinin ise 1.100.000,00 TL, olarak tespit edildiğini, müvekkilinin bu değerler üzerinden pazarlık yaparak taşınmazı satın aldığını ve …’nin hesabına ilk olarak 500.000,00 TL ödeme yaptığını, geri kalan miktarın bir kısmı için altın bozdurduğunu, kuyumcu arkadaşından borç aldığını, akabinde bankaya kredi başvurusunda bulunduğunu, müvekkilinin bankadan 750.000,00 TL tutarında kredi çektiğini, taşınmazın tapu devrinin kredi çekildikten sonra yapıldığını, dava konusu taşınmazın müvekkiline 1.246.000,00 TL’ye mal olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili ise 28/06/2013 havale tarihli beyan dilekçesinde özetle; müvekkilinin 29/06/2012 tarihinde 1.300.000,00 TL bedel ödeyerek davalılardan …’ten dava konusu taşınmazı konut olarak kullanmak amacı ile satın aldığını, taşınmazın tadilat aşamasındaki ve sonrasındaki fotoğraflarının İstanbul 5. İcra Ceza Mahkemesinin 2012/137 Esas sayılı dosyasına sunulduğunu, dava konusu taşınmazın müvekkili tarafından piyasa değerinin altında bir bedelle satın alındığına yönelik davacı yan iddialarının asılsız olduğunu, … Bankası’nın 24/06/2011 tarihli eksper raporunda gayrimenkul için 1.600.000,00 TL değer biçildiğini, müvekkili tarafından taşınmazın devralınması için aynı bankadan 1.047.470,49-TL. tutarında konut kredisi kullanıldığını, ayrıca taşınmaz üzerinde bu krediden dolayı banka ipoteği bulunduğunu, İstanbul 5. İcra Ceza Mahkemesi’nin 2012/137 Esas sayılı dosyasında 2013/146 Karar sayılı karar ile müvekkilinin beraatine karar verildiğini belirterek haksız ve mesnetsiz davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … cevap dilekçesi sunmamıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “1-Müteveffa davalı …’nin mirası reddeden mirasçıları …, … ve … yönünden dava konusuz kaldığından, haklarında karar verilmesine yer olmadığına, 2-Davalı … yönünden açılan davanın kabulü ile, dava konusu taşınmazın satılmış olması nedeniyle İİK’nun 283/2 maddesi gereğince talep bedele dönüştüğünden, bu davalının dava konusu İstanbul İli, Beşiktaş İlçesi, … Mahallesi, … pafta, … ada, … persel sayılı 509 m2 miktarlı natamam bahçeli kagir ev nitelikli taşınmazı elinden çıkardığı tarih olan 29/06/2011 tarihi itibariyle taşınmazın rayiç değeri olan 1.450.000,00-TL. üzerinden alacaklı davacının İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı icra takip dosyasındaki alacak ve fer’ileri ile sınırlı olmak üzere davalı …’ten nakden tazmin edilerek davacıya verilmesine, 3-Davalı … yönünden ise davanın reddine” karar verilmiştir. Bu karara karşı katılma yoluyla davacı vekili ile davalı … vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davalı …’dna taşınmazı satın alma aşamasında kullandığı kredi sözleşmesi kapsamında yaptırdığı ekspertiz incelemesinden davalı …’ye ait iken satılan ve 4 ay sonra kendisine satılan taşınmazın hali hazır durum fotoğraflarında ” .. logoları ” görmekte ve işletmenin sahibi olarak görünen …’nin işletmesini devretmeden işletmenin en mühim kısmını devrettiğini, bu nedenle alacaklılardan mal kaçırma kastının olduğunu bildiğini, davalı … 29.06.2011 tarihinde satış-İpotek işlemi ile muvazaa ile taşınmazı 1.500.000 TL miktarlı 2. derecede ipotek tesisi ile satın alındığını, taşınmaz üzerinde … bankasının 1. derecede ipoteği de mevcut olduğunu, davalının üzerinde 1.500.000 TL banka ipoteği bulunan taşınmazı satın aldığını, satıştan 5 gün sonra … Bankası A.Ş. den alınan kredi ile borç ödendikten sonra 04.07.2011 tarihinde banka tarafından ipotek terkin edildiğini, birbirini hiç tanımayan alıcı ve satıcı arasında ve banka arasında inanç sözleşmesi yapılması hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, mahkemenin davalı … yönünden davanın reddine yönelik verilen kararının ortadan kaldırılmasına ve davalı … yönünden de davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkemeye sundukları ikinci bilirkişi raporuna itirazların ve bilirkişilerin reddi taleplerinin hiç gözetilmemiş olup yanlı taraflı hukaka aykırı bilirkişi raporu hükme esas alınmayacağını, müvekkili …’in serbest mali müşavir olup, kendisine gerçek anlamda iş yeri için tanımadığı …’den bu taşınmazı satın aldığını, satıcı … tarafından tahliye edilmemesi üzerine yüksek kredi taksit maliyetleri sebebi ile emlakcı vasıtasıyla davalılardan …’a sattığını, davacı şirketin taşınmazın satış tarihinden sonra ki alacakları için icra takibi başlattığını, davacı ile borçlular arasındaki ticari ilişki 07.09.2011 tarihine kadar devam ettiğini, cari hesap üzerinden ihtar ve takip başlatıldığını, üç borçlu mevcutken sadece … hakkında haciz işlemi yapılmış borç ödemeden aciz vesikası tüm borçlular için alınmadığını, ayrıca borçlu …’nin maliki olduğu davacının takip talebinde belirtilen … Hiz. A.Ş. hakkında yeterli araştırma yapılmamış bu firmanın dış ticaret firması olması sebebiyle Vergi Dairesinden alacağı KDV ve Vergi iadesi bulunup bulunmadığı ve Yurt Dışı(İhracat Bedeli) alacakları olup olmadığı araştırılmadığını, Ekspertiz Raporuna göre Taşınmazın Piyasa Değerinin 1.400.000.00,TL olup acil satış değeri ise 1.100.000.00,TL olduğunu, bu fiyat üzerinden pazarlık yapıldığını, 28.01.2011 tarihinde … Laleli Şubesinde, bu taşınmazın bedeli için malik …’nin hesabına 500.000,00 TL ödeme yapıldığını, kalan bakiye için kredi müracaatında bulunduğunu, müvekkilinin ancak 23.02.2011 tarihinde … Bankası Şubesinden 750.000.00,TL kredi çekebildiğini ve tapu işleminin kredi onaylandıktan sonra yapıldığını, mal kaçırma kastı mevcut olsa idi ilk ödeme ve kredi onaylanma arasında 26 günlük zaman mevcut olup, kredi çekme ve onayı beklenmeden taşınmazın devri yapılması gerektiğini, kredi masrafları düşüldükten sonra taşınmaz Sahibi …’ye 740.000.00,TL ve Çevre temizlik ödemeleri ile birlikte 746.000.00,TL ödeyerek toplam 1.246.000.00 TL bedelle taşınmazı satın aldığını, bildirdikleri tanıklar hazır olmasına rağmen dinlenmediğini, bilirkişilerin alacağın doğumunu faktoring sözleşmesinin kuruluşuna bağladığını, taşınmazın devrinden çok sonra doğan alacak kalemleri için dava açıldığını, 23/02/2011 tarihinde satış yapılmış 14/11/2011 tarihinde takip yapıldığını, satış bitiminde satıcı davacı kuruma borcunu ödediğini ısrarla detaylı cari hesap dökümü talep edilmesine rağmen dosyaya sunulmadığını belirterek kararın kaldırılması gerektiğini belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, tasarrufun iptali istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. İİK’nın 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da “iyiniyet kurallarına aykırılık” nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır. Bu tür davaların dinlenebilmesi için davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (İİK’nın 277 maddesi) bulunması gerekir. Bu ön koşulların bulunması halinde ise İİK’nın 278., 279. ve 280. maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyası incelendiğinde, davacı alacaklı tarafından, dava dışı … Hizmetleri A.Ş., davalılardan … ve dava dışı … aleyhine, 13/10/2011 ve 26/05/2010 tarihli faktoring sözleşmesi, cari hesap dökümü, İstanbul … Noterliği’nin 07/09/2011 tarihli, … yevmiyeli hesap kat ihtarına dayalı olarak 189.817,01 TL. asıl alacak, 2.262,64 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 192.479,65 TL üzerinden ilamsız icra takibine girişildiği, takibin kesinleşmesi üzerine dosyada haciz işlemlerinin başlatıldığı anlaşılmıştır. Borçlu …’nin adresinde talimat icra dosyasında 17/01/2013 tarihinde yapılan haciz sırasında borçlunun taşındığı ve hacze kabil mal bulunamadığının (matbu olarak) yazılı olduğu görülmüştür. Somut olayda dava konusu; İstanbul İli, Beşiktaş İlçesi, … Mahallesi, … ada, … parsel, natamam bahçeli kagir ev nitelikli taşınmazın davalı-borçlu … adına kayıtlıyken 23/02/2011 tarihinde, 505.000,00 TL bedel karşılığı davalı …’e satıldığı, bilirkişi raporunda taşınmaz için devir tarihi itibariyle 1.415.000,00 TL piyasa rayiç değeri belirlendiği, devralanın … Bankası’ndan 750.000,00 TL konut kredisi kullandığı; Daha sonra taşınmazın tamamının davalı … tarafından 29.06.2011 tarihinde 1.300.000,00 TL bedelle davalı …’a satıldığı, bilirkişi raporunda taşınmaz için devir tarihi itibariyle 1.450.000,00 TL piyasa rayiç değeri belirlendiği, devralanın … Bankasından 800.000,00 TL konut kredisi kullandığı görülmüştür. İlk Derece Mahkemesince 18/09/2017 tarihli celsede “Davalı … vekiline dosyaya daha önce 30/07/2012 tarihli dilekçesi ile sunulan tanıkların güncel adreslerini bildirmek üzere 1 haftalık süre verilmesine, bildirildiğinde tanıkların davetiye ile celbine, davalı vekiline de tanıkları hazır etmek üzere süre verilmesine, ” karar verildiği bir sonraki celsede “Davalı … vekilinden soruldu; tanıklarımız hazır ancak hakim değişikliği nedeni ile gelecek celse dinlenmesini istiyoruz” beyanı üzerine bir sonraki celsede “Davanın dayandığı hukuksal neden, davalı …’in taşınmazı takip borçlusundan satın alan kişi olması ve dosyada alınan bilirkişi raporu karşısında tanık dinlenmesine gerek olmadığına, bu konudaki davalı … vekilinin tanık dinletme isteminin reddine,” karar verildiği, davalı vekilinin tanıklarını “Tanıklarımızın anlatacağı bildiği borçlulardan …A.Ş’nin vergi dairesinden iki trilyona yakın vergi iadesi alacağı mevcut olup ayrıca …’nin Anadolu yakasında bir taşınmazın daha mevcut olduğu halde davacı taraf Borç ödemeden aciz vesikası almasının mümkün olmadığı, borçlu şirketin davacının alacaklarını fazlası ile ödeye bilecek kamudan alacakları mevcut olduğu bilgi ve belgeleri paylaşacaklardı. ” yazılı beyanına göre İlk Derece Mahkemesince tanıkların dinlenmesinden vazgeçilmesine kara verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından bu yöndeki istinaf itirazlarının da reddi gerekmiştir. Mahkemece alınan kök ve ek raporla davacının cari işlemleri üzerinde inceleme yaptırılmış ve takip tarihindeki dava dışı şirket borcunun ( 66.478,75 * 107.123,25) 173.602,00 TL olduğu, inceleme sırasında sunulan cari hesap dökümünden, 2012 yılında da dava dışı şirketten yapılmış tahsilat bulunmadığı, 173.602,00 TL dava dışı şirket borcunun 2013 yılına devrettiği tespit edilmiş, yine daha sonraki bilirkişi aracılığıyla da taşınmazın nitelikleri ve emsal taşınmazlar karşılaştırılarak değerleri tespit edilmiştir. Bu durumda hükme esas alınan bilirkişi raporu gerekçeli, yeterli ve hüküm kurmaya elverişli olduğundan bu hususa değinen istinaf itirazları da yerinde görülmemiştir. Dava koşulları yönünden dosya incelendiğinde, alacağın 26/05/2010 tarihli faktoring sözleşmesine dayandığı, alacağın gerçek olduğu ve takibin kesinleştiği, tasarrufların bu tarihten sonra 23/02/2011 tarihinde yapıldığı, takip dosyasında bulunan 17/01/2013 tarihli haciz tutanağının İİK’nun 105. madde kapsamında aciz belgesi niteliğinde olduğu, davanın 5 yıllık sürede açıldığı anlaşılmaktadır. Somut uyuşmazlıkta toplanan deliller ve dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde; İİK’nun 278. maddesine göre dosya kapsamında mevcut belge ve dekontlardan, davalı … tarafından takip borçlusu diğer davalı …’nin banka hesabına … aracılığı ile taşınmaz satış bedeline mahsuben 28/01/2011 tarihinde 500.000,00 TL tutarında ödeme yapıldığı, tapuda devir tarihi olan 23/02/2011 tarihinde ise …. Bankası’ndan takip borçlusu davalı …’nin banka hesabına taşınmaz satış bedeline mahsuben 740.000,00 TL gönderildiği anlaşılmıştır. Böylelikle davalı … tarafından takip borçlusu davalı …’nin hesabına görünürde taşınmaz satış bedeli olarak toplamda 1.240.000,00 TL gönderildiği anlaşılmakla … tarafından …’e yapılan satışta taşınmazın görünürdeki satış değerinin piyasa rayici ile uyumlu olduğu, dolayısıyla borçlu davalının İİK’nın 278. maddesine göre akdin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin değerine göre ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul etmediği ve İİK’nın 278.maddesine göre iptal koşulunun bulunmadığı ancak İİK’nın 280.madde kapsamındaki mahkemenin değerlendirmesinde ise “…Davalılardan …, her ne kadar davalılardan borçlu …’yi dava konusu tasarruf işleminden önce tanımadığını iddia etmiş ise de gerek dava konusu taşınmazın tapuda kendisine devir tarihi olan 23/02/2011 tarihinden 1 (bir) ay önce (28/01/2011 tarihinde) …’nin banka hesabına … aracılığı ile taşınmaz satış bedeline mahsuben 500.000,00 TL göndermiş olması, gerek davalı …’in çocukluk arkadaşı olan davadaki vekili Avukat …’in …’in öncesinde hiç tanımadığı davalı …’den aldığı taşınmaz satış yetkisini de içeren vekaletname ile … adına kayıtlı dava konusu taşınmazı …’e satmış olması (ki Av. … 20/04/2017 tarihli duruşmadaki beyanında; müvekkili …’in kendisinin çocukluk arkadaşı olduğunu, mecburen …’den satış vekaleti alıp satışı da bizzat kendisinin yaptığını söylemiştir),… gerek müteveffa davalı …’nin mirası reddeden eşi …’nin 11/02/2016 tarihli duruşmadaki beyanında eşi …’nin dava konusu binayı sattığından haberlerinin dahi olmadığını, binanın satıldığından ancak eşi tutuklandığı zaman haberdar olduğunu ifade etmiş olması ve gerekse davalılardan …’in yatırım için aldığını iddia ettiği taşınmazı aldıktan sadece 4 (dört) ay kadar bir süre sonra elden çıkarması karşısında, tüm bu süreçte yaşanan olayların tesadüf olamayacağından, dava konusu taşınmazın, normal şartlarda ve olağan şekilde satışının yapılarak el değiştirmesinin satışı yapanın eşinin haberi dahi olmadan gerçekleşmesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, satıcı borçlunun (…’nin) tanımadığı bir avukata oldukça değerli bir taşınmazının satışı konusundaki yetkiyi de içeren vekaletname vermesinin ticari hayatın gerçekleri ile bağdaşmadığı, alıcı …’in tapusunu henüz almadan 1 (bir) ay önce hiç tanımadığı bir satıcıya, mutad kaparo miktarını oldukça aşan ve neredeyse taşınmaz bedelinin yarısı kadar olan bir meblağı (500.000,00 TL’yi) peşinen ödemesi ve tapu devri yapılmadan böylesi bir meblağın ödenmesinin ticari hayatın olağan akışına aykırı olduğu, satıcı …’nin vekili olarak satış işlemini gerçekleştiren Av. …’in huzurdaki davada ise alıcı davalı …’in vekili olduğu, birbirini tanımayan insanlar arasında bu kadar tesadüfün birbiri ardına gerçekleşmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu dikkate alındığında, mahkememizde davalılar … ile …’in dava konusu tasarruf işleminde kasten alacaklının zararına hareket ettikleri yönünde kanaat oluştuğu” belirterek yapılan tasarrufun İİK’nın 280. maddeleri gereğince iptaline karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacı vekilinin istinaf itirazına gelince,Eldeki davada borçlu tarafından devredilen ve iptali istenen taşınmazların birden fazla kez devir görmüş ve devir alanların tamamı davalı olarak gösterilmiştir. 3.kişinin 4.kişiye yaptığı tasarrufun iptali için 4.kişinin (eldeki dava da 4.kişi sonrasında ki kişilerin) iyiniyetli olmadığının ispatı gerekli ise de yeterli değildir. Ayrıca borçlunun 3.kişiye yaptığı tasarrufun iptali koşularının gerçekleşmiş olması da zorunludur. Nitekim Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 05/11/2013 tarih, 2012/11842 E. ve 2013/15086 K. sayılı kararında “Davalı borçlu ile işlemde bulunmayan ve 4. kişi konumundaki davalılar yönünden iptal kararı verilebilmesi için ivazlar arasında fahiş fark bulunması yeterli olmayıp, kötüniyetli olduklarının kanıtlanması ve ayrıca işlemde bulunduğu 3. kişiler yönünden de iptal koşullarının oluşması gerekir.” yönünde karar verilerek öncelikle 3.kişi yönünden tasarrufun iptali koşullarının oluşması gerektiği vurgulanmıştır. Somut uyuşmazlıkta; davalı 3. kişi … tarafından davalı 4. kişi …’a yapılan 29/06/2011 tarihli satışta, tapuda taşınmazın resmi satış bedeli olarak 1.300.000,00 TL gösterilmiş, taşınmazın satış tarihi itibariyle değeri emlak değerleme uzmanı bilirkişi tarafından 1.450.000,00 TL olarak tespit edilmiştir. Davalı 4. kişi … taşınmazı satın aldıktan sonra tadilat yaptırarak ikamet etmiştir (mernis adresinin bilirkişi raporundaki adres olmasından). Bu durumda dosya kapsamı ve tapu kaydı bilgilerine göre davalı …’ın, davalı borçlunun mali durumu ile alacaklıları ızrar kastını bilen veya bilmesi gereken kişilerden olduğu, taşınmazı satın alırken kötüniyetli olduğu hususunda davacı tarafından delil sunulmadığı ve ispat külfetinin yerine getirilemediği anlaşıldığından İlk Derece Mahkemesince davalı …’ın iyiniyetli olduğu ve tasarrufun iptali koşullarının somut olayda bulunmadığı gerekçesiyle bu davalı yönünden davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir. Bu nedenlerle; davacı vekili ile davalı … vekillerinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığTı üzere:1-Davacı vekili ile davalı … vekillerinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı yapmış olduğu istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı yönünden; Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına, Davalı … yönünden; Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 12.966,40 TL harçtan peşin alınan 3.296,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 9.670,00 TL harcın davalı …’den tahsili ile Hazineye irat kaydına, 3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.25/02/2022