Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2021/279 E. 2022/499 K. 18.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2021/279
KARAR NO: 2022/499
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
KARAR TARİHİ: 05/11/2020
NUMARASI: 2014/987 Esas – 2020/685 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)
KARAR TARİHİ: 18/03/2022
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 19/09/2013 tarihinde müvekkilinin sevk ve idaresindeki … plakalı motosiklet ile davalılardan …’ın kullandığı ve maliki olduğu … plakalı araç ile Ümraniye Bağlarbaşı TEM üzerinde çarpıştığını ve bu çarpışma neticesinde tutulan trafik kaza raporuna göre davalı sürücünün %50 kusurlu sayıldığını, ayırca bu kazada müvekkilinin vücudunun farklı bölümlerinde çoklu kırıklar oluştuğunu ve müvekkilinin 1 hafta yoğun bakımda kaldığını, davalı sigorta şirketinin … plakalı aracı … poliçe numarası ile sigortaladığını, müvekkilinin eşinin bakımına muhtaç kaldığını, tüm bu nedenlerle dava konusu trafik kazası nedeniyle müvekkilinin fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 6100 sayılı yasanın 107.maddesine göre belirlenecek maddi tazminatı ile 60.000 TL manevi tazminatın sigorta şirketi için poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere, sigorta şirketi için dava tarihinden, davalı şahıs için kaza tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … Sigorta Şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu … plakalı aracın müvekkili şirket tarafından sigortalandığını, ancak dava konusu somut olayda sigortalı araç sürücüsünün kusurunun kanıtlanması gerektiğini, davacının manevi tazminata yönelik taleplerinin ZMM teminatı kapsamında olmadığını, bu nedenle manevi tazminat talebinin müvekkili sigorta şirketi bakımından reddine karar verilmesini, eldeki davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasının mümkün olmadığını, HMK 107.maddesindeki belirsiz alacak davası koşullarının oluşmadığını, davacının maluliyet oranının bir üniversite veya devlet hastanesinden alınacak sağlık kurulu raporu ile tespit edilebileceğini, müvekkili şirketin manevi tazminat sorumluluğu bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; 19/09/2013 tarihinde müvekkilinin emniyet şeridinde duraklama halindeyken davacının motosikletiyle müvekkilinin arabasının sol arka yanına çarpmasıyla kazanın meydana geldiğini, kaza tespit tutanağında yazıldığı üzere olay sırasında müvekkilinin aracının emniyet şeridinde duraklama halinde dörtlü ikaz lambaları açık bir şekilde bulunduğunu, her ne kadar davacı müvekkilinin %50 kusurunun tespit edildiğini belirtmişse de kaza tespit tutanağında böyle bir sonucun yer almadığını, tutanaklarda yer verildiği üzere davacının 21/09/2010 olan fenni muayene tarihini geçirdiğini, kazanın herhangi bir teknik arızadan kaynaklanıp kaynaklanmadığının araştırılması gerektiğini, davacının maddi ve manevi tazminat taleplerinin fahiş ve dayanaktan yoksun olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, ” 1-Davacının davalı …’a yönelik açtığı maddi ve manevi tazminat davasının reddine, 2-Davacının davalı Sigorta Şirketi’ne yönelik açtığı maddi tazminat talebinin reddine, 3- Davacının davalı Sigorta Şirketi’ne yönelik manevi tazminat davasının husumetten reddine” karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; hukuk hakiminin ceza mahkemesinin sorumluluk kurallarıyla bağlı olmadığını, bu nedenle de kusuru ve derecesini ceza mahkemesinden ayrı ve bağımsız değerlendirebilecek, eylemin hukuka aykırı olup olmadığını, ceza mahkemesince verilen beraat kararı ile bağlı olmaksızın yeniden saptayabileceğini ve nihayet zararı ve tutarı doğrudan belirleyebileceğini, ceza mahkemesince alınan kusur raporu ile hukuk mahkemesince alınan kusur raporunda çelişkiler bulunduğunu, mahkeme neye dayanarak Ceza Mahkemesince alınan rapora göre hüküm kurduğunu açıklamadığını ve çelişkiler giderilmeden hüküm kurduğunu, söz konusu kazanın akabinde tutulan olay yeri tespit tutanağında davalı …’ın yeterli güvenlik tedbiri almadan telefonla konuşmak için emniyet şeridinde durduğunu, emniyet şeridine tam yanaşmadığını, zorunlu hallerde gerekli önlemleri almadan duraklamak veya park etmek kuralını ihlal ettiğinin ifade edildiğini ancak bu delilin incelemeye dahi alınmadığını, mazeretin reddolunarak karar verilmesinin adil yargılanma hakkını kısıtladığını belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, yaralamalı trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Dosya kapsamından 19/09/2013 tarihli kaza tespit tutanağında 0-1 Güney Tem Bağlantı yolu Ankara istikametinde emniyet şeridinde …’ın sevk ve idaresindeki … plaka sayılı aracı ile yeterli güvenlik tedbirlerini almadan, emniyet şeridine telefon görüşmesi yapmak için girdiğini beyan etmesi ve kaza yeri incelemesinde aracının emniyet şeridine tam anlamı ile yanaşmamış olduğu, yine aynı istikamette emniyet şeridinden gelin … sevk ve idaresindeki … plaka sayılı aracı ile emniyet şeridinde bulunan … plakalı aracın sol arka kısmına çarptığı kazada … plakalı araç sürücüsünün …, … plakalı araç sürücüsünün KTK 47/1-c kuralını ihlal ettiğinin belirtilmiştir. İstanbul Anadolu 67. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/473 Esas ve 2015/294 K.sayılı dosyasında davalı … hakkında taksirle yaralama suçunu işlediği sabit olmadığından atılı suçtan beraatine karar verildiği, verilen kararın Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 25/02/2019 tarih, 2017/6653 Esas ve 2019/2534 Karar sayılı kararı ile “Sanığın taksire dayalı kusurunun bulunmaması nedeni ile CMK’nın 223/2-c maddesi gereğince Beraatine” ibaresi eklenmek suretiyle düzeltilerek onanmasına karar verildiği, verilen kararın 25/02/2019 tarihinde kesinleştiği görülmüştür. Ceza mahkemesi kapsamında alınan İstanbul Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 22/12/2014 tarihli kusur raporunda özetle; 19/09/2013 tarihinde meydana gelen kazada davalı …’ın sevk ve idaresindeki otomobilini emniyet şeridine park ettikten sonra arkadan gelen motosikletin sebebiyet verdiği kazada atfı kabil kusuru bulunmadığı, davacı …’in sevk ve idaresindeki motosikleti ile seyir halindeyken yolun düz, vaktin gündüz, görüşün açık olduğu mahalde emniyet şeridinde park halinde bulunan araca arkadan çarptığı, aracının hızını trafik, yol ve aracının teknik özelliğine göre ayarlamadığı, yola gereken dikkati vermediği, kazada dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışı ile asli kusurlu, sonuç olarak davalı sürücü …’ın kusursuz olduğu, davacı …’in asli kusurlu olduğu belirtilmiştir. Mahkemece aldırılan 06/11/2017 tarihli kusur raporunda özetle; davacı sürücü …’in sevk ve idaresindeki … plakalı motosikleti ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu madde 47/c,d, 52/b , 54/a, 56, 73, 84/d vel maddeleri ile Kanununa bağlı Yönetmeliğin 95/c ve d, 101/b, 104/a, 107, 145, 157/a-11 bendinde açıklanan hükümler gereği yukarıda açıklanan trafik kurallarını ihlal ettiğinden kazanın meydana gelişinde 4/8 oranında %50 kusurlu olduğu, davalı sürücü … sevk ve idaresindeki … plakalı aracı ile Kanununa bağlı Yönetmeliğin 95/c,d, 113 ve 115, 104/a 157/a 11 157/b bentlerinde açıklanan hükümler gereği yukarıda açıklanan trafik kurallarını ihlal ettiğinden kazanın meydana gelişinde 4/8 oranında %50 kusurlu belirtilmiştir. Yargıtay HGK’nun 2013/4-1008 Esas ve 2014/490 Karar kararında belirtildiği gibi “….Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı BK.) 53.maddesinde düzenlenmiş olup; hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır. 818 sayılı BK’nun “Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53.maddesinde: “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmü yer almaktadır (6098 sayılı TBK’nın 74.maddesi de paralel bir düzenlemeyi içermektedir.). Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Ancak hemen belirtilmelidir ki gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.1.975 gün ve E:1971/T-406, K:1975/1; HGK’nun 23.1.1985 gün ve E:1983/10-372, K:1985/21; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamları). Vurgulamakta yarar vardır ki hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hakimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hakimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O halde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hakimini bağlamasına, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53.maddesi bir engel oluşturmaz (HGK’nun 16.09.1981 gün E:1979/1-131, K:1981/587 sayılı ilamı; Mustafa Çenberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s.22 vd.; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamı). Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir (HGK’nun 11.10.1989 gün ve E:1989/11-373, K:472; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamları). Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesi gereğince, hukuk hakimi ceza hakiminin tespit ettiği kusurla bağlı değil ise de Ceza Mahkemesince tespit edilen fiilin hukuka aykırılığı ve illiyet bağını saptayan maddi vakalar yönünden Ceza Mahkemesi kararı ile bağlıdır. Bu kapsamda ceza mahkemesince maddi vaka değerlendirilirken olayın oluşunun belirtildiği, bu kararın kesinleşmiş olması durumunda bu maddi olgu artık hukuk mahkemesi için de bağlayıcı niteliktedir. Bu durumda, mahkemece davacı vekilinin kusura yönelik itirazlarının değerlendirildiği, ceza mahkemesi kararını inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 25/02/2019 tarih, 2017/6653 Esas ve 2019/2534 Karar sayılı kararı ile “Sanığın taksire dayalı kusurunun bulunmaması nedeni ile CMK’nın 223/2-c maddesi gereğince Beraatine” ibaresi eklenmek suretiyle düzeltilerek onanmasına karar verilmesi ile hükme esas alınan ATK raporunda tespit edilen “otomobilini emniyet şeridine park ettikten sonra arkadan gelen motosikletin sebebiyet verdiği” yönündeki maddi olgu tespitine, kaza tespit tutanağında sanık sürücünün sevk ve idaresindeki aracın emniyet şeridine tam anlamıyla yanaşmamış olduğu belirtilmiş ise de ceza dosyası kapsamında tutanak mümzilerinin daha sonraki ifadelerinde aracın emniyet şeridi içerisinde olduğu ancak sanık sürücünün emniyet şeridi içinde sağ tarafa daha fazla yanaşması mümkünken yanaşmadığından dolayı bu ifadelerin kullanıldığı belirtmeleri nedeni ile davalının sevk ve idaresindeki … plaka sayılı aracın emniyet şeridi içerisinde park halinde olduğunun kabulünün gerekmesine, kazanın meydana geldiği yerin TEM otoyolu olması, davalı aracının emniyet şeridinde dörtlü flanşörleri yanık vaziyette park halinde olmasına rağmen davacının sevk ve idaresindeki motosikleti ile davalıya ait park halindeki otomobile arkadan çarpması nedeniyle asli kusurlu olması, ceza dosyasında kesinleşen maddi olgu ile kazanın gerçekleşmesinde davalıya yüklenecek bir kusur bulunmamasına göre mahkemece, davalı sürücüye yüklenecek bir kusur ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olmasında isabetsizlik görülmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davacı vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı yapmış olduğu istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 361. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesine hitaben verilecek temyiz dilekçesi ile temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.18/03/2022