Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2021/2473 E. 2022/1602 K. 14.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2021/2473
KARAR NO: 2022/1602
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 08/07/2021
NUMARASI: 2020/694 Esas – 2021/532 Karar
DAVA:Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat
KARAR TARİHİ: 14/09/2022
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; mahkemeye 20/10/2020 tarihinde 09/10/2020 tarihli esasa önemli etkisi bulunan Anayasa Mahkemesini kararını dilekçeleri ekinde sunduklarını, fakat Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi karararını dikkate almadığını ve 22/10/2020 tarihinde yargılamanın iadesi taleplerine konu kararı verdiğini, huzurdaki dava dosyasında poliçenin düzenlenmesinden sonra fakat sigorta genel şartlarının değişmesinden sonra meydana gelen kaza neticesinde tazminat alıp almayacağına ilişkin hukuki ihtilaftan ibaret olduğunu, yerel mahkeme ve Bölge Adliye Mahkemesi ve netice itibariyle Yargıtay’ın da yürürlüğe giren yeni genel şartlar gereğince davanın reddine karar verdiğini, işbu dilekçeleri ekinde Karayolları Trafik Kanununun ve ZMMS genel şartlarında yapılan değişikliklerin iptaline ilişkin anayasa mahkemesini mahkemeye tekrar sunduklarını, buna göre davanın reddine gerekçe gösterilen genel şartlar ve karayolları trafik kanununun ilgili hükümlerinin anayasa mahkemesi tarafından iptal edildiğini, söz konusu durumun tam da HMK m. 375(1)a ve ğ fıkralarına tekabül ettiğini, bu nedenle Anayasa Mahkemesinin iptal kararı gereği yargılamanın iadesine karar verilerek davanın kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde: Davacının vefatı nedeniyle ekonomik desteğinden yoksun kalanların uğradıkları zararın yansıma zarar olduğu, yansıma yoluyla zarar görenlerin destek sağlayan kişinin sahip olduğu haktan fazlasına sahip olmadıklarını, destek sağlayan kişinin kusuru oranında talep hakları olduğunu, meydana gelen kazada müteveffa sürücünün %100 kusurlu olması nedeniyle destek tazminatı isteyen davacıların müvekkili şirketten tazminat talep edemeyeceklerini belirterek davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “Yargılamanın iadesi talebinin HMK’nun 379/1-c ve 379/2 fıkraları uyarınca, ileri sürülen yargılamanın iadesi taleplerinin kanunda yazılı sebeplerden olmadığı anlaşıldığından usulden reddine” karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yargıtay’ın onama kararının 22.10.2020 tarihli olması sebebiyle, Yerel Mahkemenin, Yargıtayın işbu anayasa mahkemesi kararına rağmen bu kararı verdiğini gerekçeli kararında ifade ettiğini, Yargıtay’daki işleyişin ve prosedürün farklı olması sebebiyle, kararın yazılış tarihi ile kararın verildiği tarihin farklı olabileceğini, Yargıtayın da önündeki dosya sayısının fazla olması sebebiyle zaman zaman hata yapabildiğini, Yargıtayın söz konusu onama kararının Anayasa Mahkemesinin İptal Kararını dikkate alarak vermiş olduğuna dair kabulün hatalı olduğunu, poliçenin 05.07.2015 tarihinde imzalandığını, yasal değişikliğin 27.04.2016 tarihinde yapıldığını, kazanın ise 30.04.2016 tarihinde meydana geldiğini, Mahkemenin sözleşmenin imzalandığı poliçe tarihini değil de, kaza tarihini dikkate alarak davanın reddine karar vermesinin hukuka aykırı olduğunu, Mahkemenin her ne kadar davayı dava şartı yokluğundan reddetmişse de dava şartı olan başvuru zorunluluğunun yerine getirilmiş olduğunu, Mahkemenin esasında ihtilafa konu olaya hangi yasal mevzuatın uygulanacağı noktasında tereddüte düştüğünü, bu hususun dava şartı yokluğu değil, ancak esasa ilişkin hukuki nitelendirme olacağını, mahkemenin davayı dava şartı yokluğundan reddetmiş olmasının da hukuka aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.Dava, ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Dosya kapsamından, İlk Derece Mahkemesine ölümlü trafik kazasından kaynaklı destekten yoksun kalma tazminatı açıldığı, Mahkemenin 15/06/2017 tarihli ilamı ile; 2918 sayılı yasanın 92/1-g mad gereğince dava şartı tamamlanmadığından HMK 114/2 ve 115/2 mad gereğince davanın dava şartı yokluğundan usulen reddine karar verildiği, verilen kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyanın Dairemiz incelemesine geldiği, 31/12/2018 tarih, 2017/1999 Esas ve 2018/1931 Karar sayılı ilamı ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile Mahkemenin 15/06/2017 tarihli, 2016/1087 Esas ve 2017/488 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b/2. maddesi uyarınca “Somut olayda, sürücü/desteğin sevk ve idaresindeki araç ile 30.04.2016 tarihinde kendi kusuru ile sebebiyet verdiği kazada öldüğü, poliçenin düzenlenme tarihinin de 05.07.2015 olduğu anlaşılmaktadır. Davalının sorumluluğunun kapsamı, davaya konu trafik kazasından önce yürürlüğe giren (01.06.2015) Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel Şartları’na göre belirlenecektir. Genel Şartların “Teminat Dışında Kalan Haller” başlıklı A.6. maddesi (d) bendinde: “destek şahsının kusuruna denk gelen destek tazminatı talepleri” teminat kapsamı dışında bırakılmış olup bu nedenle kendi ölümüne neden olan sürücünün (desteğin) tam kusuruna isabet eden destek tazminatı talebi ZMSS poliçe teminatı kapsamında değildir. Bu durumda mahkemece, davacıların davalı zorunlu mali sorumluluk sigortacısından destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakkı bulunmadığından davanın esastan reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde “dava şartı yokluğundan usulden” reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ” belirlemesi ile gerekçe düzeltilerek davacıların davasının reddine karar verildiği, 31/12/2018 tarihli Dairemiz ilamının davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 17.Hukuk Dairesine gönderildiği, davacı vekilinin de 20/10/2020 tarihli dilekçesi ile Yargıtay’a gönderilmek üzere 09/10/2020 tarihli Anayasa Mahkemesi kararının sunulduğu, Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin 22/10/2020 tarih, 2019/2205 Esas ve 2020/6115 Karar tarihli ilamı ile davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK’nın 370/1.maddesi uyarınca onanmasına karar verildiği, Dairemizin ilamının Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin 22/10/2020 tarih, 2019/2205 Esas ve 2020/6115 Karar tarihli ilamı ile kesinleştiği, davacı vekilinin 23/11/2020 tarihli Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi kararını dikkate almadığını belirterek ve HMK md.375/f.1-(a) ve (ğ) bendinde belirtilen sebeplere dayanarak yargılamanın iadesi kararı verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır. T.C. Anayasası’nın 153/1.maddesinde Anayasa Mahkemesi kararları kesin olduğu; 153/3. maddesinde iptal edilen hükümlerin iptal kararının Resmi Gazete’de yayınlanmasından itibaren yürürlükten kalkacağı;153/5.maddesinde Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümeyeceği ve 153/6.maddesinde ise yargı organlarını bağlayacağı düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında “Anayasa’nın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur.” yönünde karar verilerek Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının diğer mahkemelerde görülen davalar bakımından etkisinin ne olacağı açıklanmıştır. Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. sayılı kararında: “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” yönünde karar verilmiştir (Sonradan çıkan içtihatadı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı)). Yukarıya aktarılan mevzuat hükümleri ve uyulması zorunlu yargısal içtihatlardan da anlaşılacağı üzere Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmi Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı, bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usuli müktesep hakkın istisnası olduğu ve uyuşmazlığa dair iptal kararının diğer mahkemelerde derdest olan davalar bakımından da uygulanması gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır (Yargıtay HGK’nun 16.05.2018 tarih, 2017/20-1121 Esas 2018/1104 Karar sayılı kararı, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 24.06.2020 tarih, 2020/1029 Esas ve 2020/6255 Karar sayılı kararı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Üyesi Tuztaş Hüseyin, Anayasa Mahkemesi’nin Karayolları Trafik Kanun’uda Vermiş Olduğu İptal ve Ret Kararının Sonuçları, sayfa 12). Bu açıklamalar çerçevesinde Anayasa Mahkemesinin 17/07/2020 tarih ve 2019/40 E. ve 2020/40 K. sayılı kararı ile Karayolları Trafik Kanunu’nun 90 ve 92.maddeleri ile ilgili olarak vermiş olduğu iptal kararının bağlayıcı olduğunun, somut norm denetimi içerdiğinden henüz kesinleşmeyen uyuşmazlıklar bakımından uygulanması olanaklı ise de yargılamanın iadesi talep edilen kesinleşen hüküm bakımından uygulanmasına olanak bulunmadığından İlk Derece Mahkemesince ” …HMK md.375/f.1-(a)’da belirtilen Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması şartının dosyamızda oluşmadığı, başka bir deyişle Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmesi ve Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2016/19841 E., 2020/6786 K. Sayılı 01/07/2020 tarihli emsal nitelikli içtihadı uyarınca iptal kararının kesinleşmemiş tüm davaları da etkileyeceği, eldeki davanın da Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin 22/10/2020 tarih, 2019/2205 Esas ve 2020/6115 Karar tarihli ilamı ile kesinleştiği, ayrıca Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin 22/10/2020 tarih, 2019/2205 Esas ve 2020/6115 Karar tarihli kararının davacılar vekilinin sunduğu 09/10/2020 tarihli Anayasa Mahkemesi kararından sonra olması ve eldeki davanın da Yargıtay kararı ile kesinleşmiş olması nedenleriyle HMK md.375/f.1-(ğ)’de belirtilen yasal şartın da oluşmaması nedenleriyle Mahkememizce davacıların Yargılamanın iadesi talebinin HMK’nun 379/1-c ve 379/2 fıkraları uyarınca, ileri sürülen yargılamanın iadesi taleplerinin kanunda yazılı sebeplerden olmadığı …” gerekçesiyle yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Bu nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davacı vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı yapmış olduğu istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına,4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 361. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesine hitaben verilecek temyiz dilekçesi ile temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.14/09/2022