Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2021/19 E. 2023/400 K. 09.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2021/19
KARAR NO: 2023/400
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 23/10/2020
NUMARASI: 2016/114 Esas – 2020/704 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan
Tazminat)
KARAR TARİHİ: 09/03/2023
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 31/05/2015 tarihinde davacılardan …’ın sevk ve idaresindeki … plakalı motosikleti ile Tekirdağ-İstanbul yönüne seyri ve aynı araçta eşi …ın yolcu olarak bulunduğu sırada, davalılardan …’un sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile dönüşün yasak olduğu Lale Sitesi Kavşağından dönmeye çalışırken çarpması sonucu trafik kazası meydana geldiğini, davacıların ağır şekilde yaralandıklarını belirterek davacı … için 2.000,00 TL geçici iş göremezlik, 2.000,00 TL sürekli iş göremezlik ve 1.000,00 TL tedavi giderinden ibaret 5.000,00 TL maddi tazminat, davacı … için 50.000,00 TL ve diğer davacı … için 20.000,00 TL manevi tazminatın davalılar … ve …’tan müteselsilen ve müştereken tahsilini, tazminatlara kaza tarihinden itibaren faiz işletilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; … Yönetmeliği’nin 9. ve 15. maddelerine göre davacıların zarar ile illiyet bağını ispata yarar belgelerle müvekkili şirkete başvurmadıklarını, davacılara yapılan tüm ödemelerin, açılmış tüm dava bilgilerinin, olay tarihini kapsayan ZMMS poliçesi bulunup bulunmadığının, kazadaki kusur durumu ve illiyet bağının, müterafik kusur halinin, maluliyet oranı ile zararın araştırılması gerektiğini, iş göremezlik zararlarının teminat kapsamına girmediğini belirterek davanın reddini talep etmiştir. Davalılar … ve … vekili cevap dilekçesinde özetle; İddia edilenin aksine, dava konusu kazanın, müvekkilinin kullandığı … plakalı otomobilin değil, davacının kullandığı … plakalı motosikletin çarpması şeklinde meydana geldiğini, davacıların iddialarının hayal ürünü olduğunu, trafik kazası tespit tutanağı gerçeği yansıtmadığından kabul etmediklerini, davacıların kaskları dışında (diz koruyucusu vs) koruyucu hiç bir önlem almadıklarını, davacı …’ın uzun zamandır işyerinde dövme (tattoo) işi ile iştigal ettiğini, bu işin çalışanları tarafından yapıldığını, davacıların sadece işi yönettiklerini, dolasıyla davacıların işyerinde bizzat bulunmamaları halinin işin yapılmasına engel olmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “Davacı … tarafından davalılar …, … ve … aleyhine açılan maddi tazminat davasının kısmen kabulüne, Davacı …’ın dava konusu kazaya bağlı yaralanması nedeniyle tespit ve takdir olunan 86.843,29 TL sürekli işgöremezlik + 7.783,92 TL geçici iş göremezlik + 640,00 TL tedavi giderinden ibaret toplam 95.267,21 TL maddi tazminatın müteselsilen ve müştereken adı geçen davalılardan tahsil edilerek davacılara ödenmesine, hüküm altına alınan maddi tazminata davalılar …, … yönünden kaza tarihi olan 31/05/2015 gününden, davalı … yönünden temerrüt (dava) tarihi olan 05/02/2016 gününden itibaren yasal faiz işletilmesine, Davacı … ile … tarafından …, … aleyhine açılan manevi tazminat davasının kısmen kabulüne, Davacı … için 40.000,00 TL ve davacı … için 10.000,00 TL olmak üzere tespit ve takdir olunan toplam 50.000,00 TL manevi tazminatın müteselsilen ve müştereken adı geçen davalılardan tahsil edilerek davacılara ödenmesine, hüküm altına alınan manevi tazminata kaza tarihi olan 31/05/2015 gününden itibaren yasal faiz işletilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine” karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı … ile ile davalılar … ve … vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davacı …’ın trafik kazasında araç cinsi sebebiyle yeterli sürücü belgesi olmadığının sabit olduğunu ve müterafik kusurlu olduğunu, davacının sevk ve idaresindeki motosikletin yeterli sürücü belgesine sahip olmadığının kaza tespit tutanağından açıkça anlaşılmakta olduğunu, müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, davacı araç sürücüsünün kaza esnasında alkollü olduğunun kaza tespit tutanağı ve ifade tutanakları ile tespit edilmiş olduğunu, dolayısyla müterafik kusurlu olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, davacının, aracın kaza yapması halinde kendisinin zarar görebileceğini öngörmesinin bekleneceğini, bu halde başvuranın ağır kusuru ile zarara rıza göstermiş olmakla illiyet bağını kesmiş olduğunun sabit olduğunu belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur.Davalılardan .. ve … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Keşfin yapıldığı kaza mahallinde, taraflardan çarpışmanın meydana geldiği çarpışma noktasının gösterilmesinin istenmiş olduğunu, aralarında diyalog yaşandığını, buna ilişkin önceki beyanlarını tekrar ettiklerini, davacının keşif mahallinde gösterdiği çarpma noktasının bulunduğu yerin kaza tespit tutanağında geçen yer değil, davalının gösterdiği kavşak refüj boşluğunda olduğunun görüldüğünü, kaza tespit yeri krokisinde çarpışma noktasının farklı oluşunun hatırlatılması üzerine çarpma noktasının kendisinin gösterdiği yer olduğunu, bilirkişinin beyanın bizzat tanığı olduğu halde verdiği raporda bunlardan hiç söz etmediğini, davacının ağır kusurlu eylemlerinden bilirkişi raporunda bahsedilmediğini, müvekkilinin %70 oranında kusurlu bulunduğunu, raporun adil olmadığını, kusur derecesine önemli etkisi olacak olan davacının keşif huzurunda yer göstermesi beyanının yeni bir talimatla sorgulanması gerektiğini, heyetin kusur oranını yeniden belirlemesi gerektiğini belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur.Dava, yaralamalı trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Dosya kapsamından 31/05/2015 tarihinde davacı sürücü … sevk ve idaresindeki … plakalı motosikletle davalı sürücü … sevk ve idaresindeki … plakalı aracın çarpışması ile meydana gelen trafik kazasında davacıların yaralandıkları, diğer davacı …’ın motosiklette yolcu olarak bulunduğu ve davacıların eldeki dava ile yaralanmaları nedeniyle maddi ile manevi tazminat talep ettiği anlaşılmıştır. Kazaya karışan araç sürücülerinin hazırlık beyanları ve kaza tutanağına göre, olayın 31/05/2015 günü saat 21:30 sıralarında davacı sürücü …’ın sevk ve idaresindeki … plakalı motosikletle Tekirdağ yönünden gelip bölünmüş Devlet Karayolu üzerinden İstanbul yönünde, sol şeridi takiben, seyirle olay yeri kavşağın olduğu yere geldiğinde kendisi ile aynı yönde ve sağda iken sola doğru dönüşe geçerek kavşağa giren davalı sürücü …’un sevk ve idaresindeki … plakalı otomobilin sol arka köşe kısımlarına, kendi aracının ön kısımları ile çarpması sonucu davacı … ve aracında yolcu olarak bulunan eşi, diğer davacı …’ın yaralanması şeklinde meydana geldiği, davacı sürücü …’ın 0,45 promil alkollü olduğunun belirlendiği görülmektedir. Marmara Ereğlisi Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2016/212 Esas sayılı dosyası kapsamında keşif sonrası düzenlenen 14/04/2017 tarihli trafik bilirkişi raporunda “otomobil sürücüsünün % 20, motosiklet sürücüsünün % 80 oranında kusurlu olduğu”; ATK Trafik İhtisas Dairesi tarafından ceza dosyasına ibraz edilen 08/11/2017 tarihli raporda “otomobil sürücüsünün asli kusurlu, motosiklet sürücüsünün alt düzeyde tali kusurlu olduğu” ; ATK Trafik İhtisas Dairesi Genişletilmiş Uzmanlar Komisyonu tarafından düzenlenen 25/02/2019 tarihli raporda; “otomobil sürücüsünün asli kusurlu, motosiklet sürücüsünün alt düzeyde tali kusurlu olduğu ” tespit edilerek bildirilmiştir. Davalı sürücü … hakkında Marmara Ereğlisi Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/212 Esas sayılı dosyasında yapılan yargılama sonunda ” 31/05/2015 günü saat 21.30 sıralarında D110-04 Devlet Karayolu üzerinde Tekirdağ istikametinden İstanbul istikametine seyir halinde olan, müşteki …’ın yolcu olarak bulunduğu, müşteki sürücü … sevk ve idaresindeki … plaka sayılı motosikletin ön kısmının Lale Sitesi Kavşağı’nda aynı istikamette ön sağından sola manevra yaparak yolun sol tarafında bulunan orta adadan İstanbul yönüne dönüş yapmak isteyen müşteki sanık sürücü … sevk ve idaresindeki … plaka sayılı otomobilin arka sol kısmına çarpması sonucu yaralanmalı trafik kazasının meydana geldiği, İstanbul Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’nin 08/11/2017 tarihli ve 25/02/2019 tarihli raporları ile kazada sanığın asli kusurlu olduğunun tespit edildiği, anılan raporlarda yapılan tespitlere Mahkememizce de itibar edildiği” kabul edilerek sanığın birden fazla kişinin yaralanmasına sebebiyet vermek suçundan eylemine uyan TCK’nın 89/4 ve 62/1 maddeleri gereğince cezalandırılmasına, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş, hüküm itirazın reddi ile kesinleşmiştir.Mahkemece yazılan talimat üzerine Marmara Ereğlisi Asliye Hukuk Mahkemesince olay mahallinde icra edilen keşif üzerine düzenlenen 12/10/2016 tarihli kusur raporunda; otomobil sürücüsünün %70, motosiklet sürücüsünün % 30 oranında kusurlu olduğu” tespit edilmiştir. Yine Mahkemece alınan ATK Trafik İhtisas Dairesi tarafından düzenlenen 21/03/2019 tarihli kusur raporunda “otomobil sürücüsünün % 80, motosiklet sürücüsünün % 20 oranında kusurlu olduğu” belirtilmiştir. Mahkemece kazanın oluşumunda davalı sürücü …’un % 80, davacı …’ın % 20 oranında kusurlu olduğu kabul edilmiştir. Yargıtay HGK’nun 2013/4-1008 Esas – 2014/490 Karar kararında belirtildiği gibi “….Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı BK.) 53.maddesinde düzenlenmiş olup; hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır.818 sayılı BK’nun “Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53.maddesinde: “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmü yer almaktadır. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 74.maddesi hükmü de paralel bir düzenlemeyi içermektedir.) Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Ancak hemen belirtilmelidir ki gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.1.975 gün ve E:1971/T-406, K:1975/1; HGK’nun 23.1.1985 gün ve E:1983/10-372, K:1985/21; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamları). Vurgulamakta yarar vardır ki hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hakimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hakimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O halde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hakimini bağlamasına, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53.maddesi bir engel oluşturmaz (HGK’nun 16.09.1981 gün E:1979/1-131, K:1981/587 sayılı ilamı; Mustafa Çenberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s.22 vd.; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamı). Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir. (HGK’nun 11/10/1989 gün ve E:1989/11-373, K:472; HGK’nun 27/04/2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamları) 6098 sayılı Borçlar Kanunu 74 (818 sayılı BK 53) maddesi gereğince hukuk hakimi kusurun mevcudiyetine ilişkin Ceza Mahkemesi kararı ile bağlı değil ise de Ceza Mahkemesinde kusurlu olduğu kabul edilerek hakkında mahkumiyet kararı verilen kimse Hukuk mahkemesinde tamamen kusursuz kabul edilemez. Ceza mahkemesinin mahkumiyet kararındaki fiilin “hukuka aykırılığını” ve “illiyet bağının varlığını” saptayan maddi olgu konusundaki kabul hukuk hakimini de bağlar. Bu durumda, İlk Derece Mahkemesince davalı vekilinin kusura yönelik itirazlarının değerlendirildiği, ceza mahkemesince sanığın mahkumiyetine karar verildiği, kusur oranının hukuk hakimini bağlamayacağı ancak kazanın oluşum şekli ile illiyet bağının varlığını saptayan maddi olgular konusundaki kabulün hukuk hakimini bağlayacağı gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince ceza mahkemesince kabul edilen maddi olgulara (…müşteki sürücü … sevk ve idaresindeki … plaka sayılı motosikletin ön kısmının Lale Sitesi Kavşağı’nda aynı istikamette ön sağından sola manevra yaparak yolun sol tarafında bulunan orta adadan İstanbul yönüne dönüş yapmak isteyen müşteki sanık sürücü … sevk ve idaresindeki … plaka sayılı otomobilin arka sol kısmına çarpması) göre düzenlenen ve kusur oranı bakımından da kaza tespit tutanağı ve ceza dosyası kapsamında alınan kusur raporu ile uyumlu olan ATK kusur raporu hükme esas alınarak karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığından davalılar … ve … vekilinin kusura ilişkin istinaf talebi yerinde görülmemiştir. Her ne kadar dosya kapsamından davacı …’ın yeterli ehliyet sahibi olmaması ve alkollü olarak motosiklet kullandığı anlaşılıyor ise de yetersiz ehliyet ile araç kullanma ve sürücü belgesiz motosiklet kullanma idari para cezasını gerektiren sürüş kusuru olup zararın artmasına yol açan müterafik kusur olarak nitelenemeyeceğinden müterafik kusura değinen istinaf talepleri de yerinde değildir. Bu nedenlerle; davalı … ile ile davalılar … ve … vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davalı … vekili ile davalılar … ve … vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı yapmış olduğu istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-a) Davalı … yönünden, Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 9.923,20 TL harçtan peşin alınan 2.481,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 7.442,20 TL harcın davalı …ndan tahsili ile Hazineye irat kaydına, b) Davalılar … ve … yönünden, Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 9.923,20 TL harçtan peşin alınan 2.561,63 TL harcın mahsubu ile bakiye 7.361,57 TL harcın davalılar … ve …’tan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere, oy birliği ile karar verildi. 09/03/2023