Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2021/1650 E. 2022/244 K. 11.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2021/1650
KARAR NO: 2022/244
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
KARAR TARİHİ: 18/03/2021
NUMARASI: 2019/501 Esas – 2021/193 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)
KARAR TARİHİ: 11/02/2022
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili …’in 30/04/2009 günü davalı şirkete sigortalı … plaka sayılı aracın seyir halinde yapmış olduğu kaza nedeniyle ağır bir biçimde yaralandığını, kazanın meydana gelmesinde müvekkilinin bir kusuru olmadığını, kaza sonucu müvekkilinde geçici-kalıcı maluliyet oluştuğunu belirterek şimdilik 100,00 TL bakıcı gideri, 100,00 TL maddi tazminat olmak üzere 200,00 TL tazimatın kaza tarihinden itibaren işletilecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın talebinin zamanaşımına uğradığını, müvekkil şirketin sorumluluğunun sigortalısının kusuru oranında indirime tabi olduğunu, daha öncede meydana gelen bu kaza neticesinde maddi tazminat istemi ile İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/842 Esas sayılı dosyası ile müvekkili şirkete dava açıldığını, bu davada sulh olduklarını, müvekkil şirketin davacıya 48.342,00 TL ödeme yaptığını ve davanın feragat nedeniyle reddine karar verildiğini, bakıcı giderlerinin maddi tazminat kapsamında değerlendirileceğini, bu sebeple söz konusu işbu davadaki bakıcı giderlerinin müvekkili şirket tarafından başvuru sahibine yapılan ödeme kapsamında yer aldığını, geçici iş göremezlik tazminatı taleplerinin poliçe teminatına dahil olmadığını, müvekkil şirket tarafından ödenebilecek tüm tazminat bedelinin davacıya ödenmiş olması ve imzalanan ibraname nazara alınarak davanın reddine, mahkeme aksi kanaatte ise aktüer aracılığıyla kusur ve tazminat miktarının tespiti ile karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece yapılan yargılama sonucunda,” 1-Davacının iş gücü kayıplarına ilişkin tazminat talebinin HMK 114/1-İ ve 115/2 maddesi uyarınca usulden reddine,2-bakıcı giderlerine ilişkin talebinin zamanaşımı nedeniyle reddine, ” karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; zamanaşımı hususunda müvekkili lehine usuli müktesep hak meydana gelmiş olup zamanaşımı hususunda itirazda bulunmayan davalı yan zamanaşımını ileri süremeyip karar verilemeyeceğini, tazminat talebinin kesin hüküm nedeniyle usulden reddine karar verildiğini, maluliyete ilişkin rapor alınmadığını, müvekkilinin ATK’ya sevk edilmediğini ve eksik inceleme yapıldığını, bakıcı giderlerine ilişkin talebin zamanaşımı gerekçesi ile reddedildiğini ancak 10 yıllık zamanaşımı süresinin davanın açılışı ile kesilmiş olduğunu belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur.Dava, yaralamalı trafik kazası nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Mahkemece ilk verilen hükmün istinaf edilmesi üzerine Dairemizin 12/07/2019 tarih, 2019/ 1308 Esas ve 2019/1160 Karar sayılı kararı ile “İlk Derece Mahkemesince, kısa karar ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında aynı davanın daha önce kesin hükme bağlanmış olması ve bu nedenle dava şartı noksanlığı bulunması nedeni ile HMK.nun 114/1-i ve 115/2. maddeleri uyarınca davanın usulden reddine karar verildiği yazılmış ancak gerekçeli kararın gerekçe kısımında davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verildiği açıklanarak kararın hüküm fıkrasıyla gerekçesi arasında çelişki yaratılmıştır.” gerekçesiyle kararın kaldırılmasına karar verilmiştir. İlk Derece Mahkemesinin 15/10/2018 tarih, 2017/863 Esas ve 2018/963 Karar sayılı kararında “Aynı davanın daha önce kesin hükme bağlanmış olması ve bu nedenle dava şartı noksanlığı bulunması nedeni ile HMK.nun 114/1-i ve 115/2. maddeleri uyarınca davanın usulden reddine,” dair verilen karara karşı davacı vekili tarafından verilen istinaf dilekçesinde hüküm ile gerekçenin çelişkili olduğu, zamanaşımının dolmadığı ve bu davanın gelişen maluliyet nedeniyle açıldığından (dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında artan gelişen maluliyete dayanmadığı ve daha önce açılan davadan haberdar olmadığını beyan ettiği, yazılı beyanında dava dilekçesinde geçen maluliyet raporunun 30/03/2016 tarihli rapor olduğunu açıkladığı- İzmir ATM de görülen ve feragatla sonuçlanan dosyada da aynı rapora dayandı- görüldü) derdestlikten söz edilemeyeceği nedenleriyle istinaf başvurusunda bulunduğu anlaşılmış, Dairemizce yukarıda belirtilen şekilde karar verilmiştir.İlk Derece Mahkemesince İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 19.01.2017 tarih, 2016/842 Esas ve 2017/6 Karar sayılı dosyasından verilen ve kesinleşen kararın kesin hüküm oluşturduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir. Dava konusu uyuşmazlığın daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması (derdest olmaması) ve daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması dava şartıdır ( HMK m.114/1-ı-i) Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir (6100 sayılı HMK m.115/2). HMK’nın 303/1. maddesine göre, bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.Somut uyuşmazlıkta davacı, davalı aleyhine aynı kaza nedeni ile İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/842 esas sayılı dosyası ise açtığı davada iş gücü kaybı nedeniyle maddi tazminat talep edilmiş olup taraflara arasında düzenlenen 06/09/2016 tarihli ibraname ve feragatname de her nam altında olursa olsun başka alacak kalmadığının yazılı olduğu, Mahkemece 19.01.2017 tarih, 2016/842 Esas ve 2017/6 Karar sayılı kararı ile feragat nedeniyle davanın reddine karar verildiği ve bu kararın 01/11/2017 tarihinde kesinleştiği, Eldeki dava da ise geçici, kalıcı iş göremezlik tazminatı ile bakıcı gideri talep edildiği, Dokuz Eylül Üniversitesi tarafından düzenlenen 30.03.2016 tarihli maluliyet raporuna dayanıldığı, gelişen durum nedeniyle tazminat talebinde bulunulmadığı görülmektedir.HMK’nın 307. maddesine göre feragat, davacının talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir. HMK’nın 309 ve 310. maddelerine göre davadan feragat; dava hakkında verilen kararın kesinleşmesine kadar her zaman yapılabilir ve feragat davayı neticelendiren tek taraflı hukuki işlemlerden olup karşı tarafın kabulüne bağlı değildir. HMK’nın 311/1. maddesine göre ise feragat kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğuracaktır. Eldeki dava ile tarafları konusu olan davanın 2.kez açıldığı ve ilk davanın kesin hüküm sonucu doğuran feragat ile sonuçlandığı anlaşıldığından İlk Derece Mahkemesince geçici ve kalıcı iş göremezlik tazminat talepleri bakımından yazılı gerekçe ile dava şartı bulunmadığından davanın usulden reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Dava dilekçesinde talep edilen bakıcı gideri tazminat talebi bakımından değerlendirme yapıldığında Davalı vekili cevap dilekçesinde süresinde zamanaşımı itirazında bulunmuş, İlk Derece Mahkemesince;”…. Dava konusu kaza 30.04.2009 tarihinde meydana gelmiş olup, işbu dava 01/08/2017 tarihinde açılmıştır. … bakıcı giderine ilişkin taleplerinin ise zamanaşımı nedeniyle reddine ..” karar verilmiştir. 2918 sayılı KTK.nun 109/1. maddesinde “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar.” denilmektedir. Aynı Kanunun 109/2. maddesinde ise, “Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.” hükmüne yer verilmiştir. Zararın ve failin uzamış zamanaşımı süresinin bitmesinden sonra öğrenilmesi halinde, tazminat talebinin, öğrenme tarihinden itibaren 2918 sayılı yasanın 109. maddesindeki 2 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde ileri sürülmesi gerekmektedir. Öğrenme tarihinden itibaren, yeni bir uzamış zamanaşımı süresi işlemez (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 16/04/2008 tarih, 2008/4-326 E. ve 2008/325 K.sayılı kararı). Haksız fiile dayanan tazminat isteminde zamanaşımının işlemeye başlayacağı tarih, zararın ve zarar sorumlusunun öğrenildiği andır. Zararın öğrenilmesi kavramıyla kastedilen ise haksız fiil nedeniyle oluşan bedensel zararın kapsamının öğrenilmesi olup, bu bedensel zararın sebep olacağı maluliyet oranının belirlendiği tarihin, zararın öğrenilmesi kavramına bir etkisi yoktur. Bedensel zararın (yaralanmanın) gerçekleşmesi ve bu yaralanmayla ilgili tedavinin tamamlanması ile zararın kapsamının belli olduğu kabul edilmelidir (Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2021/4765 Esas ve 2021/7355 Karar sayılı kararı). Konuya ilişkin Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2013/2878 Esas ve 2014/3289 Karar sayılı kararında da “Öğreti ve uygulamada kabul edilen genel kurala göre, zarar görenin zararı öğrenmesinden amaç, zararın mahiyeti (kapsamı) ve esaslı unsurları hakkında bir dava açmaya, davayı ciddi ve objektif şekilde desteklemeye ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olmasıdır. Eğer zararın kapsamını belirleyici husus “gelişmekte olan bir durum” ise zamanaşımı bu gelişme sona ermedikçe işlemeye başlamaz. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki “gelişen durum” aynı olaya ilişkin olarak zaman içinde zararın artması veya yeni zararların doğması halidir. Bundan ayrı, zarar görenin kendi imkanlarıyla ya da başkasının yardımıyla zarar verici fiilin sonuçlarının gidişini ve kesinleşen durumu değerlendirebilmesi gerekir. Özellikle, vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zarar ancak bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen hekim raporuyla belli bir açıklığa kavuşmaktadır. Zararın mahiyet ve şümulü hiç anlaşılmadan mutlaka haksız eylem tarihinden itibaren dava açılması gerektiği yolundaki bir görüş, “zararı öğrenme” kavramına uygun düşmez. Nitekim, İsviçre Federal Mahkemesi kararları ve öğretide, vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zararlarda zamanaşımı süresinin ancak kesin teşhisten, özellikle sürekli sakatlığa ilişkin kesin raporun öğrenilmesinden sonra başlayacağı kabul edilmektedir.” şeklinde karar verilmiştir (Benzer yönde Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2020/1286 Esas ve 2020/4098 Karar sayılı kararı ile 17. Hukuk Dairesinin 2019/3361 E. ve 2020/8086 K. sayılı kararı). Somut uyuşmazlıkta; tazminata konu trafik kazası 30/04/2009 tarihinde meydana gelmiştir. Dosya içerisinde mevcut bilgi ve belgelerden kazanın yaralamalı trafik kazası olduğu anlaşıldığından, olayda, 5237 sayılı TCK’nın 89/1,2. maddeleri uyarınca, öngörülen ceza zamanaşımı süresi 8 yıldır. Davacının trafik kazasına bağlı maluliyet oranı Dokuz Eylül Üniversitesi tarafından düzenlenen 30/03/2016 tarihli maluliyet raporunda %15 olarak belirlenmiştir. Davacı bu maluliyet raporuna dayanarak eldeki davayı 01/08/2017 tarihinde açmıştır. Davalı vekili cevap dilekçesi ile süresinde zamanaşımı defiinde bulunmuştur. Bu durumda davacı, zararın kapsamını 30/03/2016 tarihli maluliyet raporu ile öğrendiğinden eldeki dava tarihi olan 01/08/2017 tarihi itibariyle KTK’nın 109/1.maddesindeki öğrenme tarihinden itibaren işleyecek 2 yıl olan zamanaşımı süresi geçmediğinden Mahkemece bakıcı gideri talebi bakımından verilen karar usul ve yasaya aykırı olmuştur. Bu nedenlerle; davacı vekilinin kesin hükme ilişkin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca esastan reddine; davacı vekilinin zamanaşımı süresinin geçmediğine ilişkin istinaf başvurusunun kabulüne ve kararın kaldırılmasına karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:1-a.Davacı vekilinin kesin hükme ilişkin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,b. Davacı vekilinin zamanaşımı süresinin geçmediğine ilişkin istinaf başvurusunun KABULÜ ile yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 2-Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 80,70 TL harcın peşin alınan 59,30 TL harçtan mahsubu ile bakiye 21,40 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 3-Davacının istinaf aşamasında yaptığı istinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere, oy birliği ile karar verildi.11/02/2022