Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2021/1422 E. 2023/2204 K. 29.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2021/1422
KARAR NO: 2023/2204
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 24/02/2021
NUMARASI: 2020/325 Esas – 2021/156 Karar
DAVA: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 29/11/2023
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalıya ait … plakalı aracın davacı tarafından Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası ile sigortalandığını, 24/10/2012 tarihinde davalının malik olduğu aracın dava dışı muris …’ın sevk ve idaresindeyken meydana gelen kaza sonucunda kendisinin vefat ettiğini, murisin mirasçıları tarafından davacı şirkete ve davalı aleyhine tazminat davası açıldığını, İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 09/09/2016 tarih, 2014/1847 Esas, 2016/491 Karar sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, bu karar kapsamında davacı müvekkili şirketin murisin mirasçıları vekiline 117.954,67 TL tutarında tazminat ödediğini, kaza sonrası Adli Tıp Kurumunun 13/12/2012 tarihli raporunda murisin kanında alkol, uyuşturucu ve uyarıcı madde tespit edildiğini, davalı yana ait araç sürücüsü müteveffanın kazanın meydana gelmesinde kusurlu olduğunun alınan rapor ve kaza tespit tutanağı ile sabit olduğunu, bu itibarla davacının ödemiş olduğu maddi tazminat bedelinin tahsili amacıyla İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra dosyası üzerinden icra takibi başlatıldığını, davalı tarafından takibe itiraz edildiğini ve takibin durduğunu belirterek itirazın iptaline, takibin devamına, davalının işbu haksız itirazları nedeni ile %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; kağıt üzerinde kaza yapan aracın sahibi müvekkili … görünse de 27/06/2012 tarihli Oto Satış Sözleşmesi gereğince aracın alıcı …’e satıldığını, dolayısı ile asıl araç sahibinin … olduğundan müvekkile yöneltilen davanın hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, destekten yoksun kalma tazminatının davacı sigorta şirketinin sorumluluğunda olduğunu, söz konusu kazanın meydana gelmesinde müteveffanın kusurlu olduğunu, davanın hukuka ve iyiniyet kurallarına aykırı olduğunu, davanın Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmesi gereken bir dava olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “Davanın kabulü ile, davalı tarafından İstanbul .. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takibine yapılan itirazın iptali ile takibin takipteki diğer koşullarla devamına, alacak likit olmadığından davacının icra inkar tazminatı isteminin reddine” karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Kazaya karışan aracın 27/06/2012 tarihli oto satış sözleşmesi ile …’e satıldığını bu nedenle müvekkiline yöneltilen davanın hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, kazanın oluşumunda müteveffanın kusurlu olduğunu, destekten yoksun kalma tazminatından davacı sigorta şirketinin sorumlu olduğunu, müvekkilinin asıl araç sahibi olmadığından işletenin sorumluluğu hükümlerine gidilemeyeceği gibi somut olayda işletenin sorumluluğu şartlarının bulunmadığını, davacı sigorta şirketinin rücu etmiş olduğu alacağın dayandığı mahkeme dosyası incelendiğinde davacının aleyhine sonuçlanan davayı temyiz etmediğinin görüleceğini, ilamın hatalı olduğunu ve temyizi halinde bozulacakken, davacı iş bu kararı temyiz etmediğinden yükümlülüğünü yerine getirmediğini, kendi kusuru ile kesinleşen karardan doğan alacağı rücu etmesinin hukuken imkansız olduğunu belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, ölümlü trafik kazası nedeniyle sigorta şirketi tarafından ödenen destekten yoksun kalma tazminatının rücuan tahsili istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Dosya kapsamından davalı adına kayıtlı … plaklı aracın davacı sigorta şirketi nezdinde 30/04/2012 -30/04/2013 tarihleri arasında geçerli olmak üzere ZMMS poliçesi ile teminat altına alındığı, 24/10/2012 tarihinde davalı adına kayıtlı davacıya sigortalı aracın dava dışı …’ın sevk ve idaresindeyken tek taraflı olarak meydana gelen kaza sonucunda dava dışı …’ın vefat ettiği, müteveffanın mirasçıları tarafından davacı şirket ve davalı aleyhine tazminat davası açıldığı, İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 09/09/2016 tarih, 2014/1847 Esas, 2016/491 Karar sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne karar verildiği, bu karar kapsamında davacı şirketin müteveffanın mirasçılarına 117.954,67 TL tutarında tazminat ödediği, kaza sonrası Adli Tıp Kurumunca düzenlenen raporda müteveffanın kanında alkol, uyuşturucu ve uyarıcı madde tespit edildiği, davalıya ait araç sürücüsü müteveffanın kazanın meydana gelmesinde kusurlu olduğunun alınan rapor ve kaza tespit tutanağı ile sabit olduğu, kazaya sebebiyet veren davalı adına kayıtlı aracın sürücüsünün alkollü olması nedeniyle yapılan ödemenin teminat dışı olmasından dolayı sigortalısından rücuen tahsili için dava açtığı anlaşılmaktadır. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 20/d maddesi “Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, satış ve devri yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi, gecikme faizi, gecikme zammı, vergi cezası ve trafik idari para cezası borcu bulunmadığının tespit edilmesi ve taşıt üzerinde satış ve/veya devri kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt bulunmaması halinde, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılır. Noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir” şeklinde düzenlenmiştir. Yapısı itibariyle bir taşınır mal olmasına karşın, trafikte kayıtlı aracın mülkiyetinin geçişi bir taşınır, hatta taşınmazdan daha farklı bir hukuki düzenlemeye tabi tutulmuştur. Bu düzenleme tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin devir tarihi itibariyle görevli resmi makamlarca yapılacağı şeklinde belirtilmiştir. Böyle bir sözleşmenin geçerli olmasının resmi biçim koşuluna bağlı olduğu ve kanun koyucunun, bir aracın mülkiyetinin geçişi için resmi sözleşme yapılmasını zorunlu kıldığı kuşkusuzdur. Diğer bir deyişle devir işleminin hukuki sonuç doğurması için o sözleşmenin resmi biçimde yapılması geçerlilik koşuludur. (6098 sayılı Kanun’un 12/1., 818 sayılı mülga Kanun’un 11/2. maddeleri ve 2918 sayılı Kanun’un 20/d maddesi) Ancak bu halde yanların iradelerine hukuki sonuç bağlanabilecektir. 2918 sayılı KTK’nın 3. maddesinde işleten sıfatının belirlenmesinde şekli ve maddi ölçüt olmak üzere iki ayrı ölçüden yararlanılmıştır. Şekli ölçüye göre trafik sicilinde malik görülen kişi işletendir. Maddi ölçüye göre ise trafik sicilinde adı geçen kişinin önemi bulunmamakta olup önemli olan araç üzerindeki fiili hakimiyet, araçtan ekonomik yarar sağlama, masraf ve rizikolara katlanma gibi ölçütlerdir. İşletenin belirlenmesinde doktrin ve Yargıtay’ın kabul ettiği görüş maddi ölçüdür (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 28/02/2019 tarih, 2016/6712 E. ve 2019/2237 K. sayılı kararı). Araç üzerinde trafik tescil kaydında malik görünen kişinin aracın fiili kullanıcısı olmadığı, araçtan ekonomik yarar sağlayanın masraf ve rizikolarına katlanan kişinin 3. bir kişi olduğu iddiasını ispatlamakla yükümlüdür. Davalının dayandığı 27/06/2012 tarihli … plakalı aracın satışı için düzenlenen Oto Satış Sözleşmesi resmi şekilde yapılmadığı gibi kaza tarihi olan 24/10/2012 tarihi itibariyle henüz noterlikten satışının gerçekleşmemiş olduğu anlaşıldığından davalının işleten sıfatı devam etmektedir. Kaldı ki davacı ile yapılan ZMMS poliçesinde sigortalı olarak davalı görüldüğünden, davalı vekilinin müvekkilinin sorumlu olmadığına ilişkin istinaf talebi yerinde görülmemiştir. 2918 sayılı KTK’nun 48. maddesinde, alkollü içki alması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu ifade edilmiştir. Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin “Uyuşturucu ve Keyif Verici Maddeler ile İçkilerin Etkisinde Araç Sürme Yasağı” başlıklı 97/1. maddesinde ise alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu açıklandıktan sonra, bu konu ile ilgili olan “b-2” bendinde, alkollü içki almış olarak araç kullandığı tespit edilen diğer araç sürücülerinden kandaki alkol miktarı 0.50 promil üstünde olanların araç kullanamayacakları belirtilmiştir. Dava, trafik sigortası sözleşmesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkindir. ZMMS’de sigortacının rücu hakkı, TTK’nın 1301/2. maddesi, 2918 sayılı KTK’nın 95/2. maddesi ile ZMSS poliçesi genel şartlarında düzenlemeye tabi tutulmuştur. ZMSS Poliçe Genel Şartlarının 4. maddesinde düzenlenen ağır kusur veya kasıt hali, oto yarışına katılma, ehliyetnamesiz motorlu araç kullanmak, uyuşturucu veya alkollü olarak araç kullanmak istiap haddinin aşılması, aracın çalınması veya gasp edilmesinde işletenin kusuru gibi haller sigortacının sigortalısına rücu sebeplerindendir. Yine davaya konu kazanın meydana geldiği tarih itibariyle yürürlükte olan Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.4.d maddesinde, tazminatı gerektiren olay, işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin veya motorlu aracın hatır için karşılıksız olarak verildiği kişilerin uyuşturucu veya keyif verici maddeler almış olarak aracı sevk ve idare etmeleri esnasında meydana gelmiş veya olay yukarıda sayılan kişilerin alkollü içki almış olmaları nedeniyle aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş bulunmalarından ileri geliyorsa, sigortacının sigorta ettirene rücu hakkı olduğu açıklanmıştır. Hasarın teminat dışı kalabilmesi için kazanın meydana geliş şekli itibariyle sürücünün salt (münhasıran) alkolün etkisi altında kaza yapmış olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla, sürücünün alkollü olması tek başına hasarın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Üstelik, böyle bir durumda hasarın teminat dışı kaldığını ispat yükü, 6762 sayılı TTK’nun 1281. maddesi hükmü gereğince sigortacıya düşmektedir. Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında; sürücünün aldığı alkolün oranının doğrudan doğruya sonuca etkisi bulunmadığından, mahkemece nöroloji uzmanı, hukukçu ve trafik konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulu aracılığıyla olayın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurların da olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması, sonuçta olayın tek başına alkolün etkisiyle meydana geldiğinin belirlenmesi durumunda, oluşan hasarın poliçe teminatı dışında kalacağından davanın kabulüne, aksi halde reddine karar verilmesi gerekeceği ilkesi benimsenmektedir (YHGK 23.10.2002 gün ve 2002/11-768-840; YHGK 7.4.2004 gün ve 2004/11-257-212; YHGK 2.3.2005 gün ve 2005/11-81-18; YHGK 14.12.2005 gün ve 2005/11-624-713; YHGK 10.12.2014 gün ve 2013/17-1199 E. 2014/1018 K. sayılı ilamları). Somut uyuşmazlıkta, İlk Derece Mahkemesince, kazanın meydana gelmesinde alkolün münhasıran etkili olup olmadığının tespiti hususunda içinde nöroloji uzmanı da bulunan bilirkişi heyetinden alınan raporda, sigortalı araç sürücüsü müteveffa …’ın 1,89 promil alkollü olduğu, kazanın münhasıra sürücünün alkol etkisi altında olmasından kaynaklandığı, davacı şirkete sigortalı aracı kullanan sürücü …’ın asli ve tam kusurlu olduğu tespit edilmesine, rücuya konu alacağın ilama dayanmasına, rücuya konu kararın temyiz edilmemesinin rücu hakkını ortadan kaldırmayacağına, davalı tarafın rücu edilen tazminat miktarına açıkça yargılama sırasında itirazı bulunmadığı gibi istinaf sebebi yapmamış olmasına, HMK’nın 357/1. maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemesince re’sen göz önünde tutulacaklar dışında İlk Derece Mahkemesinde ileri sürülmeyen iddialar ve savunmalar dinlemeyeceğine göre İlk Derece Mahkemesince yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Bu nedenlerle; davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davalı vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı yapmış olduğu istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 8.611,79 TL harçtan peşin alınan 2.152,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 6.459,79‬ TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere, oy birliği ile karar verildi. 29/11/2023