Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2020/981 E. 2022/895 K. 29.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2020/981
KARAR NO: 2022/895
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 24/09/2019
NUMARASI: 2018/479 Esas – 2019/831 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan )
KARAR TARİHİ: 29/04/2022
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkillerinin desteği olan …’in … plakalı motor ile seyretmekte iken … idaresindeki otobüs ile çarpıştığını, kaza sonucu …’in vefat ettiğini, … aleyhine soruşturma başlatılmış ise de müteveffanın kusurlu olduğu nedeniyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiğini, karara yapılan itirazın da reddedildiğini, davacıların eşi ve babalarını kaybettiğini bu sebeple ekonomik ve psikolojik olarak zor günler geçirdiklerini beyanla, müvekkillerinin hak ettiği destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanarak 24/01/2012 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınıp müvekkillerine verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davaya konu olayın 24/01/2012 tarihinde meydana geldiğini belirterek 2918 sayılı KTK’nun 109/I maddesi uyarınca iki yıllık zamanaşımına uğradığını, asli ve tam kusurlu olarak kazaya sebebiyet veren davacının murisinin kullandığı motorun trafik poliçesinin olmadığını bu sebeple tazminat talep edilmesinin haklı ve hukuki izahının bulunmadığını, müvekkili kurumun temerrüde düşmediğini, kendilerine başvuruda bulunulmadığını, bu sebeplerle davanın dava şartı noksanlığından reddine karar verilmesini veya zamanaşımı nedeniyle davanın esasına girilmeksizin reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “1-Davanın kabulü ile; A) Davacı … için 162.242,20 TL’nin dava tarihi olan 29/12/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, B) Davacı … için 27.557,11 TL’nin dava tarihi olan 29/12/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, C) Davacı … için 35.200,69 TL’nin dava tarihi olan 29/12/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,” karar verilmiştir. Bu karara karşı davacılar vekili ve davalı Güvence Hesabı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Zarar veren araç otobüs olmasına rağmen, ilk derece mahkemesince yasal faize hükmedilmişse de avans faizi verilmesi gerektiğini, davacılar lehine ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken sadece bir vekalet ücretine hükmedilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davacılar açısından alacaklı ve borçlu sıfatının birleştiğini, desteğin kazaya kendi kusuru ile sebebiyet verdiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunda çocuklar için hesaplanan tutarlar düşülmüşken eş için böyle yapılmadığını, davacı eş için Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırdığı önceki kararla 146.300,00 TL tazminata hükmedilmiş iken, vekil eden lehine kazanılmış usuli hak oluştuğu gözetilmeyerek 162.242,00 TL üzerinden hüküm kurulmuş olmasının hatalı olduğunu belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Mahkemece ilk verilen hükmün istinaf edilmesi üzerine Dairemizin 03/05/2018 tarih, 2017/910 Esas ve 2018/627 Karar sayılı kararı ile “… Eksik inceleme ile hüküm kurulamayacağından; davalı Güvence Hesabının sorumluluğunun saptanması açısından, öncelikle kazaya karışan aracın nitelikleri belirlenerek tescile tabi, dolayısıyla trafik sigortası yaptırması gereken bir araç olup olmadığının tespiti, tescile tabi bir araç olduğunun tespiti halinde, ailenin eğitim, sosyal, ekonomik durumu, yaşam koşulları, içinde yaşadıkları çevre araştırılıp erkek çocukların yüksek öğrenim görme olasılığı da değerlendirildikten sonra, bilirkişiden alınacak ek rapor ile davacı eşin olay tarihi itibariyle yaşı ve çocuk sayısına göre evlenme ihtimali, erkek çocukların yüksek öğrenim görme ihtimalleri yeniden değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi …” gerekçesiyle kararın kaldırılmasına karar verilmiştir. Mahkemece verilen ilk karar davacı vekilince, kararda her bir davacının alacak tutarlarının ayrı ayrı belirtilerek hüküm altına alındığı, yasa gereği her bir davacı için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmedilmesi gerekirken tek bir vekalet ücreti takdirinin usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesi ile istinaf edilmiştir. Bu kapsamda, yasal faiz işletilmek suretiyle kurulan önceki karar faiz niteliği açısından davacı tarafından istinaf edilmediğinden, davalı yararına usulü kazanılmış hak oluşmuş olması nedeniyle, davacı vekilinin faize ilişkin istinaf itirazları yerinde görülmemiştir. İhtiyari dava arkadaşı olan davacıların her birinin ayrı ayrı tazminat talebinde bulunmuş olması, her birinin davasının diğerinden bağımsız olması ve aralarında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunanların usul ekonomisi ilkesi dikkate alınarak birlikte dava açtıkları durumda da esasen birden fazla dava olduğu dikkate alınarak; redde ve kabule göre her bir davacı yönünden hükmedilen tazminat miktarına ayrı ayrı vekalet ücreti verilmesi gerekirirken yazılı şekilde vekalet ücreti belirlenmesi doğru olmamıştır, (Benzer yönde Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 25/11/2019 tarih, 2017/5605 E.ve 2019/11036 K.sayılı kararı).Davacıların desteği müteveffanın, ister kendi kusuru, ister bir başkasının kusuru ile olsun, salt vefat etmiş olması, destekten yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğurup, desteğin kusurunun olması, davacıların hakkına halel getirir bir unsur olarak kabul edilemez. Dolayısıyla destekten yoksunluk zararından kaynaklanan hakkın, sigortacıdan talep edilmesi mümkündür. Davacıların uğradığı zarara bağlı olarak talep ettikleri hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olmayıp bilimsel ve yargısal içtihatlarda kabul edildiği üzere destekten yoksun kalanın şahsında doğrudan doğruya doğan, asli ve bağımsız bir talep hakkıdır. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2014/17669 E. ve 2017/919 K.sayılı kararı ile Yargıtay HGK’nun 15.6.2011 gün ve 2011/17-142 E. ve 411 K.sayılı kararı, 22.2.2012 gün, 2011/17-787 E. ve 2012/92 K. sayılı kararı, 16.1.2013 gün 2013/17-1791 E. ve 2013/74 K. sayılı kararları). Diğer taraftan, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 95/2. maddesi ve olay tarihinde yürürlükte olan ZMSS Genel Şartları’nın B.4-b maddesi gereği, zarar görenlere ödeme yapan trafik sigortacısının sadece sigorta poliçesinin tarafı olan kendi sigortalısına rücu hakkı bulunduğu; destekten yoksun kalma tazminatı talep eden davacıların bu zararlarının mirasçılık sıfatına bağlı olmadığı ve davalının davacılara rücu hakkı ile davacıların davaya konu ettiği alacağa ilişkin sıfatlarının birbirinden farklı olduğu dikkate alındığında, eldeki davada 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 135. maddesi anlamında bir sıfat birleşmesinden bahsedilmesi mümkün değildir. Bu durum karşısında mahkemece; davacıların, zarar gören 3. kişi sıfatına dayanan zarar giderim talebindeki sıfatları ile davacılar desteğinin ehliyetsiz araç kullanması nedeniyle doğan davalının rücu hakkı karşısındaki sıfatlarının farklı olduğu; desteğin idaresindeki aracın ZMSS poliçesini düzenleyen davalının zarardan sorumlu olduğu … kabul edilmelidir (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2017/1137 Esas ve 2019/9670 Karar sayılı kararı) Davacılar desteğinin sürücüsü olduğu araç ile 24/01/2012 tarihinde meydana gelen çift taraflı trafik kaza neticesinde vefat etmiştir. Davacılarca müteveffanın kusurlu olması nedeniyle ve sürücüsü olduğu motosikletin zmms poliçesi bulunmadığından davalı Güvence Hesabına aleyhine dava açılmış olup, bu halde yukarıya aktarılan Yargıtay kararları gereğince davacıların, mirasçı olarak değil, zarar gören 3. kişi konumunda bulunduğu, bu nedenle murisin kusurunun, davacıya yansıtılamayacağı, destekten yoksunluk zararını, davalı taraftan talep edebileceği, davalının davacılara rücu hakkı ile davacıların davaya konu ettiği alacağa ilişkin sıfatlarının birbirinden farklı olduğundan eldeki davada bir sıfat birleşmesinden söz edilemeyeceği anlaşıldığından (Mahkemece verilen ilk karar bu yönde istinaf edilmişse de, istinafın sehven karşılanmadığı anlaşılmakla,) bu hususlara yönelik istinaf itirazları yerinde değildir. İlk Derece Mahkemesince verilen kararda davacı …’in 146.300,79 TL üzerinden maddi tazminat talebi kabul edilmiş, bu karar davalı tarafından istinaf edilmiş, davacı vekili istinaf talep etmemiştir. Bu durumda hükmedilen maddi tazminat miktarı bakımından davalı yararına usulü kazanılmış hak oluşmuş olması nedeniyle, istinafa konu (son) kararda davacı … yararına ilk verilen kararda kabul edilen 146.300,79 TL’yi aşacak şekilde 162.242,20 TL maddi tazminata hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur. Davalı vekilinin bu hususa ilişkin istinaf itirazları yerindedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2021/(21)10-188 Esas ve 2022/87 Karar sayılı kararı). Kabule göre de dava, kendi adına asaleten ve çocukları … (2009) ve …’e (2012) velayeten … tarafından açılmış olup, karar başlığında sadece …’in yazılması da doğru olmamıştır. O halde İlk Derece Mahkemesince yapılması gereken, ilk kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi nedeniyle davalı yararına oluşan usuli kazanılmış haklar gözetilerek ilk karar için hükme esas alınan rapor tarihi itibariyle aktüer bilirkişiden ek rapor alınması ve sonucuna göre karar verilmesi olmalıdır. Açıklanan nedenlerle, davacı vekili ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın yukarıda belirtilen şekilde işlem yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:1-Davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf karar harcının istek halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-Davacı ve davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.29/04/2022