Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2020/838 E. 2022/866 K. 28.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2020/838
KARAR NO: 2022/866
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
KARAR TARİHİ: 12/12/2019
NUMARASI: 2015/917 Esas – 2019/1119 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan )
KARAR TARİHİ: 28/04/2022
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 02.01.2014 günü saat 09:30 sıralarında davacının Bayramtepe İETT durağında yolcu indiren Belediye otobüsünün arkasından yolun karşısına geçtiği esnada, davalı … adına kayıtlı olup, diğer davalı … sevk ve idaresindeki … plaka sayılı aracın kendisine çarpması sonucu, sağ bacağından ve kafasından yaralandığını, bu aracın davalı …’ ya ZMMS ile sigortalı olduğunu belirterek 1.000 TL maddi tazminatın davalılardan kaza tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte 20.000 TL manevi tazminatın davalılar … ve …’den kaza tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalılardan … cevap dilekçesinde özetle; sigortalı araca atfı kabil bir kusur bulunmadığından davanın reddine, tarafların kusur oranı ile davacının müterafik kusurunun tespitine, yalnız kaza ile illiyeti bulunan fiziki ve sürekli maluliyet oranının tespiti için kazazedenin Adli Tıp a sevk edilmek suretiyle Adli Tıp Kurumu ilgili İhtisas Dairesi nezdinde bilirkişi incelemesi yapılmasına, müterafik kusur nedeniyle hesaplanacak tazminattan uygun oranda indirim yapılmasına, ticari faiz taleplerinin reddini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “Davacı vekilinin davalılar aleyhine açmış olduğu maddi tazminat davasının kısmen kabulü ile, 4.678,43 TL maddi tazminatın davalı … yönünden 07/05/2014 tarihinden, diğer davalılar yönünden kaza tarihi olan 02/01/2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, 2-Fazlaya ilişkin talebin reddine, 3-Davacı vekilinin davalılar … ve … aleyhine açmış olduğu manevi tazminat davasının kısmen kabulü ile, 3.000 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 02/01/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, 4-Fazlaya ilişkin talebin reddine” karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı … vekili ve davalı … vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Kusur raporlar arasında çelişki olduğunu, mahkemece çelişki giderilmesi için alınan ATK raporunda davalı …’e %25 ve davaca …’a %75 kusur verildiğini, alınan raporda ise esas çelişkinin ATK raporunda olduğunu, yetersiz denetime elverişli olmayan bu rapor hukuka aykırı olarak hükme esas alındığını, davalı sürücü otobüs duraklarına yaklaştığı anda hızını azaltmadığını ve dikkatli bir şekilde hareket etmediğini, 2918 sayılı KTK’ nın 81. maddesine aykırı harekette bulunduğunu, müvekkilinin tali kusurlu sürücünün ise asli kusurlu olduğunu, aracın hızının tespiti taleplerinin değerlendirilmediği, müvekkile çarpan şahsın olay yerinden kaçtığını, olay yeri kameralarının tespitinin yapılmadığını, kazadan hemen sonra polis gelmediğini, görgü tanığı ve esnaf tanıklık yapmak istemediğini, ATK raporununda çelişkili olduğunu, mahkeme usul ekonomisi gereğince en az masrafla hızlı bir şekilde yargılama yapılması gerektiğini belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Meydana gelen trafik kazası nedeniyle müvekkilinin herhangi bir kusurunun bulunmadığını, müvekkilinin tali kusurlu olduğu gerekçesi ile verilen kararın haksız olduğunu, müvekkili aleyhine manevi tazminata hükmedilmesinin haksız olduğunu, davacının meydana gelen trafik kazasında asli kusurlu olduğunu, olay nedeniyle davacının maluliyetine neden olacak bir sakatlığının da bulunmadığını, bu nedenle manevi tazminat şartlarının gerçekleşmediğini, faiz başlangıç tarihinin dava tarihinden önce başlatılması ve kabul edilen tazminata avans faizi işletilmesi usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek istinaf talep etmiştir. Dava, yaralamalı trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Dosya kapsamından, 02/01/2014 tarihinde, davalı … şirketine ZMMS sigortalı, davalı …’ye ait, davalı … sevk ve idaresindeki … plakalı aracın yaya olan davacıya çarpması ile meydana gelen trafik kazasında davacının yaralandığı ve bu yaralanması nedeni ile maddi ve manevi tazminat talep ettiği anlaşılmıştır. Kaza nedeniyle davalı sürücünün yargılandığı Küçükçekmece 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/465 Esas 2015/812 Karar dosyasında aldırılan bilirkişi raporunda; meydana gelen olayda, sanık sürücü …’ün tali kusurlu olduğu, müşteki yaya …’ın asli kusurlu olduğu belirtilmiş, yapılan yargılama sonucunda sanık sürücü …’ün taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan cezalandırılmasına karar verilmiş ve bu karar kesinleşmiştir. İlk Derece Mahkemesince alınan 24/03/2017 tarihli bilirkişi raporunda … plaka sayılı araç sürücüsü …’ün 3/8 (%37,5), davacı …’ın asli 5/8 (%62,5) kusurlu olduğu; 14/11/2017 tarihli İTÜ bilirkişi heyet raporunda davalı sürücü … ‘ün % 40 oranında, davacı yaya …’ın olayda % 60 oranında kusurlu olduğu; ATK Trafik İhtisas Dairesinden alınan 20/09/2018 tarihli raporunda ise davalı sürücü …’ün % 25, davacı yaya …’ın olayda % 75 oranında kusurlu olduğu belirtilmiştir. Yargıtay HGK’nun 2013/4-1008 Esas – 2014/490 Karar kararında belirtildiği gibi “….Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı BK.) 53.maddesinde düzenlenmiş olup; hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır. 818 sayılı BK’nun “Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53.maddesinde: “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmü yer almaktadır (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 74.maddesi hükmü de paralel bir düzenlemeyi içermektedir.). Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Ancak hemen belirtilmelidir ki gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.1.975 gün ve E:1971/T-406, K:1975/1; HGK’nun 23.1.1985 gün ve E:1983/10-372, K:1985/21; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamları). Vurgulamakta yarar vardır ki hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hakimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hakimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O halde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hakimini bağlamasına, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53.maddesi bir engel oluşturmaz (HGK’nun 16.09.1981 gün E:1979/1-131, K:1981/587 sayılı ilamı; Mustafa Çenberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s.22 vd.; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamı). Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir (HGK’nun 11.10.1989 gün ve E:1989/11-373, K:472; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamları). 6098 sayılı Borçlar Kanunu 74 (818 sayılı BK 53) maddesi gereğince hukuk hakimi kusurun mevcudiyetine ilişkin Ceza Mahkemesi kararı ile bağlı değil ise de Ceza Mahkemesinde kusurlu olduğu kabul edilerek hakkında mahkumiyet kararı verilen kimse Hukuk mahkemesinde tamamen kusursuz kabul edilemez. Ceza mahkemesinin mahkumiyet kararındaki fiilin “hukuka aykırılığını” ve “illiyet bağının varlığını” saptayan maddi olgu konusundaki kabul hukuk hakimini de bağlar. Bu durumda, İlk Derece Mahkemesince davalı vekilinin kusura yönelik itirazlarının değerlendirildiği, ceza mahkemesince sanığın mahkumiyetine karar verildiği, kusur oranının hukuk hakimini bağlamayacağı ancak kazanın oluşum şekli ile illiyet bağının varlığını saptayan maddi olgular konusundaki kabulün hukuk hakimini bağlayacağı gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince ceza mahkemesince kabul edilen maddi olgulara göre düzenlenen ve kusur oranı bakımından da ilk bilirkişi raporu ile de uyumlu olan İTÜ bilirkişi heyetinden alınan kusur bilirkişi raporuna göre karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi doğru olmamıştır. Bu kapsamda İTÜ bilirkişi heyetinden alınan bilirkişi raporunda belirlenen kusur oranları üzerinden resen hesaplama yapıldığında 7.269,48 TL maddi tazminat üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. TBK’nın “manevi tazminat” başlıklı 56/1.maddesine göre, “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. ” Bu yasal hüküm gereğince, hükmedilecek para, zarara uğrayanda manevi huzur duygusunu doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer işlevi olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin zararın karşılanması da amaç edinilmemiştir. O halde, tazminatın miktarı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerektiği kadar olmalıdır. Hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Manevi tazminat takdir edilirken, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli, davacının uğradığı zararın kapsamı, davalının sorumluluğunun niteliği, kusur oranları ve özellikle caydırıcı bir etki doğuracak düzeyde olması gerektiği de göz önünde tutularak, meydana gelen trafik kazası sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amacıyla olay tarihindeki paranın alım gücüne uygun düşen tutarlara hükmedilmesi gerekmektedir. Bu açıklamalar çerçevesinde, somut uyuşmazlıkta olay tarihi, kazanın oluş şekli, kusur durumu ve tarafların dosyaya yansıyan ekonomik ve sosyal durumları, yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte dikkate alındığında mahkemece belirlenen manevi tazminat miktarının düşük belirlendiği; aynı ilkelere göre yapılan değerlendirme sonucunda takdiren davacı lehine 5.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesinin uygun olacağı kanaatine varılmıştır. Trafik kazaları, nitelikleri itibariyle haksız fiillerdendir. Haksız fiillerde işleten ve sürücü için temerrüt tarihi, haksız fiilin meydana geldiği tarihtir. Bu durumda, davalı sürücü kaza tarihinde temerrüte düşmüş olacağından dava ve ıslah dilekçesinde talep edilen tazminat miktarlarına faiz başlangıç tarihinin de kaza tarihi olarak alınmasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından bu yöndeki istinaf talepleri yerinde değildir. Mahkemece ıslah edilen değer üzerinden davanın kabul ve reddine göre yargılama ve vekalet ücretini hesaplamasında isabetsizlik bulunmamaktadır. Kazaya sebebiyet veren sigortalı … plakalı araç trafik kaydı bilgilerine göre, kullanım şekli hususi yazmaktadır. Bu durumda sigortalı araç, hususi olduğundan İlk Derece Mahkemesince kabul edilen tazminat bakımından yasal faiz yerine avans faizine hükmedilmesi doğru olmamıştır. Bu hususa değinen istinaf itirazı da yerindedir. Bu nedenle; davacı vekilinin ve … vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince, İlk Derece Mahkemesi kararı düzeltilerek aşağıda yazılı olduğu şekilde esas hakkında yeniden hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: A- Davacı vekili ile davalı … vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının, HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmek üzere KALDIRILMASINA, Buna göre: 1-Davacı vekilinin davalılar aleyhine açmış olduğu maddi tazminat davasının KISMEN KABULÜ ile 7.269,48 TL maddi tazminatın davalı … yönünden 07/05/2014 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte, davalı … yönünden kaza tarihi olan 02/01/2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte , davalı … yönünden kaza tarihi olan 02/01/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, 2-Fazlaya ilişkin talebin reddine, 3-Davacı vekilinin davalılar … ve … aleyhine açmış olduğu manevi tazminat davasının KISMEN KABULÜ ile 5.000 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 02/01/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, 4-Fazlaya ilişkin talebin reddine, 5-Alınması gereken 838,12 TL karar harcından peşin alınan 71,73 TL harcın mahsubu ile bakiye 766,39 TL harcın davalılardan müteselsilen alınıp hazineye gelir kaydına (Davalı … 496,57 TL’den müteselsilen sorumlu olmak kaydı ile), 6-Davacı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen maddi tazminat miktarı üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesap ve takdir edilen 5.100,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınıp davacıya verilmesine, 7-Davalılardan … Sigorta lehine maddi tazminat yönünden takdir edilen 216 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, 8-Davacı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen manevi tazminat miktarı üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesap ve takdir edilen 5.000,00 TL vekalet ücretinin davalılardan … ve …’den müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, 9-Davacı tarafça sarf edilen ilk dava açılış harç gideri 214,53 TL ile 3.492,90 TL yargılama gideri olmak üzere toplam 3.707,43 TL yargılama giderinin kabul red oranına göre hesaplanan 1.645,94 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Kalan kısmın davacı üzerinde bırakılmasına, 9-Kalan gider avansının karar kesinleştikten sonra yatırana iadesine,
B-İSTİNAF İNCELEMESİ BAKIMINDAN; -a.Davacı ve davalı … tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar harcının, istem halinde İlk Derece Mahkemesi tarafından yatırana iadesine, b.İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan 202 TL posta ve tebligat giderinden ibaret yargılama gideri ile 148,60 TL istinaf başvuru harcının davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine, 2-İstinaf aşamasında davalı … tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf başvuru harcının davacıdan alınarak ile davalı …’e verilmesine, 3-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 4-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dair dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.28/04/2022