Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2020/812 E. 2022/893 K. 29.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2020/812
KARAR NO: 2022/893
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 16/12/2019
NUMARASI: 2016/25 Esas – 2019/1021 Karar
DAVA: Tazminat (Rücuen Tazminat)
KARAR TARİHİ: 29/04/2022
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı …’in 04/09/2015 tarihinde davalı … yönetimindeki, davalı … adına kayıtlı ve davalı … şirketine sigortalı … plaka sayılı aracın çarpması sonucu meydana gelen kaza sonucunda yaralandığını, kaza nedeniyle araç sürücüsü … hakkında İstanbul 76.Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/578 esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, davacıların uğradığı manevi zararların giderimi için küçük … için 100.000 TL baba … için 50.000 TL, anne … için 50.000 TL olmak üzere toplam 200.000 TL manevi tazminatın davalılar … ile …’tan olay tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte tahsiline, fazlaya ilişkin her türlü dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik iş göremezlik tazminatı, gelecekte uğrayacağı maddi kayıp, tedavi ve iyileşme masrafı, yol/ulaşım masrafı, yardımcı, refakatçi, ilaç vs.masrafı olarak 1.000 TL’nin davalılar … ve …’tan olay tarihi olan 04/09/2015 tarihinden itibaren, diğer davalı ….den ise dava tarihinden itibaren işleyecek temerrüt faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı ….vekili cevap dilekçesinde özetle; Kazaya karışan aracın davalı şirket nezdinde 01/04/2015-2016 başlangıç ve bitiş tarihli ZMMS poliçesi ile sigortalı olduğunu, kazanın meydana gelmesinde davalı … şirketine sigortalı araç sürücüsünün kusurunun bulunmadığını, poliçede sadece davacının sürekli maluliyet hallerinin teminat altına alındığını, geçici maluliyetten kaynaklı maddi tazminat talepleri ile tedavi masrafları bakımından davalı şirketin herhangi bir sorumluluğunun kalmadığını, tedaviye ilişkin taleplerin muhatabının SGK olduğunu, SGK’dan davacıya ödeme yapılıp yapılmadığının araştırılması ile yapılmış ise söz konusu ödemelerin tazminat hesabı yapılması halinde bu hesaplamadan düşülmesi gerektiğini, davacının talep ettiği dolaylı zararların davalı … şirketinin poliçe kapsamındaki sorumluluğu dahilinde olmadığını, davaya konu kazada davacıların müterafik kusurunun bulunup bulunmadığı araştırılması gerektiğini, davalı … şirketinin dava önceki usulüne uygun herhangi bir müracaat bulunmadığından temerrüde düşmediğini ve yalnızca dava tarihinden itibaren faizden sorumlu olabileceğini, davacıların ticari faiz talep hakları olmadığından uygulanması gereken faizin yasal faiz olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar … ve … vekili cevap dilekçesinde özetle; Davalı …’un olay günü çalıştığı firmaya ait olan araç ile normal hızla seyir halindeyken sol arka lastik kısmına birşeyin girdiğini farkettiğini ve inip baktığında 2-3 yaşlarında bir kız çocuğu olduğunu gördüğünü, kazanın küçük çocuğun bilinçsizce aniden yola çıkması sonucu olduğunu, davalının kazanın meydana gelmesinde herhangi bir kusuru bulunmadığını, davalının çocuğa çarpmadığını, davalının geçişi sırasında çocuğun aniden yola fırlayarak arka lastiğe çarptığını ve bu şekilde yaralandığını, davacı tarafından ancak kaza sebebiyle yapılmak zorunda kalınan belgeli ve faturalandırılmış masrafların talep edilebileceğini, davacı mağdur çocuk için talep edilen manevi tazminat miktarının fahiş olduğunu, kaldı ki davacı anne ve babanın dava konusu olay nedeniyle manevi tazminat talep etmesinin mümkün olmadığını, dava konusu olayda ağır bedensel zarar ve ölüm halinin söz konusu olmadığını, BK.56 maddesinin şartlarının gerçekleşmediğini, ayrıca ancak dava sonrası için yasal faiz talep edilebileceğini beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “Davanın reddine,” karar verilmiştir. Bu karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davacılardan …’in 04/09/2015 tarihinde davalı … yönetimindeki aracın çarpması sonucu yaralandığını, ilk derece mahkemesi vermiş olduğu kararda tüm kusurun …’e ait olduğunu ve davanın reddine karar verdiğini, redde dayanak olarak ATK ihtisas dairesinin kusur raporunda tüm kusurun davacıya ait olduğunu belirttiğini, ancak olayla ilgili alınan ilk rapor ile ATK dairesinden alınan rapor arasında çelişkiler olduğunu, 3. bir rapora ihtiyaç varken eksik olarak hazırlanan ATK raporunun dayanılarak karar verilmesinin hatalı olduğunu, kazada tüm kusurun davalı sürücüde olduğunun kabulü gerektiğini belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, yaralamalı trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Dosya kapsamından, 04.09.2015 tarihinde davalı sürücü … sevk ve idaresindeki … plakalı kamyonet ile Çevre yolu Caddesi istikametinden … Sokak üzerinden Maltepe istikametine seyretmekte iken olay yerine geldiğinde, seyir yönüne göre sol taraftan park halindeki araçların arasından yola giren yaya olan davacı …’in bacağının üzerinden geçmesi ile meydana gelen trafik kazasında davacı …’in yaralandığı ve bu yaralanması nedeni ile … plakalı araç sürücüsü, işleteni ve zmms sigortacısından maddi ile manevi tazminat talep ettiği anlaşılmıştır. Yargıtay HGK’nun 2013/4-1008 Esas ve 2014/490 Karar kararında belirtildiği gibi “….Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı BK.) 53.maddesinde düzenlenmiş olup; hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır. 818 sayılı BK’nun “Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53.maddesinde: “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmü yer almaktadır (6098 sayılı TBK’nın 74.maddesi de paralel bir düzenlemeyi içermektedir.). Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Ancak hemen belirtilmelidir ki gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.1.975 gün ve E:1971/T-406, K:1975/1; HGK’nun 23.1.1985 gün ve E:1983/10-372, K:1985/21; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamları). Vurgulamakta yarar vardır ki hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hakimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hakimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O halde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hakimini bağlamasına, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53.maddesi bir engel oluşturmaz (HGK’nun 16.09.1981 gün E:1979/1-131, K:1981/587 sayılı ilamı; Mustafa Çenberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s.22 vd.; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamı). Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir (HGK’nun 11.10.1989 gün ve E:1989/11-373, K:472; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamları). Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesi gereğince, hukuk hakimi ceza hakiminin tespit ettiği kusurla bağlı değil ise de Ceza Mahkemesince tespit edilen fiilin hukuka aykırılığı ve illiyet bağını saptayan maddi vakalar yönünden Ceza Mahkemesi kararı ile bağlıdır. Bu kapsamda ceza mahkemesince maddi vaka değerlendirilirken olayın oluşunun belirtildiği, bu kararın kesinleşmiş olması durumunda bu maddi olgu artık hukuk mahkemesi için de bağlayıcı niteliktedir. Mahkemece alınan ATK Trafik İhtisas Dairesinin 14/02/2018 tarihli kusur bilirkişi raporuna göre davalı sürücü …’un kusursuz olduğu, olaya müdrik yaşta olmayan davacılar yakını yaya …’in % 100 oranında etken olduğu belirlenmiştir. Aynı olay nedeniyle ceza yargılamasının yapıldığı İstanbul 31. Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/66 Esas sayılı dosyasına sunulan ATK Trafik İhtisas Dairesinin 08/11/2017 tarihli raporuna göre sanık sürücü …’un kusursuz olduğu, müşteki çocuk …’in asli derecede kusurlu olduğu bildirilmiş, mahkemece sanığın beraatine karar verilmiş, kararın istinafı üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesinin 2018/2800 Esas, 2018/3393 Karar sayılı ilamı ile kesin olarak istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş ve karar kesinleşmiştir. Bu durumda Ceza mahkemesine sunulan kusur raporu ile mahkemece alınan raporun birbiri ile örtüştüğü ve olayın oluşuna uygun düştüğü, alınan kusur raporuna göre de davacı yaya …’in % 100 kusurlu olması, ceza dosyasında kesinleşen maddi olgu ile kazanın gerçekleşmesinde davalı sürücüye yüklenecek bir kusur bulunmamasına göre mahkemece, davalı sürücüye yüklenecek bir kusur ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olmasında isabetsizlik görülmediğinden davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davacılar vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı yapmış olduğu istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL harcın davacılardan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 361. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesine hitaben verilecek temyiz dilekçesi ile temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.29/04/2022