Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2020/762 E. 2022/891 K. 29.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2020/762
KARAR NO: 2022/891
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
KARAR TARİHİ: 05/11/2019
NUMARASI: 2019/275 Esas – 2019/1034 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan )
KARAR TARİHİ: 29/04/2022
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 05.02.2015 tarihinde …’un, sevk ve idaresindeki … plaka sayılı müvekkilinin içinde bulunduğu traktörü aniden hareket ettirmesi sonucu meydana gelen trafik kazası sebebiyle müvekkilinin ağır şeklide yaralandığım, geçici ve kalıcı iş göremezliğe maruz kaldığını, dava konusu trafik kazasının meydana gelmesinde müvekkilinin hiçbir kusurunun bulunmadığını, dava konusu trafik kazasına karışan … plaka sayılı aracın kaza tarihi itibarıyla ZMMS poliçesi ile davalının sigorta teminatı altında olduğunu beyanla, HMK 107/2 maddesi uyarınca başlangıçta belirttikleri taleplerini artırım hakları saldı kalmak kaydıyla; 3.000,00-TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; … plakalı aracın müvekkili şirkete 15.06.2014-15.06.2015 tarihleri arasında geçerli olmak üzere ZMMS poliçesi ile sigortalı olduğunu, davaya konu kazanın özel mülkiyet alanında meydana geldiğini, KTK gereğince karayolu olmayan yada karayolu sayılmayan bir yerde meydana gelen rizikolar sonucu oluşan zararların trafik sigortası genel şartları uyarınca sigorta teminatı kapsamında bulunmadığını, bu sebeple müvekkili sigorta şirketinin sorumluluğunun bulunmadığını, sigorta şirketinin sorumluluğunun sigortalının kusurlu olması halinde söz konusu olduğunu, söz konusu kazaya ilişkin olarak şirkete yapılmış bir başvuru bulunmadığını, aleyhe hüküm kurulması halinde faiz başlangıç tarihinin dava tarihi olarak dikkate alınması gerektiğini beyan etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “Davanın reddine,” karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel mahkemenin söz konusu aracın işletilme halinde olup olmadığını tespit edememiş olmakta birlikte bu hususta gerekli inceleme ve değerlendirmeleri yapması gerekirken, yeni bir bilirkişi raporunun düzenlenmesi talebi de dikkate alınmaksızın davanın reddine karar verildiğini, somut durumda kazaya neden olan aracın kepçe kısmı ve diğer aksamları çalışır vaziyette bulunmakta olup, motorlu aracın kaza tarihinde işletilmekte olduğunu, kusur oranlarının tespiti için uzman bir bilirkişiye dosyanın tevdii edilerek kusur raporu tanzim edilmesi gerektiğini, tarlada meydana gelen kazalar kapsamında KTK’nın uygulanması gerektiğini, karayolu bağlantısı olduğundan kazanın meydana geldiği yerin karayolu sayılan yerlerden olduğunu belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, yaralamalı kaza nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Dosya kapsamından; 05.02.2015 tarihinde tarla kenarında bulunan dut ağaçlarının budanması esnasında, …’ya ait …’un kullandığı … plakalı traktörün kepçesinin üzerinde durarak ağaçları budamaya çalışan davacı …’ın, dengesini kaybederek düşüp yaralanması nedeniyle tazminat talep edildiği anlaşılmaktadır. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 2. maddesinde bu kanunun, karayollarında uygulanacağı belirtildikten sonra, bu kural genişletilerek aynı maddenin (a) ve (b) fıkralarındaki durumlarda da kanunun uygulanabileceği öngörülmüş; karayolu tanımına girmediği halde genel trafiğin kullanımına açık olan yerler “karayolu gibi” kabul edilmiştir. Bu bağlamda, karayolu dışındaki alanlardan kamuya açık olanlar ile park, bahçe, park yeri, garaj, yolcu ve eşya terminali, servis ve akaryakıt istasyonlarında karayolu taşıt trafiği için faydalanılan yerler ile, erişme kontrollü karayolunda ve para ödenerek yararlanılan karayollarının kamuya açık kesimlerinde ve belirli bir karayolunun bağlantısını sağlayan deniz, göl ve akarsular üzerinde kamu hizmeti gören araçların, karayolu araçlarına ayrılan kısımlarında da, bu kanun hükümlerinin uygulanacağı; bu haliyle, toplu trafiğin bulunduğu yerler ile karayoluyla bağlantısı olan yerlerin de bu kapsama alındığı belirtilmiştir. Anılan yasal düzenlemeler gereği karayolu zemininin asfalt, beton, taş veya toprak olması arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır. Bu açıdan köy, orman, dağ, tarla ve yayla yolları da karayolu tanımına dahil kabul edilmektedir. Anılan yasal düzenlemeler gereğince kamunun yararlandığı tüm yollar karayolu tanımı içindedir. Bu açıdan karayolunda taşıt trafiğine kamu yönetimince izin verilip verilmemesi önemli olmayıp fiilen bu amaçla kullanılması yeterlidir. Yine karayolu zemininin asfalt, beton, taş veya toprak olması arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır. Bu açıdan köy, orman, dağ, tarla ve yayla yolları da karayoludur. Yukarıda da açıklandığı üzere; Karayolları Trafik Kanunu’nun uygulanması için kazanın mutlaka karayolunda meydana gelmesi gerekmeyip karayolu ile bağlantısı olan, karayolu sayılan bir alanda meydana gelmesi halinde de karayolunda meydana gelmiş gibi kabul edilmektedir. (HGK’nın 28.09.2011 tarihli 2011/17 tarih, 499 Esas ve 2011/557 Karar sayılı ilamı da bu yöndedir.) 2918 sayılı KTK’nun 2. maddesi gereğince karayolu bağlantısı olan yerlerde, kazanın meydana geldiği yer karayolu sayılan yerlerdendir. Yine Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2016/4271 E. ve 2019/548 K. sayılı kararında aracın işletilmesi halindeki kriterler açıklanmıştır. Buna göre ” 2918 sayılı KTK’nın 85/1 nci maddesinde bir aracın işletilmesinden doğan sorumluluk, 85/3 ncü maddesinde ise işletilme halinde olmayan motorlu aracın sebep olduğu trafik kazasından doğan sorumluluk düzenlenmiştir.2918 sayılı Yasa’nın 85/1 nci maddesinde düzenlenen sorumluluğun bir tehlike sorumluluğu olduğu doktrinde ve uygulamada duruksamaya meydan vermeyecek şekilde kabul edilmektedir. Anılan Yasa’nın 85/3 ncü maddesinde düzenlenen sorumluluğun ise bir tehlike sorumluluğu olmayıp, madde metninden de açıkça anlaşılacağı üzere bir kusur sorumluluğu olduğu ihtilafsızdır. Şu halde somut olayda ilk halli gereken husus dava dışı işletenin sorumluluğunun bir tehlike sorumluluğu mu, yoksa kusur sorumluğu mu olduğu hususudur. Bu noktada üzerinde durulması gereken en önemli husus ise aracın işletilme halinde olmasından neyin anlaşılması gerektiğidir. Bu hususta bir kısım yazarlar aracın işletilme halinde olmasından anlaşılması gerekenin (ki bu görüş mekanik görüş olarak adlandırılmaktadır.) tehlikenin motorlu aracın mekanik aksamının çalışması, özellikle motor ve ışık düzeninin çalışması veya bunlar çalışmasa dahi aracın kendiliğinden de olsa (örneğin park halinde bulunan bir aracın freninin veya vitesinin boşalarak kendiliğinden hareket etmesi gibi) hareket halinde olmasını ararken, karşı görüşte olanlar ise aracın trafiğe çıkarılmasının ve karayolunda bulunmasının işletilme halinde olduğunun kabulü için yeterli bulunduğunu ve dava konusu olayda olduğu gibi karayolu sayılan yerlerde park halinde bulunan bir aracın işleteninin sorumluluğunun da tehlike sorumluluğu olduğunu kabul etmektedirler. (Bu konudaki tartışmalar için Bkz. Tekinay/ Akman/ Burcuoğlu-Altop, Borçlar Hukuku, İst. 1985,s.710 vd, ayrıca Bkz. Çetin Aşçıoğlu, Trafik Kazalarında Hukuki Sorumluluk ve Tazminat davaları, Ank, 1989,S.37 vd). Yasa’nın 85/3’ncü maddesinin açık hükmü karşısında mekanik sistemin benimsenmesi gerek ise de, bunun her somut olayın ve özellikle sürücüsünün amacı nazara alınarak değerlendirilmesi gerekeceği de açıktır. Örneğin kırmızı ışıkta beklemek durumunda olan bir araç sürücüsünün aracı stop etmesi veya sürücünün yol kenarındaki bir yerden adres sormak, herhangi bir şey almak için aracı kısa süreli hareketsiz bırakması, yani aracı terk maksadı taşımaması durumunda işletenin sorumluluğunun tehlike sorumluluğu olmadığını kabul etmek de yasa koyucunun amaçları ile bağdaşmayacaktır.” Somut uyuşmazlıkta aynı olay nedeniyle; Bozdoğan Asliye Ceza Mahkemesi 2015/261 Esas ve 2018/524 Karar sayılı ilamıyla “… katılan …’ın olay günü komşusu olan sanık … ve tanık …’a ait tarlada bulunan ağaçların dallarının kesiminde yardım ettiği, kesim işinin bitmesine yakın kepçe üzerinde son bir dalı keseceği esnada kepçeyi kullanan sanık …’un bir anda aracı hareket ettirmesi sonucu kepçeden aşağıya düşmesi sonucu dosyada mevcut hastane raporlarında belirtilen şekilde yaralandığı …” kabul edilerek sanığın mahkumiyetine karar verilmiş, kararın istinafı üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesinin 2019/1332 Esas, 2020/993 Karar sayılı ilamı ile kesin olarak istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş ve karar kesinleşmiştir. Bu durumda ceza mahkemesinde kesinleşen maddi olguya göre dava dışı sigortalı araç sürücüsü …’un sevk ve idaresindeki traktörü çalıştırması ile traktöre takılı kepçede bulunan davacının kepçeden aşağıya düşmesi sonucu yaralandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davacının yaralanması, traktörün çalıştırılmasıyla yani işletilme halindeyken gerçekleştiğinden davalının sorumluluğunun tehlike sorumluluğu olarak gerçekleştiğinin kabulü gerekirken İlk Derece Mahkemesince kazanın “işletilme halinde olan aracın sebebiyet verdiği bir zarar olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, kaldı ki sigortalı aracın (traktörün) işletilme halleri arasında kepçesine çıkarak ağaç budama gibi bir özellikten bahsedilmesinin mümkün olmadığı yapılan işlemin traktörün imal ve kullanım amacına teknik özelliklerine uygun olmadığı” gerekçesiyle verilen karar eksik incelemeye dayalı olmuştur. O halde İlk Derece Mahkemesince yapılması gereken gerektiğinde mahallinde keşif de yapılarak ve krokili rapor alınarak kazanın meydana geldiği yerin, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 2. ve 3. maddesinde sayılan yerlerden olup olmadığının ve karayoluyla bağlantı yolu olup olmadığının kesin bir şekilde belirlenmesi ve sonucuna göre eksikler giderilerek karar verilmesi olmalıdır. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın yukarıda belirtilen şekilde işlem yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf karar harcının istek halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.29/04/2022