Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2020/2209 E. 2021/824 K. 29.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2020/2209
KARAR NO: 2021/824
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 06/03/2020
NUMARASI: 2016/1147 Esas – 2020/196 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
KARAR TARİHİ: 29/04/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalılardan …’ın 25.01.2012 tarihinde, sevk idaresindeki, … plakalı ve diğer davalı … A.Ş.’ne ait araç ile İstanbul, Fatih, Çarşamba semtinde kurulu bulunan semt pazarının içinden geçmek isterken, kamyonetin kapalı kasasının üst kısmının pazar çadırının iplerine takıldığını ve iplerin gerilmesine neden olduğunu, bu sırada aynı yerden geçmekte olan …’ın sevk ve idaresindeki … plakalı ve diğer davalı …’a ait aracın ise gerilmiş olan pazar iplerine takılmak suretiyle iplerin kopmasına ve pazar çadırını tutan büyük demirin fırlayarak müvekkillerin murisine çarpmasına neden olduğunu, bu olay neticesinde müvekkillerinin murisi …’nın 29.01.2012 tarihinde vefat ettiğini, geriye mirasçıları olarak eşi … ve çocukları …, …, …, …’nın kaldığını, söz konusu olay ile ilgili olarak, İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesi 2012/296 Esas sayılı dosyası ile her iki araç sürücüsü hakkında ceza davası açıldığını ve sanıklar hakkında mahkumiyet kararı verildiğini, verilen kararın Yargıtay 12. Ceza Dairesi tarafından 2015/10380 Esas sayılı kararı ile onanarak kesinleştiğini, kesinleşmiş mahkeme kararı ve ceza dosyası münderecatı ile sabit olduğu üzere; her iki sanığın kullandıkları kamyonetler ile pazar verinden kontrolsüz ve tedbir almaksızın geçişleri sırasında pazar çadırının iplerinin kopması ve bu sırada fırlayan pazar direk demirinin müvekkillerin babası …’ nın karnına isabet etmesi neticesinde, müvekkillerin babasının vefat ettiğini, kazaya karışan araçlardan … plakalı aracın kaza tarihi itibariyle geçerli Zorunlu Trafik Sigortasının …Sigorta A.S. tarafından yapıldığını, … plakalı aracın Zorunlu Trafik sigortasının ise … Sigorta A.Ş. tarafından yapıldığını, müteveffa …’ nın emekli maaşı aldığını, davalılar … A.Ş. ve …’ın ise hem araç maliki hem de işveren olmaları nedeniyle maddi ve manevi tazminattan sorumlu olduğunu, belirterek fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla, müteveffanın eşi davacı … için belirsiz alacak mahiyetindeki maddi tazminat alacağından şimdilik 10.000,00 TL’nin olay tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte ile tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili (davalı sigorta şirketleri poliçe limitleri dahilinde sorumlu olmak üzere), b) Müveffanın eşi … için 50.000,00 TL, müteveffanın çocukları … için 20.000,00 TL, … için 20.000,00 TL, … için 20.000,00 TL ve … için 20.000,00 TL manevi tazminatın, olay tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte sigortacı davalılar haricindeki davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talebini 114.505,64 TL’ye yükseltmiştir. Davalı … Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; Kazanın 25.01.2012 tarihinde gerçekleştiğini, alacağın zamanaşımına uğradığını, dava açılmadan önce, sigorta şirketine başvuru yapılmadığını bu nedenle davanın, dava şartı yokluğu nedeniyle reddinin gerektiğini, müvekkil şirketin sorumluluğunun kusur nispeti oranında olduğunu ve poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, öncelikle kusur durumu tespiti gerektiğini, temerrüt tarihinden itibaren yasal faiz talep edilebileceğini, manevi tazminat taleplerinin poliçe teminatı dışında olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacının müterafik kusuru bulunup bulunmadığının araştırılması ve kusurunun bulunması durumunda hesaplanacak tazminattan indirim yapılması gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar … ve … vekili cevap dilekçesinde özetle; olayda müvekkillerin hiç bir dahli ve kusurunun bulunmadığının anlaşılacağını, söz konusu ceza mahkemesi yargılaması bilirkişi raporu ve ilamın, davalı … hakkında hiç bir şekilde hüküm oluşturmadığını, davalı …’ın kullanmış olduğu ve … A.Ş’ye ait aracın, pazarcıların germiş olduğu branda ve iplere takılmak sureti ile branda ve demirlerinin düşmesine sebep verdiğini, müvekkillerinin kabulünde olmamakla birlikte, düşen bu branda ve demirlere müvekkili …’ın kullandığı ve diğer müvekkili …’a ait olan aracın çarpması ile branda demirinin davacıların murisi …’nın yaralandığı iddası bulunmakla birlikte çarpmayı gören tanık, CD kaydı veya başkaca bir delilin ceza dosyasında da bulunmadığını, müvekkillerinin aracının bu olaya karıştığına dair yeterli delil bulunmadığını, pazarcı esnafının brandalarını diğer sokakları etkilemeyecek şekilde kurmalarını denetleyecek olan kurumun ise Fatih Belediyesi Zabıta Amirliği olduğunu, Fatih Belediyesi Zabıta Amirliği’nin yeterli denetimi yapmadığını ve kazanın oluşmasında kusurunun bulunduğunu, müteveffa, kazadan sonra rahatsızlanmış olmasına rağmen, gelen ambulansa binmeyerek ölüme bir nevi davetiye çıkardığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Davaya konu kaza 25.01.2012 tarihinde gerçekleşmiş ise de, davanın 24.11.2016 tarihinde açıldığını, davacıların 2 yıllık süreyi geçirdiğini, davanın öncelikle zamanaşımı yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini, meydana gelen kazada, müvekkili …’ın kusurlu olduğu iddialarının kabulünün mümkün olmadığını, ceza mahkemesinde alınan bilirkişi raporu hukuk hakimini bağlamayacağını, müvekkilinin, dava konusu kazaya ilişkin kusuru bulunmaması sebebiyle maddi ve manevi tazminat sorumluluğu bulunmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, vefat edenin hastaneye müracaatı sonrasında tedaviye yanaşıp yanaşmadığı, hastanedeki görevlilerin iç kanama riskine karşı 24 saat müşahede altına almayışları ve diğer hususlardaki kusur ve sorumlulukların araştırılması, müteveffanın yahut ilgili hastanenin kusur durumu da araştırıldıktan sonra hesaplanacak tazminattan indirim yapılması gerektiğini, davacıların manevi tazminat taleplerinın haksız ve mesnetsiz olduğunu, talep edilen miktarların fahiş olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı vekilinin dava tarihinden evvel maddi tazminat talepleri bakımından müvekkili sigorta şirketine herhangi bir başvuruda bulunmadığını, bu nedenle davanın müvekkili yönünden usulden reddi gerektiğini, manevi tazminat taleplerinin poliçe teminatı kapsamına dahil olmadığını, bir an için müvekkili sigorta şirketinin dava konusu maddi tazminat talebi ile sorumlu olduğu düşünülse dahi müvekkili sigorta şirketinin sorumluluğunun kusur oranında ve poliçe limiti ile sınırlı sorumluluk olduğunu, kabul anlamma gelmemek kaydıyla, müvekkili şirket aleyhine hüküm kurulması durumunda, müvekkili şirketin ancak dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu tutulabileceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “Davacı …’nın destekten yoksun kalma tazminatı talebine ilişkin davasının kabulü ile, 114.505,64-TL nin davalılar …A.Ş., …, …, … yönünden 25.01.2012 tarihinden, diğer davalılar … Sig.A.Ş. ve … Sigorta A.Ş. Yönünden dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, Davacıların manevi tazminat talebi yönünden; davalarının kabulü ile, davacı … için 50.000,00-TL, davacı … için 20.000,00-TL, davacı … için 20.000,00-TL, davacı … için 20.000,00-TL ve davacı … için 20.000,00-TL manevi tazminatın 25/01/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … A.Ş. …, …, …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, ” karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı … A.Ş. vekili, davalı … Sigorta A.Ş. vekili ile davalı … Sigorta A.Ş. vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı … A.Ş. vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Dava konusu olayın oluşmasına sebebiyet veren ve sonucu meydana getiren eylem bakımından bir değerlendirme yapıldığında ipin kopması ve demirin fırlayarak müteveffaya çarpması eyleminin müvekkili şirket çalışanı …’a dolayısıyla müvekkili şirkete kusur atfedilemeyeceğini ve hükmedilen kusur oranının fahiş olduğunu, müvekkil şirket çalışanının eylemi ipe/çadıra takılma ve durup araçtan inmesiyle sona erdiğinden illiyet bağının kesildiğini, müvekkili sürücünün meydana gelen kazanın önüne geçebilme olasılığı bulunmadığını, maktulün kaldırıldığı hastanenin ve maktulü tedavi eden doktorun kusurunun bulunup bulunmadığının değerlendirilmediğini ve ölümün olay anında değil 3 gün sonra gerçekleştiğini, olay anında hastaneye gitmek istemediğini, söz konusu ATK raporundaki kusur durumuna riayet edilmemesi gerekirken bilirkişinin hesaplamada ATK raporundaki kusur durumuna göre destekten yoksun kalma tazminatı hesaplamasının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Davalı … Sigorta A.Ş. vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Dava öncesinde KTK’nın 97.maddesi uyarınca sigorta şirketine müracaat gerçekleştirilmeyerek dava yoluna gidildiğinden başvurunun usulden reddi gerektiğini, karara esas alınan bilirkişi raporunun müteveffa anne ve babasının hayatta olup olmadığına dair araştırma yapılmadan ölmüş kabul edilerek paylarının dikkate alınmadan hazırlandığını, müvekkil şirketin sorumluluğunun KTK’nun 85/1. ve Trafik Poliçesi Genel Şartları gereğince sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında ve poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, sigorta şirketleri bakımından müştereken ve müteselsilen hüküm kurulmasının hatalı olduğunu belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Davalı … Sigorta A.Ş. vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Kazaya karışan sürücülerin kusur oranına göre müvekkili şirketin sorumlu olduğu tazminat miktarı belirlenmesi gerekirken zararın tamamından sorumlu tutulduğunu, yerel mahkemenin aldırmış olduğu kusur raporunda kabul anlamına gelmemekle birlikte, karşı araç sürücüsü …’ın %70 oranında sigortalı araç sürücüsü … %30 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiğini, hükme esas alınan 03/08/2018 tarihli ATK Trafik İhtisas Dairesi raporunun eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ürünü olup sigortalı araç sürücüsüne atfedilen kusur oranının fahiş olduğunu, sigortalı araç sürücünün ipe takılması neticesinde durduğu … plakalı araç sürücüsünün ise ipe takıldığının ve brandayı kopardığının farkında olmadığından sigortalı araç sürücüsünün kazanın meydana gelmesinde kusursuz olduğunu, hükmedilen kusur oranının fahiş olduğunu, sabah saatinden itibaren araçların geçmekte olduğu pazar yerinde iplerin nizama uygun olarak yerleştirilmemesinin kusura etkisinin değerlendirilmediğini, müteveffa ve hastanenin tutum ve tavırları neticesinde kaza ile vefat arasındaki illiyet bağının koptuğunu, hükme esas alınan 11.03.2019 tarihli hesap bilirkişi raporunda TRH 2010 Ulusal Mortalite Tablosunda yer alan verilere göre yapılması gerekirken PMF-1931 yaşam tablosuna göre hesaplama yapılmış olmasının doğru olmadığını, hükme esas alınan 11/03/2019 tarihli hesap bilirkişi raporunda müteveffanın gelirinin %100 tutar üzerinden davacılara paylaştırılmasının hatalı olduğunu belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 97. maddesinde 6704 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle değişiklik yapılarak, zarar görenin, dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiği düzenlenmiş, aynı değişiklikle Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar gören dava açabileceği veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabileceği belirtilmiştir. 6704 sayılı Kanun’un 26.04.2016 tarih, 29695 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanması ile yayım tarihi olan 26.04.2016 tarihinden itibaren KTK’nın 97. maddesinde yapılan değişiklik yürürlüğe girmiştir. Yasal değişiklikle birlikte, artık mahkemeye dava açılmadan önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı olarak başvuru yapılması zorunlu hale getirilmiştir. KTK’nın 97. maddesi ile getirilen bu başvuru koşulu HMK’nın “dava şartlarını” düzenleyen 114/2. maddesinde yer alan “Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır.” hükmü kapsamında özel bir dava şartıdır. Somut uyuşmazlıkta; 13/09/2017 tarihli oturumda “Davacı vekiline 2918 sayılı KTK nın 97. Maddesi uyarınca maddi tazminat talebi yönünden sigorta şirketlerine yazılı başvuruda bulunması için 15 günlük süre verilmesine, başvuruya ilişkin yapılan talep ve başvuru sonuçlarının mahkemeye sunması” hususunda ara karar oluşturulduğu, davacı vekilince 18/10/2017 tarihli dilekçesi ekinde belgelerini de sunarak davalı sigorta şirketlerine başvuruda bulunulduğu anlaşılmakla, başvuru koşulu yerine getirildiğinden davalı … Sigorta A.Ş. vekili başvuru şartına ilişkin istinaf itirazı yerinde değildir. Aynı olay nedeniyle ceza yargılamasının yapıldığı İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesi’ nin 2012/296 Esas, 2014/303 K. sayılı sayılı dosyasında verilen kararda ölümün illiyet bağını da irdeler şekilde pazar kancasının fırlaması sonucu gerçekleştiğinin tartışılıp kabul edilmiş olduğu, dosyasına sunulan bilirkişi raporuna göre davalı sürücü …’ın tali derecede, davalı sürücü …’ın asli derecede, müteveffanın ise kusursuz olduğu bildirilmiş, her iki sanığında mahkumiyetine ilişkin kurulan hüküm Yargıtay 12. CD nin 26/04/2016 tarih ve 2015/10280 E, 2016/7247 K. sayılı ilamı ile onanmıştır. Bu durumda Ceza mahkemesine sunulan kusur raporu ile dosyada alınan 03/08/2018 tarihli ATK raporunun birbiri ile örtüğü ve olayın oluşuna uygun düştüğü, “A) Davalı sürücü … idaresindeki kamyonet ile meskun mahaldeki pazar yerine geldiğinde seyrini aracının teknik özelliklerini ve mahal şartlarını da göz önünde bulundurarak yeterince dikkatli sürdürmediği, bu mahaldeki dikkatsiz seyri neticesinde de pazar çadırının iplerine takılarak devamındaki kazanın oluşumuna zemin hazırladığı olayda tali derecede kusurludur. B) Davalı sürücü … idaresindeki kamyonet ile meskun mahaldeki pazar yerinde seyri sırasında hızını mahal şartlarına göre ayarlamadığı, bu mahalde ilerisindeki araç ve yayaların varlığını da dikkate alarak geçişini her an tedbir alabileceği şekilde sürdürmediği, aracının teknik özelliklerini dikkate almadan tedbirsizce olay mahallinden geçtiği sırada da gevşemiş olan iplere takıldığı ve çadır demirinin yayanın üzerine düşmesine sebebiyet verdiği olayda asli derecede kusurludur. C) Maktül yaya … olay mahallinde bulunduğu sırada gerçekleşen kazada atfı kabil bir kusuru bulunmamaktadır. Sonucu ile; A) Davalı …’ın %30 (yüzde otuz) oranında kusurlu, B) Davalı …’ın %70 (yüzde yetmiş) oranında kusurlu, C) Maktül …’nın kusursuz olduğu kanaatini bildirir müşterek rapora göre karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından davalı vekillerinin kusura yönelik istinaf itirazı yerinde görülmemiştir. Kaza tarihinde yürürlükte olan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda haksız fiil halinde müteselsil sorumluların dış ilişkisi 61.maddede düzenlenerek birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanacağı kabul edilmiş, müteselsil sorumlar arasındaki iç ilişkisi ise 62.maddede düzenlenmiştir. Müteselsil sorumluluğa ilişkin TBK’nın 162/1 maddesine göre müteselsil borçlulardan her biri, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumludur. Aynı kanunun 163.maddesine göre borç tamamen ifa edilinceye kadar alacaklıya karşı bütün borçluların sorumluluğu devam eder. Alacaklı, borçluların birinden, bir kısmından veya hepsinden alacağını talep etme ve dava açma hakkına sahiptir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 13/06/2017 tarih, 2016/11886 E. ve 2017/6732 K. Sayılı emsal kararında da “… Karayolları Trafik Kanunu’nun 88. maddesiyle, trafik kazaları neticesi doğacak zarar sorumluluğunda müteselsillik esasının benimsendiği, davacı kusursuz olduğundan zararın tamamını isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebileceği, açıkça davalının kusuru oranında sorumlu tutulmasını istemeyen davacı yönünden dava dışı kişinin de kusurunun bulunmasının davalıların müteselsil sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı; Somut olayda davalı sürücünün % 25 oranında ve dava dışı sürücünün % 75 oranında kusurlu olduğu; davalı ve dava dışı 3. kişinin kusur oranlarının birbirlerine karşı açılacak rücu davasında önem taşıyacağı ve dava dilekçesinde davacının kusursuz olduğu belirtilerek zararın müştereken ve müteselsilen tahsili talep edildiğinden davalıların zararın tamamından sorumlu tutulması gerekirken KTK 88. ve TBK 61. maddesine aykırı olarak davalıların kusuru oranında sorumlu tutulmalarının hatalı olduğu” yönünde karar verilmiştir. Somut uyuşmazlıkta; Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler gereğince trafik kazası sonucu oluşan zararlardan, kusuru ile sebebiyet veren davalı sürücüler ve araç işleteni ile Sigorta Şirketleri zarar görene karşı müteselsilen sorumludur. Zarar gören davacı, TBK’nın 162 ve 163. maddesi gereğince müteselsil sorumluların hepsine karşı dava açabileceği gibi bunlardan sadece birine karşıda tazminat davası açabilir. Bu nedenle İlk Derece Mahkemesince (davalıların ayrı ayrı kusuru oranında değil) davalıların zararın tamamından sorumlu tutulması yönünde verdiği kararda usul ve yasaya aykırılık yoktur. İlk Derece Mahkemesince hükme esas alınan aktüerya bilirkişi raporunda bakiye ömrün belirlenmesinde kaza tarihine göre uygulanması gereken PMF 1931 yaşam tablosu esas alınarak hesaplama yapılmış olmasında; Yine Uyap üzerinden incelenen nüfus kayıtlarına göre müteveffanın anne ve babasının vefat etmiş oldukları görüldüğünden pay hesaplamasında desteğe % 50, eş Adile’ ye % 50 pay ayrılarak hesaplama yapılmış olmasında usul ve yasaya aykırılk bulunmadığından bu hususlara değinen davalı … Sigorta A.Ş. vekilinin istinaf talebi yerinde değildir. Bu nedenlerle;davalı … A.Ş. vekili, davalı … Sigorta A.Ş. vekili ile davalı … Sigorta A.Ş. vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davalı … A.Ş. vekili, davalı … Sigorta A.Ş. vekili ile davalı … Sigorta A.Ş. vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı yapmış olduğu istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 16.702,18 TL istinaf karar harcından peşin alınan harcın mahsubu ile (Maddi tazminata göre 7.821,88 TL kısmından Davalı … A.Ş., Davalı … Sigorta A.Ş. ve Davalı … Sigorta A.Ş müşterek ve müteselsil sorumlu olacak ve kalan manevi tazminata ilişkin 8.880,30 TL kısmından Davalı … A.Ş. sorumlu olacak şekilde) -Maddi Tazminat yönünden; Davalı … Sigorta A.Ş. yönünden peşin alınan 1.955,47 TL harcın, Davalı … Sigorta A.Ş yönünden peşin alınan 1.956,00 TL harcın, Davalı … A.Ş. yönünden peşin alınan 4.175,55 TL harçtan 1.956,00 TL sının mahsubu ile kalan 1.954,41 TL harcın Davalı … A.Ş., Davalı … Sigorta A.Ş. ve Davalı … Sigorta A.Ş den müşterek ve müteselsilen tahsili ile Hazineye irat kaydına, -Manevi Tazminat yönünden; Davalı … A.Ş. yönünden peşin alınan 4.175,55 TL harçtan 1.956,00 TL sının mahsubu maddi tazminat açısından yapılmış olmakla bu miktardan kalan 2.219,55 TL nin mahsubuna, kalan 6.660,70 TL harcın Davalı … A.Ş.den tahsili ile Hazineye irat kaydına, 3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 361. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesine hitaben verilecek temyiz dilekçesi ile temyiz yasa yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.29/04/2021