Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2020/1586 E. 2021/57 K. 20.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2020/1586
KARAR NO: 2021/57
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 30/06/2020
NUMARASI: 2016/1074 Esas – 2020/346 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
KARAR TARİHİ: 20/01/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; 26/09/2016 tarihinde sürücü …’in sevk ve idaresindeki … plakalı aracı ile Gebze istikametinden geldiği … Cad. Kavşağından sola dönüş yaptığı esnada karşıdan gelen sürücü …’in sevk ve idaresindeki … plakalı motosiklet ile çarpışması neticesinde çift taraflı maddi hasarlı ve yaralamalı trafik kazası meydana geldiğini, meydana gelen kazada yolcu konumunda olan müvekkili …’ın yaralandığını, meydana gelen kazanın oluşumunda … plakalı araç sürücüsü …’in kusurlu olduğunu belirterek 6100 sayılı Hukuk Yargılama Yasasının 107.maddesine göre belirsiz alacak davası olarak açıldığını, yargılama sırasında toplanacak delillere, mahkemece yapılacak inceleme ve tazminat hukuku uzmanlığı bilinen hesap bilirkişisinden alınacak rapora göre kesin belirlenecek tazminat harcı yatırıldıktan sonra, olay tarihindeki sigorta limitini aşmamak üzere temerrüt tarihinden işletilecek faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; dava dilekçesinde bahsi geçen 26/09/2016 tarihli kazaya karıştığı belirtilen … plakalı aracın müvekkili şirkete 11.11.2015-11.11.2016 tarihleri arasında geçerli olmak üzere ZMMS ile sigortalı olduğunu, müvekkili şirketin üçüncü kişilerin uğramış olduğu bedeni zararlardan sigorta poliçesinde belirtilen azami limitlerle ve işletenin veya işletenin eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru oranında maddi tazminat ile sorumlu tutulabileceğini, Karayolları Trafik Kanunu’nun 91.ve 85.maddelerine göre trafik sigortaları, işletenlere düşen sorumlulukları karşılamak üzere yapıldığını, geçici iş göremezliğe ilişkin talebin reddini, kusurun ve maluliyet oranının tespiti halinde alanında uzman bilirkişilerce azami poliçe limitleri ve aktüeryal kurallar gözetilerek hesaplama yapılmasını, hesaplanacak tazminattan kask indirimi yapılmasını, müvekkili şirketin temerrüte düşmediğinden dava tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, ” Davanın reddine, ” karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davalı … tarafından 07/05/2018 tarihinde 22.701,64 TL ödemenin dava tarihinden sonra yapıldığının dosya kapsamı ile sabit olduğunu, bu nedenle HMK’nın 331.maddesi gereğince davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkimin, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir etmesi gerektiğini, bu nedenle dosya kapsamında yer alan delillere göre yerel mahkeme kararı kaldırılarak karşı vekalet ve yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesi yönünde karar verilmesini talep etmiştir. Dava, yaralamalı trafik kazası nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Anayasa’nın 141/3. maddesine göre bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. HMK’nın 298/2.maddesi gereğince, gerekçeli karar tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz. HGK’nın 24.02.2010 tarihli 2010/1-86 Esas ve 2010-108 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; “Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.” Yine Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 10.04.1992 gün ve 1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı ilamında mahkeme kararında çelişki bulunması halinde bunun mutlak bozma nedeni olacağı belirtilmiştir. Hüküm ve gerekçenin çelişkili olması halinde yasaya uygun biçimde, gerekçeyi içeren bir hüküm olduğundan söz edilemez. Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası arasında çelişki yaratılması, Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı prensibine ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair anayasa ve yasa hükümlerine de açıkça aykırıdır. İlk Derece Mahkemesince, kısa karar ve hüküm gerekçeli kararın hüküm fıkrasında “davanın reddine” karar verilmiştir. Ancak kararın gerekçesinde,” davacının davasını ispat ettiği ve tazminata hak kazandığı, davalının dava tarihinden sonra davacının zararını tazmin etmesi sebebi ile davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına sehven kısa kararda davanın reddine karar verildiği belirtilmiş ve bu suretle hüküm fıkrasıyla kararın gerekçesi arasında çelişki yaratılmıştır. Bu yönüyle, karar yukarıda açıklanan Anayasa, usul ve yasa kurallarına aykırılık teşkil etmektedir. Açıklanan nedenlerle, HMK’nın 355.maddesi gereğince resen yapılan inceleme sonucu davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, kabule göre diğer istinaf sebeplerinin incelenmesine bu aşamada yer olmadığına ve davanın yeniden görülmesi için mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf karar harcının istek halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.20/01/2021