Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2020/1079 E. 2022/1081 K. 30.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2020/1079
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 17/12/2019
NUMARASI: 2017/145 Esas – 2019/1155 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)
KARAR TARİHİ: 30/05/2022
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili davacılarının, müteveffa …’ün ölümü nedeniyle, destekten yoksun kalma biçiminde ortaya çıkan zararın tazmini için fazlaya ilişkin hakların saklı kalması kaydıyla, yargılama sürecinde bilirkişi marifetiyle gerçekleştirilecek inceleme sonrası netleştirmek üzere, her bir davacı için 5.000 TL den toplam 10.000 TL destekten yoksun kalma alacağı ile, manevi acıyı azaltmak amacı için her bir davacı İçin 50.000 TL manevi tazminat toplam, 100.000 TL manevi tazminat alacaklarının tespiti ile kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizleri ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … Turizm şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; husumet itirazlarının bulunduğunu, dava konusu aracın dava konusu kazanın meydana geldiği tarihi de kapsar şekilde kiralandığını, müvekkilinin kaza tarihinde araç işleteni olmadığını, öncelikle müvekkilinin araç işleteni sıfatına sahip olmadığını, dava konusu olayda herhangi bir kusur ve sorumluluğunun bulunmadığını, zira müvekkilinin her ne kadar kaza tarihinde kayıt maliki olsa da kazaya karışan aracın işleteni olmadığını, davanın zamanaşımı nedeniyle reddinin gerektiğini, dava konusu kaza, davacıların çocuğunun ağır kusuru ile meydana gelmiş olup müvekkilinin hiçbir kusurunun olmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiğini, davanın zamanaşımı nedeniyle reddinin gerektiğini, davacıların destekten yoksun kalma tazminatı taleplerinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, davacıların manevi tazminat taleplerinin reddinin gerektiğini, manevi tazminat talebinde bulunulabilmesi için kusurlu fiil ile zarar arasında uygun illiyet bağı bulunması gerektiğini, davacıların çocuğunun ağır kusuru ile kazanın meydana gelmesine sebebiyet verdiğini, olayda davacıların çocuğunun ağır kusurlu olup davalı müvekkilinin kusursuz olduğundan davacıların manevi tazminat talebinin de reddinin gerektiğini, kazaya karışan aracın diğer davalı … Sigorta A.Ş. tarafından motorlu kara taşıtlarının zorunlu mali sorumluluk sigortası ile sigortalı olduğunu, yine aynı davalı sigorta şirketi tarafından genişletilmiş kasko poliçesi ve manevi tazminat taleplerini de kapsayan ihtiyari mali mesuliyet sigortası ve ferdi kaza sigortası ile sigortalı olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir. Davalı … Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle dava şartı gerçekleşmediğinden davanın usulden reddi gerektiği, mahkeme aksi kanaatte ise poliçede kişi başına 310.000 TL ölüm teminatının bulunduğu, manevi tazminat talebinin sorumlulukları dışında olduğu, kusur oranının tespitinin gerektiği, tazminat hesaplamasının hazine müsteşarlığında kayıtlı aktüer tarafından yapılmasının gerektiği, kaza tarihinden itibaren faiz talebinin haksız olduğunu belirterek davanın öncelikle usulden reddine, aksi halde esastan reddine karar verilmesi gerektiğini bildirmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “Davanın davalı … Tic. A.Ş. yönünden pasif husumet dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine,2-Davanın diğer davalılar … Sigorta A.Ş. ve … yönünden maddi ve manevi tazminat taleplerinin tamamı yönünden esastan reddine” karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davalı işleten sıfatıyla sorumlu bulunduğundan hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddine karar verildiğini, davalı …in sorumluluğu kusursuz sorumluluk olduğunu, kusuru olmasa da aracın işletilmesinin sebep olduğu zararı tazmin etmekle sorumlu olduğunu, bilirkişi heyet raporu ile kusur raporu arasında çelişki olduğunu, Küçükçekmece 5. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen ceza dosyası bekletici mesele yapılması talep edilmesine rağmen bu hususun dikkate alınmadığını, 13.10.2019 tarihli kusur raporu ile ceza dosyasında alınan bilirkişi raporu /keşif raporu arasında çelişki bulunduğunu belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Dosya kapsamından 20.11.2016 tarihinde davalı sürücü … idaresindeki … plakalı otomobil ile … Bulvarı üzerinde Halkalı istikametinden … Mahallesi istikametine doğru sol şeridi takiben seyir halindeyken kaza mahalline geldiği esnada aracının ön kısmıyla, seyir istikametine göre sağ taraftan (sağda seyir halindeki araçların önünden) yola girerek karşıdan karşıya geçmek isteyen 2009 doğumlu yaya …’e çarpması sonucu ölümlü trafik kazası meydana gelmiştir. Kazaya ilişkin kaza tespit tutanağının düzenlenmemiş olduğu görülmektedir. Ceza yargılamasının yapıldığı Küçükçekmece 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2017/8 esas sayılı dosyası kapsamında mahallinde yapılan keşif doğrultusunda aldırılan bilirkişi raporunda sanık sürücü … ‘ın tali kusurlu olduğu, müteveffa yaya …’ün ise asli kusurlu olduğu belirtilmiş, Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 03/05/2019 tarihli raporunda sanık …’ın kusursuz, müteveffa …’ün davranış faktörlerinin asli derecede etken olduğu belirtilmiştir. Mahkemece aldırılan 05/12/2018 tarihli bilirkişi raporunda; davalı sürücü … %25 (yüzdeyirmibeş) oranında kusurlu olduğu, yaşı küçük olan müteveffa yaya …’ün bilinçsiz davranışının olayda %75 oranında olduğunu belirtilmiştir. İTÜ Makine Mühendisliği Kürsüsünden seçilen trafik bilirkişilerinden oluşturulan bilirkişi heyeti 13/09/2019 tarihli bilirkişi raporunda; davalı …’ın kusursuz, Müteveffa …’ün olayda % 100 oranında asli ve tam kusurlu olduğu olduğu belirtilmiştir. Ceza Mahkemesi kararlarının Hukuk Mahkemesindeki davaya etkisini düzenleyen 6098 sayılı TBK’nun 74 maddesinde “Hakim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hakimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hakiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hakimini bağlamaz.” hüküm yer almaktadır. Bu açık hüküm karşısında, Ceza Mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliliği, illiyet gibi esasların Hukuk Hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Ceza Mahkemesince verilen mahkumiyet ve suçun sanık tarafından işlenmediğine dair beraat kararları ile eylemin hukuka aykırılığını ve nedensellik bağını saptayan maddi olgular hukuk hakimini bağlar. Somut uyuşmazlıkta ceza dosyası kapsamında alınan kusur raporu ile mahkemece alınan kusur raporları arasında çelişki bulunduğundan İlk Derece Mahkemesince ceza dosyasının bekletici mesele yapılarak soncuna göre kusur durumunun netleştirilerek karar verilmesi gerekmektedir. 2918 sayılı KTK hükümlerine göre, trafik kaydı “işleteni” kesin olarak gösteren bir karine değilse de, onun kim olduğunu belirleyen güçlü bir kanıt niteliğindedir. Ancak, trafik kaydına rağmen işletenliğin 3. kişi üzerinde bulunmasını engelleyen bir yasa hükmü yoktur. Aynı yasanın 3. maddesinde, “İşleten: Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı kanunun 85. maddesinde ise, “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen bilet ile işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” hükmüne yer verilmiştir. Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, araç malikleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılması için bir başka kimseye devir edilmesi halinde (kısa bir süre için kiralanmaması kaydıyla) artık üzerindeki fiili hakimiyeti kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o araca kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekir. Bunun sonucu olarak da, araç maliki sorumlu tutulmamalıdır. Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay’ın uygulamalarında, kiracının işleten sıfatının belirlenmesinde, kira sözleşmesinin uzun süreli olması, araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması gerekmektedir. Davalı … şirketi vekilince dosyaya sunulan araç kiralama sözleşmesinde … Turizm şirketi kiralayan ve … A.Ş. kiralayan durumundadır. Sözleşme tarihinin 27/11/2014 olduğu, sözleşme süresinin açıkça yazılmadığı, şipariş fişinde 24 ay olarak gösterildiği, plaka belirtilmediği görülmüştür. Mahkemece taraflar arasında tanzim edilen adi yazılı sözleşmenin uzun süreli ve 3. kişileri bağlayacak güçte bir sözleşme olup olmadığı, sözleşme süresinin bitiminden önce sözleşmenin feshedilip edilmediği, araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma olup olmadığı, sözleşmenin ve kira bedelinin maliye ve vergi Dairelerine bildirilip bildirilmediği,gerektiğinde işleten ve kiracının ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırılmak suretiyle kira sözleşmesinin, fatura, ruhsat ve cari hesap hareketleri gibi yan delillerle desteklenip desteklenmediği, sözleşme içeriğine göre davalı şirketin işletenlik sıfatının devam edip etmediği hususları tartışılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemiş olması doğru olmamıştır. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın yukarıda belirtilen şekilde işlem yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf karar harcının istek halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.30/05/2022