Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2019/895 E. 2021/630 K. 02.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2019/895
KARAR NO: 2021/630
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 23/10/2018
NUMARASI: 2014/1359 Esas – 2018/1076 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 02/04/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 18/11/2012 tarihinde dava dışı … yönetimindeki ve müvekkili şirket nezdinde trafik sigortası ile sigortalı aracın tek taraflı kaza yaptığını, sigortalı araçta yolcu olarak bulunan …’ın vefat ettiğini ve vefatı nedeniyle 31/12/2013 tarihinde 87.675,00 TL ve 04/02/2014 tarihinde 10.120,00 TL olmak üzere toplam 97.795,00 TL ödendiğini, yapılan bu ödeme ile sigortacı müvekkilinin sigortalısının kanuni halefi olduğunu,… plakalı aracın müvekkili şirketi nezdinde sigortalı olduğunu ancak aracın minibüs olduğunu, yolcu taşımada kullanılan araçların sorumluluklarını teminat altına almak için Zorunlu Karayolu Taşıyıcı Mali Mesuliyet Sigortası yaptırmak zorunda olduğunu ancak söz konusu aracın sigortasının yaptırılmadığını, bu nedenle zararın müvekkili şirket tarafından ödendiğini, bu nedenle …’e rücu etme zorunluluğu doğduğunu, Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunulan bilirkişi raporunda davalı Karayolları Bölge Müdürlüğünün dava konusu kazanın meydana gelmesinde asli kusurlu olduğunu, her iki davalının da meydana gelen zarardan ve kusurdan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu, davalılara alacaklarının tahsili için başvuruda bulunulduğunu ancak herhangi bir ödeme yapılmadığından bahisle başlatılan İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasından yapılan takibe davalılarca yapılan itirazın iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davaya konu kazanın Erzurum ilinde meydana geldiğini, zarar görenlerin ikamet adresinin Erzurum ilinde olduğunu, dolayısıyla davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, her ne kadar dava konusu aracın müvekkili adına kayıtlı ise de aracın 20/10/2010 tarihinde müteveffa …’ye satıldığını, meydana gelen kazada aracı kullanan kişinin … olduğundan bahisle öncelikle yetki itirazının kabulü ile davanın usulden reddini, kabul görmediği takdirde esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, ” 1-Davalı Karayolları Genel Müdürlüğü aleyhine açılan davanın yargı yolu caiz olmaması sebebiyle usulden reddine, 2-Davalı … aleyhine açılan davanın subut bulmadığından reddine,” karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili ve davalı … vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; görevli yargı yerinin adli yargı yerleri olduğundan bidayet mahkemesinin kararının bozulması gerektiğini, sorumlu olmadığı bir borç cebri icra tehdidi altında ödendiğini belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; mahkemece davanın reddi durumunda lehe vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, itirazın iptali istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Yargı yolu kavramı, bir hukuk sisteminde, herhangi bir davanın, o hukuk sistemine dahil yargı kollarından hangisinde bakılacağını ifade eder. Uyuşmazlığın hangi yargı kolunda bakılacağı hususu, davanın genel koşullarından olup mahkemece resen dikkate alınması gereklidir. Anayasa’nın 125/1.maddesi ile idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açık olduğu; 2577 sayılı İYUK 2-b bendinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan ihlal edilenler tarafından, idari yargı yerinde tam yargı davası açabileceği hüküm altına alınmıştır. 2918 sayılı KTK’nın 110. maddesi ile kamu araçlarının verdiği zararlar nedeniyle işletenin sorumluluğuna ilişkin olarak 2918 sayılı Kanunun amacına uygun biçimde adli yargıda davanın görülmesi esası benimsenmiştir. Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünün dosyamıza emsal teşkil edecek 2020/400 E. 2020/453 K. sayılı kararında; “2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3.Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2.Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir: “… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayırımına gidilmiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” (Anayasa Mahkemesinin 26.12.2013 tarih ve E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s.136-147.) 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesinin gerekçesiyle Anaya Mahkemesinin 26/12/2013 tarih ve 2013/68-165 E-K sayılı kararı, Uyuşmazlık Mahkemesinin 11/04/2016 tarih ve 2016/163-210 E-K sayılı, 24/09/2018 tarihli ve 2018/530-467 E-K ve 2020/400 E. 2020/453 K. sayılı kararları ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2020/2045 Esas 2020/1746 Karar sayılı kararları birlikte değerlendirildiğinde, 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu doğrultuda yapılan değerlendirmeye göre de davalının 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan sorumluluğu nedeniyle tazminat talep edilmesine göre uyuşmalığın çözümünde adli yargı görevli olacağından İlk Derece Mahkemesince esastan değerlendirme yapılarak karar verilmesi gerekirken davalı Karayolları Genel Müdürlüğü aleyhine açılan davanın yargı yolu nedeni ile usulden red kararı verilmesi doğru olmamıştır. Davacı vekilinin istinaf itirazı yerindedir. Kabule göre de reddedilen kısım için kendisini vekil ile temsil ettiren davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken hükmedilmemiş olması doğru olmamıştır. Açıklanan nedenlerle, davacı … vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davacı vekili ve davalı … vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf karar harcının istek halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-Davacı ve davalı … tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.02/04/2021