Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2019/354 E. 2021/456 K. 11.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2019/354
KARAR NO: 2021/456
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 27/11/2018
NUMARASI: 2017/920 Esas – 2018/1241 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)
KARAR TARİHİ: 11/03/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; davalı sigorta şirketine Zorunlu Mali Mesuliyet poliçesi ile sigortalı olan … plaka sayılı aracın 06/08/2009 tarihinde sürücü …’in sevk ve idaresindeyken sürücüsünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi neticesinde tek taraflı trafik kazası meydana geldiğini, meydana gelen maddi hasarlı ve yaralanmalı trafik kazası sonucunda … plaka sayılı araçta yolcu olarak bulunan müvekkilinin ağır şekilde yaralanarak sakat kaldığını ve ailesinin, akrabalarının bakımına muhtaç hale geldiğini, kazadan sonra müvekkili adına dava konusu taleplere ilişkin olarak 27/09/2017 tarihinde davalı sigorta başvuru yapılmış ise de davalı sigorta şirketince olumlu bir cevap verilmediğini, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası Genel Şartlarına uygun müracaata rağmen ödeme yapmayan davalı sigorta şirketinin müracaatla birlikte temerrüte düştüğünü ve tüm bu nedenlerle müvekkili için 40.000,00-TL sürekli bakıcı gideri tazminatının olay tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalı sigorta şirketinden tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı şirkete yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekilinin cevap dilekçesi özetle; davaya konu olayın 06/08/2009 tarihinde meydana geldiğini ancak huzurdaki davanın 23/10/2017 tarihinde açıldığını, KTK.’nun 109 ve Sigorta Genel Şartlarının C.8 maddeleri uyarınca davacının talebinin zaman aşımına uğradığını, …plaka sayılı aracın müvekkil şirkete 05/09/2008-05/09/2009 tarihleri arasında geçerli olmak üzere Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası poliçesi ile sigortalı olduğunu, zorunlu trafik poliçesinin 3.kişilerin zararını karşıladığını, işletenin taleplerinin poliçe teminat kapsamı dışında olduğunu, meydana gelen kazada davacının sigortalı araç sürücüsü olduğunu, sigorta teminatının işleten nezdinde meydana gelen zararları değil, işletene yöneltilebilecek zararları kapsadığını, davacının beyanlarının gerçeği yansıtmadığını, kaza yapmış olduğu aracın sürücüsünün … olduğu ifade edilmiş ise de kaza tespit tutanağı ile sigortalı araç sürücüsünün davacı … olduğunun sabit olduğunu ve tüm bu nedenlerle davacının poliçe teminat dışında kalan haksız talebinin reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, ” Davanın zaman aşımı nedeniyle reddine, ” karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 27/11/2018 tarih ve 2017/920 Esas – 2018/1241 Karar sayılı ilamı haksız yere davanın “zamanaşımı nedeniyle reddine” karar verildiğini ve bu konuda gerekli araştırmaların yapılmadığını, dosyanın tümü incelendiğinde müvekkil davacının gerçek maluliyetinin 26/04/2013 tarihinde Bitlis Adli Tıp Şube Müdürlüğü tarafından Tatvan Asliye Hukuk Mahkemesince aldırılan raporla tespit edildiğinin anlaşılacağını belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, tek taraflı yaralamalı trafik kazası nedeniyle sürekli bakım giderine ilişkin maddi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır.Dosya kapsamından, 06/08/2009 tarihinde saat 12,30 sıralarında Muş istikametinden Bulanık istikametine seyir halinde olan …’nin yönetimindeki … plakalı aracın sol arka lastiğinin patlaması sonucu direksiyon hakimiyetini kaybetmesi neticesinde meydana gelen, bu kazada araç sürücüsünün 2918 sayılı kanununda belirtilen 47/1-d (trafik güvenliği ve düzeni ile ilgili olan ve yönetmelikte gösterilen diğer kural, yasak, zorunluluk veya yükümlülüklere uymamak maddesini ihlal ettiği anlaşılmıştır. 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 41 (6098 sayılı TBK’nun 49. maddesi) maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de (TBK’nun değişik 72. maddesi) haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine (TBK’nun 72. maddesinde 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri öngörülmüştür.) tabi bulunduğu belirtilmiştir. Buna karşılık 2918 Sayılı KTK’nun 109/1 maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak 10 yıl zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir. Maddenin özellikle 2. fıkrasında “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa” ifadesi ile kanun koyucu taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3.kişi) yapmış olduğu fiil cezayı gerektiriyor ise uzamış ceza zamanaşımı uygulanacağı ifade edilmiştir. Görüldüğü gibi BK’nun 60. ve 2918 Sayılı KTK’nun 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından 1 yıl yerine, 2 yıl olarak öngörülmesidir (TBK’nun 72. maddesi ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır.). 2918 Sayılı Kanun’un anılan madde hükmünde gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; bunun dışında fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır. Dahası söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür. (HGK’nun 5.6.2015 gün 2014/17-2198 2015/1495 sayılı kararı ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir.) Ceza Kanunu’nda öngörülen daha uzun (uzamış) zamanaşımı süresi, olay tarihinden itibaren işlemeye başlar; sürenin işlemeye başlaması için, zarar görenin, zararı ve onun failini öğrenmesi koşulu aranmaz. Ancak, zarar veya onun faili, uzamış zamanaşımı süresinin bitmesinden sonra öğrenilmiş ise, davanın, öğrenme tarihinden itibaren, 2918 sayılı Kanunun 109.maddesindeki iki yıllık süre içerisinde açılması gerekir. (HGK’nun 30/11/2011 gün 2011/17-569 2011/710 sayılı kararı ) Somut olayda, davalı vekili cevap dilekçesi ile süresinde zamanaşımı defiinde bulunmuştur. Dava dilekçesi ekinde sunulan Bitlis Devlet Hastanesi Özürlü Sağlık Kurulu raporuna göre yaralanma nedeni ile %85 özür durumunun tespit edildiği, rapor tarihinin 23/09/2010 olduğu anlaşılmakla dava dilekçesinde de açıkça artan maluliyet nedeniyle sürekli bakıcı gideri talep edildiği de belirtilmediğinden zamanaşımının başlangıç tarihinin olay tarihi olarak esas alınması gerekmektedir. Bu halde davaya konu trafik kazası 06/08/2009 tarihinde gerçekleşmiş, davacının kullandığı aracın lastiğinin patlaması ile direksiyon hakimiyetini kaybederek devrilmesi sonucu tek taraflı trafik kazasında yaralandığı ileri sürülerek açılan davanın, aynı zamanda 5237 sayılı TCK’nun 89/1 maddesinde düzenlenen ve Taksirle Yaralama olarak tanımlanan cezayı gerektiren eylem niteliğinde bulunması; bu eylemle ilgili ceza davasının TCK’nun 66/1-e maddesi uyarınca 8 yıllık zamanaşımı süresine tabi olması; 2918 sayılı KTK’nun 109/2 maddesi uyarınca bu sürenin görülmekte olan maddi tazminat davası için de geçerli olması, davanın olay tarihi üzerinden 8 yıl geçtikten sonra 23/10/2017 tarihinde açılmış olması karşısında, somut olayda zamanaşımın dolduğu anlaşıldığından Mahkemece davanın zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir. Bu nedenlerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davacı vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı yapmış olduğu istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 59,30 TL harçtan peşin alınan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 361. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesine hitaben verilecek temyiz dilekçesi ile temyiz yasa yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.11/03/2021