Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2019/3480 E. 2022/126 K. 28.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2019/3480
KARAR NO: 2022/126
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 20/06/2019
NUMARASI: 2014/1794 Esas – 2019/701 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
KARAR TARİHİ: 28/01/2022
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı … sigorta şirketine ait ZMMS poliçesi ile sigortalı olan … plaka nolu araç ile seyreden davalı sürücü …’in müvekkillerinden …, … ve …’ın babaları, …’ın eşi olan …’a çarparak ölümüne sebebiyet verdiğini, olay gerçekleştikten sonra müteveffa için müvekkillerinin bir çok masraf yaptığını, desteğini kaybettiklerini belirterek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla sigorta şirketi yönünden temerrüt tarihinden işletilecek faizi ile birlikte tüm maddi zararlarının davalılardan tahsili, müvekkillerine uğratılmış olan manevi zararın (1.000,00 TL) müvekkilleri ve müteveffa arasında destek ilişkisi gözetilip ayrı ayrı hesaplanarak tazminat miktarı dahilinde müvekkillerinin uğradığı manevi zarar gözetilerek davalı sürücü … ile davalı malik … Ltd’ye ödetilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talebini 53.065,87 TL’ye yükseltmiştir. Davalı sigorta şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu kazaya karışan … plakalı aracın müvekkili şirket nezdinde sigortalı olduğunu, davacı …, … ve …’ın maddi taleplerinin, destek sınır yaşını aşmaları nedeniyle reddine karar verilmesine, şartların varlığı halinde sigortalı araç sürücüsü ve işletenine rücu hakkı saklı kalmak kaydıyla davanın reddini talep etmiştir. Davalılar … ve … Ltd.vekili cevap dilekçesinde özetle; haksız davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “Maddi tazminat yönünden; davanın kabulü ile; 52.065,87-TL’nin (davacılar vekilinin talebi uyarınca 1.000,00-TL’lik kısmı yönünden dava tarihinden, 51.065,87-TL’lik kısmı yönünden ise, ıslah tarihi olan 31/01/2017 tarihinden itibaren işleyecek) yasal faizi ile birlikte tüm davalılardan müteselsilen tahsili ile davacı …’a verilmesine, Manevi Tazminat Yönünden; Davanın kabulü ile; 1.000,00-TL manevi tazminatın davalılar … LTD ŞTİ ve …’den dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte mütesilsilen tahsili ile davacılara eşit olarak ödenmesine,” karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı … vekili ve davalı … sigorta A.Ş. vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Müvekkili aleyhine sanık sıfatıyla açılan İstanbul Anadolu 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/34 Esas 2018/746 karar sayılı davasında verilen hükme karşı istinaf yasa yoluna başvurulduğunu, İstinaf incelemesi devam ettiğini kararın henüz kesinleşmediğini, eksik inceleme yapılarak verilen hüküm nedeniyle ve ayrıca hukuka ve usule uygun bir karar verilmesi bakımından, hukuk davasında bekletici mesele yapılmasının zorunlu olduğunu, olay yerinde yapılan inceleme sonucunda verilen rapora göre müvekkili kadar, maktul yayanın da kusurlu olduğunu, yakınları tarafından, bu süreçte hastanın düşerek başını çarptığı söylenmiş ise de bu olayın sonradan gizlendiğini, kaza sonrası tedavi sürecinde hastanın düşüp düşmediği konusunda özellikle eşinin isticvabında ve yeminli ifadesine başvurulması gerektiğini, asıl ölüm nedeninin ve kazanın bu nedene etkisi ile müteveffanın hastalıklarının ölüme etkisi araştırılmayarak hüküm kurulmasının hukuka, yasaya ve usule aykırı olduğunu belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Davalı … sigorta A.Ş. vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Dosya kasapmında alınan hesap bilirkişi raporunda sigortalı araç sürücüsünün %100 oranında kusurlu olduğu kabulü ile yapılan hesaplama ve bu hesaplamaya dayalı olarak kurulan hükmün hatalı olduğunu, 28.05.2019 tarihli kusur bilirkişi raporunda sigortalı araç sürücüsü aleyhine yapılan tespitler son derece hatalı olduğunu, ceza dosyasında alınan kusur raporu ile çelişkili olduğunu, tarafların kusur durumu şüpheye yer bırakmayarak açıklıkta belirlenmesi gerektiğini, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte bilirkişi hesap raporuna yaptıkları itirazlar dikkate alınmadan eksik inceleme ile hüküm kurulmuş olmasına itiraz ettiklerini, TRH 2010 tablosuna göre hesaplama yapılması gerektiğini belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Dosya kapsamından, 30/12/2013 tarihinde davalı sürücü …, sevk ve idaresindeki … plaka sayılı kamyonet ile … mahallesi … caddesi üzerinde … durağı karşısından yol kenarına park etmek maksadıyla geri manevra yaptığı sırada geri manevra alanını kullanarak karşıdan karşıya geçmek üzere kaplamaya intikal eden davacıların murisi yaya …’a, idaresindeki aracın arka kesimi ile çarpması neticesinde meydana gelen trafik kazasında ağır yaralandığı, tedavi sırasında 22/01/2014 tarihinde yaya vefat ettiği, davacıların bu vefat nedeniyle maddi ve manevi tazminat talep ettiği anlaşılmıştır. Dava dilekçesinde tüm davacılar için olduğu belirtilerek 1.000,00 TL maddi tazminat ve 1000,00 TL manevi tazminat talep edilmiş ancak ıslah dilekçesinde”..Huzurdaki dava, 1.000,00 TL maddi tazminat talebi ile ikame edilmiş olup bilirkişi raporu doğrultusunda maddi tazminat talebimizi 51.065,87 artırarak 52.065,87 TL olarak ıslah etme zarureti hasıl olmuştur.” şeklindeki talebi ile bilirkişi raporunda davacı eş yönünden tespit edilen tazminat miktarı için arttırımda bulunmuştur. Mahkemece ön inceleme duruşmasında “Davacıların eşi ve babaları olan müteveffanın davalı sigorta şirketi tarafından ZMMS sigortası ile sigortalı diğer davalıların araç malik – işleteni ve sürücüsü oldukları aracın çarpması sonucu yaralanıp daha sonra vefat ettiği iddiaları kapsamında ; davacıların davalılardan destekten yoksun kalma tazminatı ile davalı sigorta şirketi dışındaki diğer davalılardan manevi giderim talebinde bulunup bulunamayacakları bulunabilirlerse miktar ve faizi hususunda ihtilaf bulunduğu anlaşıldı.” şeklindeki uyuşmazlık tespitine davacı itiraz etmemiştir. Buna durumda Mahkemece “Dava dilekçesi anlatımından tüm davacılar yönünden maddi tazminat isteminin bulunduğu izlenimi edinilmiş ise de maddi tazminata ilişkin olarak aldırılan aktüerya raporu sonrasında davacı … yönünden yapılan hesaplamaya dayanılarak sadece bu davacı yönünden dava değerinin arttırıldığı, diğer davacılara yönelik maddi bir talebin bulunmadığı” gerekçesiyle diğer davacıların maddi tazminat talepleri hakkında hüküm kurulmamış olması doğru olmamıştır. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91/1. maddesine göre işletenlerin, bu Kanun’un 85/1. maddesine göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur. Aynı Kanun’un 85/1. maddesinde ise bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olacağı düzenlenmiştir. Kaza tarihinde yürürlükte olan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda haksız fiil halinde müteselsil sorumluların dış ilişkisi 61.maddede düzenlenerek birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanacağı kabul edilmiş, müteselsil sorumlar arasındaki iç ilişkisi ise 62.maddede düzenlenmiştir. Müteselsil sorumluluğa ilişkin TBK’nın 162/1.maddesine göre ise müteselsil borçlulardan her biri, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumludur. Aynı Kanun’un 163.maddesine göre borç tamamen ifa edilinceye kadar alacaklıya karşı bütün borçluların sorumluluğu devam eder. Alacaklı, borçluların birinden, bir kısmından veya hepsinden alacağını talep etme ve dava açma hakkına sahiptir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 13/06/2017 tarih, 2016/11886 E. ve 2017/6732 K. Sayılı emsal kararında da “… Karayolları Trafik Kanunu’nun 88. maddesiyle, trafik kazaları neticesi doğacak zarar sorumluluğunda müteselsillik esasının benimsendiği, davacı kusursuz olduğundan zararın tamamını isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebileceği, açıkça davalının kusuru oranında sorumlu tutulmasını istemeyen davacı yönünden dava dışı kişinin de kusurunun bulunmasının davalıların müteselsil sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı; somut olayda davalı sürücünün %25 oranında ve dava dışı sürücünün %75 oranında kusurlu olduğu; davalı ve dava dışı 3. kişinin kusur oranlarının birbirlerine karşı açılacak rücu davasında önem taşıyacağı ve dava dilekçesinde davacının kusursuz olduğu belirtilerek zararın müştereken ve müteselsilen tahsili talep edildiğinden davalıların zararın tamamından sorumlu tutulması gerekirken KTK 88. ve TBK 61. maddesine aykırı olarak davalıların kusuru oranında sorumlu tutulmalarının hatalı olduğu” yönünde karar verilmiştir. Somut uyuşmazlıkta yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler gereğince trafik kazası sonucu oluşan zararlardan kusuru ile sebebiyet veren işleten, sürücü ve trafik sigortacısı ile kazaya karışan dava dışı araç sürücüsü ve işleteni zarar görene karşı müteselsilen sorumludur. Zarar gören davacı, TBK’nın 162 ve 163. maddesi gereğince müteselsil sorumluların hepsine karşı dava açabileceği gibi bunlardan sadece birine karşıda tazminat davası açabilir. Bu nedenle İlk Derece Mahkemesince davalıların kusur oranlarına göre değil, zararın tamamından sorumlu tutularak karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından davalı Sigorta Şirketi vekilinin bu yöne değinen istinaf itirazı yerinde değildir. Kaza nedeniyle davalı sürücünün yargılandığı ceza mahkemesinde alınan Adli Tıp 1. İhtisas Dairesinin 28/04/2016 tarihli raporunda; “…Adli tahkikat dosyasında kayıtlı bilgiler ile tıbbi belgeler birlikte değerlendirildiğinde kendisinde kolon tümörü(kalın barsak kanseri) ve diabetes mellitus (şeker hastalığı) bulunan kişinin ölümünün trafik kazası sonucu genel beden travmasına bağlı kot, omur kırıkları ile birlikte iç organ yaralanması, beyin kanaması, beyin doku harabiyeti ve gelişen komplikasyonlar sonucu meydana geldiği; Kişinin 30/12/2013 tarihinde meydana gelen kazaya bağlı yaralanması ile ölümü arasında illiyet bağı bulunduğu oy birliği ile mütalaa olunur.” tespit ile desteğin ölümü ile trafik kazası arasında illiyet bağı kurulduğundan davalı … vekilinin illiyet bağına ilişkin istinaf itirazları yerinde görülmemiştir. Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi gereğince, hukuk hakimi ceza hakiminin tespit ettiği kusurla bağlı değil ise de, Ceza Mahkemesince tespit edilen fiilin hukuka aykırılığı ve illiyet bağını saptayan maddi vakalar yönünden Ceza Mahkemesi kararı ile bağlıdır. Somut olayda, kaza nedeniyle kaza tespit tutanağı bulunmadığı, olay yeri inceleme tutanağının da davalı sürücü beyanına göre kaza yerinin gösterildiği krokisi çizildiği, etrafta kamera olmadığı kusur konusunda tespit olmadığı tutanaktan anlaşılmış olup, ceza yargılama dosyasında yapılan keşif sonucu düzenlenen kusur raporunda destek ve davalı sürücünün aynı olay anlatımı ile eşit kusurlu olduğu belirtilmiştir. Bu durumda, kusur oranları arasındaki çelişki giderilmeden eksik inceleme ile karar verilmesi doğru olmamıştır. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2021/9713 Esas ve 2021/9713 Karar sayılı ilamında belirttiği gibi; “… Gerçek zarar miktarı hak sahiplerinin ve desteğin olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. Gerçek zarar hesabı ise özü itibariyle, varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Hak sahiplerinin bakiye ömürleri daha önceki yıllarda Fransa’dan alınan 1931 tarihli “PMF” cetvelleri ile saptanmakta ise de; Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, BNB Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi’nin çalışmalarıyla “TRH 2010” adı verilen “Ulusal Mortalite Tablosu” hazırlanmış olup, bu durumda diğer kurumlar ile Yargıtay Daireleri arasında tazminat hesabında birliğin sağlanması açısından ve yine bu tablonun ülkemize özgü ve güncel verileri içermesi de göz önüne alındığında, Dairemizce de tazminat hesaplarında bakiye ömrün belirlenmesinde TRH 2010 tablosunun esas alınmasının güncellenen ülke gerçeklerine daha uygun olacağına karar verilmiştir…” Somut uyuşmazlıkta, Mahkemece hükme esas alınan aktüerya raporunda davacının kaza tarihinden sonraki muhtemel yaşam süresinin belirlenmesinde 1931 tarihli PMF yaşam tablosu esas alınarak hesaplama yapılmıştır. Ancak yukarıya aktarılan emsal Yargıtay ilamı gereğince TRH 2010 tablosunun esas alınması gerektiğinden istinaf talebi yerinde görülmüştür. Buna göre, istinaf eden davalı sigorta şirketinin sıfatına göre, davacı tarafından kararın istinaf edilmediği de dikkate alınarak ve kazanılmış haklar gözetilmek suretiyle, destek zararı hesabında istikrar kazanmış kriterlere uygun olarak, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda zarar hesaplanması için bilirkişiden ek rapor alınması ve kusur oranının dikkate alınması gerekirken, tazminat hesaplama esaslarına uygun olmayan bilirkişi raporuna göre karar verilmesi de doğru görülmemiştir. O halde İlk Derece Mahkemesince yapılması gereken, kusur oranları arasındaki çelişkiyi giderecek şekilde İTÜ’den seçilecek bilirkişi heyetinden tüm dosya kapsamı incelenmek suretiyle, olay yeri tespit tutanağı ile mahkeme ve ceza yargılaması sırasında alınan raporlardaki kusur belirlemeleri arasındaki çelişkiyi giderecek şekilde, ayrıntılı, gerekçeli, denetime açık bir rapor alınarak kazanın oluşundaki kusur oranlarının belirlenmesi; Kusur oranı belirlendikten sonra aktüer bilirkişiden, muhtemel bakiye yaşam süresinin belirlenmesinde TRH-2010 tablosu kullanılarak tazminat miktarının hesaplanması için hükme esas alınan rapor tarihi itibariyle aktüer bilirkişiden ek rapor alınması ve sonucuna göre usuli kazanılmış haklarda gözetilerek karar verilmesi olmalıdır. Açıklanan nedenlerle, davalı … vekili ve davalı .. Sigorta A.Ş. vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın yukarıda belirtilen şekilde işlem yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davalı … vekili ve davalı … Sigorta A.Ş. vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf karar harcının istek halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-Davalı … ve davalı … Sigorta A.Ş. tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.28/01/2022