Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2019/2928 E. 2021/2308 K. 28.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2019/2928
KARAR NO: 2021/2308
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 17/05/2019
NUMARASI: 2015/826 Esas – 2019/480 Karar
DAVA: Tazminat (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 28/12/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle;müvekkili davacının 19.06.2006 tarihinde İstanbul Fatih’te davalı …’a ait ve … yönetimindeki özel halk otobüsünün çarpması sonucu yaralandığını, kazaya karışan … plakalı aracın davalı şirkete sigortalı olduğunu, davacının sağlık problemleri için harcamalar yaptığını, uzun süre yaklaşık 8 ay boyunca çalışamadığını, İstanbul 21. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/1574-E ve 2014/258-K sayılı kararı ile sanık … hakkında taksirle yaralama suçu nedeniyle cezaya hükmedildiğini, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini, olayda müvekkili davacının kusursuz olduğunu, bu nedenlerle iş ve işgücü kaybu nedeniyle şimdilik 2.000,00 TL, tıbbi tedavi giderleri için şimdilik 10.000 TL, mahrum kalınan gelirler için şimdilik 5.000 TL, hukuki giderler için şimdilik 3.000,00 TL olmak üzere toplam 20.000 TL maddi tazminatın ve müvekkili davacının uğradığı elem ve ısrarabın kısmen de olsa telafisi için 30.000 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılardan … ve … vekili cevap dilekçesinde özetle; Fatih 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2007/606-E sayılı dosyasında davalı sürücünün beraatine karar verildiğini, davacının kararı temyiz ettiğini, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2012/2592-E ve 2012/22419_K sayılı kararıyla sanığın mahkum edilmesinin gerektiğinin belirtildiğini, bu nedenle İstanbul 21.Sulh Ceza Mahkemesinin 2012/1574-E sayılı dosyası ile yeniden yargılamaya başlandığını, rapor alınması için Adli Tıp Kurumuna gönderildiğini, davacının tedavi evraklarını elde edemediklerini, bu nedenle kusur incelemesi yapılmadan davalının mahkumiyetine karar verildiğini, öncelikle kusur yönünden inceleme yapılması gerektiğini, davacıya otobüsün mü yoksa taksinin mi çarptığının ve araçlara yeşil ışık yanarken geçen davacının kusurlu olup olmadığının tespitinin gerektiğini, davacının kendisine çarpan ticari taksinin plakasını temin edemediğinden davalıdan haksız kazanç peşinde olduğunu, davacının kaza geçirdiği dönemde Fatih Belediyesinden maaş almaya devam ettiğini, hastane giderlerinin SGK tarafından karşılandığını, başka tedavi gideri zararı olmadığını, davacının dosyaya sunduğu faturaların gerçeği yansıtmadığını, davacının hukuki gider tazminatı istediğini, bunun da hukuki dayanağının olmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir. Davalılardan … Sigorta Şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; … plakalı aracın ZMMS poliçesinin müvekkili sigorta şirketi tarafından 03.05.2006/2007 vadeli ve … no.lu poliçe ile temin edildiğini, 8 yıllık ceza zamanaşımı süresinin dolduğunu, kazanın 19.06.2006 tarihinde meydana geldiğini, davanın 21.08.2016 tarihinde açıldığını, gerek ceza gerekse hukuk zamanaşımı sürelerinin dolduğundan davanın reddinin gerektiğini, sigortalı aracın sürücüsünün kusuru oranında sorumlu olduklarını, 6111 sayılı yasa gereği tedavi giderlerinden sorumlu olmadıklarını, müvekkili şirket tarafından 6111 sayılı yasa kapsamında SGK’ya prim aktardığını, geçmişe yönelik olarak da yüzlerce milyon TL SGK’ya ödeme yaptığını, dolaylı zararlardan sorumlu olmadıklarını, davacının çalışamadığı günlere karşı gelen kazanç kaybının dolaylı zarar olduğunu, talep edilen manevi tazminat tutarına da itiraz ettiklerini, zarar görenin müterafik kusuru olması halinde bunun indirim nedeni olması gerektiğini, kaza tarihinden faiz talep edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “Davacının iş göremezlik tazminat davasının kısmen kabulüne, 2.000,00 TL iş gücü kaybı tazminatının davalı … şirketinden dava tarihinden itibaren, davalılar … ve … yönünden ise kaza tarihinden olan 19/06/2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, ıslah edilen miktar yönünden davalı gerçek kişiler vekili ve davalı … vekilinin zamanaşımı itirazlarının kabulü ile ıslah edilen miktarın zamanaşımı nedeni ile reddine, 2-Davacının tedavi gideri tazminat davasının kısmen kabulüne, 995,19 TL tedavi gideri tazminatının davalı … şirketinden dava tarihinden itibaren, davalılar … ve … yönünden ise kaza tarihinden olan 19/06/2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, 3-Davacının mahrum kaldığı gelirler ve hukuki yardım talebine yönelik maddi tazminat davasının reddine, 4-Davacının manevi tazminat davasının kısmen kabulüne, 15.000,00 TL manevi tazminatın davalı … şirketinden dava tarihinden itibaren, davalılar … ve … yönünden ise kaza tarihinden olan 19/06/2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, ” karar verilmiştir. Bu karara karşı taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel mahkemece Karayolları Trafik Kanunu ve ceza zamanaşımı sürelerinin dolduğu ifade edilmesinin hatalı olduğunu, ceza mahkemesi kararının kesinleşmesi ile KTK 109. Maddedeki zararın tazminat yükümlüsünün öğrenilmesi olayı gerçekleşmiş ve madde hükmünde belirtilen 2 yıllık zaman aşımı süresinin işlemeye başladığını, söz konusu kararın 20/02/2014 tarihinde verildiğini ve kesinleşme süresi de göz önüne alındığında mezkur davanın zaman aşımına uğramadığını, yine ceza zamanaşımı süresi de müvekkiline çarpan kişinin öğrenilmesi tarihinden itibaren işleyecek olup dava ve ıslah tarihi itibari ile zamanaşımı süresinin dolmadığını, manevi zararın hükmedilen manevi tazminattan daha fazla olduğunu, manevi tazminat taleplerinin kısmen reddedilmesinin hak ve nesafete aykırı olduğunu, yerel mahkemece manevi tazminat talebinin yarısı kadar kısmının reddedilmesine açık bir gerekçe gösterilmediğini, genel geçer ifadeler ile hüküm kurulduğunu, Yerel mahkemece hükmedilen manevi tazminata yasal faiz uygulanmasının da hatalı olduğunu, zira ıslah dilekçesinde tazminat talepleri için mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı talep edildiğini ancak bu hususun mahkemenin gözünden kaçtığını, hükmedilen manevi tazminat miktarının çok düşük olduğunu belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Davalılar … ve … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; mahkemede yapılan yargılamada ısrarla; davacıya çarpan aracın müvekkilinin kullandığı otobüsün olmayacağını çünkü eğer müvekkilinin kullandığı otobüsün davacıya çarpması halinde davacının bacağındaki kırığın diz altından değil diz üstünden olması gerektiğini bunun için dosyanın bilirkişiye gönderilmesini talep ettiklerini, mahkemenin dosyayı Adli Tıp kuruma gönderdiğini fakat Adli Tıp kurumu ciddiyetten, bilimsel irdeleme ve sorgulamadan uzak bir rapor düzenlendiğini, rapor itiraz ettiklerini, SGK’lı Belediye işçisi olması sebebiyle tüm hastane masraflarının SGK tarafından karşılandığı için tedavi masraflarının bulunmadığını, davacının bu konuda herhangi bir belge ve faturada ibraz edemediğini, davacının ıslah talebinde belirttiği iş göremezlik tazminatının da zamanaşımı nedeni ile reddi gerektiğini, manevi tazminat taleplerinin fahiş olduğunu belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Davalı … Sigorta Şirketi vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; talebin zamanaşımına uğradığını, 2 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, ceza zamanaşımı olan 8 yıllık süresinin de aşıldığını, sigortalı araç sürücüsünün kusursuz olması ve zamanaşımı nedeniyle davanın reddi gerektiğini, tedavi gideri taleplerinin teminat kapsamında olmadığını, ilk yardım, ambulans ve tedavi giderlerinin SGK’nın sorumluluğunda olduğunu, hükmedilen manevi tazminatın fahiş olduğunu, manevi tazminat belirlenirken davacının kusurunun da dikkate alınması gerektiğini, kaza tarihindeki verilere göre hesap yapılması halinde müvekkiil şirkete karşı tazminata, temerrüt tarihinden itibaren faiz işletileceğini, ancak güncel veriler kullanılarak hesaplanan işleyecek dnem zararına ayrıca faiz işletilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu, gelecek dönem zararına geçmiş tarihten faiz işletilmesinin kabulünün mümkün olmadığını, bu nedenle ıslah tarihinden bu talep kabul görmez ise rapor hesap tarihinden faiz işletilmesi gerekirken dava tarihinden itibaren hüküm kurulmasının dayanaksız ve isabetsiz olduğunu belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, yaralamalı trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Davalılar vekillerinin maddi tazminata yönelik istinaf başvuruları yönünden yapılan değerlendirmede; HMK’nın 341/2. maddesine göre miktar veya değeri üçbin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. Aynı kanunun 341/4. maddesinde de “alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü  üçbin Türk Lirasını geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz.” düzenlemesi mevcuttur. Ayrıca HMK’nın ek 1. maddesinin 1. fıkrasında: “HMK’nın 341. maddesindeki parasal sınırın her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 04/01/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların on Türk lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz.” hükmünün yanı sıra, aynı maddenin 2. fıkrasında: “HMK’nın 341. maddesindeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktarın esas alınacağı” düzenlenmiş bulunmaktadır. Yeniden değerleme oranındaki artış sonucu somut olayda yerel mahkeme hükmünün verildiği 2019 yılı için HMK’nın 341/2. maddesindeki kesinlik sınırı 4.400,00 TL olacaktır. Davacı yönünden mahkemece davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiştir. Bu halde, kabul edilen toplam maddi tazminat miktarının kararın verildiği tarihe göre uygulanması gereken 2019 yılı için öngörülen kesinlik sınırının altında kaldığından, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması olanaklı değildir. Yerel mahkemece, kanun yolunun açık olduğunun belirtilmesi de sonuca etkili değildir. Davacı vekilinin maddi tazminata yönelik, taraf vekillerinin manevi tazminata yönelik istinaf başvuruları yönünden yapılan değerlendirmede; 2918 sayılı KTK.nun 109/1. maddesinde “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar” hükmü, yine aynı kanunun 109/2. maddesinde ise “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir” hükmüne yer verilmiştir. Bu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından, sürücü ve diğer sorumlular arasında bir ayrım yapılmamış, kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür. Ceza Kanunu’nda öngörülen daha uzun ceza zamanaşımı (uzamış zamanaşımı) süresi, olay tarihinden itibaren işlemeye başlar. Sürenin işlemeye başlaması için zarar görenin zararı ve onun failini öğrenmesi gerekmez. Ancak zarar ve onun faili sonradan öğrenilmiş ise davanın, öğrenme tarihinden itibaren KTK 109/2 maddesine göre 2 yıllık süre içerisinde açılması gerekir. Somut olayda trafik kazası nedeni ile davacının 19/06/2006 tarihinde yaralandığı, dava dışı sürücü … hakkında İstanbul 21. Sulh Ceza Mahkemesinin 20012/1574 Esas 2014/258 karar sayılı karar ile taksirle yaralama suçundan mahkumiyetine karar verildiği, kararın 17/03/2014 tarihinde kesinleştiği görülmektedir. Dava dilekçesi anlatımda davacının yaralanması nedeni ile gelişen durum olduğuna yönelik bir durumdan söz edilmemiştir. Bu durumda dava KTK 109/2 maddesine göre failin öğrenildiği 17/03/2014 tarihinden itibaren iki yıl içerisinde 17/12/2014 tarihinde açıldığı görülmekle davalı vekilinin dava zaman aşımına yönelik istinafı yerinde değildir. Mahkemece davacı vekilinin 30/01/2019 tarihli ıslah dilekçesi davalılar vekiline 05/02/2019 tarihinde tebliğ olduğu, davalılar süresinde zamanaşımı itirazında bulunulmuştur. Eylem için kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 89 ve 66. maddesine göre yaralamalı trafik kazalarında ceza zamanaşımı 8 yıldır. Davacının yaralanması ile ilgili gelişen bir durumun varlığı da iddia ve isbat edilememiştir. Bu durumda kaza tarihi olan 19/06/2006 göre 8 yıllık uzamış ceza zamanaşımı süresi ve KTK 109. Maddesindeki 2 yıllık süre geçtiktan sonra ıslah dilekçesi verildiğinden kısmi davada ıslah edilen miktar yönünden talebinin zamanaşımına uğradığı gözetilerek karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacı vekili tarafından hukuki yardım olarak talep ettiği tazminata ilişkin dava dilekcesi ekinde ekli sunduğu 10/03/2014 tarihli avukatlara mahsus serbest meslek makbuzunun bulunduğu, ilgili makbuzun Av. … tarafından İstanbul 21. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2012/1574 Esas sayılı dosyası için düzenlendiği, dosya içerisinde bulunan İstanbul 21. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2012/1574 esas sayılı dosya kapsamında hüküm ile birlikte katılan kendisini vekil ile temsil ettirdiği nedenle vekalet ücretine hükmedildiği görülmekle, talep edilen hukuki yardımın ceza yargılaması aşamasına ilişkin olduğu ve ceza mahkemesi tarafından hüküm altına alındığı, davacı vekili tarafından reddine karar verilen tazminat kalemleri yönünden de talebini somutlaştıracak başka belge ve delil sunulmadığı nedenle mahkemece reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Dosya kapsamında alınan kusur raporu ile ceza mahkemesi tarafından alınan kusur raporu ve kaza tespit tutanağının uyumlu olduğu, resmi makamlarca düzenlenmiş olan kaza tespit tutanağı aksi sabit oluncaya kadar geçerli bir belge olduğu, aksi de davalı tarafından ispatlanmamış olduğundan kusura yörelik istinaf talepleri yerinde görülmemiştir. TBK’nın “manevi tazminat” başlıklı 56/1.maddesine göre, “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. “. Bu yasal hüküm gereğince, hükmedilecek para, zarara uğrayanda manevi huzur duygusunu doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer işlevi olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin zararın karşılanması da amaç edinilmemiştir. O halde, tazminatın miktarı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerektiği kadar olmalıdır. Hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Manevi tazminat takdir edilirken, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli, davacının uğradığı zararın kapsamı, davalının sorumluluğunun niteliği, kusur oranları ve özellikle caydırıcı bir etki doğuracak düzeyde olması gerektiği de göz önünde tutularak, meydana gelen trafik kazası sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amacıyla olay tarihindeki paranın alım gücüne uygun düşen tutarlara hükmedilmesi gerekmektedir. Bu açıklamalar çerçevesinde, somut uyuşmazlıkta olay tarihi, kazanın oluş şekli, kusur durumu, davacının yarlanmasının mahiyeti, maluliyet oranı, iyileşme süresi ile tarafların dosyaya yansıyan ekonomik ve sosyal durumları, yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte dikkate alındığında mahkemece manevi tazminat miktarının, manevi tazminat müessesinin amacına ve hakkaniyete uygun, yeterli ve makul olduğu kanaatine varıldığından bu yöne değinen istinaf itirazlarının yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu nedenlerle; davacı vekili ve davalılar vekillerinin ayrı ayrı istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davacı vekili ve ayrı ayrı davalılar vekilleri yukarıda esas ve karar numarası yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı yapmış olduğu istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2- Davacı yönünden; Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 59,30 TL harçtan peşin alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına, Davalı … ve … yönünden; Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 1.229,25 TL harçtan peşin alınan 307,31 TL harcın mahsubu ile bakiye 921,94 TL harcın davalı … ve …’dan tahsili ile Hazineye irat kaydına, Davalı … yönünden; Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 1.229,25 TL harçtan peşin alınan 307,31 TL harcın mahsubu ile bakiye 921,94 TL harcın davalı …’dan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere, oy birliği ile karar verildi.28/12/2021