Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2019/271 E. 2021/183 K. 09.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2019/271
KARAR NO : 2021/183
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİH: 03/07/2017
NUMARASI : 2015/217 Esas – 2017/529 Karar
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
KARAR TARİHİ: 09/02/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :Davacı vekili dava dilekçesi ile; Dava dışı sürücü … sevk ve idaresindeki, davalı şirkete ZMM poliçesiyle sigortalı .. plakalı aracın, 08.03.2012 tarihinde tek taraflı meydana gelen trafik kazası sonucunda araçta yolcu olarak bulunan davacının yaranlandığını ve sakat kaldığını, söz konusu kazanın meydana gelmesinde dava dışı araç sürücüsünün kusurlu olduğunun kaza tespit tutanağı ile tespit edildiğini, müvekkilinin malul olması sebebiyle davalı tarafa ödemesi yapılması için başvuruda bulunulduğunu, ancak herhangi bir ödeme yapılmadığını, açıklanan nedenlerle; fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere, dava değerini 1.000,00 TL göstererek maluliyet ve tedavi süresince bakıcı giderine ilişkin, 6100 sayılı Yasa’nın 107.maddesine göre belirlenecek maddi tazminatın temerrüt tarihinden işletilecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili 23.03.2016 tarihli dilekçesi ile 1.000,00 TL maddi tazminat alacak talebini 52.239,21 TL artırarak bilirkişi raporunda hesaplanan 53.239,21 TL’ye yükseltmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; Dava konusu aracın müvekkili şirket nezdinde zorunlu mali mesuliyet sigorta poliçesi ile sigortalı olduğunu, sigortalı araç sürücüsünün kazanın meydana gelmesinde kusurlu olmadığını, bu sebeple, poliçe sorumluluklarının bulunmadığını, geçici ve sürekli sakatlık durumunun tespiti için Adli Tıp Kurumundan rapor alınması gerektiğini, usulüne uygun başvuruda bulunulmadığından temerrüt koşullarının oluşmadığını, haksız fiilden kaynaklanan olay nedeniyle avans faizi talep edilemeyeceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “Davanın ıslah dilekçesi de dikkate alınarak kabulü ile, 52.239,21 TL’nin davalıdan alınıp, davacıya verilmesine, temerrüt tarihi olan 14/04/2014 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına,” karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davacının gözlerinde meydana gelen sakatlığın trafik kazası ile illiyet bağı olmadığı, görme kaybı ve gözdeki diğer arazların trafik kazasından değil, doğuştan oluştuğu tespit edilmiş olup, trafik kazası ile illiyet bağı bulunmadığını, hatır taşıması indirimi yapılmamış olmasının ve sürücü belgesiz sürücünün kullandığı araca bilerek ve istiyerek binilmiş olması nedeniyle zararı arttırıcı etkisi tespit edilerek zarardan düşülmemiş olmasının hukuka aykırı olduğunu ifadeyle istinaf talebinde bulunmuştur. Dava, yaralamalı trafik kazası nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır.Anayasa’nın 141/3. maddesine göre bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. HMK’nın 298/2.maddesi gereğince, gerekçeli karar tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz. HGK’nın 24.02.2010 tarihli 2010/1-86 Esas ve 2010-108 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; “Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.” Yine Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 10.04.1992 gün ve 1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı ilamında mahkeme kararında çelişki bulunması halinde bunun mutlak bozma nedeni olacağı belirtilmiştir.Hüküm ve gerekçenin çelişkili olması halinde yasaya uygun biçimde, gerekçeyi içeren bir hüküm olduğundan söz edilemez. Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası arasında çelişki yaratılması, Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı prensibine ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair anayasa ve yasa hükümlerine de açıkça aykırıdır.İlk Derece Mahkemesince, kısa kararda “Davanın ıslah dilekçesi de dikkate alınarak Kabulü ile, 53.239,21 TL’nin davalıdan alınıp, davacıya verilmesine, temerrüt tarihi olan 14/04/2014 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına, ” karar verilmiştir. Ancak gerekçeli kararın hüküm fıkrasında “Davanın ıslah dilekçesi de dikkate alınarak Kabulü ile, 52.239,21 TL’nin davalıdan alınıp, davacıya verilmesine, temerrüt tarihi olan 14/04/2014 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına,” karar verildiği belirtilmiş ve bu suretle kabul edilen tazminat miktarında, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki yaratılmıştır. Bu yönüyle, karar yukarıda açıklanan Anayasa, usul ve yasa kurallarına aykırılık teşkil etmektedir.Kabule göre de; Davalı vekili süresinden sonra cevap dilekçesi vermiş ayrıca yine cevap süresinde müteveffanın hatır için taşındığı yönünde iddia ve savunma ileri sürmemiştir. Mahkemece, taşımanın hatır için olduğu değerlendirilerek tazminattan hatır indirimi yapılabilmesi için davalının bu yönde savunma getirmesi ve taşımanın hatır için olup olmadığı, tarafların yakınlığı, varsa hatır için taşımanın kimin arzusu ve ne amaçla yapıldığı gibi olayın özel şartlarını ortaya koyması gerekmektedir. Davalı tarafın, süresinde hatır taşıması olduğuna dair iddiası ve savunması olmadığına göre, usulden değil esastan yapılan değerlendirme ile hatır taşımasının uygulanmamış olmasında, sonuç olarak usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Bu hususa değinen istinaf talebi yerinde değildir.Davacının kaza yapan dava dışı sürücü … ile arkadaş olmakla birlikte, soruşturma aşamasında davacının ve sürücü …’ün alınan ifadelerinde davacının, arkadaşının kullandığı araca sürücü belgesi olmadığını bilerek bindiği yönünde beyanda bulunmadıkları gibi dosya kapsamına göre de davacının sürücünün ehliyetsiz olduğunu bilerek araca bindiği ispat edilemediğine göre mahkemece müterafik kusur indirimi yapılmamış olmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır.Somut uyuşmazlıkta; Kocaeli Adli Tıp Şube Müdürlüğünden tek adli tıp uzmanı imzalı ve olay tarihinde geçerli olmayan yönetmelik hükümlerine göre alınmış maluliyet raporuna dayalı aktüerya hesabı yaptırılarak karar verilmesi doğru olmamıştır.O halde Mahkemece yapılması gereken, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesinden kaza tarihi itibari ile yürürlükte bulunan “Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği” hükümlerine uygun olarak davaya konu trafik kazası nedeniyle davacıda var olduğu ileri sürülen yaralanmaya bağlı iyileşme süresi, kalıcı maluliyet oluşup oluşmadığı, kalıcı maluliyet oluşmuş ise maluliyet oranı, maluliyetin kaza ile illiyeti bulunup bulunmadığı yine davacıdaki görme kusurunun kaza ile illiyetli olup olmadığı konularında, dosya içerisinde bulunan tedavi evrakları ile dosyada mevcut olan taraflarca sunulan delilleri de irdeler biçimde denetime elverir nitelikte maluliyet raporu alınmalı, bu raporun sonucuna göre aktüerya bilirkişisinden yeniden rapor alınarak sonucuna göre değerlendirme yapılmak suretiyle hüküm oluşturulmalıdır.Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın yukarıda belirtilen şekilde işlem yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere :1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,3-İstinaf karar harcının istek halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine,4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,6-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.09/02/2021