Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2019/2625 E. 2021/1869 K. 08.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2019/2625
KARAR NO: 2021/1869
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 07/06/2016
NUMARASI: 2014/589 Esas – 2016/402 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)
KARAR TARİHİ: 08/11/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle : davalı sigorta şirketince, diğer davalı …’a ait … plaka sayılı … marka 2004 model araca sigorta yapıldığını, sigorta yapılan aracı kullanan ve sahibi olan davalı … yönetiminde, 28.09.2011 tarihinde alkollü olarak kullanılan araç içinde ön sağ koltukta oturan müteveffa … düşerek hayatını kaybettiğini, müteveffa …’nun hayatını kaybetmesi sonucu davacıların hem maddi hem manevi olarak zarara uğradıklarını ve ömür boyu müteveffa …’nun desteğini kaybettiklerini, her bir davacı için 10.000 TL olmak üzere toplam 40.000 tutarında destekten yoksun kalma tazminatının (şimdilik daha sonra ıslah edilmek üzere) ve yine davalı …’ın her bir davacı için 15.000 TL’den toplam 60.000 TL manevi tazminatın işlemiş faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili sigorta şirketinin sorumluluğunun kusur oranında ve poliçe limiti ile sınırlı sorumluluk olduğunu, davacı tarafın sigortalının kusurunu, müteveffanın kendilerine destek olduğunu ve zararını ispat etmesi gerektiğini, destekten yoksun kalmayı belgeleyecek tüm evraklarla beraber davalı şirkete başvuru yapılması gerektiğini, ayrıca somut olayda hatır taşımacılığı kuvvetle muhtemel olduğunu, B.K.’nın 43. maddesi gereği indirim yapılması gerektiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir. Davalı … vekili davaya cevap dilekçesinde özetle; davalı açısından tazminatı doğuracak hiç bir nedenin dosyada mevcut olmadığını, müteveffanın ölümünün aile fertlerini üzdüğünü, hatta davalıyı ciddi derecede sarstığını, ancak bu elim vefat sonrası İstanbul 8 Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/95 esas sayılı dosyasında tüm delillerin değerlendirildiği ve davalının kusuru bulunmadığı gerekçesiyle beraat kararı verildiğini, davalının olayda kusursuz olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; mahkemece, davalılar aleyhine bir kusur olmadığı sonucuna varılarak davanın reddedildiğini oysa mahkemece tarafların kusuru yönünde bir bilirkişi incelemesi dahi yapmadan bu şekilde eksik inceleme ile bir karar verilmesinin hukuken yanlış olduğunu, kaldı ki kararda da belirtildiği üzere davalı tarafın kullandığı aracı alkol alarak kullandığı, alkol alarak araç kullanan bir kişinin kusursuz kabul edilmesinin doğru olmadığını belirterek istinaf başvurusunda bulunmuştur. Dava, ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Dosya kapsamından, 28.09.2011 tarihinde, davacıların murisi …’nun davalı …’a ait ve sürücülüğünü yaptığı araçtan trafikte seyir halindeyken, camdan düşerek (atlayarak) hayatını kaybetmesi sonucu davacılar tarafından destekten yoksun kalma tazminatı ile manevi tazminat talep edildiği anlaşılmıştır. Mahkemece kusur raporu alınmadan, olay nedeniyle davalı … hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan İstanbul 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/95 esas sayılı dosyasında yapılan yargılama sonucunda; sanığın bir kusurunun bulunmadığı anlaşılmakla sanığın beraatine dair verilen kararın Yargıtay 12.Ceza Dairesinin 2013/24080 -2014/17459 sayılı ilamı ile onanarak kesinleştiği böylece sürücüsü kusurlu bulunmayan bir araç sigortacısına yada kusuru bulunmayan davalı aleyhine tazminata hükmedilemeyeceği anlaşıldığından davanın reddine karar verildiği görülmüştür. Yargıtay HGK’nun 2013/4-1008 Esas – 2014/490 Karar kararında belirtildiği gibi “….Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı BK.) 53.maddesinde düzenlenmiş olup; hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır. 818 sayılı BK’nun “Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53.maddesinde: “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmü yer almaktadır (6098 sayılı TBK’nın 74.maddesi de paralel bir düzenlemeyi içermektedir.). Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Ancak hemen belirtilmelidir ki gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.1.975 gün ve E:1971/T-406, K:1975/1; HGK’nun 23.1.1985 gün ve E:1983/10-372, K:1985/21; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamları). Vurgulamakta yarar vardır ki hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hakimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hakimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O halde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hakimini bağlamasına, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53.maddesi bir engel oluşturmaz (HGK’nun 16.09.1981 gün E:1979/1-131, K:1981/587 sayılı ilamı; Mustafa Çenberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s.22 vd.; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamı). Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir (HGK’nun 11.10.1989 gün ve E:1989/11-373, K:472; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamları). Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesi gereğince, hukuk hakimi ceza hakiminin tespit ettiği kusurla bağlı değil ise de Ceza Mahkemesince tespit edilen fiilin hukuka aykırılığı ve illiyet bağını saptayan maddi vakalar yönünden Ceza Mahkemesi kararı ile bağlıdır. Bu kapsamda ceza mahkemesince maddi vaka değerlendirilirken olayın oluşunun belirtildiği, bu kararın kesinleşmiş olması durumunda bu maddi olgu artık hukuk mahkemesi için de bağlayıcı niteliktedir. Bu durumda, olay nedeniyle davalı sürücü … hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan İstanbul 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/95 esas sayılı dosyasında yapılan yargılama sonucunda; sanığın bir kusurunun bulunmadığı anlaşılmakla sanığın beraatine dair verilen kararın Yargıtay 12.Ceza Dairesinin 2013/24080 -2014/17459 sayılı ilamı ile”Yapılan yargılama sonunda, yüklenen fiil açısından, failin kusurunun bulunmadığı, gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılan vekilinin, sanığın mahkumiyetine karar verilmesi gerektiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, beraate ilişkin hükmün isteme uygun olarak onanmasına,” karar verilerek kesinleştiği anlaşılmaktadır. Bu durumda ceza mahkemesi kararının kesinleşmesi ile maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararının, hukuk hakimini bağlayacağı ve Ceza mahkemesinin bu kararı ile tazminata konu edilen davalının kusuru ile gerçekleştiği iddia olunan trafik kazası bulunmadığı (maddi olayın varlığı ya da yokluğu) konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen artık hukuk mahkemesinde yeniden kusur bilirkişi raporu alınması olanaklı olmadığından davalı vekilinin kusura yönelik istinaf itirazı yerinde görülmemiştir. Bu nedenlerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davacı vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı yapmış olduğu istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 59,30 TL harcın peşin alınan 136,62 TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 77,32 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine, 3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 361. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesine hitaben verilecek temyiz dilekçesi ile temyiz yasa yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.08/11/2021