Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2019/2318 E. 2021/1935 K. 11.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2019/2318
KARAR NO: 2021/1935
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 07/05/2019
NUMARASI: 2015/143 Esas – 2019/371 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)
KARAR TARİHİ: 11/11/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 28.09.2012 tarihinde sürücü …’ın sevk ve idaresindeki motosiklet ile seyir halindeyken direksiyon hakimiyetini kaybettiğini ve üç metre aşağıda bulunan kayalık alana çarptığını, bu kaza sonucunda motosikletin arkasında yolcu olarak bulunan müvekkilinin yaralandığını, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak üzere, şimdilik 1.000,00 TL beden gücü kaybı tazminatı, 1.000,00-TL bakıcı gideri tazminatı olmak üzere toplam fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydıyla toplam 2.000,00TL zararın 6100 sayılı Yasa’nın 107.maddesine göre belirlenerek temerrüt tarihinden işletilecek faizi ile davacının bakıma muhtaç olması sebebiyle tedavi giderleri kapsamında bulunan bakıcı gideri ücretinin kaza tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: dava şartı yoksunluğundan davanın reddedilmesini talep ettiklerini, davanın kazaya karışan aracın işleteni konumundaki …’ye ve sürücüsü konumunundaki …’a ihbarını talep ettiklerini, … Yönetmeliği’nin 15. maddesi uyarınca davacıya yapılan ödeme ile hesap borçtan ve yükümlülükten kurtulduğunu davacıya 22.12.2014 tarihinde yapılan 140.581,00 TL maluliyet tazminatı ödemesi kapsamında davacı tarafından imzalanan ibraname ile Kurumun sorumluluğu ortadan kalktığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla müvekkili kurumun zorunlu mali mesuliyet sigortası teminat limitleri ve kusur oranı ile sınırlı sorumlu olduğunu, davacı motosiklete kask ve koruyucu elbise giymeksizin bindiğinden bu hareketi zararın gerçekleşmesinde ve artmasında etkili olduğundan tazminattan müterafık kusur indirimi yapılmasını talep ettiklerini, davanın reddi ile yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “Davanın kısmen kabulü ile 53.887,39-TL iş göremezlik tazminatı ile 5.329,48-TL bakıcı gideri tazminatının 22.12.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizleri ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine ” karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı … vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davacı yana, müvekkili kurum tarafından işbu dava ikame edilmeden önce tazminat ödemesi yapılmış olduğunu, müvekkil kurum tarafından yapılan bu ödemenin, ödeme tarihindeki verilere göre güncellenerek hesaplanan tazminattan mahsup edilmesi gerektiğini, tespit edilen bu miktarın davacının hak kazandığı miktardan fazla olduğunu, öncelikle müterafik kusur indirimi ve hatır taşıması indirimi yapılması gerektiğini, sonra ödenen tutar güncellenerek mahsup edilmesi gerektiğini, hesaplamanın bu şekilde yapılması durumunda, davadan önce davacıya ödenen miktarın, zararı fazlasıyla karşıladığının anlaşılacağını, bu yönüyle de tazminattan müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, hükmün söz konusu indirim yapılmadan kurulmuş olmasının hatalı olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, bakıcı gideri tazminat hesabının brüt ücret üzerinden değerlendirilebilmesi için, fiilen bakıcı tutulduğunun ve SGK priminin yatırıldığının ispat edilmesi gerektiğini belirterek istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Dava, yaralamalı trafik kazası nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2017/1267 Esas ve 2019/8968 Karar sayılı kararında “Davalının sorumluluğunun temeli, haksız fiil esasına dayanmaktadır. Haksız fiil sonucu oluşan zarar ise, tazminatın sınırını tayin eder; ancak, tazminatın zarara denk olması her zaman mümkün değildir ve hüküm altına alınacak tazminat, zararın altında kalabilir. Bu anlamda zarar ve tazminat farklı kavramlar olup, mahkemece yapılması gereken iş, zararın hesaplanmasından sonra, indirim sebeplerini uygulamak suretiyle tazminatı belirlemekten ibarettir. İfade olunan bu durum, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 50, 51 ve 52. maddelerinde (818 sayılı BK’nun 42, 43 ve 44. md.) yapılan düzenlemelerle de net biçimde ifade edilmiştir. Anılan yasal düzenlemelerle de, zararın belirlenmesi ile tazminatın belirlenmesi ve tazminattan yapılacak indirim için sıralama öngörülmüş; zararın belirlenmesinden sonra tazminatın belirlenmesi ve indirilmesi kabul edilmiştir. Yargıtay’ın yerleşik uygulamaları ile de kabul edildiği üzere; tazminatın saptanabilmesi için öncelikle zararın belirlenmesi gerekir. Sorumluluk hukukunda, tazminat denkleştirilirken yapılacak indirimler arasında bir sıra söz konusudur. İndirim nedenleri genellikle, biri gerçek zararın diğeri de tazminatın belirlenmesine ilişkin olmak üzere ikiye ayrılır. Kural olarak, önce gerçek zararı bulmak gerektiğinden, zararla ilgili indirim sebepleri önce, tazminatla ilgili indirim sebepleri ise daha sonra uygulanmaktadır. Buna ilaveten, tazminat alacaklısına ilişkin indirim sebeplerinin önce, tazminat borçlusuna ilişkin indirim sebeplerinin ise sonra uygulanması gerekmektedir. İfade olunan tüm bu hususlar karşısında; davacılar desteğinin ölümü nedeniyle davacıların uğradığı zararın hesaplanmasından sonra; hesaplanan bu bedel üzerinden, davacılara ilişkin indirim sebebi olan önceki ödemenin düşülmesi ve daha sonra da davalıya ait indirim sebebi olan hatır taşıması nedeniyle yapılacak indirimin uygulanması ve bu suretle sonuç tazminatın belirlenmesi gerekeceği açıktır.” yönünde karar verilmiştir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 14/05/2019 tarih, 2016/13076 E. ve 2019/6001 K. sayılı kararında “…Kabule göre de; davacı, meydana gelen kazada yolcu olup, kusursuzdur. Davacının emniyet kemeri olmadan nizamlara aykırı ve kendi can emniyetini tehlikeye atacak şekilde yolculuk yapması ise sürüş kusurlarından olmayıp, hakim tarafından tazminattan indirim sebebi olarak kabul edilmelidir. Emniyet kemeri olmadan yolculuk yapmak gibi hususlar bilirkişi tarafından kusur oranı belirlenirken dikkate alınacak hususlar değildir. Oysa mahkemece hükme esas alınan ATK Trafik İhtisas Dairesi raporunda; davalı sürücü kazanın meydana gelmesinde %90 kusurlu, davacının da emniyet kemeri takmaması nedeniyle davacı yolcu %10 kusurlu görülmüştür. Mahkemece; öncelikle davacının trafik akışına ilişkin olarak kusursuz olduğu, davalı sürücünün kazanın meydana gelmesinde tam kusurlu olduğu kabul edilerek daha sonra belirlenen tazminattan davacının emniyet kemeri takmaması nedeniyle dairemizin yerleşik uygulamasına göre %20 oranda müterafik kusur indirimi yapılması gerekirken davalının zarardan %90 kusuruna göre hesap yapan bilirkişi raporuna göre karar verilmesi doğru görülmemiştir.” yönünde karar verilmiştir (Aynı yönde Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 17/06/2020 tarih, 2019/ 1444 E. ve 2020/ 3593 K. sayılı kararı). Eldeki davada; yukarıya aktarılan Yargıtay ilamında da açıklandığı üzere ATK raporunda davacıya kaskı olmadığı nedeni ile verilen % 25 oranında kusur, zararın doğması ve artmasına neden olan müterafik kusur mahiyetinde olup, kazanın oluşumuna etki eden bir kusur değildir. Kazanın meydana gelmesinde sürüş kusurunun tamamı dava dışı araç sürücüsüne aittir. Bu nedenle İlk Derece Mahkemesince davacıya atfedilen kusurun müterafik kusur olduğunun kabulü ile tazminattan Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin yerleşmiş içtihatları göz önüne alınarak %20 oranında müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğinin gerekçeli kararda tartışılmamış olması doğru olmamıştır. Ancak mahkeme kararına karşı davacı tarafça istinaf yoluna başvurulmamış olması nedeni ile müterafik kusur oranı yönünden davalı lehine usuli kazanılmış hak oluştuğundan ayrıca müterafik kusur indirimi yapılması mümkün olmayacaktır. Bu yöndeki istinaf talebi yerinde değildir. Mahkemece hükme esas alınan tazminat hesaplamasında indirim sıralamasında kusur- müterafik kusur indirimi yönünden hata yapılmış olmasına rağmen netice itibariyle davacının kusursuz, %20 hatır ve %25 müterafik kusur yönünden hesaplama yapıldığında tazminat miktarının ve ödemenin yetersiz olduğu görülmekle davalı istinafının sonuca etkili olmadığı görülmektedir. 6100 sayılı HMK’nın 281. maddesinde tarafların, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını, belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri düzenlenmiştir. Bu düzenleme gereğince usulüne uygun biçimde raporun tebliği üzerine, rapora itiraz hakkı bulunan tarafların bu haklarını kullanmamış olması halinde karşı taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşacaktır. HMK’nın 357/1. maddesinde de Bölge Adliye Mahkemesince re’sen göz önünde tutulacaklar dışında, İlk Derece Mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmaların dinlenemeyeceği, yeni delillere dayanılamayacağı düzenlemesine yer verilmiştir. Dosya kapsamından hükme esas alınan aktüerya ek raporunun istinaf talep eden davalı tarafa HMK 281. maddesi gereğince ihtarat içeren tebligat ile tebliğ edildiği halde davalı vekilinin süresi içerisinde rapora bakıcı gideri hesabı yönünden itiraz etmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda HMK’nın 281. maddesi çerçevesinde aktüerya raporunda ki hesaplama bakımından davacı lehine usuli kazanılmış hak oluştuğu gibi HMK’nın 357/1. maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemesince re’sen göz önünde tutulacaklar dışında İlk Derece Mahkemesinde ileri sürülmeyen iddialar ve savunmalar dinlenemeyeceğinden aktüerya raporunda ki hesaplamaya ilişkin istinaf itirazı yerinde görülmemiştir. Bu nedenlerle; davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davalı vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı yapmış olduğu istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 4.045,10 TL harçtan peşin alınan 1.011,28 TL harcın mahsubu ile bakiye 3.033,82 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere, oy birliği ile karar verildi.11/11/2021