Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2019/2283 E. 2021/1883 K. 10.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2019/2283
KARAR NO: 2021/1883
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 17/06/2019
NUMARASI: 2018/667 Esas – 2019/600 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)
KARAR TARİHİ: 10/11/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 17.0l.2018 günü, sürücü … kontrolündeki … plakalı aracın seyir halindeyken yoldan çıktığı, taklalar atıp, savrulduğu ve devrildiği, sürücüsü ve ön koltukta oturan kişilerin yaralanarak hastaneye kaldırıldığı, arka koltukta oturan …’ın ise olay yerinde, araç içinde hayatını kaybettiği, davalının … plakalı aracın numaralı ZMMS poliçesi ile sigortacısı olduğu, kazada yaşamını kaybeden …’ın, uzun yıllardır davacıların geçimini sağladığı, davacıların müteveffa …’ın maddi desteğiyle yaşamlarını idame ettirdiğini, davalının yapılan destekten yoksun kalma tazminat talebini geri çevirdiğini, davacıların müteveffa ile birlikte 24 yıldır aynı ikamette yaşıyor olmaları, bu süreç içerisinde müteveffanın, davacı müvekkillerin yaşamsal giderlerini karşılıyor olması, destek halinin de varlığını gösterdiğini belirterek davacı müvekkillerin fazlaya dair her türlü talep, dava ve ıslah hakları saklı kalmak kaydı ile müteveffanın desteğinden yoksun kalan davacı kardeşi … için şimdilik 100,00 TL ve davacı kardeşinin eşi … için şimdilik 100,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının 21.06.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; … adına kayıtlı … plakalı aracın, müvekkili şirket nezdinde 13.07.2017/2018 tarihleri arasında geçerli olmak üzere ZMMS ile teminat altına alındığını, müvekkili şirketin sorumluluğunun bedeni zararlarda (ölüm ve sakatlık) kaza tarihi itibariyle kişi başına 360.000,00 TL azami poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, davacılar tarafından destekten yoksun kalma tazminatı istenebilmesi için müteveffanın, davacıların desteği olması gerektiğini, yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre, kardeşler arasında bakım yükümlülüğü bulunmadığını bu nedenle müteveffa davacıların desteği olmadığından davanın reddi gerektiğini, davacıların dava konusu kaza nedeniyle elde ettiği gelir ve tazminatların mahsubunun gerekli olduğunu ancak dava tarihinden itibaren yasal faiz talep edilebileceğini, müterafık kusurun değerlendirilmesine ve var ise tazminattan indirim yapılması gerektiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “Davanın reddine ” karar verilmiştir. Bu karara karşı davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; mahkemenin gerekçeli kararında ve tahkikatın hiçbir aşamasında, usulüne uygun olarak dinlenen tanık delillerinin tartışılmamış ve değerlendirilmemiş olduğunu, hükme esas alınan bilirkişi raporunun usule aykırı olmakla, hükme esas alınmasının hatalı olduğunu, bilirkişi heyetinin hakimin yerine geçmek suretiyle, ispata dair hukuki kanaat vermiş olduğunu, raporunun hiçbir bölümünde, tanık delillerine yer verilmemiş olduğunu, bilirkişilerin değerlendirdikleri delillerin yargılamaya dair olmadığını, mahkeme tarafından tahkikatın usulüne uygun şekilde sona erdirilmemiş olduğunu, HMK 186. maddesine aykırı bir şekilde, sözlü yargılamaya geçilmesi yönünde karar verilmiş olduğunu, taraflarınca talep arttırma imkanı da tanınmamış olduğunu, davacı müvekkillerin, destekten yoksun kalma tazminatına hak kazandıklarını ispatlamış olduklarını, tanık beyanlarının yoksun kalınan desteğin yaklaşık 20 yıldır düzenli olarak devam ettiğini belirtmiş olduklarını, müteveffanın ölümüyle davacı müvekkillerinin yoksulluğa düşmüş olduğunu, günlük rutin işlerini yapamaz hale geldiklerini, bilirkişi raporunda yapılan tespitlerde bu hususun hiçbir somut olgu, bilgi ve belgeye dayandırılmadan, dosya içinde mevcut deliller değerlendirmeden, hukuka ve gerçeğe aykırı şekilde belirlenmiş olduğunu belirterek istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Dava, ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Dosya kapsamından, 17.01.2018 günü saat 04.00 sıralarında, sürücü …’ın sevk ve idaresindeki davalı sigorta şirketine ZMMS poliçesi ile sigortalı … plakalı aracının Uzunköprü İlçesinden Havsa istikametine seyir halindeyken direksiyon hakimiyetini kaybedip devrilmesi sonucu meydana gelen kazada araç içinde yolcu olarak bulunan …’ın vefat ettiği, bu vefat nedeniyle davacı kardeşi ve kardeşinin eşinin destekten yoksun kalma tazminatı talep ettikleri anlaşılmıştır. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2016/18654 Esas ve 2019/7871 Karar sayılı emsal kararında; “…Dava, 6098 sayılı TBK’nun 53. (818 sayılı BK’nun 45/2) maddesi gereğince destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. Destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir. Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse BK.’nun 45/2. maddesine (6098 sayılı TBK. md. 53/1-3) dayanarak uğradığı zararın ödetilmesini isteyebilir. Ancak destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi için öncelikle, ölen ile destekten yoksun kalan arasında maddi yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı gerekir. Borçlar Kanunu’nun 45. maddesinde sözü geçen destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve ne hısımlığa, ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanır; sadece eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır. O halde, destek sayılabilmek için yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterli görülür. Bununla birlikte, destekten yoksun kalan kimse devamlı ve gerçek bir ihtiyaç içerisinde bulunmalıdır. Genel olarak bakım ihtiyacı, sosyal düzeye uygun olan yaşamın devamını sağlamak için gerekli olanaklardan yoksun kalmayı anlatır. Eğer ölenin eylemli olarak baktığı davacı, ölüm yüzünden bu bakımın sağladığı yaşama düzeyinin altına düşmüş olursa, ihtiyaç bulunma koşulu gerçekleşmiş sayılır. Burada önemli olan, destekten yoksun kalan kimsenin ve ailesinin temsil ettiği sosyal ve ekonomik düzeye göre normal karşılanan giderlerdir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.04.1982 gün, 979/4-1528 E., 1982/412 K. sayılı kararı). Ayrıca kardeşlerin birbirine karşı kural olarak bakım görevi yoktur. Ancak, bir kardeşin diğer kardeşe eylemli ve düzenli olarak yardım etmesi halinde, bu kardeş diğerinin desteği sayılır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 364/1. maddesinde “Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür.” düzenlemesine; aynı maddenin 2. fıkrasında ise “Kardeşlerin nafaka yükümlülükleri, refah içinde bulunmalarına bağlıdır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Somut olayda, kaza tarihinde 20 yaşında ve bekar müteveffa …’ın ailede tek çalışan olduğu bu nedenle kardeşlerine de destek olduğu davacılarca iddia edilmiş, Mahkemece davacı kardeş … için destek tazminatı talebinin kabulüne karar verilmiş ise de, tüm dosya kapsamından müteveffanın kardeşine düzenli ve eylemli maddi anlamda bir katkısı bulunup, bulunmadığı, müteveffa …’ın yardım etmediği takdirde kardeşinin yoksulluğa düşeceği, kardeşin müteveffanın desteğine ihtiyaç halinde olduğu ispatlanamadığından, davacı kardeş …’in destekten yoksun kalma tazminatı isteminin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davacı … için destek tazminatı isteminin kabulü doğru görülmeyip bozma nedeni yapılmıştır.” belirlemesinde bulunmuştur. Bu Yargıtay kararı ışığında somut olayda, davacı kardeş ve eşinin, 20 yıldan fazladır bekar olan vefat eden kardeşi ile yaşadıkları, kardeş ve eşinin fiziksel engelli ve hasta olduklarından çalışamadıkları, onun desteğinden faydalandıkları iddiasında bulunulduğuna göre öncelikle dava dilekçesinde gösterilen delillerinin toplanması ve toplanan delillere göre müteveffanın davacıların desteği olup olmadığının değerlendirilmesi gerekirken eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile karar verilmesi doğru olmamıştır. O halde Mahkemece yapılması gereken, davacı ve eşinin üzerilerine kayıtlı menkul yada gayrimenkul varlıkları dahil ekonomik sosyal durumlarının araştırılması, günlük geçimlerini nasıl ve hangi gelirle sağladıkları hususunun tespiti yönünden SGK dan sosyal güvencelerinin olup olmadığının sorulması, Aile Ve Sosyal Politikalar Başkanlığınca yardım yapılıp yapılmadığının, kendilerine destek sağlayacak çocuklarının olup olmadığının araştırılması gelen sonuçlara göre tanık beyanları ile birlikte değerlendirme yapılmak suretiyle destek olma durumunun kabul edilmesi halinde tazminat hesaplaması için aktüerya bilirkişinden ek rapor alınması, aksi halde hangi sebeple vefat edenin davacılara destek olamayacağını gerekçede tartışmak suretiyle hüküm oluşturmaktan ibarettir. Mahkemece sözlü oturum açısından davalı tarafa usulünce tebligat yapılmamış ise de; 28/7/2020 tarihli Resmi Gazete’ de yayınlanan 7251 sayılı Kanun’un 20. maddesi ile 6100 sayılı Kanunun 186. maddesinin birinci fıkrası “(1) Mahkeme, tahkikatın bittiğini tefhim ettikten sonra aynı duruşmada sözlü yargılama aşamasına geçer. Bu durumda taraflardan birinin talebi üzerine duruşma iki haftadan az olmamak üzere ertelenir. Hazır bulunsun veya bulunmasın sözlü yargılama için taraflara ayrıca davetiye gönderilmez.” şeklinde değiştirilmiş olduğundan, somut olayda Mahkemece 27/05/2019 tarihli celsede talebi üzerine davacı vekiline HMK’nın 186 maddesi kapsamında beyanlarını sunması için iki haftalık kesin süre verilmiş olmasına göre bu yöndeki usulü eksikliğe yönelik istinaf yerinde bulunmamıştır. Açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın yukarıda belirtilen şekilde işlem yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf karar harcının istek halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-Davacılar tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.10/11/2021