Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2019/1881 E. 2021/1728 K. 20.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2019/1881
KARAR NO: 2021/1728
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 26/02/2019
NUMARASI: 2017/1123 Esas – 2019/170 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan )
KARAR TARİHİ: 20/10/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin 12.09.2015 tarihinde otobüs durağında beklerken davalı …’nun sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile müvekkiline çarptığını ve sol ayak bileğinin kırılmasına sebep olduğunu, davalı aleyhine İstanbul 44. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2015/702 esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, mahkemece yaptırılan keşif sonucu davalı şoförün %100 oranında kusurlu olduğunu, davalının sigortalı diğer davalı şirket tarafından müvekkiline 85.000,00 TL hesap çıkardığını, müvekkilinin paraya ihtiyacı olduğu ve iki sene çalışmadığı için fazlaya ait talep ve dava hakkını saklı tutarak bu miktarı kabul ettiğini, müvekkilinin bu kaza nedeni ile hastane raporlarıyla %24 vücut fonksiyon kaybı oluştuğunu belirterek, 20.000,00 TL manevi tazminat talep ettiklerini, ileride arttırılmak kaydı ile şimdilik 10.000,00 TL belirsiz alacak talebinin 15.09.2015 kaza tarihinden itibaren kanuni faizi ile tahsiline, davadan önce aldıkları miktarın tenzili ile bakiye miktarın sigorta şirketinden tahsiline karar verilmesini talep etmiş, bedel arttırım dilekçesiyle 28.435,90 TL talep edilmiştir. Davalı sigorta vekili cevap dilekçesinde özetle; Yetkili mahkemenin İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu, görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu, davalı …’nun maliki olduğu … plakalı araç için müvekkili tarafından ZMMS poliçesi düzenlendiğini, manevi tazminatın teminat kapsamında olmadığı gibi gelir kaybı, kar kaybı gibi dolaylı zararların da teminat kapsamında olmadığını, maluliyet tazminatının ödendiğini, imzalanan ibraname gereği davanın konusuz kaldığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Diğer davalı davaya cevap vermemiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “1-Davacının maddi tazminat davasının Kısmen Kabulüne, 14.758,98 TL’nin 01/03/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline ve davacıya ödenmesine, bakiye istemin reddine, 2-Davacının manevi tazminat davasının Kabulüne, 20.000 TL’nin kaza tarihi olan 12/09/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalı …’ndan tahsiline ve davacıya ödenmesine ” karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Adli Tıp Kurumu muayenesi ve raporun düzenlenmesinden sonra müvekkilinin bacağında tekrar sağlık sorunları başladığını, yaptırdıkları muayenelerde bacağını kaybetme riskinin ortaya çıktığının söylenmiş olduğunu, tekrar Adli Tıp Kurumuna sevk ve yeniden rapor alınması talep edilmişse de mahkemece bu talep değerlendirilmeden karar verilmiş olduğunu, bu bakımdan yeni bir dava açılmadan, devam eden davada yeni oran tespit edilip, ona göre hesaplama yapılmasının usul ekonomisi yönünden davacının lehine olduğunu, sigorta şirketinin müvekkiline 30/03/2017 tarihinde 88.745,12 TL ödeme yaptığını, ödemede müvekkilinin fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğunu, bilirkişinin bu miktara faiz hesapladığını, faiz hesaplanarak yapılan mahsubun doğru olmadığını, 28.435,90 TL taleplerine 12/09/2015 tarihinden faiz işletilmesi gerekirken faizin 01/03/2016 tarihinden işletilmesinin de doğru olmadığını, kazanın 12.09.2015 tarihinde meydana gelmiş ve sigorta şirketi 30.03.2017 tarihinde ödeme yapmış olup, kaza tarihinden ödeme tarihine kadar olan 12.09.2015 – 30.03.2017 tarihine kadar davalı sigorta şirketi aleyhine faiz ödemesi kararı verilmesi gerektiğini belirterek istinaf yoluna başvurmuştur. Dava, yaralamalı trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Dosya kapsamından; 12.09.2015 tarihinde davalı …’nun sevk ve idaresindeki, davalı sigorta şirketinin ZMMS sigortacısı, diğer davalının ise işleteni olduğu … plakalı aracın yaya olan davacıya çarpması ile gerçekleşen trafik kazası neticesinde, davacının yaralandığı ve bu yaralanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat talep edildiği anlaşılmaktadır. Trafik kazası sonucu bedensel bütünlüğü ihlal olan kişide oluşan zararın, zaman içerisinde niteliği ve kapsamı yönünden bir farklılık oluşuyorsa “gelişen durumun” varlığından söz edilir. Dolayısıyla gelişen durum söz konusu olduğunda, gelişen durumun sona ermesinden itibaren zamanaşımı süresi içerisinde dava açılabilecektir. Davacı vekili, dava dilekçesinde, kaza nedeniyle davacı müvekkilinin % 24 oranında maluliyeti oluştuğunu belirterek sürekli iş göremezlik tazminatı talep etmiş, gelişen durum nedeniyle talep de bulunmamıştır. ATK İhtisas Kurulunca düzenlenen 07/08/2018 tarihli maluliyet raporunda davacı …’nın 13.09.2015 tarihli trafik kazası sebebiyle % 14,1 oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı, iyileşme süresinin olay tarihinden itibaren 4 aya kadar uzayabileceği tespit edilerek bildirilmiştir. Sonuç olarak artan maluliyet için dava dilekçesinde talep olmadığı ve itiraz dilekçesi ile artan maluliyet nedeni ile tazminat talep edilmesi olanaklı olmadığından İlk Derece Mahkemesince gelişen durum varlığı konusunda araştırma yapılmamış olmasında usul ve yasaya aykırılık yoktur. Davacı, dava açmadan önce davalıya başvurmuş olup davalı tarafından davacıya 30/03/2017 tarihli ibraname uyarınca 19/04/2017 tarihinde 88.478,00 TL ödeme yapılmıştır. Mahkemenin hükme esas aldığı bilirkişi raporunda, davacılar için toplam 117.183,90 TL tazminat hesaplanmış ve hesaplanan bu tazminattan, davalının daha önce ödediği bedel güncellemeye yapılarak düşülmüştür. Davadan önce parayı alan ve bu dönem zarfında parayı kullanan davacının sebepsiz zenginleşmesinin önlenebilmesi için davadan önce yapılan ödemelerin hesaplanan tazminattan güncellenerek düşülmesi gerektiğinden hükme esas alınan aktüerya bilirkişi raporunda davadan önce yapılan ödemenin yapıldığı tarih ile zarar hesabının yapıldığı tarih arasında işleyen yasal faizi hesaplanarak güncellenmesi ve güncellenmiş miktarın, tazminat miktarından mahsup edilmesi suretiyle yapılan hesaplamaya göre karar verilmiş olmasında usul ve yasaya aykırılık yoktur (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 23.10.2017 tarih, 2016/ 9924 E. ve 2017/9413 K. sayılı kararı). KTK’nın 99.maddesine göre, ZMSS Genel Şartları ile belirlenen belgeler ile birlikte sigorta kuruluşuna başvuru tarihinden itibaren 8 iş günü içinde sigortacının tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüdün gerçekleştiği ve davalının temerrüt faizinden sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Bu nedenle davalı sigorta şirketi bakımından kaza tarihinden itibaren işlemiş faiz sorumluluğu doğmayacağı gibi dava dilekçesinde kaza tarihi ile sigorta şirketinin ödeme tarihi arasındaki dönem için işlemiş faiz talep edilmediğinden ve ıslah dilekçesi ile dava dilekçesinde olmayan bir talebin eklenmesi olanağı bulunmadığından bu yöndeki istinaf talebi yerinde değildir. 2918 sayılı KTK’nun 99. maddesi uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 işgünü içinde sigortacının tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Davacı davalıya 18/02/2016 tarihinde başvuruda bulunulmuş olup bu tarihten sonraki 8. işgününün sonu olan 01/03/2016 tarihi itibariyle davalı sigorta şirketi temerrüde düşmüştür. Sigortacı yönünden bu tarihten itibaren temerrüt faizine hükmedilmiş olmasında isabetsizlik bulunmadığından istinaf talebi yerinde değildir. Açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davacı vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı yapmış olduğu istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 59,30 TL harçtan peşin alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere, oy birliği ile karar verildi.20/10/2021