Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2019/169 E. 2021/382 K. 03.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2019/169
KARAR NO: 2021/382
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 13/07/2017
NUMARASI: 2015/956 Esas – 2017/644 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
KARAR TARİHİ: 03/03/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … Ltd. Şti.’ye ait … plaka sayılı aracın müvekkili nezdinde sigortalandığını, 11/03/2012 tarihinde davalı … nezdinde sigortalı bulunan … plaka sayılı kamyonun Diyarbakır / Ergani yolu 7.kilometre üzerinde bulunan şantiye alanı içerisindeki hareketi sırasında müvekkiline sigortalı araca çarptığını, müvekkiline ait araçta hasar meydana geldiğini kamyon şoförünün %100 kusurlu olduğunu, uğranılan maddi hasar bedelinin yapılan ekspertiz incelemesine göre KDV hariç 7.576,15-TL olduğunu, bu bedelin müvekkili tarafından sigortalısına ödenerek sigortalının haklarına halef olduğunu, davalı tarafından hasar bedelinin rücuen istenildiğini fakat ödeme yapılmadığını, bu nedenle alacağın tahsili için İstanbul … İcra Dairesinin … Esas sayılı icra dosyasından takip başlattıklarını, davalının takibe itiraz ettiğin ve takibin durduğunu belirterek davanın kabulü ile takibe yapılan itirazın iptaline, davalının %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; … Plaka sayılı aracın müvekkili nezdinde sigortalı olduğunu, kazanın yaşandığı bölgenin karayolu olmadığını, müvekkilinin sorumluluğunun karayollarında yaşanan kazalar ile ve müvekkilinin kusuru oranında sınırlı olduğunu, bu nedenle davanın reddinin gerektiğini, davanın zamanaşımına uğradığını, davacının faiz talebinde haksız olduğunu belirterek davanın reddine, davalının %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “Davanın kısmen kabulü ile davalının takip dosyasına yapmış olduğu itirazın iptaline, takibin 10.008,48 TL üzerinden devamına, asıl alacak 8.939,68-TL’ye takip tarihinden itibaren avans faizi uygulanmasına, fazlaya ilişkin istemin reddine, davacının icra inkar tazminatı isteminin reddine,” karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili ve davalı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Dosyada … plakalı davacının kasko sigortacısı olduğu aracın maliki/işleteni … A.Ş. olduğu, yine müvekkil şirketçe trafik sigortası tanzim edilmiş … plakalı aracın maliki/işleteninin de … A.Ş. olduğunu, alacaklı ve borçlu sıfatları birleşmiş olup borç sona ermiş olduğunu, ayrıca sigortalıya ait alan içerisinde park halindeyken bu haksız fiil meydana geldiğini, fiilin meydana geldiği yerin de karayolu olmadığını belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur.Davacı vekili katılma yoluyla istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkemece icra inkar tazminatına da hükmedilmesi gerekirken talebin reddinin usûl ve yasaya aykırı olduğunu belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, maddi hasarlı trafik kazası nedeniyle sigorta şirketi tarafından ödenen hasar bedeli istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1472/1 maddesi uyarınca, alacağın rücuen tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptaline ilişkindir. Trafik sigortası, işletenin karayolu veya karayolu sayılan alanlarda neden olduğu zararları sigorta örtüsüne alır. Karayolu sayılmayan veya karayolu olmayan yerlerdeki işletenin sorumluluğu ise genel hükümlere tabidir. 2918 Sayılı KTK.’nun 3.maddesinde karayolu; trafik için kamunun yararlanmasına açık olan arazi şeridi, köprüler ve alanlar olarak tanımlanmıştır. Aynı Yasa’nın 2/2. maddesinde; aksine hüküm bulunmadığı hallerde, karayolu dışındaki alanlardan kamuya açık olanlar ile park, bahçe, park yeri, garaj yolu ve eşya terminali, servis ve akaryakıt istasyonlarında karayolu taşıt trafiği için faydalanılan yerler ile erişme kontrolü karayollarının kamuya açık kesimlerinde ve belirli bir karayolunun bağlantısını sağlayan göl ve akarsular üzerinde kamu hizmeti gören araçların, karayolu araçlarına ayrılan kısımları da bu yasa uygulaması bakımından, karayolu olarak kabul edilmiştir. Somut olayda, dosyadaki tespit tutanağı ve bu yönde değerlendirme içeren bilirkişi raporundan, kazanın meydana geldiği yerin şantiye park alanı olduğu, kamuya açık olduğu, 3. kişilere kapalı bir alan olmadığının belirlendiği anlaşılmaktadır. Bu durumda dava konusu kazanın meydana geldiği yerin karayolu olduğu, karayolu ile bağlantısı bulunduğu kabul edilerek işin esasına girilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalının bu yöne ilişkin istinaf başvurusu yerinde değildir. Davaya konu kazanın davacı … şirketine kasko sigortalı olan … plakalı araç ile davalı … şirketine ZMMS sigortalı olan … plakalı araç arasında meydana geldiği, kazaya karışan iki aracında işletenin dava dışı … Ltd. Şti. olduğu görülmektedir. 2918 sayılı KTK’nın 85/1. maddesi hükmü ve gerekse Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının 1. maddesi hükmünde, ölüm veya cismani zararlar yanında bir şeyin zarara uğraması halinin teminat kapsamında olduğu kabul edilmiştir. Buna göre, ZMSS amacı, trafik kazaları sonucu 3. kişilere verilecek zararların güvence altına alınmasıdır. Konuya ilişkin Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 24.2.2014 tarih, 2013/19033 E. ve 2014/2430 K. sayılı kararında ” Aynı işletenin araçlarından biri davacıya kaskolu, bir diğeri de davalı … şirketine trafik sigortalıdır. Davacının asıl zarar gören durumundaki sigortalısının, 3. kişi olarak başka bir aracı zarar görmüş olup, bu zararı, davalı …, aynı işletenin diğer bir aracının ZMSS poliçesi nedeniyle üstlenmiştir. BK.’nun 116 ncı maddesindeki alacaklılık ve borçluluk sıfatı şeklen dava dışı sigorta ettiren şirket üzerinde toplanmış ise de; özünde bu şirket bir araç yönünden zarar gören, diğer bir araç yönünden zarar veren durumunda olup, aynı araç ve menfaat üzerinde bu sıfatlar birleşmemiştir. ZMSS Genel Şartları’nın A.3.b maddesinde, istemi teminat dışı olarak kabul edilen işleten, trafik sigortacısının işleteni olan sigorta ettiren olup, somut olayda olduğu gibi davacı kasko şirketinin selefi olan işleten değildir.Davacının selefi olan işleten, başka bir aracın ve menfaatin sahibi olup, davalı …, başka bir aracın hukuki sorumluluğunu üstlenmiştir. Aksinin kabulü halinde bir şirketin bir aracını kasko poliçesi ile sigorta eden kasko şirketinin, bu araca yine aynı şirketin bir başka aracının hasar vermesi durumunda, halefiyet hakkının doğmadığının kabulü gerekir ki bu husus doğru değildir. Bu tarz meydana gelen kazaların rücu hakkının engellenmesi için kasten yaratıldığı iddialarının önüne geçilebilmesi için de davacının halefiyet hakkının doğduğunun kabulünün yasaya uygun olmasına göre davalı vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine…” karar verilmiştir. Somut olayda dava dışı … Ltd. Şti.’ye ait davacı şirkete kasko sigortalı … plakalı araç ile yine aynı dava dışı şirkete ait davalının trafik sigortacısı olduğu … plakalı aracın çarpışması sonucu oluşan kazada, hasarlanan … plakalı aracın zararını sigortalısına ödeyen davacı Kasko şirketi halefiyet hakkına dayalı olarak eldeki davayı açmıştır. Aynı işletenin araçlarından biri davacıya kasko sigortalı, bir diğeri de davalı … şirketine trafik sigortalıdır. Her iki aracın sigorta şirketleri farklıdır. İşletenleri aynı olsa da gerek zarar gören gerekse zarar veren araçların farklı olmasının yanı sıra, zarar gören aracın kasko sigortacısının …., zarar veren aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısının … olması, her iki sigorta şirketinin farklı tüzel kişiliklere, kuruluş ana sözleşmelerine, bütçe ve ana sermayelere sahip olmaları karşısında 6098 sayılı TBK’nın 135. maddesindeki alacaklı ve borçlu sıfatının aynı kişide ve aynı mal varlığında birleşmesinin gerçekleştiğinden bahsedilemeyecektir. Yine zarar gören araç ile kusurlu araç farklı olduğundan aynı araç için uygulanması gereken KTK’nın 92. ve ZMSS Genel Şartlarının A.3.b. maddesinde, “işleten tarafından ileri sürülecek tazminat taleplerinin” teminat kapsamı dışında kalacağına ilişkin hükümde uygulanamayacaktır. Bu nedenle davalı vekilinin bu hususa değinen istinaf itirazı yerinde görülmemiştir. Davacı tarafından talep edilen tazminat miktarı likit (muayyen, belirli) olmayıp, gerçek zarar miktarının tespiti ile davacının davalı tarafa rücusu için gerekli şartların oluşup oluşmadığının saptanması, yargılama ve bilirkişi incelemesi yaptırılmasını gerektirmektedir. Bu nedenle, icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Bu yöne değinen davacı vekili istinaf talebi yerinde değildir. Açıklanan nedenlerle; davacı vekili ile davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davacı vekili ile davalı vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı yapmış olduğu istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-a)Davacı yönünden; Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 59,30 TL harçtan peşin alınan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına, b)Davalı yönünden; Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 683,67 TL harçtan peşin alınan 171,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 512,67 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere, oy çokluğu ile karar verildi.03/03/2021
MUHALEFET ŞERHİ Somut olayda, davacı kasko sigorta şirketine 18/05/2011-2012 tarihleri arasında sigortalı … plakalı araç ile 18/03/2011-18/03/2012 tarihleri arasında davalı ZMSS sigorta şirketine sigortalı … plakalı aracın çarpışması sonucu maddi hasarlı trafik kazası meydana gelmiş, davacı kasko sigortasınca sigortalısına hasar bedelini ödenmiştir. Kazaya karışan her iki aracın da işleteni … Ltd. Şti.’dir.Bir borç bakımından alacaklı ve borçlu sıfatının birleşmesi borcu sona erdiren sebep olarak TBK 135.maddesinde düzenlenmiştir. Bu durumda, her iki aracın işleteni aynı kişi (şirket) olup, her iki araç bakımından da 3.kişi durumunda olmadığı gibi, TBK’nın 135/1 maddesindeki alacaklılık ve borçluluk sıfatı işleten … Ltd. Şti.’de birleşmiştir. KTK’nun 85/1.maddesi uyarınca, işleten olarak kendi sorumluluğunu üstlenen davalı zorunlu trafik sigortacısından tazminat talebinde bulunması mümkün değildir. Zira, ZMSS üçüncü kişilerin zararlarını karşılamakla yükümlü olup, işleten aynı zamanda üçüncü kişi olamaz. (Benzer yönde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.4.2011 tarih, 2011-17-13 Esas ve 2011/191 Kararı, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 03/05/2017 tarih, 2016/11448 E. ve 2017/4989 K. sayılı kararı).
TTK’nın 1472 (eski 1301) maddesi uyarınca halefiyete dayalı davalarda sigortalı hangi haklara sahipse sigortacı da halefiyete dayalı olarak aynı haklara sahiptir. Bu zararın, ZMMS karşısında üçüncü kişi olmadığından teminat dışı kabul edileceğinden isteyemiyeceği, diğer yandan borçluluk ve alacaklılık sıfatı işleten üzerinde birleştiği ve Borçlar Kanunu hükümlerine göre borcun sona ermiş sayılması da gerekeceğinden dava hakkının olmayacağının kabulü gerekir. Olmayan bir dava hakkının sadece ödeme nedeniyle halefiyete dayalı olarak kullanılmak istenmesi yasalara ve uygulamaya uygun olmayacağından, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır. Bu gerekçeler ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vermek yerine, davalı vekilinin alacaklı ve borçlu sıfatları birleşmiş olduğuna yönelik istinaf başvurusunun reddine karar verilmesinin doğru olmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmamaktayım.