Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2019/167 E. 2021/215 K. 11.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2019/167
KARAR NO: 2021/215
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 19/04/2018
NUMARASI: 2016/1109 Esas – 2018/447 Karar
DAVA: Tazminat (Rücuen Tazminat)
KARAR TARİHİ: 11/02/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili … Sigorta A.Ş dava dışı …’ya ait … plakalı aracın kasko sigortacısı olduğunu, söz konusu araç için müvekkil şirket nezdinde 22/10/2015- 22/10/2016 vadeli kasko poliçesi düzenlenerek kasko sigortası genel şartları kapsamında hırsızlık rizikosu da dahil olmak üzere rayiç değerine kadar sigorta güvencesinin sağlandığını, dava dışı sigortalı …’nın … Mah. … Cad. … Sitesi … Blok No: … İç Kapı No:… Ümraniye /İstanbul adresinde bulunan konutuna 30/03/2016 tarihinde giren hırsızlar tarafından muhtelif ziynet eşyaları ile birlikte … plakalı arcının anahtarının da ele geçirilmek suretiyle aynı site içinde bulunan aracıda çaldığını, sigortalı aracın 30/03/2016 tarihi itibariyle 36.000,00 TL olduğunu, müvekkil sigortanın kuruluşu tarafından Kasko Sigortası Poliçe Genel Şartlarında öngörülen süre ve prosedür tamamlandıktan sonra 27/05/2016 tarihinde sigortalısına 36.000,00 TL hasar tazminatı ödendiğini belirterek 36.000,00 TL rücu tazminatının ödeme tarihi olan 27/05/2016 tarihinden itibaren T.C Merkez Bankası’nın kısa vadeli kredilen için uygulandığı en yüksek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; güvenlik görevlilerinin herhangi bir kasıtı davranışı veya kusuru söz konusu olmadığını, dava dilekçesinde aracın sadece marka ve modelinin belirtildiğini söz konusu aracın kilometresi ve daha öncesinde aracın değerine etki edecek herhangi bir hasar alıp almadığının dahi belli olmadığını, bu nedenle araca ilişkin tam yaşı ve modeline atıfla dava dışı sigortalıya ödendiği belirtilen hasar bedelinin fahiş miktarda olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “davanın kısmen kabulü ile, 21.600 TL zarar bedelinin ödeme tarihi 27/05/2016 tarihinden itibaren değişen oranlarda işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine ” karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; mahkemece bilirkişi raporu esas alınarak müvekkili şirketin güvenlik hizmetini gereği gibi sağlayamadığından bahisle %80 kusurlu olduğunu tespit ederek hüküm tesis ettiğini, ancak somut olayda dava dışı …’nın kendisine ait müstakil villaya ait güvenlik önlemlerini almadığını, çalınan aracın anahtarlarını açık alanda bıraktığı hususları kendisinin yaşanan olayda son derece kusurlu olduğunu açıkça ortaya koyduğunu, müvekkili şirket çalışanlarına izafe edilecek kusuru kabul etmediklerini, meydana gelen olayın hırsızlık olayı olarak nitelendirilemeyeceğini gösteren beyanların da ellerinde mevcut olduğunu, davacı tarafından sigortalısına araç rayiç bedeli oranında ödendiği iddia edilen 36.000,00 TL hasar tazminatı miktarının, araç rayiç değerine uygunluğunun tespit edilmesi gerektiğini, dava dilekçesinde aracın sadece marka ve modeli belirtilmiş olup, söz konusu aracın kilometresi ve daha öncesinde aracın değerine etki edecek herhangi bir hasar alıp almadığının dahi belli olmadığını, araca ilişkin tüm yaşı ve modeline atıfla dava dışı sigortalıya ödendiği belirtilen hasar bedelinin fahiş miktarda olduğunu belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, sigorta şirketi tarafından ödenen hasar bedelinin rücuen tazmini istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Dosya kapsamına göre; davacı … şirketine kasko sigorta poliçesi ile sigortalı … plakası aracın siteden hırsızlık olayı nedeniyle çalınması üzerine davacı sigortacı, sigorta bedelini sigortalısına ödedikten sonra TTK’nın 1301. ve 1472. maddesindeki yasal halefiyet hükümleri uyarınca, sigorta ettirenin yerine geçmek suretiyle eldeki davayı açmıştır. HMK’nın 1.maddesine göre göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir. HMK’nın 114/1-c bendi ile mahkemenin görevli olması dava şartı olarak kabul edilmiş olup 115/1. maddesine göre de mahkeme dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Sigortacının halefiyete dayalı olarak açacağı rücuen tazminat davalarında, görevli mahkemenin belirlenmesi konusunda; 22.03.1944 tarih, 37 Esas, 9 Karar sayılı (03.07.1944 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan) Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında “sigortacının halefiyete dayalı açtığı davanın aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa, aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur” ilkesi benimsenmiştir. Buna göre; sigortacının halefiyete dayalı olarak açtığı davada, davanın nitelendirmesi yapılırken, davacının sigortalısı ile zarara neden olduğu iddia edilen arasındaki hukuki ilişkiye bakılması gerekir. Poliçe ve olay tarihinde yürürlükte bulunan, 4822 sayılı yasa ile değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun Amaç başlıklı 1.maddesinde yasanın amacı açıklandıktan sonra kapsam başlıklı 2.maddesinde “Bu kanun, birinci maddede belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar” hükmüne yer verilmiştir. Yasa’nın 3.maddesinde mal; alışverişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları ifade eder. Hizmet; bir ücret veya menfaat karşılığında yapılan mal sağlama dışındaki her türlü faaliyeti ifade eder. Satıcı; kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri kapsar. Tüketici ise bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen kullanan veya yararlanan gerçek veya tüzel kişiyi ifade eder şeklinde tanımlanmıştır. Bir hukuki işlemin 4077 sayılı yasa kapsamında kalıp kalmadığının belirlenmesi için, yasanın amacı içinde mal veya hizmet satışına ilişkin bir hukuki işlemin olması gerekir. Somut uyuşmazlıkta, davacı … şirketi, davalı şirketin kusurlu hizmet sunması nedeniyle, dava dışı sigortalının uğradığı zararı karşılamasından dolayı tazminat isteğinde bulunduğu ve böylece 4077 sayılı yasa kapsamında kalan bir hukuki ilişkinin kurulduğu anlaşılmaktadır. Çünkü, 03 Temmuz 1944 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 37 E-9K.3 sayılı kararında da ifade edildiği üzere” Sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava sigorta poliçesinden doğan bir dava değildir. Bu nedenle, halefiyet davası aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa, aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası içinde geçerlidir. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 4077 sayılı yasanın 23.maddesinde bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağını öngörmüştür. Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2010/1744 Esas, 2010/8139 Karar ve 08.06.2010 tarihli, 2011/16143 Esas, 2011/20598 Karar ve 26.12.2011 tarihli emsal kararlarında site güvenlik hizmetinin ayıplı ifa edilmesinden doğan uyuşmazlıkların 6502 Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun (mülga 4077 Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun) kapsamında olduğu ve tüketici mahkemesinde görüleceği ifade edilmiştir. Somut uyuşmazlıkta yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler ve içtihat hükümleri uyarınca, dava dışı sigortalı gerçek kişi ile güvenlik şirketi arasındaki güvenlik hizmeti bir tüketici işlemi olduğundan, sigortacının halefiyete dayanarak açtığı eldeki davada uyuşmazlığın tüketici mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. Bu nedenlerle davanın Tüketici Mahkemesinde görülmesi için görevsizlik kararı verilmesi gerekirken bu husus göz ardı edilerek davanın esası hakkında yargılama yapılarak hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-a/3. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile yukarıda belirtilen esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesinin kararının HMK’nın 353/1-a/3. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Dosyanın, yukarıda belirtildiği şekilde işlem yapılarak yeniden görülmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf karar harcının, istem halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5-İstinaf talep eden tarafından yatırılan gider avansından artan kısmın iadesine, 6-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin mahkemece yeniden yapılacak yargılamada verilecek kararda dikkate alınmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.11/02/2021