Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2019/1634 E. 2021/1293 K. 01.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO : 2019/1634
KARAR NO : 2021/1293
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 28/11/2018
NUMARASI : 2013/43 Esas – 2018/1222 Karar
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan )
KARAR TARİHİ: 01/07/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ Davacı vekili dava dilekçesi ile; davacıların murisi …’nin 30.10.2012 tarihinde davalıların ZMM sigortacısı, işleteni ve sürücüsü olduğu … plakalı motosikletin çarpması sonucu öldüğünü, geride 3 reşit kızı ve ev hanımı olan eşi …’nin kaldıklarını, kazada ölen …’in kusuru olsa dahi kazanın ölümle sonuçlanmasında sürücünün de kusurlu olduğunu, şehir içi hız limitlerinin çok üzerinde bir hızla seyrettiğini ölen …’in emekli olduğunu emekli olduktan sonra aylık 2000 TL maaş ile çalışmaya devam ettiğini belirterek 1000 TL maddi ve toplam 40.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.Davalı … ve … vekili cevap dilekçesinde özetle; Kazada davalı sürücünün kusursuz olduğunu, kaza yeri görüntülerinden anlaşıldığı üzere yayanın kırmızı ışıkta karşıya geçmeye başladığını, buna göre asli kusurlu olduğunu, kamera görüntülerine göre davalı sürücünün hızlı olmadığını, yayanın araca koşarak çarptığını, tanık ifadelerinin bu yönde olduğunu, davacıların murisinin emekliliğinden sonra çalıştığının ileri sürüldüğünü, SGK’ya prim ödenip ödenmediğinin sorulması gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin sigortalısının kusuru oranında sorumlu olduklarını, kusur yönünden davacının iddialarını kabul etmediklerini, davacıların ölen kişinin desteğinden mahrum kalıp kalmadıklarının incelenmesi gerektiğini, faiz türünü kabul etmediklerini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; dava konusu olayda mahkemece 18.06.2018 tarihli bilirkişi raporuna dayanılarak yanlış bir tespitte bulunularak karar verildiğini, söz konusu raporda KTK madde 68 uyarınca yayaların ışıklı işaret olan yaya geçitlerinde işarete uymak zorunda olduklarına ilişkin maddeye dayanıldığını ancak KTK 52. maddesinin hiçbir şekilde dikkate alınmadığını, davalı sürücünün kontrollü yaya geçidine yaklaştığında bekleyen yayalar olduğunu gördüğünde, yayalardan birinin yola çıkabileceğini gözönüne alarak hızını azaltıp derhal frene basması gerekirken bu tedbirlerde geç kaldığını, ancak bu hususu dikkate almayan raporun hükme esas alındığını, dava konusu olayda da davalı sürücünün hızını azaltmayarak olayın oluşunda kusurlu davrandığını, ancak raporda bu husus göz önüne alınmaksızın bir belirleme yapıldığını ve hükme bu hatalı raporun esas alındığını, bu nedenlerle kararın da hatalı ve hukuka aykırı olduğunu, bugüne kadar Ceza Mahkemesi ve yerel mahkemece alınan kusur raporlarından beşinden üçünde davalının kusurlu olduğunun tespit edildiğini, yine ceza dosyası Trafik Fen Heyeti raporunun da davalının kusurlu olduğunu belirlediğini, sonrasında da davalının cezalandırılmasına dair karar verildiğini bu kararın kesinleştiğini, hükme esas alınması gereken raporların bu raporlar olduğunu, Zira KTK 52. maddesini hiçbir şekilde dikkate almayan davalının kusursuz olduğu belirlemesini yapan raporların açıkça kanuna aykırı olduğunu, bu konuda ilgili raporlarda görüleceği üzere hiçbir belirleme bulunmadığını belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, ölümlü trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır.Dosya kapsamından, 30.10.2012 günü saat 22:30 sıralarında İstanbul Beşiktaş ilçesi, Kabataş mahallesi, Meclisi mebusan caddesi üzerinde sürücü …’nun idaresindeki … plakalı …marka motosikleti ile Kabataş yönünden Dolmabahçe yönüne seyrederken 4505 no lu ışıklara geldiğinde karşıdan karşıya geçen yaya …’ye çarpması sonucu ölümlü trafik kazası meydana geldiği, kaza tespit tutanağında kusur belirlemesinin yapılamadığının belirtildiği anlaşılmıştır.Soruşturma dosyasında bulunan görüntü izleme tutanağında, trafik ışıklarının araçlara yeşil yandığı, bu sırada plakası okunamayan bir motosikletin kayarak düştüğü, yolun karanlık olması nedeniyle kazanın anlaşılamadığı belirtilmiştir. İstanbul 31. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/1957 Esas sayılı dosyasından alınan 08.01.2014 tarihli bilirkişi raporunda, olayda ölen …’nin asli kusurlu, sanık sürücü …’nun ise kavşağa yaklaşırken hızını azaltmaması nedeniyle tali kusurlu olduğu yönünde görüş bildirildiği, Adli Tıp Kurumu Trafik ihtisas Dairesi tarafından düzenlenen 10.06.2014 tarihli raporda ise olayda sanık sürücü …’nun kusursuz olduğu, ölen yaya … ’nin ise asli kusurlu olduğunun belirtildiği ceza mahkemesince ATK raporuna itibar edilerek sanık sürücünün kusursuz olduğu gerekçesi ile beraat kararı verildiği anlaşılmıştır.İlk Derece Mahkemesince kusur konusunda Makine Mühendisi bilirkişiden alınan raporda, davacıların murisi yaya …’nin % 80 oranında asli kusurlu, davalı sürücü … ’nun ise % 20 oranında tali kusurlu olduğu belirlenmiştir. Bu kez ceza dosyasından alınan Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi raporu ile mahkemece alınan rapor arasında çelişki oluştuğundan dosya öncekilerden farklı İTÜ de görevli Makine Mühendisi öğretim görevlisi 3 bilirkişi seçilerek oluşturulan heyetten alınan raporda, bilirkişi heyeti davacılar desteğinin asli ve tam kusurlu olduğu yönünde görüş bildirmişlerdir.İstinaf dilekçesi ekinde sunulan İstanbul 31. Asliye Ceza Mahkemesi kararına göre, beraat kararının Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 27/12/2017 tarih, 2016/3612 Esas ve 2017/10966 Karar sayılı ilamı ile “… Olay günü saat 22:30 civarında sanık …’nun idaresindeki motosiklet ile yerleşim yerinde, bölünmüş, tek yönlü, ışık kontrollü, asfalt kaplı yolda, kendisine yanan yeşil ışıkta seyri sırasında istikametine göre sol taraftan orta refüjden yola girip karşı tarafa geçmek isteyen yaya … çarpması ile yayanın ölümüne sebebiyet verdiği olayda, mahkemece her ne kadar 10/06/2014 tarihli Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi raporuna dayanılarak sanığın beraatine karar verilmiş ise de, İTÜ öğretim üyeleri tarafından düzenlenen 08/01/2014 tarihli bilirkişi raporunda, “sanığın ışık kontrollü yaya geçidine yaklaşırken burada bekleyen yayalar olduğunu gördüğünde, yayalardan birinin yola girebileceğini göz önüne alarak süratini iyice azaltması ve ölenin yola girdiğini görünce derhal fren ve direksiyon tedbirine başvurması gerekirken bu tedbirlerde geciktiğinden Karayolları Trafik Kanunun 52/b maddesi gereğince tali kusurlu olduğu” yönünde görüş bildirdiği anlaşılmakla, sanığın olayda kusurlu olup olmadığının belirlenmesi bakımından Karayolları Fen Heyetinden oluşacak bilirkişi heyeti aracılığıyla yeniden inceleme yaptırılıp raporlar arasındaki çelişki giderildikten sonra sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, kanuna aykırı olup….kararın bozulmasına ” dair karar verildiği, ceza mahkemesince bozmaya uyularak Karayolları Fen Heyetinden oluşan üçlü bilirkişi heyetinden rapor alındığı, 16/04/2018 tarihli bilirkişi raporunda özetle; Olayda kasıt unsurlarına rastlanılmadığı, sanığın olay nedeni ile tali kusurlu olduğu, müteveffanın ise asli derecede kusurlu olduğuna dair görüş bildirildiği buna göre tüm dosya kapsamına göre sanık …’nun taksirle ölüme neden olma suçundan eylemine uyan TCK 85/1.maddesi gereğince cezalandırılmasına dair karar verildiği anlaşılmıştır. Yargıtay HGK’nun 2013/4-1008 Esas – 2014/490 Karar kararında belirtildiği gibi “….Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı BK.) 53.maddesinde düzenlenmiş olup; hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır.818 sayılı BK’nun “Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53.maddesinde: “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmü yer almaktadır (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 74.maddesi hükmü de paralel bir düzenlemeyi içermektedir.). Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Ancak hemen belirtilmelidir ki gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.1.975 gün ve E:1971/T-406, K:1975/1; HGK’nun 23.1.1985 gün ve E:1983/10-372, K:1985/21; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamları).Vurgulamakta yarar vardır ki hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hakimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hakimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O halde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hakimini bağlamasına, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53.maddesi bir engel oluşturmaz (HGK’nun 16.09.1981 gün E:1979/1-131, K:1981/587 sayılı ilamı; Mustafa Çenberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s.22 vd.; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamı).Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir (HGK’nun 11.10.1989 gün ve E:1989/11-373, K:472; HGK’nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamları). 6098 sayılı Borçlar Kanunu 74 (818 sayılı BK 53) maddesi gereğince hukuk hakimi kusurun mevcudiyetine ilişkin Ceza Mahkemesi kararı ile bağlı değil ise de, Ceza Mahkemesinde kusurlu olduğu kabul edilerek hakkında mahkumiyet kararı verilen kimse Hukuk mahkemesinde tamamen kusursuz kabul edilemez. Ceza mahkemesinin mahkumiyet kararındaki fiilin “Hukuka aykırılığını” ve “illiyet bağının varlığını” saptayan maddi olgu konusundaki kabul hukuk hakimini de bağlar. HMK’nın 266/1. maddesinde “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.” hükmüne yer verilmiştir. Trafik kazasına etki eden ve tarafların kusur durumlarının belirlenmesinde rol oynayabilecek olan araç hızlarının tespiti, aracın teknik özelliklerine göre kazanın oluş şeklinin belirlenmesinde zorunluluk bulunması vs. gibi bir durum yoksa, kazadaki kusur oranlarını belirlemenin teknik bilgiyi gerektiren bir yönü bulunmamaktadır. Somut olayın özelliğine göre kusur tespiti, hukuki bir konu olup hakimin genel hukuk bilgisi ile sonuca bağlayabileceği bir durumdur. Somut olayda, yukarıda belirtilen ve davalının sanık olarak yargılandığı dosyada suç teşkil eden kusurlu eyleminin, zarar ile eylem arasındaki illiyet bağının Ceza Mahkemesinin mahkumiyet kararı ile sabit olmasına göre, İlk Derece Mahkemesince kaza tespit tutanağı, ceza yargılaması aşamasında alınan tanık beyanları, davacının iddiası ve davalının savunmaları ile tüm dosya kapsamı birlikte göz önünde bulundurularak davalı sürücünün de gerçekleşen kazada kusurlu olduğunun kabulüyle HMK’nın 266 maddesi hükmüne göre kusuru belirlemenin hukuki bir husus olduğu göz önüne alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile müteveffanın gerçekleşen kazada % 100 oranında kusurlu olduğunun kabulüyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2019/1324 Esas ve 2020/6160 Karar sayılı kararı).Açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın yukarıda belirtilen şekilde işlem yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere :1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,3-İstinaf karar harcının istek halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine,4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-Davacılar tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,6-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.01/07/2021