Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2019/1598 E. 2021/1141 K. 16.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2019/1598
KARAR NO: 2021/1141
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 06/11/2018
NUMARASI: 2016/972 Esas – 2018/1176 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)
KARAR TARİHİ: 16/06/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; davalı …’in sevk ve idaresindeki … plakalı kamyonet ile … Caddesini takiben … Otel kavşağından Dinek istikametine seyir halindeyken … Otel önü otogar kavşağına geldiği sırada gidiş istikametine göre yolun sağ tarafından deniz tarafına yaya olarak yaya geçidinden geçmeye çalışan …’ya yolun sol şeridinde yaya kaldırımına 1-1,5 metre kala kamyonetin ön kısmı ile çarpması sonucu trafik kazası meydana geldiği ve …’nın kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiğini, konu ile ilgili olarak verilen dört ayrı raporda da davalı sürücünün tamamen kusurlu olduğu, davacılar murisinin kusursuz olduğunun belirtildiğini, olay sonucu ölenin eşi ve çocuğu olan davacıların destekten yoksun kaldıklarını,HMK 107 maddeye göre bilirkişi marifetiyle belirlenecek destekten yoksun kalma tazminatı ve cenaze giderlerininde dahil olduğu maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işletilecek avans faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline, ölenin eşi … için 120.000-TL, oğlu … için 80.000.-TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işletilecek avans faizi ile birlikte davalı …den alınıp davacılara verilmesine, yargılama giderleri vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Dava değerini bilirkişi raporuyla uyumlu olarak artırdığını, bilirkişinin yapmış olduğu 2 seçenekli tespitten 1. Seçenekte talep edilebilir maddi tazminatın 23.688,00 TL olarak belirlediğini, davacı … yönünden dava değerini 23.788,00 TL olarak artırdığını, davacı … için 250,00 TL olan dava değerini artırmadığını, cenaze masraflarını müvekkili …’nın karşıladığını ve bunların tespitinin yapılamayacağını, bu nedenlerle dava değerini toplamda 200.500,00 TL’den 224.038,00 TL ‘ye çıkartarak 23.538,00 TL’nin harcını yatırarak ıslah ettiğini bildirmiş ve davanın bu miktar üzerinden kabulünü, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yüklenmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle yetki ve zaman aşımı bakımından davanın reddi gerektiği, ceza dosyasında alınan kusur raporunu kabul etmediklerini, vefat edenin tek başına kusurlu olduğu, davacı tarafın tazminat talebinin de yerinde olmadığı, davacıların her hangi bir maddi kaybının olmadığı, tüm tedavi masraflarının SGK tarafından ödendiği, yine maddi tazminat açısından sorumlunun sigorta şirketinde olduğu ileri sürülerek davacıların davasının reddine karar verilmesi talep etmiştir. Davalılardan … Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirkete başvuru olmadığı için dava şartının yerine getirilmediğini ve bu nedenle davanın usulden reddi gerektiği, müvekkilinin teminat limiti ile sorumlu olduğunu, dava konusu kazaya ilişkin kusur oranının belirlenmesi gerektiğini, davacıların destekten yoksun kalıp kalmadıklarının tespiti için dosyanın rapor hazırlanmak üzere ATK’ya gönderilmesi gerektiğini, cenaze ve defin giderinin teminat kapsamında olmadığını, talep edilebilecek faizin yasal faiz olabileceğini, bu nedenlerle dava şartının yerine getirilmemesi nedeni ile davanın usulden reddine, aleyhe hüküm kurulmaması halinde yargılama masrafları ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “Davacı çocuk, …’nın maddi tazminat davasının reddine, davacı eş …’nın maddi tazminat davasının dava ve ıslah dilekçesine göre kısmen kabulüne, 23.688,37 TL destek tazminatının davalı … Sigorta AŞ’den dava tarihinden, davalı …’ten ise kaza tarihi olan 10/10/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak bu davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, davacıların davalılardan …’e yönelik açtıkları manevi tazminat davasının kısmen kabulüne, davacı Eş … için 40.000 TL davacı çocuk … için 30.000 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 10/10/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’ten alınarak davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, ” karar verilmiştir. Bu karara karşı davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; sunulan belgeler işletmeyle değil, ölenin bizzat kendi fikri ve bedeni kazancıyla ilgili olduğunu, bu durum belgeler üzerinde açıkça gözüktüğünü, ölenin oğlu davacı …’nın tazminat hakkı olmadığına yönelik hükmün hatalı olduğunu, kazanın ölenin eşi olan davacının gözlerinin önünde yaşandığı, davacının kaza sonrası 6 ay işe dahi gidemediği ve davalının tam kusurlu olduğu hususları manevi tazminatın tutarının tayininde dikkate alınması gerektiğini, cenaze giderlerine ilişkin bir belge sunulması zorunluluğu bulunmadığını, manevi tazminatın yetersiz olduğunu belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; yerel mahkemenin doğrudan doğruya Alanya 3.Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/676 Esas 2015/648 Karar sayılı dosyasından belirlenen tarafların kusur oranları ve diğer hususlardaki değerlendirmelere göre karar verdiğini, davanın taraflarının tacir olmadığını, mahkeme ilamında sigortalı aracın ticari nitelikte olduğuna ilişkin bir hükme rastlanılmadığı da belirtildiğini, bunlara rağmen dava Asliye Ticaret Mahkemesinde görüldüğünü, görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesi olmadığını, asliye hukuk mahkemesi olduğunu, cevap dilekçelerinde de belirtildiği gibi yetkili mahkemenin İstanbul mahkemeleri olmadığını, kazanın meydana geldiği yerin Alanya ilçesi olduğu, davalı müvekkilin ikametgah adresinin de Alanya olduğunu, bu nedenle davanın Alanya Mahkemelerin de açılması gerektiğini, zarar görenin zenginleşmemesi zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerektiğini, o halde bu tazminatın sınırının onun amacına göre belirlenmesi gerektiğini, müvekkili hakkında Alanya 3.Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/676 Esas sayılı dosyasında verilen kararın kendilerince temyiz edildiğini, halen Yargıtay aşamasında olduğunu, müvekkilinin kazada kusurlu olduğuna dair raporların gerçeği yansıtmadığını, davacı eş … için hükmedilen destek tazminatı sigorta poliçe limitleri kapsamında kaldığından sadece diğer davalı sigorta şirketine yükletilmesi gerektiği halde müteselsilen müvekkilinin de sorumlu tutulmasının hukuka aykırı olduğunu, yabancı olan davacılardan teminat alınmadığını, mahkemece bu eksiklik giderilmeden yargılamaya devam edilip, hüküm tesis edilmesinin usul ve esas yönünden hukuka aykırı olduğunu, hükme esas alınan bilirkişi raporundaki beyanların çelişkili olduğunu belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Dava tarihi itibarı ile yürürlükte bulunan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1-a maddesi gereği her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen hususlar mutlak ticari davalardır. TTK’nın 5/1 maddesi gereği ticari davalara bakmakla görevli mahkeme asliye ticaret mahkemeleridir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden itibaren yasanın 5/3 maddesi gereği asliye hukuk mahkemeleri ile asliye ticaret mahkemeleri arasındaki ilişki iş bölümü olmaktan çıkmış, görev ilişkisi haline gelmiştir. HMK’nın 1. ve 115. maddeleri gereği göreve ilişkin kurallar kamu düzeni ile ilgili olup mahkemece kendiliğinden dikkate alınması gerekmektedir. Açılan davada davalılar arasında zorunlu mali sorumluluk sigortacısı bulunmaktadır. Sigorta hukuku 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6. kitabında 1401 ve devamı maddelerinde, zorunlu sorumluluk sigortası ise 1483 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Bu durumda taraflar arasındaki zorunlu trafik sigorta poliçesinden dolayı oluşacak ihtilafın çözümünde Türk Ticaret Kanunu’nda hükümler uygulanacağından başka bir ifadeyle ihtilafın TTK’da düzenlenen hususlardan olması nedeniyle mutlak ticari bir dava söz konusu olup görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesidir (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 27/03/2017 gün ve 2014/19001E. – 2017/3223K. sayılı; 30/03/2017 gün ve 2015/5763E. – 2017/3414K. sayılı; yine 21/03/2017 gün 2014/20096E. – 2017/3049K. sayılı kararları). Davalı vekilinin görev itirazı yerinde değildir. 6100 sayılı HMK’nın genel yetkiyi düzenleyen 6. maddesinin birinci fıkrasına göre; “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.” Yine Aynı Kanun’un 16. maddesinde ise “Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.” hükmü, 7. maddesinde ise “Davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde bakılır.” hükmü yer almaktadır. 2918 sayılı KTK’nun “Hukuki Sorumluluk ve Sigorta” başlıklı sekizinci kısmının beşinci bölümünde “Ortak Hükümler” ana başlığı altında “Yetkili Mahkeme” alt başlıklı 110. maddesinde ise; “Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi, kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir” ifadesine yer verilmiştir. HMK’da kesin yetki halleri açıkça sayılmış olup haksız fiile ilişkin davalardaki yetki, kesin yetki olmayıp bir seçimlik yetkidir. Davalı Sigorta Şirketi’nin yerleşim yerinde davanın açılmış olmasına göre davalı vekilinin yetki itirazı yerinde değildir. Genel olarak bir kimse ancak ölümden önce bakmakta olduğu ve sağ kalsaydı, kuvvetli bir ihtimalle ileride bakacağı anlaşılan kişilerin desteğidir. Öyleyse bir başkasına “bakma” destek olmanın en önemli şartıdır. Bir babanın-annenin sağlıklı çocuğuna erginlik çağına kadar bakması ona destek olması tabiidir. Erginlik çağından sonra destek olması için eğitim, askerlik gibi durumların varlığı gereklidir. Bu nedenle yetişkin ve geçimini sağlaması gereken çocuklar yönünden destek tazminatının istenmesi olanaklı değildir. Mahkemece davacı Maciej yönünden maddi tazminat davasının reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2014/2768 Esas 2015/10294 Karar, 2013/16149 Esas 2015/3016 Karar) Kaza nedeniyle ceza yargılamasının yapıldığı Alanya 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2014/676 Esas sayılı dosyasına sunulan ATK Trafik İhtisas Dairesi bilirkişi raporuna göre davalı sürücü Süleyman’nın asli kusurlu , yaya olan desteğin kusursuz olduğu bildirilmiştir. Mahkemece , aldırılan bilirkişi raporuna göre davalı sürücü Süleyman’ın tamamen kusurlu olduğu, yaya olan desteğin ise kusursuz olduğu bildirilmiştir. Bu durumda Ceza mahkemesine sunulan kusur raporu ile Mahkemece aldırılan kusur raporunun birbiri ile örtüştüğü ve olayın oluşuna uygun düştüğü, davalı vekilinin kusura yönelik istinaf itirazı yerinde görülmemiştir. TBK’nın “manevi tazminat” başlıklı 56/2.maddesinde “Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.” şeklinde düzenleme yer almaktadır. Bu yasal hüküm gereğince, hükmedilecek para, zarara uğrayanda manevi huzur duygusunu doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer işlevi olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin zararın karşılanması da amaç edinilmemiştir. O halde, tazminatın miktarı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerektiği kadar olmalıdır. Hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Manevi tazminat takdir edilirken, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli, davacının uğradığı zararın kapsamı, davalının sorumluluğunun niteliği, kusur oranları ve özellikle caydırıcı bir etki doğuracak düzeyde olması gerektiği de göz önünde tutularak, meydana gelen trafik kazası sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amacıyla olay tarihindeki paranın alım gücüne uygun düşen tutarlara hükmedilmesi gerekmektedir. Bu açıklamalar çerçevesinde, somut uyuşmazlıkta olay tarihi, kazanın oluş şekli, kusur durumu ile tarafların dosyaya yansıyan ekonomik ve sosyal durumları, yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte dikkate alındığında mahkemece belirlenen manevi tazminat miktarlarının usul, yasa ve hakkaniyete uygun ve makul olduğu kanaatine varılmıştır. Davacıların Polonya vatandaşı oldukları görülmektedir. Ülkemiz ile Polonya Halk Cumhuriyeti arasında imzalanan 1988 tarihli “Türkiye Cumhuriyeti ile Polanya Halk Cumhuriyeti arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli Yardımlaşma Sözleşmesi” nin 14. Maddesi ile teminat muafiyetinin düzenlendiği görülmektedir. Davalı vekilinin teminat alınmasına yönelik istinafı yerinde değildir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 53. maddesinde cenaze giderlerinin de ölüm nedeniyle meydana gelen zararlardan olduğu hüküm altına alınmıştır. Zarar sorumlusu, ölüm halinde yapılan cenaze giderlerinden de sorumludur. Cenaze giderleri; ölümle doğrudan doğruya ilgili bulunan ve ölenin dini ile sosyal ve ekonomik durumuna uygun giderlerden ibaret olup ölenin taşınması, yıkatılması, gömülmesi, mezarlık ücreti gibi giderleri kapsar. Ölüm nedeniyle yapılan cenaze giderlerinin tamamının belgelendirilmesi veya faturalandırılması mümkün olmasa da yapılan giderlerin mahalli örf ve adetlere uygun olması gerekmektedir. Yargıtayın yerleşik uygulamaları gereği davalı taraf davacıların meydana gelen trafik kazası sonucu oluşan gerçek defin gideri zararlarının tazmini ile sorumlu olup davacı tarafın kendi milli değerlerine, yerel örf ve adetlerine göre yaptığı özel giderlerden sorumlu değildir. (Yargıtay 17. HD 2014/15004 E 2016/11546 K) Mahkemece bu husus gözetilmeden cenaze masrafları yönünden ilgili konsolosluğa müzekkere yazılarak cenaze defin işlemlerine ilişkin taşıma masraflarının kim tarafından karşılandığının araştırılmadan ,davacılara bu konuda beyanda bulunmak için süre verilmeden ispat edilmediği gerekçesi ile reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Kaza tarihinde yürürlükte olan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda haksız fiil halinde müteselsil sorumluların dış ilişkisi 61.maddede düzenlenerek birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanacağı kabul edilmiş, müteselsil sorumlar arasındaki iç ilişkisi ise 62.maddede düzenlenmiştir. Müteselsil sorumluluğa ilişkin TBK’nın 162/1 maddesine göre müteselsil borçlulardan her biri, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumludur. Aynı kanunun 163.maddesine göre borç tamamen ifa edilinceye kadar alacaklıya karşı bütün borçluların sorumluluğu devam eder. Alacaklı, borçluların birinden, bir kısmından veya hepsinden alacağını talep etme ve dava açma hakkına sahiptir. Somut uyuşmazlıkta; Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler gereğince trafik kazası sonucu oluşan zararlardan, kusuru ile sebebiyet veren davalı sürücü, araç işleteni ile Sigorta Şirketleri zarar görene karşı müteselsilen sorumludur. Zarar gören davacı, TBK’nın 162 ve 163. maddesi gereğince müteselsil sorumluların hepsine karşı dava açabileceği gibi bunlardan sadece birine karşıda tazminat davası açabilir. Bu nedenle İlk Derece Mahkemesince davalıların zararın tamamından sorumlu tutulması yönünde verdiği kararda usul ve yasaya aykırılık yoktur. Desteğin aylık ücretinin işletme gelirinin bedensel katkısı ile olduğunun ispatlanamadığı nedenle asgari ücret üzerinden hesaplanmasında isabetsizlik bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, davalı … vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davacılar vekili vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın yukarıda belirtilen şekilde işlem yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davacılar vekili ve davalı … vekilinin istinaf başvurusunun kısmen KABULÜ ile yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf karar harcının istek halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-Davacılar vekili ve davalı … tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.16/06/2021