Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2019/1304 E. 2021/1236 K. 24.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2019/1304
KARAR NO: 2021/1236
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 26/09/2018
NUMARASI: 2014/757 Esas – 2018/949 Karar
DAVA: Tazminat (Trafik Sigorta Sözleşmesi Kaynaklı Rücuen)
KARAR TARİHİ: 24/06/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; 27.04.2010 tarihinde davalılardan …’e ait … plakalı aracın davalı … yönetimindeyken Bartın Ulus İlçesi … Köyü … yanı mevkinde devrildiğini ve araçta bulunan davacıların çocukları … ve …’nun yaralandıklarını, aracın davalı şirkete sigortalı olduğunu, olayla ilgili olarak Ulus Cumhuriyet Savcılığının 2010/334 Soruşturma sayılı dosyasında soruşturmanın sürdüğünü, yurt dışında yaşayan … hakkında yurt dışına çıkış yasağı konulduğunu, kazadan sonra düzenlenen tutanaklardan alkollü ve sürücü belgesi olmayan ve aşırı hızla araç kullanan …’nın kusuruyla kazanın meydana geldiğinin anlaşıldığını, diğer davalıların da yasa gereği sorumlu olduklarını, çocuklardan …’nun hastaneye götürüldüğünü, kaza nedeniyle bir gözünü kaybettiğini, …’nun ise hastanede tedavi olduğunu, her iki çocukta da kalıcı sakatlıklar oluştuğunu, hayatlarını etkileyecek düzeyde maddi kayıplarının oluştuğunu beyan ederek manevi tazminat ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 7.000 TL’nin davalılardan en yüksek faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … cevap dilekçesinde ve özetle; adına kayıtlı aracın … plakalı aracın … Rent A Car Oto Kiralama şirketiyle kiraladığını, 22.04.2010 günü Almanya’dan istanbul Atatürk havalanına gelen Sefa Kaya isimli şahsa aracını 05.05.2010 tarihine kadar kullanması için kiraladığını, alkollü ve ehliyetsiz bir şekilde okula gitmek için servis bekleyen 4 akrabasının çocuklarını arabaya alıp yolda virajı alamayıp takla atması sonucu bu kazanın meydana geldiğini ve çocuklarının yaralandıklarını öğrendiklerini, aracı …’ya değil babası …’ya kiraladıklarını, firmadan ehliyetsiz birisinin araç kiralamasının mümkün olmadığını, …’nın aracı kiraladığı süre boyunca kime kullandırdığını takip etmelerinin veya önlemelerinin mümkün olmadığını, zarardan tamamen kiracı …’nın sorumlu olduğunu, kendilerinin tüm zararları karşılayacakları yönünde taahhütlerinin olduğunu, tedavi için 3.225,00 TL’nin … A.Ş tarafından karşılandığını öğrendiklerini, sigorta şirketinin Şişli … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile kendileri aleyhine takip yaptığını, bu borcu 4 eşit taksitte ödediklerini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde ve özetle; davalının kendi kullandığı aracıyla giderken sabah yolda okula gitmek için araç bekleyen çocukları gördüğünü ve daha önceden tanıdığı komşu çocuklarını araç beklemesin diye aracına aldığını, aracın giderken yoldan çıktığını, devrildiğini, davalının çocuklarını hastaneye kaldırdığını ve gerekli tedavilerini yaptırdığını, davalının iyilik yapmak isterken hiç arzu etmediği kaza sonucu davaya muhatap olduğunu, imkanları kısıtlı olmasına rağmen gerekenleri yaptığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde ve özetle; … adına kayıtlı … plakalı araç için düzenlenen ZMMS Trafik Sigortasının olduğunu, kusur konusundaki beyanlarını saklı tuttuklarını, KTK’nın 85. maddesinde işletenin sorumluluğunun belirtildiğini, limit dahilinde sorumlu olduklarını, tedavi giderlerinden SGK sorumlu olduğu için kendilerinin bir sorumluluğunun olmadığını dava tarihinden itibaren yasal faiz istenebileceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, ” Davacının davasının 6100 Sayılı HMK kapsamında 26. Maddesi uyarınca kısmen kabulü-kısmen reddi ile; davacı … lehine 220.100,70 TL maddi tazminatın davalılardan … / … (ölen … mirasçıları) ile davalı …’den kaza tarihi olan 27/04/2010 tarihinden itibaren işleyecek, davalılardan … Sigorta A.Ş yönünden (sigorta poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) dava tarihi olan 15/03/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacı …’ya verilmesine, davacı … lehine 115,31 TL maddi tazminatın davalılardan … /… (ölen … mirasçıları) ile davalı …’den kaza tarihi olan 27/04/2010 tarihinden itibaren işleyecek, davalılardan … Sigorta A.Ş yönünden (sigorta poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) dava tarihi olan 15/03/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacı …’ya verilmesine, davacı …nun talebinin reddine, davacı …nun talebinin reddine, davacıların fazlaya ilişkin taleplerinin reddine, ” karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı … vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; mahkemece davacı tarafa davanın ıslah edilmesi için verilen sürelerde kesin süreye rağmen ıslah yapılmadığını, 13/01/2017 tarihinde ıslah edilen 272.125,87 TL yönünden zamanaşımı itirazında bulunmalarına rağmen itirazlarının mahkemece gözetilmeksizin karar verildiğini, … ile müvekkilinin arasında hukuki anlamda kusursuz sorumluluğu doğuracak uygun illiyet olmadığını, bilirkişi raporundaki eksik inceleme ve hatalı hesaplama yönünden itirazlarının değerlendirilmeksizin hukuka aykırı olarak karar verildiğini, zarar görenin annesinin müterafik kusurunun olduğunu, aktüer hesap raporunda 27/04/2010 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu %32,2 maluliyet oranına göre nihai ve gerçek maddi zararın 103.449,64 TL olduğunun hesaplandığını, raporda aktüerya uzmanı bilirkişi tarafından Yargıtay’ın içtihatları gereği PMF 1931 Yaşam Tablosuna göre yapılmış olmasına rağmen bilirkişi kurulunun nasıl olup da bu tutarın iki katından daha da fahiş bir meblağa ulaşabilmiş olduğunun anlaşılmadığını belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, yaralamalı trafik kazası nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Davacı … aleyhine istinaf talebi değerlendirildiğinde: HMK’nın 341/2. maddesine göre miktar veya değeri üçbin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. Aynı kanunun 341/4. maddesinde de “alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü  üçbin Türk Lirasını geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz.” düzenlemesi mevcuttur. Yeniden değerleme oranındaki artış sonucu somut olayda yerel mahkeme hükmünün verildiği 2018 yılı için HMK’nın 341/2. maddesindeki kesinlik sınırı 3.560,00 TL olacaktır. Bu halde, davacı … için kabul edilen maddi tazminat 115,31 TL olup kabul edilen maddi tazminat miktarı karar tarihine göre uygulanması gereken 2018 yılı için öngörülen kesinlik sınırının altında kaldığından davalı tarafın İlk Derece Mahkemesince verilen karara karşı HMK’nın 341/4.fıkrası gereğince istinaf hakkı yoktur. Yerel mahkemece, kanun yolunun açık olduğunun belirtilmesi de sonuca etkili değildir. Bu nedenle davalının davacı … aleyhine maddi tazminata ilişkin istinaf başvurusunun HMK’nın 352/1-b maddesi gereğince reddine karar verilmiştir. Davacı … aleyhine istinaf talebi değerlendirildiğinde: Dosya kapsamından, 27/04/2010 tarihinde saat 08.00 sıralarında sürücü …’nın, yönetimindeki … plakalı aracı ile … yönünden … yönüne seyrederken … mevkiinde önündeki aracı solladıktan sonra direksiyon hakimiyetini kaybederek yolun sağından uçuruma devrilmesi ile tek taraflı, yaralamalı trafik kazası meydana geldiği anlaşılmıştır. Sürücünün sürücü belgesiz, alkollü olarak kazaya sebebiyet vermesinde tam kusurlu olduğu belirlenmiştir. Kazada araç içinde yolcu olarak bulunan … % 32,3 oranında malül kalmıştır. …’nun ise maluliyetinin bulunmadığı, iyileşmesinin bir aya kadar uzayabileceği yönünde ATK raporu bulunmaktadır. İlk Derece Mahkemesince hükme esas alınan 02/05/2014 tarihli bilirkişi raporunda davacı … için TRH 2010 yaşam tablosu kullanılarak hesaplama yapılmış olay tarihinde 7 yaşında olmakla birlikte 18 yaşında çalışmaya başlayacağı belirtilerek 18 yaşından itibaren hesaplama yapılarak iş gücü kaybı tazminatı 200.640,37 TL olarak belirlenmiştir. Davacılar vekilince rapordaki hesaplamaya itiraz edilmemiştir. 6100 sayılı HMK’nın 94/2.maddesine göre “Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Aksi hâlde, belirlenen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir. Bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez.”. HMK’nın 94. maddesi uyarınca kesin süreye ilişkin ara kararının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması taraflara yüklenen yükümlülüklerin, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her iş için yatırılacak ücretin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması gerekir. Ayrıca verilen sürenin amaca uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır. Bazı hallerde kesin sürenin kaçırılması, o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, davanın kaybedilmesine neden olmaktadır. Böyle bir durumda, geciken adaletin adaletsizlik olduğu düşünülerek, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Bu cümleden olarak, kesin sürenin amacına uygun olarak kullanılması ve yeterli uzunlukta olmasının yanı sıra, tarafların yargılamadaki tutumları ile süreye konu işlemin özelliğinin de göz önünde bulundurulması gerekir (YHGK’nin 12.12.2012 gün ve 2012/9-1170 E., 1172 K.; 18.02.1983 gün 1980/1-1284, 1983/141; 22.11.1972 gün 8/832, 935; 13.10.2010 gün 2010/17-510-485; 28.04.2010 gün 2010/2-221-241 ve 28.03.2012 gün 2012/19-55-2012-249 sayılı kararları). Davacı, açtığı davada başlangıçta fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak belirttiği miktarı yargılama aşamasında bilirkişi raporuyla asıl miktar belirlendikten sonra zamanaşımı süresinde ıslah ederek bedel arttırım talebinde bulunma imkanına sahiptir. Ancak ıslah ile bedel arttırma yükümlüğü yasada ön görülmemiştir. Zamanaşımı süresi içerisinde davacı bedel artırım talebinde bulunabilir. Mahkemece ıslah için davacı tarafa birden fazla süre verilmiş ise de bu süreler HMK 94. maddesinin uygulanmasını gerektirecek nitelikte değildir. Sürenin kesin olduğu belirtilmemiş ve sonuçları hatırlatılmamıştır. Bu yöne ilişkin istinaf talebi yerinde değildir. KTK’nın 109/2.maddesine göre “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar. Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.” Dava konusu kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 89 ve 66 maddelerine göre, ceza dava zamanaşımı 8 yıldır. Kaza tarihi olan 27/04/2010 tarihi ile dava tarihi olan 15/03/2011 tarihi ve ıslah tarihi olan 13/01/2017 tarihi dikkate alındığında 8 yıllık ceza dava zamanaşımının dolmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, davalı tarafın zamanaşımına yönelik istinaf iddia ve itirazı yerinde değildir. KTK’nın 3. maddesinde, “İşleten: Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı Kanun’un 85/1. maddesine göre “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar. ” maddenin son fıkrasına göre ise “işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” İşletenin bu sorumluluğu bir tehlike sorumluluğudur. 2918 sayılı KTK’nın 3. maddesinde işleten sıfatının belirlenmesinde şekli ve maddi ölçüt olmak üzere iki ayrı ölçüden yararlanılmıştır. Şekli ölçüye göre trafik sicilinde malik görülen kişi işletendir. Maddi ölçüye göre ise trafik sicilinde adı geçen kişinin önemi bulunmamakta olup önemli olan araç üzerindeki fiili hakimiyet, araçtan ekonomik yarar sağlama, masraf ve rizikolara katlanma gibi ölçütlerdir. İşletenin belirlenmesinde doktrin ve Yargıtay’ın kabul ettiği görüş maddi ölçüdür (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 28/02/2019 tarih, 2016/6712 E. ve 2019/2237 K. sayılı kararı). Somut olayda kazaya karışan araç için ibraz edilen kira sözleşmelerinin incelenmesinde aracın bir aylık kısa süre için kiralandığı anlaşılmakla davalı malikin işleten sıfatıyla sorumluluğu devam edeceğinden bu yöndeki istinaf talebi yerinde değildir. Mağdur çocukların araç içinde emniyet kemerlerinin bağlı olarak yolculuk etmeleri sorumluluğu sürücüye ait olup araç içinde bulunmayan annenin müterafik kusuru olamayacağından bu yöndeki istinaf talebi yerinde değildir. Maluliyet tespiti ATK tarafından doğru yönetmelik uygulanarak belirlendiğinden tıp biliminde olan gelişmeler nedeniyle gözün iyileşebilme ihtimaline ilişkin varsayıma dayalı yeniden rapor alınmasına yönelik istinaf talebi yerinde değildir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2015/10058 Esas ve 2018/4639 Karar sayılı kararında, “… Davacının davaya konu kaza nedeniyle oluşan maluliyet oranının belirlenmesi bakımından alınan, adli tıp uzmanı bilirkişinin 04.04.2011 tarihli raporuyla, davacının maluliyet oranı % 25 olarak saptanmış; davalı tarafın itirazları üzerine, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’ndan alınan 06.03.2013 tarihli raporda ise, maluliyet oranı % 30 olarak tespit edilmiş; hükme esas alınan hesap bilirkişi raporunda, % 30 oranındaki maluliyet için tazminat hesabı yapılmıştır. Davacının maluliyet oranına ilişkin olarak alınan ilk rapor tüm taraflara tebliğ edilmiş; davacı vekiline rapora karşı beyanda bulunmak üzere verilen iki haftalık sürede ve sonrasında davacı taraf bu rapora karşı herhangi bir itirazda bulunmamış; sadece davalı yanın itirazı nedeniyle yeniden maluliyet raporu alınmıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “bilirkişi raporuna itiraz” başlıklı 281/1. maddesinde; “Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler” düzenlemesine yer verilmiştir. Usulüne uygun biçimde raporun tebliği üzerine, rapora itiraz hakkı bulunan tarafların bu haklarını kullanmamış olması halinde ise, karşı taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşacağı izahtan varestedir. Bu durumda mahkemece; 04.04.2011 tarihli maluliyet oranının belirlenmesine ilişkin bilirkişi raporu kendisine tebliğ edilen davacı vekili tarafından rapora itiraz edilmediği, anılan rapordaki % 25 maluliyet oranı yönünden davalı taraf lehine usuli kazanılmış hak oluştuğu gözetilmek suretiyle, % 25 maluliyet oranına göre işgöremezlik tazminatı hesabının yapılması hususunda, hesap bilirkişisinden ek rapor alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle, % 30 maluliyet oranına göre hesaplama yapan rapora göre tazminata hükmedilmesi doğru görülmemiştir.” belirlemesinde bulunulmuştur. Somut olayda, davacı taraf vekili13/06/2014 tarihinde ilk bilirkişi heyetinin raporuna karşı verdiği itiraz dilekçesinde “bir kesinleşmeye ya da davalılar ile diğer sorumlular lehine usuli kazanılmış hakka vücut vermemek bakımından, raporda yer alan ve aleyhimize olabilecek hesaplama hataları ile diğer maddi hatalar açısından rapora itiraz etmekteyiz. Yani, söz konusu bilirkişi raporunda yer alan ve aleyhimize olan hususları (her türlü tespit, inceleme, değerlendirme ve hesaplama hatalarını) kabul etmediğimizi ve bilirkişi raporuna itiraz ettiğimizi de beyan ederiz.” şeklinde beyanda bulunmuş, hesaplamanın hangi kısmına, hangi gerekçe ile itiraz ettiklerini açıklamamıştır. 25/09/2014 tarihli davalı vekillerinin 02/05/2014 tarihli bilirkişi raporuna itirazlarına beyan dilekçesinde ise rapordaki hesaplama yöntemine davalıların yaptığı itirazın gerçeğe aykırı olduğunu açıklamıştır. Davacılar vekili itiraz dilekçesinde raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep etmemiş olmakla davalı lehine usulü kazanılmış hak doğmuştur. Davalı tarafın itirazları üzerine ikinci bilirkişi heyetinden alınan rapor hesaplamaya olay tarihindeki yaşından itibaren başladığından daha yüksek bedel çıkmış davacı da bu miktar üzerinden ıslah yapmıştır. Her iki mağdurun olay tarihinde ilköğretim çağında olmalarına rağmen geçici iş göremezlik de 2. raporda hesaplanmıştır. Bu durumda Mahkemece davalı lehine oluşan usuli hak gözetilerek ilk rapora göre hüküm kurulması gerekirken ıslah esas alınarak hüküm kurulması doğru olmamıştır. Bu nedenle davalı lehine usuli kazanılmış hak göz önüne alınarak ilk raporda belirlenen 200.640,37 TL maddi tazminat tutarından %20 hatır indirimi yapılarak hesaplanan 160.512,37 TL alarak maddi tazminat için davanın kabulüne, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş; Hatır indirimi nedeniyle tazminattan indirilen miktar, yasal düzenlemelerden kaynaklanan hakkaniyet indirimi mahiyetinde olduğundan istinaf talep eden davalı lehine bu kısım üzerinden vekalet ücretine ve yargılama giderine hükmedilmemiştir. Sonuç olarak davalı … vekilinin davacı … aleyhine istinaf başvurusunun HMK’nın 352/1-b maddesi gereğince reddine; davacı … aleyhine istinaf başvurusunun kısmen kabul kısmen reddine HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesi kararı düzeltilerek aşağıda yazılı olduğu şekilde esas hakkında yeniden hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: A-Davalı … vekilinin davacı … aleyhine istinaf başvurusunun HMK’nın 352/1-b maddesi gereğince reddine; Davacı … aleyhine istinaf başvurusunun kısmen kabul kısmen reddine, Yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının, HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmek üzere KALDIRILMASINA, Buna göre: 1-Davacının davasının 6100 sayılı HMK kapsamında 26. maddesi uyarınca kısmen kabulü-kısmen reddi ile; A) Davacı … lehine 160.512,37 TL maddi tazminatın davalılardan …/… (ölen … mirasçıları) ile davalı …’den kaza tarihi olan 27/04/2010 tarihinden itibaren işleyecek, davalılardan … Sigorta A.Ş yönünden (sigorta poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) dava tarihi olan 15/03/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacı …’ya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, B) Davacı … lehine 115,31 TL maddi tazminatın davalılardan …/… (ölen … mirasçıları) ile davalı …’den kaza tarihi olan 27/04/2010 tarihinden itibaren işleyecek, davalılardan … Sigorta A.Ş yönünden (sigorta poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) dava tarihi olan 15/03/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacı …’ya verilmesine, C) Davacı … Okutucunun talebinin reddine, D) Davacı …nun talebinin reddine, E) Davacıların fazlaya ilişkin taleplerinin reddine, 2- 6100 sayılı HMK gereğince ve Harçlar Kanunu uyarınca karar ve ilam harcı olan 10.964,59TL ‘nin davacı tarafça peşin olarak yatırılan 118,80 TL ile ıslah harcı olan 930,00 TL olmak üzere toplam 1.048,80 TL harcın mahsubu ile bakiye 9.915,79 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile Hazine’ ye gelir kaydına, mahsup edilen 930,00 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara iadesine, başvuru ve vekalet suret harcının davacılar üzerinde bırakılmasına, 3- 6100 sayılı HMK gereğince bilirkişi ücreti, tebligat gideri, posta masrafı olan 5.568,95 TL yargılama giderinin davanın red ve kabul durumu nazara alınarak takdiren 4.377,93 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara ödenmesine, bakiye kısmının davacılar uhdesinde bırakılmasına, 4- Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre ve 6100 sayılı HMK gereğince belirlenen 19.198,66 TL nispi vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine, 5-Davalılar kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre ve 6100 sayılı HMK gereğince red edilen miktar üzerinden belirlenen 6.940,08 TL nispi vekalet ücretinin davacılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davalılara verilmesine, 6- 6100 sayılı HMK m. 333 uyarınca dosyaya yatırılan, sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine,
B-İSTİNAF İNCELEMESİ BAKIMINDAN; 1-Davalı … tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar harcının, istem halinde İlk Derece Mahkemesi tarafından kendisine iadesine, 2-İstinaf aşamasında davalı … tarafından yapılan 76,75 TL posta ve tebligat giderinden ibaret yargılama gideri ile 121,30 TL istinaf başvuru harcının davacı …’dan tahsili ile adı geçen davalıya verilmesine, 3-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 4-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 361. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesine hitaben verilecek temyiz dilekçesi ile temyiz yasa yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.24/06/2021