Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2019/1122 E. 2021/821 K. 29.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2019/1122
KARAR NO: 2021/821
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 26/12/2018
NUMARASI: 2016/710 Esas – 2018/1222 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
KARAR TARİHİ: 29/04/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 15/07/2015 tarihinde davalıların işleteni, maliki ve sigortacısı oldukları yolcu otobüsünün kaza yapması sonucu müvekkilinin kardeşi …’ın vefat ettiğini, kendisinin de ağır olarak yaralandığını, müvekkilinin malul kaldığı ve işgücü kaybı yaşadığını, müvekkilinin çektiği maddi ve manevi zararlara karşılık, 10.000,00 TL maddi, 30.000,00 TL manevi tazminatın, davalı … yalnızca maddi tazminattan sorumlu olarak, davalılardan tahsilini talep ve dava etmiş, 26/11/2018 tarihli ıslah dilekçesi ile 5.000,00 TL olarak talep etmiş olduğu kalıcı işgöremezlik tazminatını 113.890,21 TL’ye yükseltmiştir. Davalı … A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; Araç sürücüsünün kazanın meydana gelmesinde kusuru olmadığını, müvekkilinin sorumluluğunun bulunmadığını, davacının müterafik kusurun incelenmesi gerektiğini, manevi tazminat taleplerinin fahiş olduğunu, davacının ödeme alıp almadığının ilgili yerlerden sorulmasını, ceza dosyasının bekletici mesele yapılması gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının uğradığı zarar ile müvekkiline isnat edilen haksız fiil arasında illiyet bağı olmadığını, manevi tazminatında şartlarınında oluşmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Başvuru şartının yerine getirilmediğini, davacının tanzim edilmiş bir yolcu bileti sunmadığını, SGK tarafından yapılmış bir ödeme varsa mahsubunun gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “Davanın kısmen kabulü ile 4.044,03 TL geçici iş göremezlik tazminatı ve 113.890,21 TL kalıcı iş göremezlik tazminatı olmak üzere toplam 117.934,24 TL maddi tazminatın (davalı … dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizle ve sigorta poliçe limitiyle sınırlı sorumlu olmak üzere) kaza tarihi olan 15/07/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin maddi tazminat talebinin reddine, Davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 12.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 15/07/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılar … Ltd. Şti.’nden müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat talebinin reddine, ” karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı … A.Ş. vekili ile Davalı … vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı … A.Ş. vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Dosyada alınan 20/06/2018 tarihli bilirkişi kök rapora 20/07/2018 tarihinde sunmuş olduğu itirazlar doğrultusunda, 01/11/2018 tarihinde düzenlenen ve yerel mahkemenin hükme esas aldığı ek bilirkişi raporunun itirazları dikkate alınmadan düzenlendiğini, kusur raporu alınmadan araç sürücüsünün % 100 kusurlu olduğu varsayımı ile aktüer rapor düzenlendiğini, davacının emniyet kemeri takıp takmadığı hususunun irdelenerek kusurun hesaplanması gerektiğini, kök bilirkişi raporunda davacının iş göremezlik tazminatı hesabının asgari ücret üzerinden yapılması gerektiğini belirtmiş olsa da hükme esas alınan 01/11/2018 tarihli ek bilirkişi raporunda davacının kaza tarihindeki geliri aylık net 4.000,00 TL yani asgari ücretin 2,23 katı kabul edilerek hesaplama yapılmasının hukuka ve dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, davacının müterafik kusuru değerlendirilmeden manevi tazminata ilişkin hüküm kurulmasının hatalı olduğunu belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesi özetle; Kusur raporunun kendilerine tebliğ edilmediğini, maluliyet raporunun doğru mevzuat hükümlerine uygun olmadığını, gecici iş göremezlik tazminatından SGK’nın sorumlu olduğunu, hesaplamada PMF 1931 yaşam tablosunun kullanılmasının doğru olmadığını, ek bilirkişi raporunda hiç bir dayanak yok iken asgari ücretin 2,71 katı üzerinden hesaplama yapılmış olmasının hatalı olduğunu, davacının müterafik kusurunun değerlendirilmediğini, aktüer bilirkişinin uzman olmadığını, işleyecek – gelecek dönem zararına faiz işletilmesinin kabulü mümkün olmadığından, bu şekilde yapılan hesaplama sonucu ıslah yada rapor tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiğini belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, ölümlü – yaralamalı trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Dosya kapsamından, 15/07/2015 tarihinde dava dışı … sevk ve idaresindeki … plakalı davalı … A.Ş.’ye ait otobüsün tek taraflı olarak yaptığı ölümlü ve yaralamalı trafik kazasında otobüste yolcu olarak bulunan davacının yaralandığı, sürekli ve geçici iş göremezliğine ilişkin maddi tazminat ve manevi tazminat istem ile elde ki davayı açtığı anlaşılmaktadır. Davacı vekili 12/10/2016 sistem kayıt tarihli dilekçesi ile maddi tazminat talebinin, müvekkilinin geçirdiği trafik kazası nedeniyle kaç gün iş ve gücünden yoksun kalacağının tespiti neticesinde iyileşme süresi boyunca yoksun kaldığı zararlarını ve geçirdiği trafik kazası nedeniyle vücut bütünlüğünde meydana gelen kalıcı hasarlar nedeniyle yoksun kalacağı zararlarını kapsamakta olduğunu açıklamış, 28/02/2017 tarihli dilekçesi ile de; 10.000,00 TL maddi tazminatın, 5.000,00 TL’sinin kalıcı işgöremezlik ve 5.000,00 TL’sinin geçici işgöremezlik tazminatına yönelik olduğunu açıklamıştır.Anayasa Mahkemesinin 17/07/2020 tarih ve 2019/40 Esas ve 2020/40 Karar sayılı Kararı ile “Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. maddesinin birinci cümlesinin “…bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir.” Bölümünde Yer Alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi, ikinci cümlesinde yer alan “…ve genel şartlarda…” ibaresinin, b) Kanun’un 92. maddesinin (i) bendi “Bu Kanun çerçevesinde hazırlanan zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları ve ekleri ile tanımlanan teminat içeriği dışında kalan talepler.” ibaresinin, Anayasa’nın 5., 13., 17., 35. ve 48. maddelerine aykırı olduğundan oy çokluğu ile iptallerine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmi Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usuli müktesep hakkın istisnası olduğu ve uyuşmazlığa dair iptal kararının diğer mahkemelerde derdest olan davalar bakımından da uygulanması gerekir (Yargıtay HGK’nun 16.05.2018 tarih, 2017/20-1121 Esas 2018/1104 Karar sayılı kararı, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 24.06.2020 tarih, 2020/1029 Esas ve 2020/6255 Karar sayılı kararı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Üyesi …, Anayasa Mahkemesi’nin Karayolları Trafik Kanun’uda Vermiş Olduğu İptal ve Ret Kararının Sonuçları, sayfa 12). Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin 17/07/2020 tarih ve 2019/40 E. ve 2020/40 K. sayılı kararı ile Karayolları Trafik Kanunu’nun 90 ve 92.maddeleri ile ilgili olarak vermiş olduğu iptal kararının Dairemiz içinde bağlayıcı olduğunun, somut norm denetimi içerdiğinden istinaf aşamasında bulunan ve henüz kesinleşmeyen eldeki uyuşmazlık bakımından da uygulanması gerektiğinin kabulü gerekir. Somut uyuşmazlıkta, ZMSS poliçesinin başlangıç tarihi 09/07/2015, kaza tarihi ise 15/07/2015 olup yeni Genel Şartların 2918 sayılı KTK’ya aykırı olmayan hükümleri ile KTK’nın değişik 90 ve 92.maddeleri yürürlüktedir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanun’unun 90. maddesinin birinci cümlesinde yer alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresinin ve ikinci cümlesinde yer alan “…ve genel şartlarda…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir. Bunun sonucu olarak Yeni Genel Şartların ” Ek 1. Değer Kaybı Hesaplaması”, “Ek:2 Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Hesaplaması” ve ” Ek:3 Sürekli Sakatlık Tazminatı Hesaplaması” başlıklı kısımlarında ki tazminatın belirlenmesine ilişkin esaslar artık uygulanmayacak; Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası kapsamındaki tazminatlar, öncelikle Karayolları Trafik Kanunu, bu kanunda yer almayan hususlarda ise Türk Borçlar Kanun’un haksız fiile ilişkin hükümlerinde ki usul ve esaslara göre belirlenecektir. Her iki Kanun da hüküm bulunmayan hallerde ise Yargıtay’ın içtihatları uygulanacaktır. Buna göre tazminat hesaplarında bakiye ömrün belirlenmesinde Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda bahsedilen kararı sonrasında vermiş olduğu güncel 14/01/2021 tarih, 2020/2598 E. ve 2021/34 K. sayılı kararı gereğince TRH 2010 tablosu uygulanacaktır. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 02/03/2020 tarih, 2019/3713 E. ve 2020/2420 K. sayılı kararı). İlk Derece Mahkemesince hesaplamada PMF 1931 yaşam tablosunun kullanılmış olup, yukarıya aktarılan Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin görüş değişikliği içeren emsal kararına uygun olarak TRH yaşam tablosu esas alınarak hesaplama yapılması gerektiğinden bu yöne ilişkin istinaf talebi yerindedir. Maluliyete ilişkin alınacak raporların nasıl düzenleneceğine ilişkin ne Karayolları Trafik Kanun’un da ne de Türk Borçlar Kanun’unda düzenleme yapılmamış, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin içtihatları ile kaza tarihine göre dönemsel olarak uygulanması gereken Yönetmelikler açıklanmıştır. Buna göre maluliyete ilişkin alınacak raporların, kaza tarihi 11.10.2008 tarihinden önce ise Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11.10.2008 tarihi ile 01.09.2013 tarihleri arasında Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01.09.2013 tarihinden sonrada Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğine uygun olarak düzenlenmesi gerekecektir (Benzer yönde Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 16/06/2020 tarih, 2018/3614 E. ve 2020/3544 K., 28/01/2020 tarih, 2018/3470 E. ve 2020/153 K.sayılı kararları). İlk Derece Mahkemesince ATK’dan alınan 03/01/2018 tarihli maluliyet raporunda davacı …’ın 15.07.2015 tarihinde geçirmiş olduğu trafik kazasına bağlı yaralanması nedeni ile Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre %16.0 iş gücü kaybı olduğu, iyileşme (iş göremezlik) süresinin olay/kaza tarihinden itibaren 1.5 (bir buçuk) aya kadar uzayabileceği bildirilmiştir. Maluliyet Tespit İşleri Yönetmeliği 01/09/2013 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, 4.maddesinin k bendinde maluliyet tanımına yer verilmiştir. Buna göre ” Maluliyet: Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını, (c) bendi kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün en az %60’ını veya vazifelerini yapamayacak şekilde meslekte kazanma gücünü kaybetme hali” olarak tanımlanmış yine Yönetmeliğin sigortalıların çalışma gücü kaybı tespitini düzenleyen 9 ve 10 maddelerinde %60 maluliyet ve üzeri için maluliyet tespitine ilişkin esaslar düzenlenmiştir. Başka bir ifadeyle bu yönetmelik sadece %60 maluliyet ve üzeri için hükümler ve ekli cetvel içermekte olup %60’ın altında maluliyet bulunması halinde bu Yönetmelik hükümlerinin uygulanması olanaklı değildir. Yine Yönetmeliğin 23.maddesi ile Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğinde yer alan; çalışma gücü kaybı, vazife malullüğü, harp malullüğü ile erken yaşlanma durumlarının tespiti ile ilgili tüm hükümler yürürlükten kaldırılmış düzenlemesine yer verilerek Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin tümden kaldırılmadığı anlaşılmaktadır. Keza ek cetveller ilişkin yeni bir düzenleme de yapılmamıştır. Sonuç olarak davacının maluliyetinin %60’ın altında olması ve kaza tarihine göre uygulanması gereken Maluliyet Tespit İşleri Yönetmeliği hükümlerine göre maluliyet belirlenirken aynı cetvellerin (Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine ekli cetveller) esas alınması gerektiğinden maluliyetin tespitinde Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin uygulanmış olmasının, maluliyet oranına bir etkisi olmayacağından hükme esas alınan maluliyet raporunda usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Davacının, kaza nedeniyle oluşan ve geleceğe yönelik kalıcı işgöremezlikten kaynaklanan zararının hesabında, kaza tarihi itibariyle elde ettiği gelirin belirlenmesi, tazminatın doğru tespitinde önemli bir yer tutmaktadır. Somut uyuşmazlıkta; davacının kazadan önce aşçı olarak çalıştığı ileri sürülmüş, davacı tanığı …, 2014-2015 tarihlerinde davacı ile Karaköy’ deki …’nda çalıştıklarını beyan etmiştir. SGK’dan gelen müzekkere yanıtına göre davacının en son 2014 yılı kayıtlı çalışması olup, İstanbul Lokantacılar Esnaf Odasınca 2017 yılı için 2.400,00 – 2.500,00 TL, … tarafından 2016 yılında 2.700,00 – 4.500,00 TL, Tasfed tarafından yıl açıklanmaksızın 1.200,00 TL – 6.500,00 TL maaş alınabileceği açıklanmıştır. Dosyada 26/06/2018 tarihli kök ve 01/11/2018 tarihli ek aktüer raporu düzenlenmiş olup; Kök raporda asgari ücret üzerinden ve ek raporda … ve … tarafından bildirilen ücretler hesaba katılmadan, … tarafından bildirilen maaşlar ((2.700,00+4.500,00)/2 = 3.600,00 TL) ortalaması alınarak 2.7155 katsayı üzerinden hesaplama yapılmış, İlk Derece Mahkemesince ek rapor hükme esas alınarak karar verilmiştir. Yapılan hesaplama kaza tarihindeki maaş verilerine ilişkin olmadığı gibi mahkemece davacının çalıştığı tanık ifadesinde geçen işyerinden kaza tarihi ve öncesi itibarıyla aldığı maaşın ne olduğu araştırılmaksızın ek rapora itibar edilerek karar verilmesi doğru olmamıştır. Mahkemece kusur raporu alınmamış ise de aynı olay nedeniyle Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/684 E. nolu aynı kazaya ilişkin, davalı tarafta dosyamız davalılarının yer aldığı, dosyasına sunulan 26/02/2018 tarihli kusur raporunda, … plakalı müteveffa otobüs sürücüsü …’ nün % 100 oranında kusurlu olduğu görüşü açıklanmıştır. Davacının tek taraflı kaza yapan …. plakalı araçta yolcu konumunda bulunduğu dosya kapsamından anlaşılmakla kusurun tespiti yolcu olan davacı için sonuca etkili etkili değildir. Bu durumda kaza tespit tutanağı, ceza mahkemesince alınan bilirkişi kusur raporu ile Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/684 E. nolu dosyasından alınan kusur raporunun birbirlerini doğrular nitelikte olmasına, yolcu olan davacının kusura bir etkisinin olmayacağına göre mahkemece ayrıca kusur raporu alınmamış olmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından davalının kusura yönelik istinaf itirazı yerinde değildir. Davalılar vekilinin, davacının emniyet kemerinin takılı olmaması nedeniyle kusurlu olduğu yönündeki istinaf itirazının incelenmesinde; Emniyet kemeri takılı olmaması müterafik kusur olarak değerlendirilebilir. Ancak kazaya ilişkin tutulan trafik kazası tespit tutanağında yolcu olan davacının emniyet kemeri takmadığına ilişkin bir saptama yoktur. Bu halde müterafik kusur uygulaması yapılmamış olmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır. 2918 sayılı KTK 98. maddesinde SGK’nun sorumlu olduğu tedavi giderleri açıkça sayılmış olup bu giderler kapsamında geçici iş göremezlik tazminatının bulunmadığı açıktır. Yeni Genel Şartların A.5.b maddesinde açıklanan sağlık giderleri teminatının Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmesi ile aynı yönde değişiklik 2918 sayılı KTK’da yapılmadığından yukarıya aktarılan Anayasa Mahkemesi iptal kararı gereğince yeni Genel Şartların A.5.b maddesi sigorta şirketinin sorumluluğunu daraltan nitelikte olduğundan uygulanamayacaktır. Bu nedenle davalı vekilinin geçici iş göremezlik zararının poliçe teminatı kapsamında olmadığına ilişkin istinaf talebi yerinde görülmemiştir. Bilirkişi teslim tutanağına göre aktüerya hesaplamasını yapan bilirkişinin aktüerya ünvanının bulunduğundan bilirkişinin sıfatına; davacı tarafça, davadan önce davalı … Şirketine herhangi bir başvuru yapılmamıştır. Bu durumda, davalı …, davadan önce temerrüde düşmediğinden dava ve ıslah dilekçesinde talep edilen tazminat miktarlarına faiz başlangıç tarihinin dava tarihi olarak alınması gerektiğinden faiz başlangıç tarihine değinen istinaf talepleri de yerinde değildir. Manevi tazminata ilişkin istinaf talebi bakımından değerlendirme yapıldığında: TBK’nın “manevi tazminat” başlıklı 56/2.maddesinde “Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.” şeklinde düzenleme yer almaktadır.Bu yasal hüküm gereğince, hükmedilecek para, zarara uğrayanda manevi huzur duygusunu doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer işlevi olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin zararın karşılanması da amaç edinilmemiştir. O halde, tazminatın miktarı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerektiği kadar olmalıdır. Hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Manevi tazminat takdir edilirken, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli, davacının uğradığı zararın kapsamı, davalının sorumluluğunun niteliği, kusur oranları ve özellikle caydırıcı bir etki doğuracak düzeyde olması gerektiği de göz önünde tutularak, meydana gelen trafik kazası sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amacıyla olay tarihindeki paranın alım gücüne uygun düşen tutarlara hükmedilmesi gerekmektedir. Bu açıklamalar çerçevesinde, somut uyuşmazlıkta olay tarihi, kazanın oluş şekli, kusur durumu ile tarafların dosyaya yansıyan ekonomik ve sosyal durumları, yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte dikkate alındığında mahkemece belirlenen manevi tazminat miktarının hakkaniyete uygun ve yeterli olduğu kanaatine varılmış ve bu yönde ki istinaf itirazının reddine karar verilmiştir. Açıklanan nedenlerle, davalı … A.Ş. vekili ile davalı … vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın yukarıda belirtilen şekilde işlem yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davalı … A.Ş. vekili ile Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf karar harcının istek halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-Davalı … A.Ş. ile davalı … tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.29/04/2021