Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2018/805 E. 2020/683 K. 11.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO : 2018/805
KARAR NO : 2020/683
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi
KARAR TARİHİ: 14/11/2017
NUMARASI : 2015/211 Esas – 2017/1213 Karar
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)
KARAR TARİHİ: 11/06/2020
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 12.03.2011 tarihinde müvekkili … yolcu olarak bulunduğu … plakalı ticari taksinin Şenol Güneş Bulvarı üzerinde seyir halindeyken davalı sürücü … kullandığı … plakalı araçla çarpıştığını, davalı sürücünün kazanın meydana gelmesinde asli ve tam kusurlu olduğunu, müvekkilinin ameliyatlar ve tedavi süreci sonucunda halihazırda kolunda kalıcı bir hareket kısıtlılığı mevcut olup, müzisyen olan müvekkilinin bu hareket kısıtlılığı sebebiyle işini icra ederken hayli zorlanmakta olup omzunun elverdiği sınırlar içerisinde mesleğini icra etmeye çalıştığını ancak keman çalamadığını, olaydan sonra 5 ay kadar çalışamayıp uzun bir tedavi süreci geçirdiğini, geçici ve sürekli maluliyet nedeniyle zarara uğradığını, … Hastanesi’nde ameliyat için ödedikleri ücret için şimdilik 1.000,00 TL, fazlaya ilişkin talep ve dava haklarız saklı kalmak kaydı ile toplam 10.000,00 TL maddi tazminatın sigorta şirketi yönünden dava, davalı … yönünden olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte her iki davalıdan müştereken ve müteselsilen tahsiline, 40.000,00 TL manevi tazminatın ise olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı …Şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; söz konusu kaza ile ilgili davadan önce müvekkil şirkete müracat edilmediğini, herhangi bir hasar dosyası açılmadığını, olaya karışan … plakalı aracın müvekkil sigorta şirkete 11.02.2011-2012 tarihler arası 39115733 numaralı Karayolu Motorlu Zorunlu Mali Mesuliyet (Trafik) Sigorta poliçesinde belirtilen azami limitlerle ve sigortalının kusur oranında maddi tazminat ile yükümlü olduğunu, trafik poliçesi için teminat limiti 200,000.00 TL olup manevi tazminat talebi poliçe kapsamında olmadığı, müvekkil şirketin düzenlenen poliçe sebebiyle sigortalı araç sürücüsünün kusur oranında sorumlu olduğunu kusur tespitin yapılması gerektiğini, kaza sonucu üçüncü kişinin malul kalması söz konusu olduğu takdirde sigortacı sigorta poliçesinde belirtilen azami limitlerle ve sigortalının kusur oranında malul kalanlara tazminat ödemekle yükümlü olduğunu bildirmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin ikametgahına göre yetkili mahkemenin Karatay Konya olduğundan görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, davanın müvekkilinin şahsına husumet yönlendirilemeyeceğini, husumet açısından davanın reddini talep ettiğini ayrıca olayın 12/03/2011 tarihinde gerçekleştiğini dava tarihi olan 06/04/2015 tarihine kadar 1 ve 2 yıllık süre geçtiğini, davacı ceza davası da açmadığı için uzamış zamanaşımı da söz konusu olmayacağını, kaldı ki davacının davadan ve şikayetten vazgeçmesi feragati olduğunu, dolayısıyla uzamış zamanaşımı kesinlikle sözkonusu olamayacağından davanın zamanaşımından dolayı reddi gerektiğini ve davanın …A.Ş’ye ihbar edilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince, “Davanın kısmen kabulüne, maddi tazminat yönünden davanın feragat nedeniyle reddine, manevi tazminat yönünden 11.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 12.03.2011 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalı … alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, ” karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı … vekili istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; usule yönelik yetki, görev, husumet, zamanaşımı, harç tamamlanmaması ve hak kaybı sebeplerine ilişkin cevap ve diğer dilekçelerindeki itirazları tekrar ederek davanın usulden reddi gerektiğini ve esasa ilişkin istinaf itirazlarında ise; davacının dava konusu rahatsızlığı ile ilgili olarak tedavi gördüğü bütün hastanelerden şifa ile taburcu olduğunu, davacı da bir özür- bir işgöremezlik durumu –bir hasar varsa bile bunun sebebinin kaza olmadığını, fizik tedaviyi ihmal ettiğini, davacının … Hastanesinde 2013 yılında ameliyat olmadan önce herhangi bir özürlülük durumu bulunmadığını, ameliyat sebebiyle özürlü kaldığından 2015 yılında özürlülük-engellilik raporu aldığını, davacının kendi kusur ve eylemi ile gereksiz bir ameliyat olarak bu duruma sebebiyet verdiğini, hiç kimse kendi kusurundan hukuksal bir yarar elde edemeyeceğini, hükmedilen manevi tazminatın tarafların mali ve sosyal durumuna göre fahiş olduğunu, talep edilen faiz oranı ve işletilme tarihi haksız olduğunu, tazminata kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren ve yasal faiz işletilebileğini, kusur raporuna ve ATK maluliyet raporuna olan itirazlarının dikkate alınmadığını, delillerinin eksik toplandığını, manevi tazminat açısından müvekkil lehine hükmedilen nispi vekalet ücretinin eksik ve hatalı hesaplandığını belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, yaramalı trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat isteğine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince ihtiyati hacze itirazın reddi kararının yasaya ve dosya içeriğine uygun olup olmadığına ilişkindir. Dosya kapsamından, 12/03/2011 tarihinde davalı sigorta şirketinin ZMSS poliçesi ile sigortalı ve davalı … sürücülüğünü yaptığını … plakalı aracın davacının yolcu olarak bulunduğu, … plakalı ticari taksiye çarpmasıyla meydana gelen trafik kazasında davacı yaralandığı anlaşılmaktadır. TTK’nın 1483 ve devamı maddelerinde “zorunlu sorumluluk sigortalar”ın düzenlendiği, 4. maddesinde, bu kanundan doğan hukuk “davalarının” ticari dava sayıldığı, 5/2. maddesinde, bir yerde ticaret mahkemesi varsa asliye hukuk mahkemesinin vazifesi içinde bulunan ve bu kanunun 4. maddesi hükmünce ticari sayılan “davalara”, ticaret mahkemesinde bakılacağı hususları düzenlenmiştir (Aynı yönde Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 24.09.2018 tarih, 2015/ 15145 E. ve 2018/8091 K. sayılı kararı).Somut uyuşmazlıkta davacı gerçek kişi tarafından davalının haksız fiili nedeniyle tazminat talep edilmiş ise de diğer davalı sigorta şirketinin sorumluluğu sigorta hukukundan kaynaklanmaktadır. Sigorta hukuku 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6.kitabında 1401 ve devamı maddelerinde düzenlendiğine göre ihtilafın ticari dava olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda uyuşmazlığın çözümünde görevli mahkeme, Asliye Ticaret Mahkemesi olduğundan göreve ilişkin istinaf itirazı yerinde değildir. 6100 sayılı HMK’nın genel yetkiyi düzenleyen 6. maddesinin birinci fıkrasına göre; “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.”. Yine aynı Kanunun 16. maddesinde ise “Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.” hükmü yer almaktadır. Diğer taraftan 2918 sayılı KTK’nın 110. maddesinde ise “Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentanın bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vukuu bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir.” ifadesine yer verilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın haksız fiillerde yetkiyi düzenleyen 16. maddesinde HMK’nın 7/1-2. cümlesindeki düzenleme anlamında kesin yetki söz konusu değildir. Haksız fiil halinde HMK’nın 16. maddesi gereğince birden fazla mahkemenin yetkili kılınarak davacıya bir seçimlik hak tanınmış olduğu göz önüne alındığında, davacı, bu mahkemelerden birinde dava açmak hususunda seçimlik hakka sahiptir. Davacı, davasının bu genel ve özel yetkili mahkemelerden hiç birisinde açmaz ve yetkisiz bir mahkeme de açarsa, o zaman seçme hakkı davalılara geçer. Somut olayda, haksız İstanbul Anadolu Ümraniye’de meydana gelmiştir. Dolayısıyla, davacının birden çok mahkemenin yetkili olduğu ve kesin yetki kuralının bulunmadığı bu davada davayı haksız fiilin bulunduğu yer mahkemesinde açarak yetkili mahkemeyi seçmiş olduğu anlaşıldığına göre yetkiye ilişkin istinaf itirazı da yerinde değildir. Haksız fiil sonucu çalışma gücü kaybının olduğu iddiası ile bir talepte bulunulması halinde zararı kapsamının belirlenmesi açısından maluliyetin varlığı ve oranının belirlenmesi gerekir. Bu belirlemenin yapılabilmesi için Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden maluliyet raporu alınmalıdır. Maluliyete ilişkin alınacak raporların olay tarihlerine göre; 11.10.2008 tarihinden önce Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11.10.2008 ila 31.08.2013 tarihleri arasında Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01.09.2013 ile 31.05.2015 tarihleri arasında Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği, 01.06.2015 tarihinden sonra ise Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkındaki Yönetmelik hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Somut uyuşmazlıkta; hükme esas alınan 19/04/2017 tarihli ATK tarafından düzenlenen raporun kaza tarihine göre uygun olan yönetmelik hükümlerine göre, yetkili heyetçe ayrıntılı, gerekçeli ve denetime elverişli olarak düzenlendiği kanaatine varıldığından davalı vekilinin bu yöne değinen istinaf itirazı yerinde görülmemiştir. 2918 sayılı KTK’nın 109/1. maddesinde “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar” hükmüne, yine aynı Kanun’un 109/2. maddesinde ise “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir” hükmüne yer verilmiştir. Söz konusu hüküm, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturması yeterli görmekte, fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış, bir ceza davasının varlığı, hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır. Somut olayda 12/03/2011 kaza ve 26/02/2015 dava tarihine göre zamanaşımına süresi dolmadığından davalı vekilinin zamanaşımına ilişkin istinaf itirazı yerinde değildir.Kaza ile ilgili ceza dosyası kapsamında alınan kusur raporu ile yine bu raporu da değerlendiren Mahkemece alınan kusur raporlarının aynı/benzer tespitleri, maddi olguları içerdiği ve sanık olarak yargılanan davalı …’un mahkumiyetine karar verildiği ve Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiği nazara alındığında, davalının husumete ve kusura ilişkin istinaf talebi yerinde görülmemiştir.TBK’nın “manevi tazminat” başlıklı 56/1.maddesine göre, “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. “TBK’nın 56/1. maddesi gereğince, hükmedilecek para, zarara uğrayanda manevi huzur duygusunu doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer işlevi olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin zararın karşılanması da amaç edinilmemiştir. O halde, tazminatın miktarı onun amacına göre belirlenmelidir.Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerektiği kadar olmalıdır. Hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.Bu açıklamalara göre, kazanın oluş şekli, kusur durumu, davacının yaralanması, maluliyet oranı ve iyileşme süresi, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesi birlikte değerlendirildiğinde, TBK’nın 56/1.maddesi kapsamında davacı lehine verilen manevi tazminat miktarı, manevi tazminat müessesinin amacına ve hakkaniyete uygundur. Bu nedenle davalı vekilinin bu yöndeki istinaf iddia ve itirazı da yerinde değildir. Davalı vekilinin olayda kusur incelemesi yaptırılması gerektiğine ilişkin istinaf itirazının incelenmesinde davacının çift taraflı kazaya karışan ticari araçta yolcu konumunda bulunması nedeniyle kusurun tespiti yolcu olan davacı için sonuca etkili olmadığından kusura, Haksız fiilde zarar olay tarihinde vuku bulacağından kabul edilen edilen tazminata olay tarihinden itibaren faiz işletileceğinden faizin başlangıç tarihine; Dava dilekçesindeki talebe uygun olarak yasal faiz uygulandığından faizin türüne; dosya kapsamına göre toplanan deliller sübut için yeterli olduğundan eksik incelemeye; AAÜT’nin 10/2 ve 13/3 maddesine göre İlk Derece Mahkemesince manevi tazminatın reddedilen kısmı yönünden nispi vekalet ücreti davacı vekili yararına hükmedilen vekalet ücreti miktarını geçemeyeceğinden vekalet ücretine ilişkin istinaf itirazları da yerinde değildir. Açıklanan nedenlerle; davalı Zehra Uğur vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:1-Davalı … vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Davalı … yönünden; Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 751,41 TL karar harcından peşin alınan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 715,51 TL harcın davalı … tahsili ile Hazineye irat kaydına,3-Davalı … istinaf başvurusu nedeniyle yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere, oy birliği ile karar verildi.11/06/2020