Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2018/641 E. 2020/398 K. 04.03.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2018/641
KARAR NO: 2020/398
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 17/10/2017
NUMARASI: 2016/465 Esas 2017/737 Karar
DAVA: Sigorta (Trafik Sigortası Kaynaklı)
KARAR TARİHİ: 04/03/2020
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkiline … Sigorta Poliçesi bulunan … (… kapı nolu) plaka sayılı araca, davalıya Zorunlu Mali Sorumluluk Poliçesi ile sigortalı bulunan … plaka sayılı aracın (iş makinası) 27/06/2015 tarihinde çarparak verdiği hasar nedeniyle, müvekkilinin sigortalısına 09/10/2015 tarihinde 23.481,56 TL ödeme yaptığını ve sigortalısının haklarına halef olduğunu beyanla 23.481,56 TL rücu tazminatın fazlaya dair ve faiz ve kusur artışından doğan dava ve talep hakları saklı olarak 09/10/2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının dava öncesinde müvekkiline herhangi bir başvurusu olmadığını, bu nedenle dava şartı yokluğundan davanın reddi gerektiğini, müvekkilinin sorumluluğunun poliçe limitleri, poliçe vadesi, sigortalının – sürücünün kusuru, kusur oranı ve maddi zararlarla sınırlı olduğunu, dava konusu hasarın poliçe teminat kapsamına girmediğini, kazanın karayolunda meydana gelmediğini, kazanın meydana geldiği yerin şantiye sahası olduğunu, bu nedenlerle meydana gelen olayın iş kazası olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “Davanın kabulü ile 23.481,56 TL’nin 09/10/2015 tarihinden itibaren değişebilir oranlarda işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine” karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin poliçeden kaynaklı sorumluluğunun poliçe vadesi, poliçe teminatı ve sigortalı aracın kusuru ve kusuru oranı ile sınırlı olduğunu, bilirkişi raporuna göre her iki aracın da %50 kusurunun bulunduğunun tespit edildiğini, bilirkişilerin vermiş olduğu kusur oranlarının isabetli olduğunu, mahkemece buna itibar edilmediğini, zorunlu trafik sigortasında sorumluluğun karayolunda meydana gelen kazalarla sınırlı olduğunu, kazanın şantiye sahasında meydana geldiğini, şantiye sahasının KTK anlamında karayolu olmadığından meydana gelen kaza nedeniyle oluşan dava konusu hasarın poliçe teminatı kapsamına girmediğini belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Dava, trafik kazasından kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkin olup, istinaf açısından uyuşmazlık konusu; HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 2. maddesinde bu Kanunun, karayollarında uygulanacağı belirtildikten sonra, bu kural biraz daha genişletilerek aynı maddenin (a) ve (b) fıkralarındaki durumlarda da uygulanabileceği öngörülmüş; karayolu tanımına girmediği halde genel trafiğin kullanımına açık olan yerler “karayolu gibi” kabul edilmiştir. Bu bağlamda, karayolu dışındaki alanlardan kamuya açık olanlar ile park, bahçe, park yeri, garaj, yolcu ve eşya terminali, servis ve akaryakıt istasyonlarında karayolu taşıt trafiği için faydalanılan yerler ile erişme kontrollü karayolunda ve para ödenerek yararlanılan karayollarının kamuya açık kesimlerinde ve belirli bir karayolunun bağlantısını sağlayan deniz, göl ve akarsular üzerinde kamu hizmeti gören araçların, karayolu araçlarına ayrılan kısımlarında da bu Kanun hükümlerinin uygulanacağı; bu haliyle, toplu trafiğin bulunduğu yerler ile karayoluyla bağlantısı olan yerlerin de bu kapsama alındığı belirtilmiştir. Anılan yasal düzenlemeler gereğince kamunun yararlandığı tüm yollar karayolu tanımı içindedir. Bu açıdan karayolunda taşıt trafiğine kamu yönetimince izin verilip verilmemesi önemli olmayıp fiilen bu amaçla kullanılması yeterlidir. Yine karayolu zemininin asfalt, beton, taş veya toprak olması arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır. Bu açıdan köy, orman, dağ, tarla ve yayla yolları da karayoludur. Karayolları Trafik Kanunu’nun uygulanması için kazanın mutlaka karayolunda meydana gelmesi gerekmeyip karayolu ile bağlantısı olan, karayolu sayılan bir alanda meydana gelmesi halinde de karayolunda meydana gelmiş gibi kabul edilmektedir (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 17/12/2015 tarih, 2014/ 5898 E. ve 2015/ 14368 K. sayılı kararı). Somut olayda kaza şantiye sahası içeresinde meydana gelmiştir. Meydana gelen kaza nedeniyle, kaza tespit tutanağı yerine “Olay Tespit Formu” düzenlenmiştir. Mahkemece alınan kusur raporunda kazaya karışan … (… kapı nolu) plaka sayılı araç sürücüsü ile … plaka sayılı araç sürücüsüne %50-%50 kusur verilmiş, olay yerinin karayolu ile bağlantısı tartışılmamıştır. Mahkemece bu raporda belirlenen kusura göre değil olay tespit formunda ki kaza anlatımına göre davalı araç sürücüsü tam kusurlu olduğu sonucuna ulaşılarak davanın kabulüne karar verilmiştir. Bu durumda Olay Tespit Formu ile kusur raporu arasında çelişki oluştuğu halde bu çelişkinin giderilmesi için başka bir bilirkişiden rapor alınarak taraflara itiraz hakkı tanınmaksızın mahkemenin resen kusur oranını belirleyerek eksik incelemeye dayalı olarak karar vermesi doğru olmamıştır. O halde mahkemece yapılması gereken, kusura ilişkin dosya kapsamında oluşan çelişkin giderilmesi ve kazanın gerçekleştiği yerin, Karayolları Trafik Kanunu kapsamında karayolu ya da karayolu sayılan yerlerden sayılıp sayılamayacağı, karayoluna bağlantısı olan yer olup olmadığı ve olayın trafik kazası kapsamında kalıp kalmadığının tespiti bakımından başka bir bilirkişi refakatiyle olay yerinde keşif yapılarak, rapor alınması ve oluşacak sonuca göre karar verilmesidir.
Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın yukarıda belirtilen şekilde işlem yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere : 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile, yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf başvurusu için yatırılan karar ve ilam harcının istek halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-Davalı vekili tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf talep eden tarafından istinaf aşaması için yatırılan gider avansının yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.04/03/2020