Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2018/4071 E. 2020/3918 K. 11.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2018/4071
KARAR NO: 2020/3918
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 21/12/2017
NUMARASI: 2017/102 Esas – 2017/1548 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)
KARAR TARİHİ: 11/11/2020
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin murisi …’ ın … plakalı araç ile davalı … şirketi tarafından ZMMS poliçesi ile sigortalı bulunan … plakalı araç ile yaptığı kaza neticesinde vefat ettiğini, davalının sigortalısının Muğla 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/617 Esas, 2015/13 Karar sayılı ilamı ile % 100 oranında kusurlu bulunduğunu ve 115 promil alkollü olmasından dolayı da 9 ay hapis cezası ile cezalandırıldığını, vefat neticesinde müteveffanın eşi ve çocuklarının destekten yoksun kaldığını ancak davanın sadece çocuklar için açıldığını, müvekkilleri tarafından davalı … şirketine başvuruda bulunulduğunu ancak bugüne kadar ödeme yapılıp yapılmadığına ilişkin bir bilginin verilmediğini belirterek fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak kaydıyla şimdilik 15.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu … plakalı aracın müvekkili sigorta şirketi tarafından karayolları zorunlu mali sorumluluk poliçesi kapsamında sigortalandığını, poliçe limitinin 268.000,00 TL ile sınırlı olduğunu ancak dava konusu kaza neticesinde İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/193 Esas sayılı dosyası üzerinden dava açıldığını, tarafların sulh olması neticesinde yapılan anlaşma kapsamında 150.000,00 TL asıl alacak, 13.000,00 TL vekalet ücretinden oluşan toplam 163.000,00 TL ödeme yapıldığını, dosyanın da feragat sebebiyle kapatıldığını, bir yıl sonra yine huzurdaki davanın ikame edildiğini, davacı tarafından ödemenin yapılıp yapılmadığı hususunun bilinmediği iddiasına dayanılmış ise de davacıların avukatının ahzu kabz yetkisine istinaden ödemenin yapıldığını, buna ilişkin belge ve bilgilerinde dosyaya ibraz edildiğini, davacıların iddialarının gerçeği yansıtmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “Davanın kesin hüküm nedeniyle reddine” karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; süresinden çok sonra hatta bilirkişi raporundan sonra yapılmış olunan iddia ve savunma ve itirazlarının dikkate alınması ile neticeten feragat ve kesin hükme dayanarak davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığını, bilirkişi rapor masrafı dahil masraflara sebebiyet verdiği için yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalının sorumlu tutulması gerektiğini, ödeme şartı ile alınmış olunan ve açık olmayan ibranın bir geçerliliğinin olmadığını, davalının sunduğu ibra belgesinde çocuklar için bir ödeme yapıldığının da gösterilmediğini, net olmayan böyle bir ibranın geçerliliğinden bahsetmenin de hakkaniyetsiz olacağını, tazminat konusunda anne ve çocukları arasında menfaat çatışması varken ve vasi ya da kayyım atanmadan bir davanın feragat ve sulh ile sonuçlandırılmasının hak kaybına sebep olmaması gerektiğini, anne ile çocukları arasında tazminat miktarı bakımından bir menfaat çatışması olduğunu, küçük aleyhine yapılmış olunan bir ibra, feragat, bağış vs. işlem varsa, davalı … şirketinin bu işlemin tarafı olarak iyi niyetli olduğunun da söylenemeyeceğini belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Dava, ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-i maddesi uyarınca; dava konusu uyuşmazlık hakkında bir kesin hüküm bulunuyorsa, aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamaz. Kesin hükmün bulunması olumsuz dava şartıdır. Bu nedenledir ki kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin de; davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi ilk defa Yargıtay’da (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) ve dahası bozmadan sonra da ileri sürülebilir. Bu bakımdan usulü kazanılmış hakkın istisnasıdır ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. (Hukuk Genel Kurulu’nun 05.06.1991 gün ve 1991/5-215-342 E., K. sayılı ilamı; Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Baskı, yıl: 2001, C. V, s. 4980 vd.). Hemen belirtilmelidir ki kesin hüküm, şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm olmak üzere ikiye ayrılır. Şekli anlamda kesin hüküm, sözü edilen karara karşı artık bütün olağan yasa yollarının kapandığı anlamına gelir. Bazı son kararlar verildikleri anda kesindirler (Örneğin HUMK. m. 427; HMK. m. 361). Yasa yolu açık olan bir karar, yasa yoluna başvurma süresi geçmekle de kesinleşir. Öte yandan, temyiz yolu açık olan bir karar temyiz edilip sonuçta onanmış ve karar düzeltme süresi geçirilmişse, ya da karar düzeltme yoluna gidilip de bu istem reddedilmişse veyahut yasa yoluna başvurmaktan feragat edilmişse verilen hüküm şekli anlamda kesinleşir. Bir hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse, artık bu hükme karşı, olağan yasa yollarına başvurulamaz. Bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerekir. Maddi anlamda kesin hükmün ilk koşulu, her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması; ikinci koşulu müddeabihin aynılığı; üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabih, dava konusu yapılmış olan hak, yani dava ile elde edilmek istenilen sonuçtur. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hakimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziki bakımdan aynı olsa bile, bu şeyler üzerinde talep olunan haklar değişikse, müddeabihler aynı değil demektir. Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebep olmayıp, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Öyle ise; her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise, diğer iki koşulun da bulunması halinde kesin hükmün bulunduğundan söz edilebilir. 6100 sayılı HMK’nun 303/1.maddesi de, “Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.” şeklinde benzer bir tanımı içermektedir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 05.02.2003 gün ve 2003/21-30 E. 2003/57 K.; 23.02.2005 gün ve 2005/21-66 E. 2005/93 K.; 03.03.2010 gün ve 2010/11-75 E. 2010/121 K.; 08.12.2010 gün ve 2010/1-602 E. 2010/643 K.; 02.11.2011 gün ve 2011/2-561 E. 2011/668 K. sayılı ilamlarında da vurgulanmıştır. Mahkemeler, aynı konuda, aynı dava sebebine dayanarak, aynı taraflar hakkında verilmiş olan bir kesin hüküm ile bağlıdırlar; aynı davayı bir daha (yeniden) inceleyemezler ve aynı konuya ilişkin yeni bir davada, önceki davada verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdırlar (Baki Kuru, a.ge., C. V, s. 5051- 5053). Yine 6100 sayılı HMK’nın 311. maddesine göre feragat ve kabul kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Bu açıklamalar ışığında somut uyuşmazlık irdelendiğinde; Aynı kazada müteveffa …’ ın vefatı nedeniyle davacılar …, … ve … ( … kendi adına asaleten ve çocuklarına velayeten) tarafından davalı … aleyhine İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/193 Esas sayılı dosyası ile destekten yoksun kalma tazminat talebi ile dava açıldığı, yargılama sırasında davacılar vekili Av. … tarafından sunulan dilekçe ile “Mahkemenizde görülmekte olan 2015/193 Esas numaralı davada, maddi tazminat talebimiz ile açılan dava halen devam etmektedir. Yukarıda esas numarasını vermiş olduğumuz maddi tazminat davasından tüm müvekkillerimiz adına vekaleten feragat ediyoruz” açıklaması ile davadan feragat edildiğinin beyan edilmesi üzerine Mahkemece 27/02/2015 tarih, 2015/193 Esas ve 2015/103 sayılı Karar sayılı kararı ile “Davanın feragat nedeniyle reddine” karar verildiği görülmektedir. Bu durumda İlk Derece Mahkemesince HMK’nın 311/1. maddesine göre değerlendirme yapılarak tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davanın daha önce açıldığı ve kesin hükme bağlandığı anlaşıldığından “…veli …’in aynı nitelikteki davayı aynı zamanda çocukları adına İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/193 Esas sayılı dosyasında açtığı iş bu dosyanın feragat beyanıyla ret kararıyla sonuçlandığı, davanın tarafları, sebebi ve konusu aynı olmakla kararın mahkememiz huzurunda görülen iş bu dosya yönünden kesin hüküm oluşturduğu” gerekçesi ile davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Bu nedenlerle; davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davacılar vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı yapmış olduğu istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 54,40 TL harçtan peşin alınan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 18,50 TL harcın davacılardan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK.’nın 346/2. maddesi gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesine hitaben verilecek temyiz dilekçesi ile temyiz yolu açık olmak üzere, oy birliği ile karar verildi. 11/11/2020