Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2018/3677 E. 2021/565 K. 25.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2018/3677
KARAR NO: 2021/565
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 08/05/2018
NUMARASI: 2015/984 Esas – 2018/410 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan )
KARAR TARİHİ: 25/03/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 30/08/2015 tarihinde, Balıkesir ile Havran ilçesi, … kavşağında davalı … şirketinde sigortalı … plakalı araç ile … plakalı aracın çarpışması neticesinde … plakalı araçta yolcu olarak bulunan davacının ağır bir biçimde yaralandığını, olay nedeniyle davacının vücudunda kalıcı sakatlık oluştuğunu, kaza tespit tutanağında olayda … plakalı araç sürücüsü dava dışı İsmail Işık’ın asli ve tamamen kusurlu, … plakalı araç sürücüsü dava dışı …’nin ise kusursuz olduğunu belirterek fazlaya ilişkin hakların saklı kalmak kaydıyla, belirsiz alacak niteliğindeki şimdilik 1.000 TL geçici ve kalıcı iş göremezlik (maluliyet) tazminatının davalıdan faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmektedir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davaya konu olan kazaya karıştığı bildirilen … plakalı aracın müvekkili şirket nezdinde ZMMS poliçesi ile sigortalı olduğunu, müvekkili şirketin sigorta poliçesi teminat limitleri ile sigortalısının ispatlanabilen kusuru oranında meydana gelen gerçek zarardan sorumlu tutulabileceğini, olayda hatır taşıması söz konusu olduğundan aktüeryal hesaplamada hatır taşıması indirimi yapılması gerektiğini, davacının yolcu taşıma aracı olmayan motorsikletle kendi isteğiyle binmesi, kask takmadığı nedeniyle müterafık kusuru bulunduğundan müterafık kusur indirimi yapılması gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkeme tarafından yapılan yargılamada; “Davanın kabulü ile somutlaştırma dilekçesi de dikkate alınarak 77.977,58 TL’nin davalıdan alınıp, davacıya verilmesine, dava tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına,” karar verilmiş, bu karara karşı davalı … Sigorta A.Ş. vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davalı … Sigorta vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; dava öncesinde müvekkil şirkete usulüne uygun başvuru yapılmadığını, dava şartının yerine getirilmemesi mahkeme tarafından göz ardı edildiğini, hükme dayanak alınan bilirkişi raporunda PMF 1931 tablosuna göre hesaplama yapıldığını ancak 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren ZMSS Genel Şartlarında, tazminat hesabının TRH 2010 tablosu ve %1,8 teknik faiz esas alınarak yapılması gerektiği yönünde değişiklik yapıldığını, hükme esas alınan bilirkişi raporunun hatalı olduğunu, müvekkili şirkete sigortalı araç sürücüsünün kazanın oluşumunda kusuru olduğunun tespitini kabul etmediklerini, davacı tarafın yolculuk yapmakta olduğu … plakalı motosiklet sürücüsü trafikte uyulması gereken kurallara riayet etmediğini, davacının maluliyet oranının da olması gerekenden yüksek hesaplandığını, davacının maluliyet ve tarafların kusur durumunun belirlenmesi için Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alınması gerektiğini, davacının ücretinin asgari ücret üzerinde olduğuna ilişkin dosyada hiçbir belge bulunmadığını, SGK tarafından tedavi giderlerinin karşılanıp karşılanmadığını, maluliyete ilişkin ödeme yapılıp yapılmadığının araştırılmadığını, geçici iş göremezlik tazminatının tedavi gideri kapsamında olduğunu, %50 müterafik kusur indirimi yapılması gerekmekte iken bu yönde hiçbir değerlendirme yapılmadan hüküm kurulmasının da hatalı olduğunu, araçta yolcu olarak bulunan davacı bakımından hatır taşıması söz konusu olduğundan hatır taşıması indirimi de yapılması gerektiğini, ıslah ile talep edilen tutarın zamanaşımına uğradığını, mahkemece zamanaşımı itirazlarının da dikkate alınmadığını, dava dilekçesi ve ıslah dilekçesi HMK’ya aykırı olduğunu, müvekkili şirketinin temerrüdü olmadığını bu nedenle müvekkil şirketin faiz alacağı bakımından da herhangi bir yükümlülüğünün olduğundan söz edilemeyeceğini belirterek istinaf talep etmiştir. Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 97. maddesinde 6704 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle değişiklik yapılarak, zarar görenin, dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiği düzenlenmiş, aynı değişiklikle Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar gören dava açabileceği veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabileceği belirtilmiştir. 6704 sayılı Kanun’un 26.04.2016 tarih, 29695 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanması ile yayım tarihi olan 26.04.2016 tarihinden itibaren KTK’nın 97. maddesinde yapılan değişiklik yürürlüğe girmiştir. KTK’nın 97. maddesindeki değişiklikle getirilen dava açılmadan önce sigorta şirketine başvuru koşulu gerek dava tarihi itibariyle yürürlükte olmadığından buna değinen istinaf itirazı da yerinde değildir. Anayasa Mahkemesinin 17/07/2020 tarih ve 2019/40 Esas ve 2020/40 Karar sayılı Kararı ile “Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. maddesinin birinci cümlesinin “…bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir.” Bölümünde Yer Alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi, ikinci cümlesinde yer alan “…ve genel şartlarda…” ibaresinin, b) Kanun’un 92. maddesinin (i) bendi “Bu Kanun çerçevesinde hazırlanan zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları ve ekleri ile tanımlanan teminat içeriği dışında kalan talepler.” ibaresinin, Anayasa’nın 5., 13., 17., 35. ve 48. maddelerine aykırı olduğundan oy çokluğu ile iptallerine karar vermiştir. T.C. Anayasası’nın 153/1.maddesinde Anayasa Mahkemesi kararları kesin olduğu; 153/3. maddesinde iptal edilen hükümlerin iptal kararının Resmi Gazete’de yayınlanmasından itibaren yürürlükten kalkacağı; 153/5.maddesinde Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümeyeceği ve 153/6.maddesinde ise yargı organlarını bağlayacağı düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında “Anayasa’nın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur.” yönünde karar verilerek Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının diğer mahkemelerde görülen davalar bakımından etkisinin ne olacağı açıklanmıştır. Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. sayılı kararında: “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” yönünde karar verilmiştir (Sonradan çıkan içtihatadı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı)). Yukarıya aktarılan mevzuat hükümleri ve uyulması zorunlu yargısal içtihatlardan da anlaşılacağı üzere Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmi Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usuli müktesep hakkın istisnası olduğu ve uyuşmazlığa dair iptal kararının diğer mahkemelerde derdest olan davalar bakımından da uygulanması gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır (Yargıtay HGK’nun 16.05.2018 tarih, 2017/20-1121 Esas 2018/1104 Karar sayılı kararı, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 24.06.2020 tarih, 2020/1029 Esas ve 2020/6255 Karar sayılı kararı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Üyesi Tuztaş Hüseyin, Anayasa Mahkemesi’nin Karayolları Trafik Kanun’uda Vermiş Olduğu İptal ve Ret Kararının Sonuçları, sayfa 12). Bu açıklamalar çerçevesinde Anayasa Mahkemesinin 17/07/2020 tarih ve 2019/40 E. ve 2020/40 K. sayılı kararı ile Karayolları Trafik Kanunu’nun 90 ve 92.maddeleri ile ilgili olarak vermiş olduğu iptal kararının Dairemiz içinde bağlayıcı olduğunun, somut norm denetimi içerdiğinden istinaf aşamasında bulunan ve henüz kesinleşmeyen eldeki uyuşmazlık bakımından da uygulanması gerektiğinin kabulü gerekir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanun’unun 90. maddesinin birinci cümlesinde yer alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresinin ve ikinci cümlesinde yer alan “…ve genel şartlarda…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir. Bunun sonucu olarak Yeni Genel Şartların ” Ek 1. Değer Kaybı Hesaplaması”, “Ek:2 Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Hesaplaması” ve ” Ek:3 Sürekli Sakatlık Tazminatı Hesaplaması” başlıklı kısımlarında ki tazminatın belirlenmesine ilişkin esaslar artık uygulanmayacak; Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası kapsamındaki tazminatlar, öncelikle Karayolları Trafik Kanunu, bu kanunda yer almayan hususlarda ise Türk Borçlar Kanun’un haksız fiile ilişkin hükümlerinde ki usul ve esaslara göre belirlenecektir. Her iki Kanun da hüküm bulunmayan hallerde ise Yargıtay’ın içtihatları uygulanacaktır. Buna göre tazminat hesaplarında bakiye ömrün belirlenmesinde Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda bahsedilen kararı sonrasında vermiş olduğu güncel 14/01/2021 tarih, 2020/2598 E. ve 2021/34 K. sayılı kararı gereğince TRH 2010 tablosu uygulanacaktır. Ancak progresif rant yönteminin kullanılması ile bilinmeyen (işleyecek) devredeki gelirlerin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi suretiyle tazminatın hesaplanması gerekecektir (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 02/03/2020 tarih, 2019/3713 E. ve 2020/2420 K. sayılı kararı). Maluliyete ilişkin alınacak raporların nasıl düzenleneceğine ilişkin ne Karayolları Trafik Kanun’un da ne de Türk Borçlar Kanun’unda düzenleme yapılmamış, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin içtihatları ile kaza tarihine göre dönemsel olarak uygulanması gereken Yönetmelikler açıklanmıştır. Buna göre maluliyete ilişkin alınacak raporların, kaza tarihi 11.10.2008 tarihinden önce ise Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11.10.2008 tarihi ile 01.09.2013 tarihleri arasında Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01.09.2013 tarihinden sonrada Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğine uygun olarak düzenlenmesi gerekecektir (Benzer yönde Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 16/06/2020 tarih, 2018/3614 E. ve 2020/3544 K., 28/01/2020 tarih, 2018/3470 E. ve 2020/153 K.sayılı kararları). Hükme esas alınan maluliyet raporunda “Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği” uygulanmış ve davacının trafik kazasına bağlı olarak %5.2oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı bildirilmiştir. Maluliyet Tespit İşleri Yönetmeliği 01/09/2013 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, 4.maddesinin k bendinde maluliyet tanımına yer verilmiştir. Buna göre ” Maluliyet: Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını, (c) bendi kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün en az %60’ını veya vazifelerini yapamayacak şekilde meslekte kazanma gücünü kaybetme hali” olarak tanımlanmış yine Yönetmeliğin sigortalıların çalışma gücü kaybı tespitini düzenleyen 9 ve 10 maddelerinde %60 maluliyet ve üzeri için maluliyet tespitine ilişkin esaslar düzenlenmiştir. Başka bir ifadeyle bu yönetmelik sadece %60 maluliyet ve üzeri için hükümler ve ekli cetvel içermekte olup %60’ın altında maluliyet bulunması halinde bu Yönetmelik hükümlerinin uygulanması olanaklı değildir. Yine Yönetmeliğin 23.maddesi ile Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğinde yer alan; çalışma gücü kaybı, vazife malullüğü, harp malullüğü ile erken yaşlanma durumlarının tespiti ile ilgili tüm hükümler yürürlükten kaldırılmış düzenlemesine yer verilerek Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin tümden kaldırılmadığı anlaşılmaktadır. Keza ek cetveller ilişkin yeni bir düzenleme de yapılmamıştır. Sonuç olarak davacının maluliyetinin %60’ın altında olması ve kaza tarihine göre uygulanması gereken Maluliyet Tespit İşleri Yönetmeliği hükümlerine göre maluliyet belirlenirken aynı cetvellerin (Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine ekli cetveller) esas alınması gerektiğinden maluliyetin tespitinde Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin uygulanmış olmasının, maluliyet oranına bir etkisi olmayacağından hükme esas alınan maluliyet raporunda usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Somut uyuşmazlıkta, ZMSS poliçesinin başlangıç tarihi 14/06/2015, kaza tarihi ise 30/08/2015 tarihidir. İlk Derece Mahkemesince hükme esas alınan aktüerya bilirkişi raporunda PMF yaşam tablosu esas alınarak tazminat belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi iptal kararı gereğince genel şartlarda belirtilen 1,8 teknik faiz esas alınarak hesaplama yapılması olanaklı değildir. Ancak yukarıya aktarılan Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin görüş değişikliği içeren emsal kararına uygun olarak tazminatın hesaplanmasında TRH yaşam tablosu ve progresif rant yöntemi kullanılması gerektiğinden bu yöne değinen istinaf talebi yerindedir. Mahkemece aktürya bilirkişisinden TRH yaşam tablosu ve progresif rant yöntemi kullanılarak tazminatın hesaplanması için ek rapor alarak sonucuna göre karar verilmelidir. Davalı vekilinin olayda kusura ilişkin istinaf itirazının incelenmesinde davacının … plakalı araçta yolcu konumunda bulunduğu bu kapsamda davacının kazanın oluşumunda bir etkisi bulunmadığına göre %100 kusur oranı üzerinden hesaplama yapılmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından davalı vekilinin kusura yönelik iddia ve itirazı yerinde değildir. Dosya kapsamında ve kaza tespit tutanağında davacının kask takmadığı bu sebeple zararı artmasına neden olduğuna ilişkin herhangi bir delil bulunmadığından tazminattan müterafik kusur indirimi yapılmayışında bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin müterafik kusura ilişkin istinaf talebi yerinde değildir ( Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2016/7218 Esas 2019/2388 ve 2016/5223 Esas 2019/364 Karar sayılı kararları). 6098 sayılı TBK’nın 51. maddesinde hakimin, tazminatın kapsamını, durumun gereğine ve özellikle kusurun ağırlığına göre belirleyeceği belirtilmiştir. Dosya içerisinde mevcut olan kolluk ifadelerine göre araçta yolcu olarak bulunan davacı ile araç sürücüsünün arkadaş oldukları anlaşılmakta ise de hatır taşıma ilişkisinin değerlendirilmesinde sürücü ile taşınanın sadece arkadaş olmaları hatır taşımasının kabulü için yeterli olmayıp taşıma ya da kullanmanın kimin çıkar ve yararına olduğunun saptanması önemlidir. Taşıma ve kullanmada işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin bir çıkarı veya yararının bulunması halinde hatır taşımasından söz edilemeyecektir. Somut olayda,davacı ile sürücünün arkadaş oldukları anlaşılmakta ise de emniyette alınan ifade tutanakları içeriğinden, taşımanın davacının veya sürücünün çıkarına olup olmadığı anlaşılamamaktadır. Taşımada sürücünün menfaatinin bulunmadığı iddiası davalı tarafça ispat edilememiştir. Bu halde, belirlenen tazminattan hatır taşıması indirimi yapılmamasında yargısal uygulamalara, usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Davacın tazminata esas ücret tespiti dosya kapsamına alınan SGK hizmet dökümünde belirtilen ayık ücrete göre hesaplandığı görülmekle davalı vekilinin bu yöne değinen istinaf başvurusu yerinde değildir. Dosya kapsamında davaya konu trafik kazasının davacı yönünden trafik iş kazası olup olmadığı, davacıya SGK tarafından iş kazısı nedeni ile sürekli iş göremezlik geliri bağlanıp bağlanmadığı, bağlandı ise ilk peşin sermaye değerinin rücuya tabi olup olmadığının saptanması gerekli olup dairemiz tarafından SGK ya yazılan müzekkere cevabına göre davacıya herhangi bir ödeme yapılmadığının saptanması karşında bu yöne değinen istinaf talepleri yerinde değildir. 13.02.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak 25.2.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6111 sayılı Kanun’un 59.maddesi ile 2918 sayılı KTK’nın 98.maddesinde yapılan değişiklikle “Trafik kazaları sebebiyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer bütün resmi ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin, kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın SGK tarafından karşılanacağı…” hükmüne yer verilmiş; 6111 Sayılı Yasa’nın geçici 1.maddesinde de “Bu kanunun yayınlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin de SGK tarafından karşılanacağı…” hükmü getirilmiştir. Ancak Sosyal Güvenlik Kurumu, tüm tedavi giderlerinden değil, 6111 Sayılı Yasa ile değiştirilen 2918 Sayılı Yasa’nın 98. maddesi kapsamında kalan ve belgeli tedavi giderlerinden sorumludur. Belgeye dayanmayan tedavi giderleri, geçici iş göremezlik tazminatından yönünden ise işleten, sürücü ve sigortacının sorumluluğu devam etmektedir. Davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinafının yerinde değildir. 5237 sayılı TCK’nın 89.maddesinde düzenlenen ve somut olayda eyleme uyan taksirle yaralama suçundan ceza zamanaşımı süresi aynı Kanun’un 66/1-e maddesine göre 8 yıl olduğundan açılan dava 8 yıllık dava zamanaşımı süresine tabidir. Kaza tarihi olan 30/08/2015 tarihine göre 10/02/2018 tarihli ıslah zamanaşımı süresi içerisindedir. Bu nedenle davalı vekilinin zamanaşımına ilişkin başvurusunun yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır. Haksız fiil sorumlusu olan sürücü ve araç malikinin, zararın tamamı için haksız fiil (kaza) tarihi itibariyle mütemerrit olduğundan hükmedilen tüm tazminat kalemleri yönünden faizin başlangıç tarihi kaza tarihi, sigorta şirketi yönünden ise davadan önce temerrüde düşürülmüş ise bu tarihten aksi halde dava tarihi itibariyle mütemerrit olduğundan hükmedilen tüm tazminat kalemleri yönünden faizin başlangıç tarihi dava tarihi olacaktır.Dava dilekçesi kapsamında dava tarihinden itibaren faiz talep edilmiş ve mahkeme tarafından da bu yönde hüküm kurulmuş olmasına göre davalı vekilinin faize yönelik istinaf başvurusu yerinde değildir. Davacı vekili tarafından dava dilekçesi ve ıslah dilekçesi ile geçici ve kalıcı iş göremezlik tazminatı için ayrı ayrı talep miktarını belirtmemiş olması doğru olmamış ise de ıslah dilekçesinde bilirkişi raporuna göre ıslah yaptığı açık bulunduğu bilirkişi raporunda geçici ve kalıcı iş göremezlik tazminatın ayrı ayrı hesaplandığı nedenle talep sonucunda belirsizlik olmadığı kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın yukarıda belirtilen şekilde işlem yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf karar harcının istek halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.25/03/2021