Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2018/3418 E. 2021/301 K. 23.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2018/3418
KARAR NO : 2021/301
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 26/06/2018
NUMARASI : 2016/643 Esas – 2018/733 Karar
DAVA : Tazminat (Ölüm ve cismani Zarar Sebebiyle Açılan)
KARAR TARİHİ: 23/02/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ : Davacı vekili 07/06/2016 tarihli dava dilekçesinde; 07/08/2015 tarihinde Malatya Devlet Hastanesi mevkiinde otopark girişinde müvekkili … yaya olarak bulunduğu esnada, davalı … Şirketi tarafında ZMMS poliçesi ile teminatı bulunan … plaka sayılı araç sürücüsü … sevk ve idaresindeyken müvekkiline çarparak yaralamalı maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, bu kazada müvekkilinin vücudunda kalıcı şekilde sakatlıkların oluştuğunu bildirerek fazlaya ilişkin tüm talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik müvekkili … için 2.000,00 TL sürekli sakatlık tazminatının olay tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Islah dilekçesi ile talep 19.995,94 TL’ye yükseltilmiştir. Davalı vekili vermiş olduğu cevap dilekçesinde; … plaka sayılı aracın ZMSS poliçesi kapsamında maluliyet halinde kaza tarihi itibariyle şahıs başına en fazla 290.000,00 TL poliçe limiti ile müvekkili sigorta şirketine sigortalı olduğunu, davacının kaza sonrası müvekkili şirkete müracaat üzerine hasar dosyası açıldığını, maluliyet tazminatı olarak 20.180,80 TL hesaplandığını ve kabul edilmiş olması üzerine belirlenen bu tazminat rakamının davacıya 22.04.2016 tarihinde ödendiğini, yapılan hesaplama ve ödemenin usul ve yasaya göre uygun olarak yapılmış olduğunu, davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkilinin sorumluluğunun KTK’nun 85/1 ve Trafik Poliçesi Genel Şartları 1. maddesinden doğan kusur oranında ve poliçe limiti ile sınırlı sorumluluk olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “Davacının davasının kabulüne, 19.995,94 TL’nin 22/04/2016 Tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,” karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkili sigorta şirketi tarafından davacıya 22.04.2016 tarihinde 20.180,80 TL tazminat ödendiğini ve davacı tarafından ibraname imzalandığını, davacı tarafın ödeme tarihi itibariyle maddi tazminat taleplerinin tamamnın karşılanmış olması ve ödenmesi gereken fark tazminat (fahiş fark) bulunmaması nedeniyle davanın reddi gerektiğini, yerel mahkeme tarafından alınan maluliyet bilirkişi raporunda davacının Vücut Genel Çalışma Gücünden Kayıp Oranı, Çalışma Gücü Ve Meslekten Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği E cetveline göre %7,2 olarak belirlendiğini ve bu rapora göre hesap bilirkişi raporu alındığını, davacının -var ise- dava konusu kaza nedeniyle tedavisinin sona ermesinden sonra tespit edilecek maluliyet oranının Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması Ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre belirlenmesi gerektiğini, geçici iş görmezlik nedeni ile doğan zararlara ilişkin maddi tazminat talepleri sigorta poliçesi teminatı dışında olduğunu, bu zararlardan SGK’nın sorumlu olduğunu, bilirkişi heyet raporunda, davacı tarafın maluliyet tazminat hesabının PMF-1931 tablosu dikkate alınarak yapıldığını ancak hesaplama yapılırken TRH 2010 tablosu ve iskonto oranının (teknik faiz) %1,8 olarak dikkate alınarak yapılması gerektiğini, 22.04.2016 tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesinin hatalı olduğunu, müvekkili sigorta şirketinin ancak dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte sorumlu olabileceğini belirterek istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Dava, yaralamalı trafik kazası nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır.Dosya kapsamından, 07/08/2015 tarihinde davalı sigorta şirketine zmms poliçesi ile sigortalı dava dışı … sevk ve idaresindeki … plaka sayılı aracın yaya olan davacıya çarpması ile gerçekleşen trafik kazası neticesinde davacının yaralandığı ve bu yaralanma sebebiyle sürekli iş göremezlik tazminatı talep edildiği anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesinin 17/07/2020 tarih ve 2019/40 Esas ve 2020/40 Karar sayılı Kararı ile “Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. maddesinin birinci cümlesinin “…bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir.” Bölümünde Yer Alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi, ikinci cümlesinde yer alan “…ve genel şartlarda…” ibaresinin, b) Kanun’un 92. maddesinin (i) bendi “Bu Kanun çerçevesinde hazırlanan zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları ve ekleri ile tanımlanan teminat içeriği dışında kalan talepler.” ibaresinin, Anayasa’nın 5., 13., 17., 35. ve 48. maddelerine aykırı olduğundan oy çokluğu ile iptallerine karar vermiştir.T.C. Anayasası’nın 153/1.maddesinde Anayasa Mahkemesi kararları kesin olduğu; 153/3. maddesinde iptal edilen hükümlerin iptal kararının Resmi Gazete’de yayınlanmasından itibaren yürürlükten kalkacağı; 153/5.maddesinde Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümeyeceği ve 153/6.maddesinde ise yargı organlarını bağlayacağı düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında “Anayasa’nın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur.” yönünde karar verilerek Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının diğer mahkemelerde görülen davalar bakımından etkisinin ne olacağı açıklanmıştır. Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. sayılı kararında: “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” yönünde karar verilmiştir (Sonradan çıkan içtihatadı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı)). Yukarıya aktarılan mevzuat hükümleri ve uyulması zorunlu yargısal içtihatlardan da anlaşılacağı üzere Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmi Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usuli müktesep hakkın istisnası olduğu ve uyuşmazlığa dair iptal kararının diğer mahkemelerde derdest olan davalar bakımından da uygulanması gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır (Yargıtay HGK’nun 16.05.2018 tarih, 2017/20-1121 Esas 2018/1104 Karar sayılı kararı, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 24.06.2020 tarih, 2020/1029 Esas ve 2020/6255 Karar sayılı kararı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Üyesi Tuztaş Hüseyin, Anayasa Mahkemesi’nin Karayolları Trafik Kanun’uda Vermiş Olduğu İptal ve Ret Kararının Sonuçları, sayfa 12). Bu açıklamalar çerçevesinde Anayasa Mahkemesinin 17/07/2020 tarih ve 2019/40 E. ve 2020/40 K. sayılı kararı ile Karayolları Trafik Kanunu’nun 90 ve 92.maddeleri ile ilgili olarak vermiş olduğu iptal kararının Dairemiz içinde bağlayıcı olduğunun, somut norm denetimi içerdiğinden istinaf aşamasında bulunan ve henüz kesinleşmeyen eldeki uyuşmazlık bakımından da uygulanması gerektiğinin kabulü gerekir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanun’unun 90. maddesinin birinci cümlesinde yer alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresinin ve ikinci cümlesinde yer alan “…ve genel şartlarda…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir. Bunun sonucu olarak Yeni Genel Şartların ” Ek 1. Değer Kaybı Hesaplaması”, “Ek:2 Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Hesaplaması” ve ” Ek:3 Sürekli Sakatlık Tazminatı Hesaplaması” başlıklı kısımlarında ki tazminatın belirlenmesine ilişkin esaslar artık uygulanmayacak; Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası kapsamındaki tazminatlar, öncelikle Karayolları Trafik Kanunu, bu kanunda yer almayan hususlarda ise Türk Borçlar Kanun’un haksız fiile ilişkin hükümlerinde ki usul ve esaslara göre belirlenecektir. Her iki Kanun da hüküm bulunmayan hallerde ise Yargıtay’ın içtihatları uygulanacaktır. Buna göre tazminat hesaplarında bakiye ömrün belirlenmesinde Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda bahsedilen kararı sonrasında vermiş olduğu güncel 14/01/2021 tarih, 2020/2598 E. ve 2021/34 K. sayılı kararı gereğince TRH 2010 tablosu uygulanacaktır. Ancak progresif rant yönteminin kullanılması ile bilinmeyen (işleyecek) devredeki gelirlerin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi suretiyle tazminatın hesaplanması gerekecektir (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 02/03/2020 tarih, 2019/3713 E. ve 2020/2420 K. sayılı kararı). Maluliyete ilişkin alınacak raporların nasıl düzenleneceğine ilişkin ne Karayolları Trafik Kanun’un da ne de Türk Borçlar Kanun’unda düzenleme yapılmamış, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin içtihatları ile kaza tarihine göre dönemsel olarak uygulanması gereken Yönetmelikler açıklanmıştır. Buna göre maluliyete ilişkin alınacak raporların, kaza tarihi 11.10.2008 tarihinden önce ise Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11.10.2008 tarihi ile 01.09.2013 tarihleri arasında Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01.09.2013 tarihinden sonrada Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğine uygun olarak düzenlenmesi gerekecektir (Benzer yönde Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 16/06/2020 tarih, 2018/3614 E. ve 2020/3544 K., 28/01/2020 tarih, 2018/3470 E. ve 2020/153 K.sayılı kararları). Davalının istinaf dilekçesinde belirttiği Özürlülük Ölçütü Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik 30.03.2013 tarih ve 28603 sayılı Resmi Gazete’de (yeni Genel Şartların yürürlük tarihinden önce) yürürlüğe girmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere Yargıtay 17. Hukuk Dairesi bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten sonra vermiş olduğu kararlarında dahi maluliyetin tespitinde “11.10.2008 tarihi ile 01.09.2013 tarihleri arasında Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin, 01.09.2013 tarihinden sonrada Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğinin” uygulanması gerektiği belirterek bilinçli olarak Özürlülük Ölçütü Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerinin uygulanacağına ilişkin bir karar vermemiştir. Kaldı ki Anayasa Mahkemesinin iptal kararı gereğince Yeni Genel Şartların “Sürekli Sakatlık Tazminatı Hesaplaması” başlıklı kısmında tazminatın belirlenmesine ilişkin esaslar ile “A.5. Kapsama Giren Teminat Türleri” başlığı altında “c) Sürekli Sakatlık Teminatı” kapsamında düzenlenen “Sürekli sakatlık tazminatına ilişkin sakatlık oranının belirlenmesinde, sakatlık ölçütü sınıflandırılması ve özürlülere verilecek sağlık kurulu raporlarına ilişkin mevzuat doğrultusunda hazırlanacak sağlık kurulu raporu dikkate alınır.” hükmü de uygulanamayacağından davalı vekilinin Özürlülük Ölçütü Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerinin uygulanması gerektiğine ilişkin istinaf itirazı yerinde görülmemiştir. Somut uyuşmazlıkta, ZMSS poliçesinin başlangıç tarihi 14/07/2015, kaza tarihi ise 07/08/2015 tarihidir. İlk Derece Mahkemesince hükme esas alınan aktüerya bilirkişi raporunda PMF yaşam tablosu esas alınarak tazminat belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi iptal kararı gereğince genel şartlarda belirtilen 1,8 teknik faiz esas alınarak hesaplama yapılması olanaklı değildir. Ancak yukarıya aktarılan Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin görüş değişikliği içeren emsal kararına uygun olarak tazminatın hesaplanmasında TRH yaşam tablosu ve progresif rant yöntemi kullanılması gerektiğinden bu yöne değinen istinaf talebi yerindedir. Mahkemece aktürya bilirkişisinden TRH yaşam tablosu ve progresif rant yöntemi kullanılarak tazminatın hesaplanması için ek rapor alarak sonucuna göre karar verilmelidir. Kabule göre de; 2918 sayılı KTK’nin “sorumluluğa ilişkin anlaşmalar” başlığını taşıyan 111. maddesi gereği, “ Karayolları Trafik Kanunu ile öngörülen hukuki sorumluluğu kaldıran veya daraltan anlaşmalar geçersizdir. Tazminat miktarlarına ilişkin olup da, yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten başlayarak iki yıl içinde iptal edilebilir”. Bu madde hükmü gereğince, tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten itibaren 2 yıl içinde iptal edilebilirler.Davacılar vekili, davadan önce davalı tarafından davacılara ödenen 20.180,80 TL’nin gerçek zararın altında olduğu iddia ederek tazminat talebinde bulunmuş, davalı vekili ise davadan önce yapılan ödemelerin yeterli olduğu ve müvekkilinin ibra edildiğini, ödemenin yeterli olduğunu, fahiş fark olmadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Somut uyuşmazlıkta bu ödeme nedeniyle taraflar arasında herhangi bir anlaşma veya uzlaşma sağlandığına (davalının ibra edildiğine) ilişkin belge dosyaya sunulmamıştır. Esasen davalı vekili de müvekkilinin ibra edildiği savunsa bile böyle bir belge düzenlendiğini ispat edememiştir. Aynı zamanda dosya kapsamında hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının toplam iş göremezlik zararı toplamının 42.883,73 TL olduğunun tespit edilmiş olup bu durumda ödenmesi gereken tazminat ile davacıya ödenen tazminat arasında fahiş fark bulunduğu görüldüğünden davalı vekilinin ödemenin yeterli olduğuna ilişkin istinaf talebi yerinde değildir. 2918 sayılı KTK’nun 99. maddesi uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 işgünü içinde sigortacının tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Davalının davacı tarafa dava konusu olay sebebiyle 22/04/2016 tarihinde kısmi bir ödeme yaptığı tarafların kabulündedir. Davalı sigorta şirketi dava tarihinden önce kısmi ödeme yaptığına göre ödeme tarihinde davalı sigorta şirketinin temerrüte düştüğünün kabulü gerekir. Bu nedenle, mahkemece kabul edilen tazminata faiz başlangıç tarihinin ödeme tarihi olan 22/04/2016 tarihi olarak kabul edilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. 2918 sayılı KTK 98. maddesinde SGK’nun sorumlu olduğu tedavi giderleri açıkça sayılmış olup bu giderler kapsamında geçici iş göremezlik tazminatının bulunmadığı açıktır. Yeni Genel Şartların A.5.b maddesinde açıklanan sağlık giderleri teminatının Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmesi ile aynı yönde değişiklik 2918 sayılı KTK’da yapılmadığından yukarıya aktarılan Anayasa Mahkemesi iptal kararı gereğince yeni Genel Şartların A.5.b maddesi sigorta şirketinin sorumluluğunu daraltan nitelikte olduğundan uygulanamayacaktır. Bu nedenle davalı vekilinin geçici iş göremezlik zararının poliçe teminatı kapsamında olmadığına ilişkin istinaf talebi yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın yukarıda belirtilen şekilde işlem yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,3-İstinaf karar harcının istek halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine,4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf yargılama giderinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.23/02/2021