Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2018/2022 E. 2020/799 K. 30.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO: 2018/2022
KARAR NO: 2020/799
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 14/11/2017
NUMARASI: 2016/384 Esas – 2017/972 Karar
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)
KARAR TARİHİ: 30/06/2020
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; 04.04.2013 günü Manisa İli, Turgutlu ilçesinde davacıların desteği olan …’in yönetimindeki … plakalı aracıyla … plakalı aracın karıştığı trafik kazasının meydana geldiğini, kazada … plakalı aracın sürücüsü ve davacıların desteği …’in öldüğünü, kaza nedeniyle Turgutlu (Manisa) Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/2133 S. sayılı dosyası ile soruşturma yapıldığını, kaza tarihi olan 04.04.2013 itibariyle ölen …’in kullandığı … plakalı aracın trafik sigorta poliçesinin olmadığını, ölen …’in ölümüyle davacıların destekten yoksun kaldıklarını, her biri için, ayrı ayrı 1.800 TL olmak üzere toplam 3.600 TL destekten yoksun kalma davası (belirsiz alacak) açtıklarını, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 3.600,00 TL’nin davalılardan tahsiline ve dava tarihinden itibaren avans faizi işletilmesine hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacılar vekili ıslah dilekçesi ile talebini davacı … için 46.360,03 TL, davacı … için 41.175,81 TL’ye yükseltmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; kazanın 04.04.2013 tarihinde meydana geldiğini davanın ise 11.04.2016 tarihinde açıldığını bu nedenle davanın zamanaşımı yönünden reddi gerektiğini, dava dilekçesine göre davacıların murisi ve desteği …’in yönetimindeki … plakalı aracın trafik sigortasının bulunmadığının açıklandığını, yapılacak yargılama sonucu murisin kullandığı belgede görülen araç maliki olan …’a rücu edebileceğini, bu nedenle davanın kendisine ihbar edilmesini istediklerini, güvence hesabı yönetmeliği çerçevesinde herhangi bir başvurunun olmadığını, mevzuatta yer alan düzenlemeyi yerine getirmeksizin huzurdaki dava açıldığından davanın reddini istediklerini, davacı mirasçılar bakımından alacaklılık ile borçluluk sıfatının birleştiğini, bu nedenle davanın açılmasında hukuki yarar olmadığından davanın reddedilmesi gerektiğini, olayın salt murisin kusuruyla meydana geldiği belirlenirse davanın reddini gerektiğini, hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağını, zarar görenin kusurunun illiyet bağını kesip sorumluluktan kurtulma sebebi olmasının dürüstlük kurallarına ve dolayısıyla ahlaki bir değer hükmüne dayandığını, hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminat taleplerinin teminat dışında olduğunu, davanın açılmasına neden olmayan davalı kuruluşun temerrüdünün söz konusu olmayacağını, faiz ve başlangıç tarihiyle ilgili talepleri kabul edemeyeceklerini belirterek davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, “Davanın kabulüne, dava ve ıslah dilekçesine göre; davacı Anne … için 46.360,03 TL, davacı Baba … için 41.175,81 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacılara verilmesine,” karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; trafik kazasının 2013 yılında gerçekleştiğini, davanın açıldığı tarih gözetildiğinde zamanaşımı süresinin geçtiğini, davacı baba …’ın aracın işleteni olduğu dolayısıyla tazminat talebinin reddi gerektiğini, sigortasız araç sürücüsü olan müteveffanın kaza sırasında alkollü olduğunu, davacı babanın uğradığını iddia ettiği zararın genel şartlar gereğince teminat dışı bulunduğunu, olayın murisin kendi kusuru ile sonucu meydana geldiğinden tazminat talep edilemeyeceğini, poliçeyi yapmakla mükellef olan işletmenin hiçbir şekilde tazminat hakkı bulunmadığını, kusur indiriminin tartışılmamış olmasının hatalı olduğunu, müveffanın kaza sırandan alkollü olması dolayısıyla müterafik kusur indiriminin tartışılması gerektiğini, pay oranları hesaplanırken kezada ölen sürücü müteveffanın 26 yaşında evleneceği ihtimaline göre hesaplama yapılmamış olduğunu, 28 yaşın esas alınması sonucunda davacılar lehine iki yıl için fazla tazminat hesaplanmasına sebep olduğunu, neticeten davanın reddi gerektiğini belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.Dava, ölümlü trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır.KTK’nın 109/2.maddesine göre “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar. Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.” Dava konusu kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 85/1 ve 66/1-d maddelerine göre, ceza dava zamanaşımı 15 yıldır. Kaza tarihi olan 04.04.2013 tarihi ile dava tarihi olan 11/04/2016 tarihi dikkate alındığında 15 yıllık ceza dava zamanaşımının dolmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, davalı tarafın zamanaşımına değinen istinaf talebi yerinde değildir. Kaza tarihi itibari ile aracın zorunlu mali sorumluluk sigortası yaptırılmamış olması nedeniyle Sigortacılık Kanunu’nun 14. maddesi gereği, zorunlu mali sorumluluk sigortasının kaza tarihindeki limitleri dahilinde işletenin üçüncü kişilere karşı sorumluluğunu Güvence Hesabı karşılayacaktır. Güvence Hesabının sorumluluğunun kapsamı ise, 04.04.2013 kaza tarihine göre yürürlükte bulunan Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası (Eski) Genel Şartları’na göre belirlenecektir. Davacıların desteğinin, ister kendi kusuru, ister bir başkasının kusuru ile olsun, salt vefat etmiş olması, destekten yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğurup, desteğin kusurunun ve müterafik kusurunun olması, davacıların hakkına halel getirir bir unsur olarak kabul edilemez. Dolayısıyla destekten yoksunluk zararından kaynaklanan hakkın, davalıdan talep edilmesi mümkündür. Davacıların uğradığı zarara bağlı olarak talep ettikleri hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olmayıp, bilimsel ve yargısal içtihatlarda kabul edildiği üzere destekten yoksun kalanın şahsında doğrudan doğruya doğan, asli ve bağımsız bir talep hakkıdır (Yargıtay 17. HD. 2014/17669 E. 2017/919 K., HGK’nun 15.6.2011 gün ve 2011/17-142 esas-411 karar, HGK’nun 22.2.2012 gün 2011/17-787 esas 2012/92 karar, HGK’nun 16.1.2013 gün ve 2013/17-1791 esas 2013/74 karar sayılı ilamları). Somut olayda davaya konu trafik kazası 04.04.2013 tarihinde gerçekleşmiştir. Karayolları Trafik Kanununun 92.maddesinde değişiklik yapan 6704 sayılı Kanun 26/04/2016 tarihinde, yeni Genel Şartlar ise 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Dolayısıyla, kaza tarihi sözü geçen Genel Şartlar ve Kanun değişikliğinden öncedir. Bu durumda kazanın meydana geldiği tarihe göre 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve Genel Şartlar’da yapılan değişikliklerin somut olaya uygulanması da mümkün bulunmadığından, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin, HGK kararlarıyla da örtüşen içtihatlarında da vurgulandığı üzere, mirasçı olarak değil, destek alacaklısı 3. kişi olarak başvuruda bulunulmuş olmakla, davalı vekilinin bu yöne değinen istinaf talebi yerinde değildir. Dosyada mevcut araç özet bilgilerine göre … plakalı araç 21/07/2000 tescil tarihiyle … adına tescil edilmiş olmasına göre davacı baba …’ın aracın işleteni olduğuna yönelik yönelik istinaf talebi de yerinde değildir. Davalı vekili tarafından dosya kapsamında aktüerye bilirkişi raporuna karşı süresi içerisinde itiraz edilmiş ise de bu dilekçe de “müteveffanın 26 yaşında evleneceği ihtimaline göre hesaplama yapılmamış olduğuna” ilişkin bir itiraz da bulunulmamıştır. Bu nedenle itiraz edilmeyen yönlerden rapor kesinleştiği, diğer bir ifade ile davacı yararına usulü kazanılmış hak oluştuğu gibi yargılama sırasında ileri sürülmeyen bir husus HMK’nın 357/1.maddesi gereğince istinaf aşamasında ileri sürülemeyeceğinden maddi tazminat hesabına ilişkin bilirkişi raporuna yönelik istinaf itirazı yerinde değildir. Açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davalı vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 5.979,57 TL istinaf karar harcından peşin alınan 1.494,89 TL harcın mahsubu ile bakiye 4.484,68 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 4-Duruşma yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf aşaması için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere, oy birliği ile karar verildi.30/06/2020