Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2017/1356 E. 2019/277 K. 28.02.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
ESAS NO : 2017/1356
KARAR NO : 2019/277
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: BURSA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 06/06/2017
NUMARASI : 2015/764 Esas – 2017/650 Karar
DAVA : Maddi ve Manevi Tazminat (Trafik Kazasından Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 28/02/2019
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı … adına kayıtlı ve davalı …’in sevk ve idaresindeki …. plaka sayılı aracın 22/12/2014 tarihinde İzmir yolu Mudanya Köprüsü altında trafik kazası yapması sonucu, müvekkilinin eşi ….. ağır şekilde yaralanarak kaldırıldığı Çekirge Devlet Hastanesinde 20/02/2015 tarihine kadar yoğun bakımda kaldıktan sonra vefat ettiğini, kazaya karışan aracın ZMMS poliçesinin davalı … tarafından yapıldığını, kaza sonrası düzenlenen trafik kazası tespit tutanağından da görüleceği üzere davalının, havanın yağmurlu ve gece olmasına rağmen hız limitinin keskin viraj içerisinde 115 km hız olduğunu, yapılan alkol muayenesinde adı geçen davalının 272,6 promil alkollu olduğunun tespit edildiğini, bilahare davalı … hakkında Bursa 18. Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/638 esas sayılı dosyası ile bilinçli taksirle bir kişinin ölümüne neden olmak suçundan dolayı ceza davası açıldığını, müteveffanın ölümünden önce günlük yevmiyeli pazarcılık işi ile uğraşmakta olduğunu, maddi durumunun iyi olduğunu, eşinin ölümünden sonra davacının maddi ve manevi olarak çöküntüye uğradığını ve yoğun bakım süresince harcamalar yaptığını vefat nedeniyle müvekkilinin müteveffanın desteğinden yoksun kaldığını iddia ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak şimdilik 10.000,00 TL maddi tazminatın tüm davalılardan kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen, 100.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’ten müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı …. vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili Sigorta Şirketinin sorumluluğunun, sigortalısının kusuru ve poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, kazaya karışan …. plaka sayılı aracın müvekkili şirket nezdinde ZMMS poliçesi ile sigortalı olduğunu, poliçedeki kişi başı sakatlık ve ölüm teminatlarının kaza tarihi itibari ile 268.000,00 TL olduğunu, manevi tazminat taleplerinin poliçe teminatı dışında bulunduğunu, teminat limitlerini bildirmiş olmalarının davayı kabul anlamına gelmediğini, davacıya veya diğer hak sahiplerine var ise yapılan ödemelerin belirlenerek poliçe limitinden indirilmesi gerektiğini, sigortalı araç sürücüsünün söz konusu kazada kusurlu bulunduğunun ispat edilmesi gerektiğini, kusur durumları ile ilgili olarak Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulundan rapor aldırılması gerektiğini, davacı yanın gerçek zararının yani destekten yoksun kaldığı hususunun yeterli delillerle ispat edilmesi gerektiğini, sosyal güvenlik kurumlarınca bağlanan gelirler var ise bu kazanımların da araştırılarak yaptırılacak aktüerya hesabında dikkate alınması gerektiği gibi ayrıca davacı murisinin takması zorunlu olan emniyet kemerini takmadığından olayda müterafik kusuru bulunduğunu, davacının murisinin içinde bulunduğu araç sürücüsünün 272,6 promil yasal limitin çok üzerinde alkollü olduğunu, bilerek araca binen müteveffanın ayrıca bu durum sebebi ile müterafik kusuru bulunduğundan kusur indirimi yapılması gerektiğini, hatır taşıması nedeni ile zarar miktarından yani tazminattan bir miktar indirim yapılması gerektiğini, netice itibari ile faizin de ancak dava tarihinden itibaren istenebileceğini iddia ederek, yerinde olmayan maddi ve manevi tazminat taleplerine ilişkin davanın reddine, aksi halde tazminat hesabında belirtilen hususların dikkate alınmasına karar verilmesini talep ve beyan etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin her ne kadar kazaya karışan aracın kayıt maliki ise de araç üzerinde kendi fiili tasarrufu ve hakimiyeti bulunmayıp asıl işletenin aracı emanet olarak kullanmak üzere verdiği baldızı olduğunu, kendisinin aracı bu şekilde fiilen kullanan kişi olmadığından KTK’nın 3.maddesi gereğince işleten sayılamayacağını, asıl işletenin baldızı olup baldızının bilgisi dışında bacanağı olan diğer davalı … tarafından bu araç alınarak kazaya sebebiyet verilmiş olduğunu, bu nedenle müvekkilinin araç tescil maliki olmak ile birlikte işleten sıfatına sahip bulunmadığını, bu yönden davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, ayrıca olay günü …. plaka sayılı araç içerisinde seyahat etmekte iken meydana gelen trafik kazasında vefat eden davacının murisi … kendisinin de 192,6 promil alkollü vaziyette araç içerisinde diğer davalı arkadaşı … ile birlikte seyir halinde iken tek taraflı trafik kazası yaptıklarını, bu trafik kazasında….bizzat kendisinin aracı kullanan şoföre ve aracın direksiyonuna el ile müdahale ederek söz konusu kazaya ağır kusuru olarak sebebiyet verdiğini, müteveffanın KTK gereğince alması gereken yolculara ait güvenlik tedbirlerinden olan emniyet kemerini takmaması ve alkollü olduğunu bildiği sürücünün kullanmakta olduğu araca binmesi sureti ile kendisi de kusurlu bulunduğundan kusur durumunun buna göre değerlendirilmesi gerektiğini, hatır taşıması olduğundan, zararın bir miktarının müteveffa üzerinde bırakılması gerektiğinden tazminat hesabının buna göre yapılması gerektiğini, ölenin kusurunun, işletenin ya da eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusurunu etkileyeceğini, davacı tarafa sosyal güvenlik kurumları tarafından yapılan ödemelerin de dikkate alınması gerektiğini iddia ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Maddi tazminata ilişkin davanın kabulü ile; davacı … için 110.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatına davalılar … ve …’ten kaza tarihinden itibaren, davalı ….’den dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müteselsilen alınıp davacıya verilmesine, manevi tazminat davasının kısmen kabulü ile; 30.000,00 TL manevi tazminatın davalılar … ve …’den kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine” karar verilmiştir. Bu karara karşı tüm taraflar istinaf yasa yoluna başvurmuştur. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; tarafların kusur durumları dikkate alındığında çok düşük miktarda manevi tazminata hükmedildiğini, kararın bu yönüyle usul ve yasaya aykırı olduğunu belirtmiştir. Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkilinin aracın maliki olduğunu ancak aracın emanet olarak baldızına verildiğini, baldızı tarafından müvekkilinin izni dışında aracın sürücüsü olan bacanağı …’e verildiği, bu nedenle müvekkilinin sorumlu olmadığını, kaza esnasında ….. sürücü olan diğer davalı …’e müdahale ettiğini, olay anında sürücü ve müteveffanın alkollü olduklarını, olayın meydana gelmesinde mütevaffanın da kusurlu olduğunu, müterafik kusur ve hatır taşıması indirimi yapılması gerektiğini, SGK’dan ödeme alınıp alınmadığının araştırılması gerektiğini, kısmen kabul ve kısmen red kararı verilmesine rağmen, red ve kabul oranları dikkate alınmaksızın müvekkili lehine karşı vekalet ücretine hükmedilmediğini, kararın bu yönlerden usul ve yasaya aykırı olduğunu belirtmiştir. Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; olaydaki kusur durumunun ceza dosyasında alınan Adli Tıp Kurumu raporuyla belirlendiğini, Yerel Mahkemece de bu raporun dikkate alınmasının, kararın eksik inceleme ve araştırma ile tesis edildiğini açıkça ortaya koyduğunu, olayda hatır taşımacılığı ve birden çok müterafik kusur olduğunu, SGK’dan müteveffanın yakınlarına ödeme yapılıp yapılmadığının tespit edilerek, yapılmışsa tazminattan indirilmesi gerektiğini, manevi tazminatın yüksek olduğunu, kararın bu yönlerden usul ve yasaya aykırı olduğunu belirtmiştir.Davalı …. vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarına göre alkollü sürücünün aracına binmenin tazminattan indirim sebebi olduğunu, ancak Yerel Mahkeme tarafından ehliyetsizlik ve hatır taşıması indirimi ile birlikte değerlendirilerek, toplam üzerinden yetersiz indirim yapılarak hüküm verildiğini, bu şekilde hüküm verilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu davacının murisinin içerisinde bulunduğu araç sürücüsünün 2.72 promil akollü olduğunu, Yerel Mahkemece kusurun ağırlığına uygun bir indirim yapılmamasının hukuka ve usule aykırı olduğunu, kazanın oluşumunda tam kusurlu olan sürücünün yanında bu durumu bilerek araca binen ve seyahat eden tüm yolcuların da %60 dan aşağı olmamak üzere müterafik kusurunun olduğunu, kanun koyucu tarafından müterafik kusurun ağırlığına göre hakimin tazminatı indirebileceği ve hatta tamamen ortadan kaldırılabileceğinin düzenlendiğini, hem hatır taşıması hem alkollü sürücünün aracına binme, hem de emniyet kemeri kullanmama nedeniyle ayrı ayrı hakkaniyet indirimi yapılması gerektiğini, Yerel Mahkeme kararında her ne kadar indirim yapılmış olsa da Yargıtayın yerleşik içtihatları göz önüne alındığında en az %30 oranında indirim yapılması gerektiğini yapılan indirim oranının Yargıtay içtihatlarına göre yetersiz olduğunu, davacının herhangi bir çıkar-ücret karşılığında yolculuk yapmadığını, dava konusu kaza incelendiğinde %30 dan az olmamak üzere tazminattan indirim yapılması gerektiğini, Yerel Mahkeme tarafından müterafik kusur indiriminin az oranda yapılmış olması nedeni ile de Yerel Mahkeme kararının ortadan kaldırılması gerektiğini belirtmiştir.Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, istinaf açısından uyuşmazlık konusu, HMK’nın 355. maddesine göre, kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere, İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. Dosya kapsamından, davalı …’in maliki, davalı …’nin ZMSS sigortacısı olduğu, …. plakalı aracın davalı …’in sevk ve idaresindeyken 22/12/2014 tarihinde tek taraflı trafik kazası yaptığı, bu kaza sonucu araçta yolcu olarak bulunan davacının eşi …’in vefat ettiği, davacının bu vefat nedeniyle iş bu davada destekten yoksun kalma ve manevi tazminat talep ettiği anlaşılmıştır. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı tüm taraflar yine yukarıda belirtilen iddia ve itirazlarla istinaf yoluna başvurmuşlardır. Trafik kazası tespit tutanağına göre meydana gelen kazada sürücü …’in tam kusurlu olduğu, başka kimsenin kusurunun bulunmadığı tespit edilmiştir. Bursa 18.Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/638 Esas sayılı dosyasından ibraz edilen Adli Tıp Kurumu İstanbul Trafik İhtisas Dairesinin 08/12/2015 tarihli raporuna göre, “sanık sürücünün ifade ve savunması dikkate alındığında, aracında yolculuk etmekte olan müteveffa ….. aracın direksiyonuna müdahale ettiği” kabul edilerek, sanık sürücü …’in asli kusurlu olduğu, mütevaffa ….. tali kusurlu olduğu tespit edilmiştir. Mahkemece aldırılan 22/12/2016 tarihli bilirkişi heyet raporu ve davalıların itirazları sonucu aldırılan 26/04/2017 tarihli ek bilirkişi heyet raporuna göre, müteveffanın direksiyona müdahale ettiğine ilişkin davalı … ve davalı …’in soyut beyanları dışında ne ceza dosyasında dinlenen tanıkların ne de Mahkemece dinlenen tanık beyanlarında kazanın oluşumuna ilişkin olarak görgüye müstenit somut hiçbir ifade ve bunu kanıtlayan bir belgenin mevcut olmadığı, dolayısıyla bu hususta bir kusur değerlendirmesinin söz konusu olamayacağı tespit edilmiştir. Ancak aynı raporda müteveffa yolcu …’in seyahat ettiği araç içerisinde emniyet kemerini takmadığı gerekçesiyle %25 oranında kusurlu olduğu belirtilmiştir. Emniyet kemerinin takılı olmaması kusur değil, müterafik kusur olarak kabul edilmelidir (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 10/12/2018 tarih,2016/3135 Esas ve 2018/11955 Karar sayılı ilamı). Nitekim 22/12/2016 tarihli kusur-aktüer bilirkişi heyet raporuna göre, davacının talep edebileceği destekten yoksun kalma tazminatı, %25 kusur indirimi yapılması sonucu 132.424,68 TL olarak tespit edilmiştir. Başka bir deyişle, davacı için hesaplanan tazminattan %25 oranında müterafik kusur indirimi yapılmıştır. Davacı vekili, aktüer bilirkişi raporuna göre, davacının talep edebileceği tazminat miktarı 132.424,68 TL olarak belirlenmesine rağmen, 02/05/2017 tarihli ıslah dilekçesi ile, bu hususa da değinerek ve olayda hatır taşımacılığı indirimi yapılması ihtimalini dikkate alarak maddi tazminat talebini 110.000,00 TL olarak ıslah ettiği açıkça belirtmiştir. İlk Derece Mahkemesince de, aktüer bilirkişi raporunda maddi tazminattan %25 oranında yapılan kusur indirimi, müterafik kusur olarak değerlendirilmiş ve davacı vekili tarafından ıslah dilekçesinde 132.424,68 TL yerine 110.000,00 TL talep edilmesi nedeniyle, talep edilmeyen aradaki miktar hatır taşıması indirimi olarak kabul edilmiştir. Başka bir deyişle, İlk Derece Mahkemesince, hesaplanan destekten yoksun kalma tazminatından müterafik kusur ve hatır taşıması indirimi yapılarak karar verildiği anlaşılmıştır. Mahkemece, davacıya SGK tarafından rücuya tabi bir ödeme yapılıp yapılmadığı araştırılmış ve SGK’nın 01/06/2016 tarihli yazısında kaza nedeniyle davacıya rücuya tabi herhangi bir ödeme yapılmadığı tespit edilmiştir. Kazanın meydana geliş şekli, kusur durumu, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile manevi tazminat müessesinin amacı birlikte değerlendirildiğinde, İlk Derece Mahkemesince davacı lehine verilen manevi tazminat tutarının hakkaniyete uygun ve makul olduğu kanaatine varılmıştır. İlk Derece Mahkemesince maddi tazminat davası bakımından reddedilen bir miktar bulunmadığı dikkate alındığında davalılar lehine vekalet ücreti verilmemesi yerindedir. Manevi tazminat davasının kısmen kabul ve kısmen reddine karar verilmiş olup, kabul ve red edilen miktarlar üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre taraflar lehine vekalet ücretinin hesaplandığı ve yapılan hesaplamada bir hata bulunmadığı anlaşılmıştır.Yukarıdaki açıklamalar ve tespitler dikkate alındığında, İlk Derece Mahkemesince verilen kararının usul ve yasaya uygun olduğu tüm tarafların istinaf iddia ve itirazlarının yerinde olmadığı anlaşıldığından, HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince, tüm tarafların istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davacı vekili, davalı …. vekili, davalı … vekili ve davalı … vekilinin yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararına karşı yaptıkları istinaf başvurularının, HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,2-İstinaf talep eden davacıdan alınması gereken 44,40 TL istinaf karar harcından peşin alınan 31,40 TL’nin mahsubuyla 13,00 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydına, 3-İstinaf talep eden davalı ….’den alınması gereken 7.514,10 TL istinaf karar harcından peşin alınan 1.879,00 TL’nin mahsubuyla 5.635,10 TL harcın davalı ….’den tahsiliyle Hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf talep eden davalı …’ten alınması gereken 9.563,40 TL istinaf karar harcından peşin alınan 2.390,85 TL’nin mahsubuyla 7.172,55 TL harcın davalı …’ten tahsiliyle Hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf talep eden davalı …’den alınması gereken 9.563,40 TL istinaf karar harcından peşin alınan 2.390,85 TL’nin mahsubuyla 7.172,55 TL harcın davalı …’den tahsiliyle Hazineye gelir kaydına, 6-Tarafların istinaf başvusu nedeniyle yaptıkları yargılama giderlerinin kendileri üzerinde bırakılmasına, artan gider avansının iadesine,7-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesine hitaben verilecek temyiz dilekçesi ile temyiz yolu açık olmak üzere, oy birliği ile karar verildi. 28/02/2019