Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 2017/1035 E. 2018/835 K. 01.06.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
ESAS NO : 2017/1035
KARAR NO : 2018/835
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 06/02/2017
NUMARASI : 2014/1522 E. 2017/50 K.
DAVA : Maddi Tazminat (Trafik Kazasından Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 01/06/2018
İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 06/02/2017 tarih, 2014/1522 Esas ve 2017/50 Karar sayılı dosyası kapsamında verilen karara karşı, istinaf yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; 12/11/2006 tarihinde …’nun sevk ve idaresindeki … plakalı sigortasız traktörün, müvekkili …’un kullandığı motosiklete çarpması sonucu meydana gelen trafik kazası nedeniyle, motosiklet sürücüsü davacı … ile motosiklette yolcu olarak bulunan …’nun yaralandığını, Alaşehir Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2007/418 Esas – 2009/795 Karar sayılı dosyasında tedavi belgelerinin bulunduğunu, 05/12/2008 tarihli trafik bilirkişisi raporuna göre, traktör sürücüsü …’nun asli kusurlu, davacı …’un tali kusurlu olduğunun tespit edildiğini, 12/05/2009 tarihli Adli Tıp kusur raporuna göre ise, traktör sürücüsü …’nun tamamen kusurlu, davacı müvekkilinin kusursuz olduğunun tespit edildiğini, müvekkillerinin yaralanmadan dolayı tedavilerinin Alaşehir Devlet Hastanesi ve Salihli Devlet Hastanesi’nde yapıldığını, her iki müvekkili açısından Adli Tıp’tan maluliyet raporunun alınması gerektiğini, kazaya karışan traktör ile müvekkilinin kullandığı motosikletin ZMSS poliçelerinin bulunmadığını, tazminat ödemesi için davalı tarafa müracaat ettiklerini, ancak davalı tarafın herhangi bir ödeme yapmadığını iddia ederek, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulması koşuluyla, her bir müvekkili için sürekli işgücü kaybına karşılık olmak üzere 100’er TL’den olmak üzere toplam 200 TL, geçici işgöremezlik kaybı olarak 100’er TL’den olmak üzere toplam 200 TL geçici iş göremezlik tazminatının, davalı tarafa başvuru tarihinin 8.işgünü bitiminden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; kazanın üzerinden 2 yıllık süre geçtikten sonra davanın açıldığını, davanın zamanaşımına uğradığını, kazaya karışan … plakalı aracın sürücüsü ve işleteni aleyhine dava açılmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, motosiklet sürücüsü davacının asli veya müterafik kusurunun bulunup bulunmadığının tespit edilmesi ve tazminattan indirim yapılması gerektiğini, geçici işgöremezlik ve gelir kaybı taleplerinin teminat dışında olduğunu, faizin başlangıç tarihi ve türünün kabul edilemeyeceğini iddia ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi; davacı …’un talep ettiği maddi tazminat talebinin tam kabulüne, 28.093,99 TL maddi tazminatın 20/11/2014 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacı …’a verilmesine, davacı …’nun talep ettiği maddi tazminat talebinin tam kabulüne, 57.500 TL maddi tazminatın 20/11/2014 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacı …’ya verilmesine, karar vermiştir.
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davanın 5237 sayılı TCK’nın 66/e maddesi gereğince, zamanaşımına uğradığını, 8 yıllık zamanaşımı süresi geçikten sonra davanın açıldığını, kusur incelemesi bilirkişi raporuna itirazlarının değerlendirilmediğini, maluliyet raporunun Adli Tıp Kurumu 3.İhtisas Dairesi’nden alınmadığını, geçici işgöremezlik talebinin teminat dışında olduğunu, kararın bu yönlerden usul ve yasaya aykırı olduğunu belirtmiştir.
Dava, Güvence Hesabı kapsamında trafik kazasından kaynaklanan güç kaybı tazminatı istemine ilişkindir.
Dosya kapsamından, 12/11/2006 tarihinde, ZMSS poliçeleri bulunmayan dava dışı sürücünün sevk ve idaresindeki traktör ile davacı …’un sevk ve idaresindeki motosikletin çarpışması sonucu, motosiklet sürücüsü davacı … ile yolcu olarak bulunan …’nun yaralandıkları anlaşılmıştır.
Davalı vekili, zamanaşımı itirazında bulunmuştur. İlk Derece Mahkemesi’nce, 15/06/2015 tarihli duruşmanın 4 nolu ara kararıyla, olayda ceza zamanaşımı süresi uygulanması gerektiğinden ve davanın süresinde açıldığı anlaşılmakla, zamanaşımı itirazının reddine karar verilmiştir. Davalı tarafça, zamanaşımı itirazının reddine ilişkin ara karardan rücu edilmesi yönünde talepte bulunulması üzerine, İlk Derece Mahkemesi, 15/02/2016 tarihli duruşmanın 1 nolu ara kararıyla 5237 sayılı TCK’nın 68/1-e maddesi uyarınca, zamanaşımının 10 yıl olduğu, davanın 10 yıllık süre içerisinde açıldığı gerekçesiyle, ikinci kez zamanaşımı itirazının reddine karar vermiştir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki 5237 sayılı TCK’nın 68.maddesindeki zamanaşımı süreleri dava zamanaşımı süreleri olmayıp, ceza zamanaşımı süreleridir. Dolayısıyla, olayda TCK’nın 68.maddesinin değerlendirmesi olanaklı değildir.
Ege Üniversitesi Tıp Adli Tıp Anabilim Dalı’nın 08/04/2015 tarihli raporuna göre, davacı …’un olay nedeniyle meslekte kazanma gücündeki azalma oranının, olay tarihindeki yaşına göre %3.3, bugünkü yaşına göre, %4 olduğu ve tıbbi iyileşme süresinin 6 ay olduğu, 24/11/2015 tarihli rapora göre de, davacı …’nun meslekte kazanma gücündeki azalma oranının, olay tarihindeki yaşına göre %13, bugünkü yaşına göre de %15 olduğu ve tıbbi iyileşme süresinin 6 ay olduğu tespit edilmiştir.
Somut olayda, yaralamalı trafik kazası 12/11/2006 tarihinde gerçekleşmiştir. Dava ise, 14/11/2014 tarihinde açılmıştır.
TCK’nın 89. ve 66/1-e maddesine göre, dava 8 yıllık ceza zamanaşımına tabidir.
Olayda, 8 yıllık ceza zamanaşımı 2 gün geçtikten sonra dava açılmıştır. Bir başka deyişle, 8 yıllık zamanaşımı dolduktan sonra dava açılmıştır.
Gelişen bir durum olmadığının kabul edilmesi halinde olay tarihi ve dava tarihi dikkate alındığında, 8 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu kabul edilmelidir. Ancak, davacıların hastanelerde tedavi gördükleri, dosyadaki belgelerden anlaşılmaktadır. Maluliyet raporlarında gelişen bir durum olup olmadığı belirli değildir.
TCK’nın 89.ve 66.maddelerine göre, yaralamalı trafik kazalarında ceza zamanaşımı süresi 8 yıl olarak öngörülmüş ise de, KTK’nın 109/1 maddesine göre, zarar gören, zararı ve tazminat yükümlüsünün öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde dava açabilecektir. Trafik kazası sonucu bedensel bütünlüğü ihlal olan kişide oluşan zararın, zaman içerisinde niteliği ve kapsamı yönünden bir farklılık oluşuyorsa “gelişen durumun” varlığından söz edilir. Dolayısıyla, gelişen durum söz konusu olduğunda, gelişen durumun sona ermesinden itibaren zamanaşımı süresi içerisinde dava açılabilecektir.
Bu durumda, davacılardaki yaralanmanın hangi tarihte tedaviyle tamamen sona erdiği, bu yaralanmadan dolayı gelişen bir durum olup olmadığı, varsa hangi tarihte gelişen durumun sona erdiği, diğer bir anlatımla, daimi iş gücü kaybının kesin olarak belirlenebilmesi için, tedavilerinin ne zaman sona ereceği ve kesin maluliyet oranının hangi tarihte belirlenebileceğinin, zamanaşımı ve zamanaşımı başlangıç tarihinin tespiti açısından önem arz etmektedir. Dolayısıyla, İlk Derece Mahkemesi’nce alınan raporlar hüküm kurmaya elverişli değildir. Bir başka deyişle, eksik inceleme ile hüküm kurulması usul ve yasaya aykırılık teşkil etmektedir.
Ayrıca, davalı …’nın sorumluluğu, ZMSS poliçesi bulunmayan araç sürücüsünün kusuru oranında olabileceğinden, gerçekleşen olayda araç sürücülerinin kusur durum ve oranlarının tespiti açısından alınan raporlarda çelişkiler bulunduğu ve bu çelişkiler giderilmeden karar verilmiş olması da usul ve yasaya aykırılık teşkil etmektedir.
O halde, İlk Derece Mahkemesi’nce yapılması gereken, yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde tüm tedavi belgelerinin getirtilerek, davacıların maluliyet raporlarının alınması ve sonrasında zamanaşımı iddiasının değerlendirilmesi ile gerçekleşen olayda araç sürücülerinin kusur idurum ve oranlarının tespiti açısından, kusur konusunda uzman 3 kişilik bilirkişi heyetinden rapor alındıktan sonra, tarafların delilleri değerlendirilerek bir karar verilmesidir.
Bu bağlamda; HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği kanısına varılmıştır.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince, davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 06/02/2017 Tarih, 2014/1522 E. 2017/50 K. sayılı kararı usul ve yasaya aykırı olduğundan kararın KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için, dava dosyasının İlk Derece Mahkemesi’ne GÖNDERİLMESİNE,
3-Davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcının, istem halinde Mahkemesi tarafından yatırana iadesine,
4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekalet ücreti verilmesine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 Sayılı HMK.’nın 353/1(a)6. maddesi gereğince kesin olmak üzere, oy birliği ile karar verildi. 01/06/2018