Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2023/948 E. 2023/1146 K. 12.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2023/948
KARAR NO: 2023/1146
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/05/2022
NUMARASI: 2016/494 Esas – 2022/396 Karar
DAVANIN KONUSU: Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Maddi ve Manevi Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 12/07/2023
Yukarıda bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesinin kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355.maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf edenin sıfatına, istinaf nedenlerine ve kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde;
K A R A R Davacı dava dilekçesi ile; 18/02/2010 tarihinde eşinin kullandığı … plaka sayılı araçta seyir halinde iken … plaka sayılı ticari taksi sürücüsü davalı …’ın tamamen kusuru ile meydana gelen trafik kazasında yaralandığını, sağ kolunun kırıldığını, %11 oranında maluliyeti bulunduğunu, talepte bulunmasına rağmen davalı sigorta şirketi tarafından kusur durumunun tespiti gerektiğinden bahisle herhangi bir ödeme yapılmadığını ileri sürerek öncelikle kusur durumunun tespitini ve akabinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile zararına karşılık 10.000,00-TL maddi ve 20.000,00-TL manevi tazminat ödenmesine ve ödenecek tazminata kaza tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiş, yargılama aşamasında kendisini vekil ile temsil ettirmiştir. Davalı … Sigorta A.Ş vekili cevap dilekçesi ile davanın reddini savunmuştur.İlk derece mahkemesince; kazadaki kusur durumunun tespiti ve davacının maddi zararının hesaplanmasının teknik bilgi gerektirdiği ve bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği, davacı tarafça verilen kesin süreye rağmen bilirkişi ücretinin yatırılmadığı, davacı vekilinin bilirkişi deliline dayanmaktan vazgeçmiş sayılması nedeniyle davanın ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.Davacı vekilinin istinaf nedenleri; mahkemece, bilirkişi ücreti yatırılmaması nedeniyle davacının bilirkişi deliline dayanmaktan vazgeçtiği kabul edilip mevcut dosya durumuna göre davanın esası hakkında karar verilmesi gerekirken davanın usulden reddine karar verilmesinin hatalı olduğu, mahkemece, resen araştırma ilkesi gereğince, sonradan haksız çıkan taraftan alınmak üzere masrafların hazineden karşılanmasına karar verilmek suretiyle inceleme yapılması gerekirken davanın ispatlanamadığı gerekçesi ile reddine karar verilmesinin bu yönüyle de hatalı olduğu hususlarına ilişkindir. Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 94. maddesinde de “(1) Kanunun belirlediği süreler kesindir. (2) Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Aksi hâlde, belirlenen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir. Bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez. (3) Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar.” düzenlemesine yer verilmiştir. Aynı Kanun’un 324. maddesinde ise, “Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler” hükmü düzenlendikten sonra, ikinci fıkrasında tarafların bu yükümlülüğü yerine getirmemeleri halinde talep ettikleri delilin ikamesinden vazgeçmiş sayılacakları öngörülmüştür. Öte yandan 6100 sayılı yasanın 94.maddesi uyarınca kesin süreye ilişkin ara kararın hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması, taraflara yüklenen yükümlülüklerin, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her iş için yatırılacak ücretin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması gerekir. Ayrıca verilen sürenin amaca uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır. Bazı hallerde kesin sürenin kaçırılması, o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, davanın kaybedilmesine neden olmaktadır. Böyle bir durumda, geciken adaletin adaletsizlik olduğu düşünülerek, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Bu cümleden olarak, kesin sürenin amacına uygun olarak kullanılması ve yeterli uzunlukta olmasının yanı sıra, tarafların yargılamadaki tutumları ile süreye konu işlemin özelliğinin de göz önünde bulundurulması gerekir. (-Benzer ilkelere YHGK’nun 18.02.1983 gün 1980/1-1284, 1983/141; 22.11.1972 gün 8/832, 935; 13.10.2010 gün 2010/17-510-485; 28.04.2010 gün 2010/2-221-241 ve 28.03.2012 gün 2012/19-55-2012-249 sayılı kararlarında da değinilmiştir-) Bu yasal düzenlemeler göstermektedir ki, taraflar; dinlenmesini istedikleri tanık ve bilirkişinin veya yapılmasını istedikleri keşif ve sair işlemlerin masraflarını, mahkeme veznesine yatırmaya mecbur olup, hakim tarafından verilen sürede gerekli masrafı vermeyen tarafın talebinden sarfınazar ettiği kabul edilir. Hakimin, bu masrafların yatırılması konusunda verdiği sürenin kesin olduğunu usulünce karara bağladığı hallerde, kesin süreye uymayan tarafın bu delile dayanma olanağı kalmaz. Kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde, gereğinin hakim tarafından hemen yerine getirilmesi gerekir. Yasal düzenlemeler ile birlikte somut olay değerlendirildiğinde; ilk derece mahkemesince 11/11/2021 tarihli celsede “1-davacı vekiline 820,00 TL tutarlı ATK faturasını yatırıp makbuzunu dosyaya sunması için 2 haftalık süre verilmesine, 2-1 nolu ara karar yerine geldiğinde dosyanın mevcut hali ile bir kusur ve aktüer bilirkişiye tevdi ile tarafların kusur durumu ve davacının maluliyet zararının tespiti yönünden rapor alınmasına, 3-Bilirkişiye 800*2= 1600 TL ücret takdirine, bilirkişiye raporunu hazırlayıp sunması için 60 günlük süre verilmesine, 4-Davacı vekiline bilirkişi ücretini yatırması için 2 haftalık süre verilmesine” karar verildiği, davacı vekilince bilirkişi ücretinin yatırılmaması nedeni ile duruşmanın ertelendiği 03/02/2022 tarihli celsede “Davacı vekiline ATK faturası ve bilirkişi ücretini yatırması için 1 ay kesin süre verilmesine, yatırılmadığı takdirde dosyanın mevcut duruma göre karar verileceğinin ihtarına” karar verildiği ve yine davacı tarafça bilirkişi ücretinin yatırılmaması üzerine 26/05/2022 tarihli celsede davanın reddine karar verildiği görülmüş ise de, 03/02/2022 tarihli celse ara kararı ile verilen kesin sürenin usulüne uygun olduğunu söyleme imkanı bulunmamaktadır. Şöyle ki; yukarıda bahsi geçen kanuni düzenlemeler dikkate alındığında bilirkişi incelemesi, bir delil türü olup davalı tarafa kesin sürenin ihtar edildiği delil avansına ilişkin 03/02/2022 tarihli celse ara kararında, ne konuda dosyanın bilirkişiye tevdii edileceği, kaç bilirkişi görevlendirileceği, bilirkişi için ne kadar ücret takdir edildiği, bilirkişi ücreti bakımından dosyada ne kadar eksik delil avansının olduğu hususunda açık, net ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde bir belirleme yapılmadığı gibi verilen kesin sürede delil avansının yatırılmaması sebebiyle bilirkişi incelemesi delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacağı ihtarı da yapılmamıştır. O halde; mahkemece; davacı tarafa usulüne uygun olarak delil avansını yatırması için kesin süre verilmesi, verilen kesin süre içerisinde yatırılmaması halinde ortaya çıkacak hukuki sonucu belirten ihtar yapılması, ihtara uymaması halinde mevcut delillere göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetli bulunmadığından, davacı vekilinin yerinde görülen istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK m. 353/1-a/6 gereğince kaldırılmasına karar vermek gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/ Gerekçe uyarınca, 1/Davacı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan nedenlerle KABULÜ ile, İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 26/05/2022 tarih, 2016/494 Esas – 2022/396 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a/6 madde hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,2/Dosyanın belirtilen şekilde işlem, araştırma ve yargılama yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,3/İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırıldığı anlaşılan istinaf karar ve ilam harcının talep halinde kendilerine İADESİNE,4/Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,5/İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince, kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 12/07/2023