Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2023/856 E. 2023/1007 K. 07.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2023/856
KARAR NO: 2023/1007
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/01/2023
NUMARASI: 2022/495 Esas – 2023/91 Karar
DAVANIN KONUSU: Trafik Kazasına Bağlı Cismani Zarar Sebebiyle Maddi Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 07/06/2023
Yukarıda bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesinin kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355.maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf edenin sıfatına, istinaf nedenlerine ve kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde;
K A R A R Davacı vekili dava dilekçesinde; 27/02/2014 kaza tarihinde dava dışı sürücü …’in sevk ve idaresinde bulunan, davalı nezdinde ZMMS Poliçesi ile sigortalı … plaka sayılı aracın tek taraflı kazaya karıştığını, kaza neticesinde araçta yolcu olarak bulunan müvekkilinin yaralanarak malul kaldığını, sigorta şirketine zararların giderilmesi hususunda yaptıkları başvurunun reddedildiğini belirterek, fazlaya ilişkin haklar saklı kalma üzere; sürekli sakatlık için 500.00-TL, geçici sakatlık için 500.00-TL, geçici bakıcı gideri için 500.00-TL olmak üzere 1.500,00-TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini, talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davaya konu kazanın 27/02/2014 tarihinde meydana geldiğini, bu nedenle davanın zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini, talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde; davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, davacı vekili tarafından; davacının meslekte kazanma gücündeki kayıp oranının hiçbir duraksamaya yol açmayacak şekilde saptandığı tarihten itibaren zamanaşımı süresinin başlatılması gerektiği, bu nedenle davanın zamanaşımı süresi içerisinde açılması nedeniyle ilk derece mahkemesinin kararının hatalı olduğu ve kaldırılması gerektiği belirtilerek, istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Dava; trafik kazasına bağlı cismani zarar nedeniyle geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatı ile geçici bakıcı gideri istemine ilişkindir. Görülmekte olan davada, davanın; zamanaşımı süresi içerisinde açılıp açılmadığı hususunda yanlar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. 2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinde haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerlerinin, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı, davanın, cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve ceza kanununun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş olması halinde, bu sürenin maddi tazminat talepleri içinde geçerli olacağı hüküm altına alınmıştır. Yine maddi ve manevi tazminat istemlerinin bağlı olduğu zamanaşımı süreleri 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.) maddesinde de düzenlenmiştir. 6098 Sayılı TBK’nın 72/1. maddesinde “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır” denilerek mülga 818 sayılı BK’nın 60. maddesinde olduğu gibi üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüştür. 6098 Sayılı TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/1.) maddesi, özellikle zamanaşımının başlangıç anını belirleyen bir düzenlemedir. Bu düzenlemeye göre tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Burada, uygulamada “kısa süreli zamanaşımı” olarak adlandırılan süre söz konusu olup, sürenin başlangıcı sübjektif bir koşula bağlanmıştır. Çünkü, sürenin başlaması zarar görenin zararı ve tazminat sorumlusu kişiyi öğrenmesi gibi sübjektif bir koşulun gerçekleşmesi ile mümkündür. Mutlak nitelikteki “uzun süreli zamanaşımı”nın başlangıç tarihi ise zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir. Buna göre, tazminat istemi her halde eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren on yılın geçmesi ile zamanaşımına uğrar. Burada on yıllık sürenin başlangıç anı, zarar verici eylemin gerçekleştiği tarih gibi objektif bir koşula bağlanmıştır. Olağan zamanaşımı süresi iki yıllık olan kısa zamanaşımı süresidir. Diğer bir anlatımla iki yıllık zamanaşımı süresi on yıllık süre ile sınırlıdır. Zarar ve zararın sorumlusu olan kişi öğrenildiği takdirde davanın kısa zamanaşımı süresi içerisinde açılması gerekir. Zarar veren eylemin işlenmesinden itibaren on yıl geçtikten sonra zarar ve zararı veren kişi öğrenilmiş olsa bile tazminat istemi, zamanaşımı def’î ile karşılaştığında reddedilir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 20/12/2017 tarih ve 2017/3-2786 E., 2017/2016 K. Sayılı kararı). TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/2.) maddesinde düzenlenen üçüncü süre ise “ceza zamanaşımı süresi”dir. Zarara neden olan eylem, aynı zamanda ceza kanunları uyarınca suç teşkil eden bir eylem oluşturuyor ve bu eylem için ceza kanunlarının öngördüğü zamanaşımı süresi daha uzun bir süre ise bu takdirde uygulanacak olan zamanaşımı süresi, o suçun bağlı olduğu ceza zamanaşımı süresidir. Ceza zamanaşımı süresinin başlangıç anı da zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir. 2918 sayılı KTK’nın az yukarıda açıklanan madde hükümleri uyarınca, gözden kaçırılmaması gereken husus Yargıtay Özel Dairesinin bir çok içtihadından da anlaşılacağı üzere, ceza kanununda ön görülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesi koşulu, sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması halidir. Diğer bir ifade ile meydana gelen olayda ölüm veya yaralanma meydana gelmesi halinde, sonuç kimin eyleminden kaynaklanmış olursa olsun ceza kanununa göre suç sayılma hali gerçekleşmiş olur. Böyle olunca da uzamış (ceza) zamanaşımının uygulanabilmesi için eylemi gerçekleştiren fail hakkında soruşturma açılması veya mahkumiyetle sonuçlandırılmış bir ceza davası varlığı koşulu aranmayacaktır. Zira yasa koyucu, ceza zamanaşımı uygulaması bakımından sürücü ve diğer sorumlular bakımından bir ayrım yapmamış, kuralın tümü için geçerli olduğunu kabul etmiştir. (-bkz..Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2016/19153 Esas ve 2019/8633 Karar sayılı ilamı-) Hukuk Genel Kurulu kararları da bu yöndedir. 6098 sayılı TBK’nın 153.maddesinde zamanaşımının durması, 154.maddesinde ise zamanaşımının kesilmesi düzenlenmiştir. Zamanaşımının durması demek, o ana kadar işlemiş olan zamanaşımı süresinin işlediği noktada durması, buna yol açan sebebin ortadan kalktığı andan itibaren kaldığı yerden işlemeye devam etmesi demektir. Zamanaşımının kesilmesi ise, borçlunun veya alacaklının ya da hakimin belli fiillerinin sonucu olarak işlemiş bulunan zamanaşımı süresinin yanması ve kesilmeye neden olan olaydan itibaren yeni bir zamanaşımı süresinin işlemeye başlamasıdır. Zamanaşımının kesilmesi için, zamanaşımının işlemekte olması gerekir. Zamanaşımı süresi dolmuşsa, zamanaşımının kesilmesi söz konusu olmaz. Zamanaşımını kesen sebepler TBK’nın 154.maddesinde gösterilmiştir. TBK’nın 154.maddesinde “Zamanaşımının Kesilmesi” başlığında; “Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı kesilir; 1. Borçlu borcu ikrar etmişse, özellikle faiz ödemiş veya kısmen ifada bulunmuşsa ya da rehin vermiş veya kefil göstermişse. 2. Alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa” şeklinde düzenleme mevcuttur. İlgili maddeye göre zamanaşımı: borçlunun bir fiili ile, alacaklının bir fiili ile, yargılama ve takibe ilişkin bir işlemle veya yargıcın emir ve hükmüyle kesilebilir. Alacaklının fiilleri ise dava açması, defî dava zımnında mahkemeye müracaat etmesi, hakeme başvurması, icra takibine başvurması veya iflas masasına başvurması şeklinde gerçekleşmektedir. Alacaklının bir mahkemede alacağıyla ilgili dava açması zamanaşımının kesilmesi için yeterli olup, davanın niteliği önem arzetmemektedir. Ayrıca dava açıldıktan sonra hakimin duruşma esnasında veya dosyada yaptığı her işlem ve hüküm ile tarafların her işlem ve eylemi sonunda zamanaşımı yeniden kesilir, süre tekrar işlemeye başlar. Açıklamalardan sonra somut olaya gelince; trafik kazası 27/02/2014 tarihinde gerçekleşmiştir. Az yukarıda açıklandığı üzere, meydana gelen trafik kazasında davacı yaralandığı için KTK’nın 109.maddesi hükmü gereğince olaya uygulanması gereken zamanaşımı süresi ceza zamanaşımı süresi olup TCK’nın 66.maddesi uyarınca zamanaşımı süresi kazanın gerçekleştiği tarihten itibaren 8 yıldır. Bu nedenle 27/02/2014 tarihinde meydana gelen trafik kazası ile ilgili açılacak davada zamanaşımı süresi 27/02/2022 tarihinde dolmaktadır. Ancak COVİD-19 salgını nedeni ile 25/03/2020 tarihinde kabul edilerek 26/03/2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7226 sayılı Kanun’un Geçici 1. maddesi ile süreler 13/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden, 30.04.2020 tarihine kadar durdurulmuş olup, 30.04.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2480 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’na göre de, 7226 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen durma süresi 01.05.2020 (bu tarih dâhil) tarihinden 15.06.2020 (bu tarih dâhil) tarihine kadar uzatılmıştır. Bu düzenlemeler gereği dava zamanaşımı 13.03.2020 tarihinden 15.06.2020 tarihine bu tarih dahil olmak üzere 3 ay 2 gün durmuştur. Bundan ayrı, davacı 22/04/2022 tarihinde eldeki dava bakımından dava şartı olan zorunlu arabuluculuk başvurusu yapmıştır. Arabulucu tarafından tarafların anlaşamadığına dair son tutanak 20/05/2022 tarihinde düzenlenmiştir. Arabuluculukta geçen süre başlangıç ve bitiş tarihleri dahil olmak üzere 29 gündür. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun “Arabuluculuk sürecinin başlaması ve sürelere etkisi başlıklı” 16/2.maddesinde “Arabuluculuk sürecinin başlamasından sona ermesine kadar geçirilen süre, zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmaz” düzenlemesine yer verilmiştir. Kanun’un dava şartı olarak arabuluculuğu düzenleyen 18/A maddesinin 15. fıkrası ile “ Arabuluculuk bürosuna başvurulmasından son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede zamanaşımı durur ve hak düşürücü süre işlemez “ düzenlemesine yer verilmiştir. Bu düzenlemeler ve kararlar gereğince, COVİD-19 salgını nedeniyle dava zamanaşımı 13.03.2020 tarihinden 15.06.2020 tarihine bu tarih dahil olmak 3 ay 2 gün, zorunlu arabuluculuk nedeniyle 22/04/2022 tarihinden 20/05/2022 tarihine kadar 29 gün durmuştur. Bu durumda davacının dava açabileceği son gün, covid-19 pandemisi nedeni ile duran 3 ay 2 günlük sürede dikkate alındığında 29/05/2022, zorunlu arabuluculuk nedeniyle geçen 29 günlük sürede eklendiğinde 27/06/2022 tarihi olup, görülmekte olan dava zamanaşımı süresi içerisinde 24/05/2022 tarihinde açılmıştır. Hal böyle olunca da; davanın zamanaşımı süresi içerisinde açıldığı gözetilerek, davalı tarafın zamanaşımı def’inin reddi ile toplanan ve toplanacak delillere göre davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın zamanaşımından reddine karar verilmesi hatalıdır. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile kararın HMK’nın 353/1-a/4.maddesi gereğince kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/ Açıklanan sebeplerle, 1/Bilgileri karar başlığında yazılı bulunan ilk derece mahkemesinin kararına karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile kararın HMK’nın 353/1-a/4. maddesi uyarınca kaldırılmasına, 2/Davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 3/İstinaf başvurusunun kabulü nedeniyle başvuru sırasında alınan karar ve ilam harcının davacıya iadesine, 4/İstinaf aşamasındaki yargılama giderlerinin mahkemece nihai kararla hüküm altına alınmasına, 5/İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi..07/06/2023