Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2023/576 E. 2023/1003 K. 07.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2023/576
KARAR NO: 2023/1003
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/12/2022
NUMARASI: 2020/752 Esas – 2022/974 Karar
DAVANIN KONUSU: Trafik Kazasından Kaynaklanan Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 07/06/2023
Yukarıda bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesinin kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355.maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf edenin sıfatına, istinaf nedenlerine ve kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde;
K A R A R Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davalı sigorta şirketi nezdinde ZMM sigortalı olan, davalılardan …’nın sürücüsü, diğer davalının da işleteni bulunduğu … plaka sayılı araç ile vekil edenlerinin oğlu ve kardeşi olan …’ın sevk ve idaresindeki … plaka sayılı motosikletin çarpışması sonucunda meydana gelen 12/03/2014 günlü trafik kazasında, …’ın hayatını kaybettiğini ileri sürerek, fazlaya ilişen haklar saklı kalmak kaydıyla (belirsiz alacak) davacı anne … için 2.000,00-TL ve baba … için 2.000,00-TL olmak üzere toplam 4.000,00-TL destekten yoksun kalma tazminatı ile 5.000,00-TL cenaze ve defin giderinin tüm davalılardan, davacı anne ve baba için ayrı ayrı 75.000,00-TL ve davacı kardeşler için de her biri için ayrı ayrı 10.000,00-TL olmak üzere toplam 210.000,00-TL manevi tazminatın da sigorta dışındaki davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiş, 30/06/2022 günlü bedel arttırım dilekçesi ile de; maddi tazminata ilişkin istek miktarını toplam 80.397,39-TL’ye çıkarttıklarını açıklamıştır. Davalı … Sigorta Şirketi cevap dilekçesinde özetle: … plakalı araç, sigortalı şirket tarafından tanzim edilen, 03/01/2014-03/01/2015 vadeli … poliçe nolu zorunlu mali mesuliyet sigorta poliçesi ile sigortalı olduğunu, dava konusu somut olayda sigortalı araç sürücüsünün kusurunun kanıtlanması gerektiğini, bunun için de adli tıp kurumunda kusur incelemesi yapılmasını istediklerini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Davalılar … ve … vekili ise cevap dilekçesinde özetle: Kaza tespit tutanağında sigortalı araç sürücüsüne hiçbir kusur izafe edilmediğini, kazanın tamamen kırmızı ışıkta geçmeye çalışan, hız sınırının 50 km olduğu güzergahta yaklaşık 80 km hızla giden ve sürücü belgesi olmaksızın motosiklet kullanan müteveffa sürücüsünün tamu kusuru ile meydana geldiğini ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece; iddia, savunma, toplanan deliller, bilirkişi raporları, olayla ilgili olarak görülerek sonuçlandırılan İstanbul Anadolu 38. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/164 Esas sayılı ceza yargılamasına ilişkin dava dosyası ile tüm dosya kapsamı gözetilerek, davacıların miras bırakanı olduğu anlaşılan …’ın ölümü ile sonuçlanan çift taraflı trafik kazasının oluşumunda davalı araç sürücüsünün kusuru olmadığı, tüm kusurun müteveffa …’a ait bulunduğu, bu durumda hiçbir kusuru olmayan karşı aracın ZMM sigortacısı, sürücüsü ve malikine karşı açılan davanın usul ve yasaya uygun olmayacağı görüşünden hareketle davanın reddine karar verilmiştir.İlk derece mahkemesince vekilen 15/12/2017 gün 2014/1689 esas – 2017/1336 karar sayılı bu ilama karşı davacılar vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine dairece; “Haksız fiil sonucunda meydana gelen ölüm olayına bağlı olarak bir talepte bulunulması halinde kazanın oluşumundaki taraf kusurlarının ne olduğunun belirlenmesi esaslı unsurlardan biridir. Borçlar Kanununun 74. maddesinde “Hakim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz” hükmü öngörülmüştür. Kazanın çift taraflı trafik kazası oluşu, ceza mahkemesi tarafından ATK İstanbul Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen 03/02/2015 günlü rapora itibar edilerek sanık …nın beraatine kararı verilmiş ise de bu kararın temyiz edilmesi nedeniyle dosyanın Yargıtay’a gönderildiği ve henüz temyiz incelemesinin sonuçlanmadığı da değerlendirildiğinde, ATK İstanbul Trafik İhtisas Dairesinden alınan 03/02/2015 günlü rapor ile İTÜ Ulaştırma Anabilim Dalı’nda görevli öğretim üyesi bilirkişilerden alınan 12/10/2015 günlü rapor arasında oluşan çelişkinin; görülmekte olan dosya kapsamında yine ATK İstanbul Trafik Dairesinden temin edilen 26/10/2017 günlü kusur raporu ile giderildiğinden söz edilemeyeceği açıktır. Bu durumda, mahkemece somut olayın niteliğine göre, Karayolları Genel Müdürlüğü Fen Heyetinden seçilecek uzman bilirkişi kurulundan; kaza tespit tutanağı, kaza ile ilgili soruşturma evrakları, ceza yargılamasına ilişkin dava dosyası, konuya ilişkin tüm kusur raporlarını da irdeleyen ve varolan çelişkileri de giderebilecek nitelikte, 12/03/2014 tarihinde meydana gelen trafik kazasına karışan sürücülerin olaydaki kusur durum ve oranlarının ne olacağı konusunda açık, ayrıntılı ve denetime imkan verecek nitelikte rapor alınması, alınacak bu raporla dosyada mevcut raporlar arasında oluşan çelişkili durumun giderilmesine çalışılması ve ondan sonra esas hakkında karar verilmesi…” gereğine işaret edilmek suretiyle ilk derece mahkemesince verilen kararın HMK m .353/1-a/6 hükmü uyarınca kaldırılmasına karar verilmiştir. Dairenin 2018/2721 esas – 2020/3900 karar sayılı kaldırma kararı doğrultusunda, yapılan yargılama sonucunda mahkemece; dosyada mevcut kusur bilirkişisi raporları arasında oluşan çelişkilerin giderilmesi amacıyla, Karayolları Fen Heyeti üyeleri arasından seçilen bilirkişiler aracılığıyla rapor temini yoluna gidildiği, 28/01/2022 günlü söz konusu heyet raporunda, talep konusu kazanın oluşumunda müteveffa sürücü …’ın %75 oranında, davalı sürücü …’nın ise %25 oranında kusurlu olduğunun açıklandığı raporun, dosya ile uyumlu ve denetime elverişli olması nedeniyle hükme esas alınması gerektiği benimsenerek, 10/06/2022 günlü aktüer bilirkişi raporu doğrultusunda; -Davacı …’ın destekten yoksun kalma tazminatı talebinin kabulü ile, 27.417,22-TL’nin; davalı … ve davalı … mirascısı …’dan 12/03/2014 tarihinden, davalı … Sigorta AŞ’den dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, -Davacı …’ın destekten yoksun kalma tazminatı talebinin kabulü ile, 52.980,18-TL’nin; davalı … ve davalı … mirascısı …’dan 12/03/2014 tarihinden, davalı … Sigorta AŞ’den dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, -Davacıların cenaze ve defin gideri talebinin kısmen kabulü ile, 1.000-TL’nin; davalı … ve davalı … mirascısı …’dan 12/03/2014 tarihinden, davalı … Sigorta AŞ’den dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine, -Davacı …’ın manevi tazminatı talebinin kısmen kabulü ile, 20.000-TL’nin 12/03/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ve davalı … mirascısı …’dan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine, -Davacı …’ın manevi tazminatı talebinin kısmen kabulü ile, 20.000-TL’nin 12/03/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ve davalı … mirascısı …’dan müştereken ve müteselsilen tahsiline fazlaya ilişkin talebin reddine, -Davacı …’ın manevi tazminatı talebinin kabulü ile, 10.000-TL’nin 12/03/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ve davalı … mirascısı …’dan tahsiline, -Davacı …’ın manevi tazminatı talebinin kabulü ile, 10.000-TL’nin 12/03/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ve davalı … mirascısı …’dan müştereken ve müteselsilen tahsiline, -Davacı …’ın manevi tazminatı talebinin kabulü ile, 10.000-TL’nin 12/03/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ve davalı … mirascısı …’dan müştereken ve müteselsilen tahsiline,-Davacı …’ın manevi tazminatı talebinin kabulü ile, 10.000-TL’nin 12/03/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ve davalı … mirascısı …’dan müştereken ve müteselsilen tahsiline,-Davacı …’ın manevi tazminatı talebinin kabulü ile, 10.000-TL’nin 12/03/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ve davalı … mirascısı …’dan müştereken ve müteselsilen tahsiline-Davacı …’in manevi tazminatı talebinin kabulü ile, 10.000-TL’nin 12/03/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ve davalı … mirascısı …’dan müştereken ve müteselsilen tahsiline, karar verilmiş; 13/01/2023 günlü tashih şerhi ile de karar başlığında sehven ismi yazılmayan davacı … isminin karar başlığına eklenmesine ve tashih şerhinin gerekçeli kararın tüm nüshalarına eklenmesine karar verildiği görülmüştür. 08/12/2022 günlü karara karşı davalı sigorta şirketi tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davalı sigorta şirketi vekilinin istinaf nedenleri; ceza mahkemesi kararıyla sigortalı araç sürücüsünün kusursuz olduğu kabul edilerek beraatine karar verildiği halde, ceza yargılamasında belirlenen maddi olguyla bağlı olan hukuk mahkemesince, sigortalı araç sürücüsünün %25 oranında kusurlu olduğu görüşünden hareketle, maddi tazminata ilişkin taleplerin kabul edilmesinin hatalı olduğu, ayrıca müteveffanın müterafik kusur durumunun değerlendirilmediği, hesaplama yönteminin isabetsiz bulunduğu ve cenaze-defin giderine ilişkin taleplerin teminat dışı olduğunun gözetilmediği ve yargılama harç ve giderlerinin de hatalı belirlendiği, tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılması gerektiğine yöneliktir. Dava, trafik kazası neticesinde meydana gelen, ölüm olayına dayanılarak açılmış, maddi ve manevi tazminat isteğine ilişkindir. Dairece verilen kaldırma kararında da kısaca işaret edildiği üzere; Haksız bir fiil sonucu zarar oluştuğu iddiasıyla ilgili bir talepte bulunulması halinde, kazanın oluşumunda taraf kusurlarının ne olduğunun belirlenmesi esaslı unsurdur. Somut olayda; davacı taraf, kazanın meydana gelmesinde davalı araç sürücüsü …’nın kusurlu olduğunu ileri sürmüş, davalı taraf ise kazanın oluşumunda …’nın her hangi bir kusuru bulunmadığını, tüm kusurun müteveffa araç sürücüsü …’a ait bulunduğunu savunmuştur. Olayla ilgili olarak İstanbul … 38. Asliye Ceza Mahkemesinde görülerek sonuçlandırılan ve UYAP sorgusundan da anlaşılacağı üzere Yargıtay denetiminden geçmek suretiyle 08/03/2022 tarihinde kesinleştiği anlaşılan 2014/164 Esas sayılı ceza yargılamasına ilişkin dava dosyasından temin edilen ve ATK İstanbul Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen 03/02/2015 günlü raporda kazanın oluşumunda sanık sürücü …’ya yüklenebilecek bir suç olmadığı, tüm kusurun müteveffa …’a ait olduğu yolunda değerlendirme yapıldığı ve ceza mahkemesince de bu raporun hükme esas alınması sonucunda sanık sürücünün beraatine karar verildiği anlaşılmıştır. Eldeki davada kaldırma kararından sonra görüşüne başvurulan ve konusunda uzman olan kişilerce düzenlendiği anlaşılan 28/01/2022 günlü heyet raporunda ise; kazanın oluşumunda müteveffa araç sürücüsünün %75 oranında, davalı araç sürücü …’nın ise %25 oranında kusurlu bulunduğu sonucuna varıldığı ve ceza yargılaması sırasında temin edilen ATK raporuna iştirak edilmediğinin bildirildiği ve varılan sonucun denetime imkan verecek şekilde gerekçelendirildiği görülmüştür. Hal böyle olunca, ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, diğer bir anlatımla ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemesini bağlayacağı veya bağlamayacağı konusu üzerinde yeniden durulması gerekmektedir. TBK’nın 74.maddesi “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir” hükmünü taşımaktadır. Aynı doğrultudaki hüküm 818 sayılı Borçlar Kanununun Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet başlıklı 53.maddesinde “ Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez” şeklindeydi.Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Yargısal uygulamada; ceza davası açılan hallerde, ceza davasında alınan kusur raporu ile karar verilip karar kesinleşse dahi, bu raporun hukuk hakimini kusur yönünden bağlamayacağı istikrarla kabul edilmektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 25.02.2004 gün ve 2004/11-115 E.2004/108 K; 12.5.2004 gün ve 2004/4-290 E, 289 K; 14.12.2005 gün ve 2005/10-680 E, 733 K sayılı ilamları). Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hakiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Y.HGK.10.1.975 gün ve 1971/T-406 E. 1975/1 K. sayılı ilamı; Y.HGK.23.1.1985 gün ve 1983/10-372 E.ve 1985/21 K.sayılı ilamları ve yukarıda yer alan ilamları). Ayrıca hukuk mahkemesinin, ceza mahkemesinde görülmekte olan bir ceza davasının sonuçlanmasını bekletici sorun yapması halinde, ceza mahkemesinin bu konuda vereceği kararı peşinen kabul etmiş olacağından, bekletici sorun yapılan ceza davası hakkında verilen karar, hukuk davasında kesin delil teşkil eder (Prof.Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 6.Baskı 2001, cilt:V, s:5153). Bilindiği gibi kesin hüküm, ilişkin olduğu konuda uyuşmazlığı ortadan kaldırır. Bu yüzdendir ki, açılan bir dava hakkında kesin hüküm bulunmaması bir yargılama koşuludur. Özellikle bir ceza mahkemesinin, uyuşmazlık konusu olayın tespitine; diğer bir söyleyişle olayın varlığına ve sanık tarafından işlendiğine ilişkin maddi olgulara ilişkin kesinleşmiş saptaması, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin hüküm oluşturur. Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hakiminin hukuk hakiminden çok daha elverişli bir konumda olmasıdır. Vurgulamakta yarar vardır ki, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hakimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hakimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O halde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hakimini bağlamasına, Türk Borçlar Yasasının 74.maddesi bir engel oluşturmaz (Y.HGK.16.9.1981 gün 1979/1-131 E. ve 1981/587 K. sayılı ilamı, Mustafa Çemberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm. 1965 s.22 vd.). Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir(Y.HGK.11.10.1989 gün ve 1989/11-373-472 sayılı ilamı). Ceza mahkemesinde bir tarafın kusurlu olduğu maddi vakıa olarak kabul edilmişse, artık hukuk mahkemesinde o kişinin kusursuz olduğuna hükmedilemez. Ne var ki, hukuk hakiminin yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırarak kusur oranını incelemesi olanaklıdır. Bu iki durumun birbirinden iyi ayırt edilmesi gerekir. Görüldüğü üzere, hukuk mahkemesi az yukarıda bağlayıcılık yönü belirtilen ayrık durumlar dışında ceza mahkemesi kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Bu noktada, ceza mahkemesi kararının hukuk mahkemesini bağladığı hallerde, kesin delilin etkisi nedeniyle, ceza mahkemesi kararında dayanılmış olan bilirkişi raporunun hukuk mahkemesini bağlayacağı; buna karşılık, ceza mahkemesi kararının hukuk mahkemesini bağlamadığı hallerde, ceza mahkemesinde alınmış olan bilirkişi raporunun, hukuk mahkemesini bağlamayacağı, eş deyişle hukuk mahkemesinin yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırabileceği, kuşku ve duraksamaya yer olmaksızın kabul edilmektedir (Prof.Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 6.Baskı 2001, cilt:V, s:5154-5155). Özellikle tarafların, iddia ve savunmalarını ispat için, mahkemeden bilirkişi incelemesi yapılmasını istemeleri halinde; hukuk hakiminin, uyuşmazlığı kendi tespit ve takdirine, “Medeni Hukuk” alanı kurallarına göre çözümlemesi gerekir. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; olayla ilgili olarak İstanbul Anadolu 38. Asliye Ceza Mahkemesinde görülerek sonuçlandırılan ve yargısal denetimden de geçerek kesinleştiği anlaşılan 2014/164 E. – 2016/211 K. sayılı ceza yargılaması dosyası kapsamında hukuk hakimini bağlayacak tek maddi olgu davalı araç sürücüsünün olay mahallinde geçiş yaptığı sırada kendisine yeşil ışık yandığı olgusudur. Her ne kadar olaya ilişkin olarak verilen ceza mahkemesi kararının temyiz incelemesi yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2020/4481 E.-2022/1769K. ve 08/03/2022 günlü ilamında davalı sürücüye atfedilebilecek kusur olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi takdirinin yerinde görülerek buna bağlı olarak verilen beraat hükmü tasdik edilmiş ise de; söz konusu yargıtay kararındaki değerlendirme ve belirleme, ATK raporuna dayanmakta olup, dairenin bizzat maddi vakıayı tespiti niteliği taşımadığından, hukuk hakiminin verilen beraat kararıyla bağlı olmayacağı belirgindir. Hal böyle olunca ilk derece mahkemesince, dairenin kaldırma kararı doğrultusunda dosyada mevcut tüm kusur bilirkişisi raporlarının irdelenerek tartışılması neticesinde düzenlenen ve özellikle beraat kararına dayanak kılınan ATK raporunun neden isabetli olmadığına ilişkin detaylı belirleme ve değerlendirme içeren, dosyaya, oluşa uygun yeterli ve geçerli nitelikteki 23/08/2021 günlü bilirkişi heyet raporu ile; TRH 2010 Yaşam Tablosu ve Prograsif Rant Yöntemi uygulanarak ve gelirin asgari ücret olduğu varsayımından hareketle davalı araç sürücüsünün %25 kusur oranıyla sınırlı olmak kaydıyla düzenlendiği anlaşılan, dosyaya ve dairemizce de benimsenen, yargıtayın güncel uygulamalarına uygun bulunan 10/06/2021 günlü aktüer bilirkişi raporunun; hükme esas alınmasında ve kaza tespit tutanağındaki belirlemelere göre, kaza anında kaskı takılı olduğu anlaşılan müteveffanın, ne şekil ve sebeple müterafik kusurlu sayılması gerektiği yönünde de davalı tarafça somut bir iddia ileri sürülmemiş olması nedeniyle, mahkemece herhangi bir müterafik kusur indirimi yoluna gidilmeksizin yazılı biçim ve şekilde maddi tazminata ilişkin talepler bakımından davanın kabulüne karar verilmiş olmasında bir yanılgı tespit edilemediği gibi davacıların ihtiyari dava arkadaşı konumunda bulundukları eldeki davada davacılardan … ve … lehine ayrı ayrı hükmolunun maddi tazminatlar ile davacılar yararına tahsiline karar verilen cenaze ve defin gideri yönünden, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümleri uyarınca davacılar yararına vekalet ücreti belirlenmiş olmasının ve reddedilen cenaze ve defin gideri nedeniyle yine karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümleri gözetilerek, davacı taraf yararına hükmolunan vekalet ücretini geçmemek üzere davalı taraf lehine vekalet ücreti tespit edilmiş olmasının doğru bulunmasına ve ayrıca istinaf eden davalının hüküm altına alınan harçların neden hatalı olduğu hususunda her hangi bir sebep ileri sürmediği gözetildiğinde, hüküm altına alınan toplam tazminat miktarı üzerinden alınması gereken ve mahkemece doğru biçimde belirlenen karar ve ilam ilam harcının, davalılar arasında nasıl paylaştırılması gerektiği hususu resen incelenme yapılmasını gerektiren bir durum da olmadığından davalı sigorta şirketi vekilinin yerinde olmadığı sonucuna varılan istinaf başvurusunun reddi gerektiği sonuç ve kanaatine varılarak aşağıdaki biçimde hüküm tesis edilmiştir.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/ Gerekçe uyarınca, 1-Karar başlığında bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararına yönelik olarak davalı sigorta şirketi tarafından yapılan istinaf başvurusunun HMK.m.353/1-b/1 hükmü gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-İstinaf eden davalı sigorta şirketinden alınması gereken 5.560,25-TL harçtan peşin yatırılan 2.022,93-TL harcın düşümü ile bakiye 3.537,32-TL istinaf ilam harcının istinaf eden bu davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerin üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK.m.362/1-a hükmü gereğince miktar itibariyle kesin olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi.07/06/2023