Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2023/53 E. 2023/992 K. 07.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ K A R A R I
DOSYA NO: 2023/53
KARAR NO: 2023/992
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/11/2022
NUMARASI: 2019/164 Esas – 2022/844 Karar
DAVANIN KONUSU: Trafik Kazasından Kaynaklanan Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 07/06/2023
Yukarıda bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesinin kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355.maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf edenin sıfatına, istinaf nedenlerine ve kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde;
K A R A R Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı … nezdinde zorunlu trafik sigortalı bulunan … plaka sayılı aracın kusurlu şekilde çarpması sonucunda 24/02/2010 tarihinde meydana gelen trafik kazasında vekil edeninin ağır bir biçimde yaralanarak 28 gün yoğun bakımda kaldığını, kafasına aldığı darbe sonucunda yüzünde kırıklar oluştuğunu, ayrıca sol kalça kemiği ve sol kürek kemiğinden de sakatlandığını, kaza sonrasında depresyona girdiğini, unutkanlık ve asabiyetin hat safhalara çıktığını, kazadan sonra herhangi bir işte çalışamaz hale geldiğini, olayla ilgili olarak Erdemli Sulh Ceza Mahkemesinde görülerek sonuçlandırılan 2010/493-2011/589 karar sayılı ceza yargılamasına ilişkin dava dosyasında da kusur durumunun belirlendiğini ileri sürerek, fazlaya ilişen hakları saklı kalmak kaydıyla iş ve güç kaybı zararına karşılık olmak üzere 5.000,00-TL maddi tazminatın dava tarihinden işletilecek yasal faizi ile birlikte davalı … şirketinden tahsiline karar verilmesini istemiş, 04/05/2022 günlü ıslah dilekçesi ile de talep miktarını bilirkişi raporu doğrultusunda 134.083,49-TL’ye çıkarttıklarını açıklamıştır. Davalı … vekili cevabında özetle; vekil edeni şirketin sorumluluğunun sigortalı araç sürücüsünün kusuru ve poliçe limitiyle sınırlı bulunduğunu, bu nedenle kazanın oluşumundaki kusur oranlarının tespiti ile maluliyet oranının tespitinin ATK’ca yapılması gerektiğini, geçici iş göremezlik tazminatı talebinin ise vekil edenin sigorta şirketinin sorumluluğu kapsamında olmadığını, ayrıca SGK’ca yapılmış ya da yapılabilecek rücua tabi ödeme olup olmadığının belirlenmesi gerektiğini ileri sürerek, davanın reddine karar verilmesini istemiş; daha sonra sunduğu 16/03/2016 günlü dilekçe ile de daha önce aynı konuda taraflar arasında Adana 3.Asliye Ticaret Mahkemesinde görülerek sonuçlandırılan 2012/72 esas-2012/262 karar sayılı dava dosyası bulunduğunu, bu davada davacının maluliyetine ilişkin olarak hesaplanan maddi tazminat miktarının davacıya ödenmesi nedeniyle ve davacının davadan feragat beyanı doğrultusunda davanın reddine karar verildiğini, dolayısıyla görülmekte olan davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmesini istediklerini savunmuştur.Mahkemece, tarafları ve konusu aynı olan Adana 3.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/72 esas-2012/262 sayılı kararı bulunduğu ve bu dosyada davanın feragat nedeniyle reddedildiği, verilen kararın temyiz edilmeyerek 03/11/2012 tarihinde kesinleştiği, dolayısıyla görülmekte olan dava hakkında kesin hüküm bulunduğu görüşünden hareketle dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine dairece yapılan inceleme neticesinde verilen 2017/2025 esas – 2019/382 karar sayılı ilamla; “Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, bir diğer davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için HMK’nın 303.madde hükmüne göre; her iki davanın taraflarının dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir. Bir hüküm ancak, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder. Somut olaya dönüldüğünde; mahkemece kesin hüküm olduğu sonucuna varılan Adana 3.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/72 esas sayılı dava dosyasına konu dava dilekçesinde davacı, davalı … nezdinde trafik sigortalı bulunan … plaka sayılı aracın 24/02/2010 tarihinde vekil edenine çarpması sonucunda davacının yaralanarak sakatlandığını ileri sürerek, fazlaya ilişen haklar saklı kalmak kaydıyla iş göremezlik, kalıcı sakatlık, meslekten kazanma gücü ve gelir kaybı zararına karşılık olarak 8.000,00-TL tazminatın davalı …’den tahsiline karar verilmesini istediği; yargılama sırasında davalı … şirketinin davacının maddi tazminata ilişkin talebiyle ilgili olarak davacıyla sulh olduklarını, sulh sözleşmesi uyarınca belirlenen 25.500,00-TL’nin davacıya ödendiğini ileri sürerek, davacı vekilince imzalanan 08/08/2012 günlü ibraname-makbuz-feragatname başlıklı belgeyi mahkemeye sunduğu, davacı vekilinin de 19/09/2012 günlü dilekçe ile davada feragat ettiklerini açıkladığı ve mahkemece bu feragat nedeniyle davanın reddine karar verildiği ve kararın temyiz edilmeksizin 03/11/2012 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.Adana 3.Asliye Ticaret Mahkemesinde görülerek sonuçlandırılan davanın yargılaması sırasında alınmış, davacının beden gücü kaybı oranını gösterir bir rapor olmadığı gibi uğradığı zararın kapsam ve miktarını belirleyen bir hesap bilirkişisi raporu da bulunmamaktadır. Davacıya yapılan 25.500,00-TL’lik ödemenin de nasıl hesaplandığı anlaşılamamaktadır.Görülmekte olan dava sırasında da davacı vekili, davalı … şirketinin sunduğu 16/03/2016 günlü dilekçeye verdikleri 18/04/2012 günlü cevap dilekçesinde davacının tazminat miktarının ne olduğunu veya ne olacağını bilmeden yapmış olduğu feragatın ve anlaşmanın hüküm ifade etmeyeceğini savunmuş, 13/10/2015 günlü oturumda da davacının tedavisinin halen devam etmekte olduğunu savunmuştur.Mahkemece, davacının tedavi gördüğü Mersin Üniversitesi Fakültesi Tıp Fakültesinden hasta dosyasını getirterek, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim görevlilerince düzenlenmiş 22/02/2016 günlü rapor temin edilmiştir. Söz konusu raporda davacının görmüş olduğu ve dosyada mevcut tüm tıbbi evrakların değerlendirilmesi sonucunda davacının 24/02/2010 tarihinde maruz kaldığı trafik kazası sonucunda yaralandığı belirtilen davacının meslekte kazanma gücü kaybı oranının %36 olduğu ve geçici iş göremezlik döneminin de 4 ay bulunduğu bildirilmiştir. Değerlendirmeye esas tıbbi evraklardan iki tanesi dosyada mevcut 08/08/2012 günlü ibraname tarihinden ve feragat tarihinden sonraki tarihlere ilişkindir.Bu durumda, her ne kadar davacı tarafından daha önce açılan davadan sulh olunduğundan bahisle davadan feragat edilmiş ise de, davacının ibranamenin düzenlendiği ve buna bağlı olarak yapılan feragat tarihinde gerçek zarar miktarını ve maluliyetin ne olduğunu bilip bilmediği tam olarak anlaşılamamaktadır. Diğer bir anlatımla, davacı feragat ettiği tarihte gerçek zarar miktarının ve maluliyetin ne olduğunu bilmiyor ise, doğmamış bir haktan feragat etmek mümkün bulunmadığından davacının önceki davadaki feragatının sadece o davada belirlenen miktara ilişkin olduğu düşünülmeden görülmekte olan davada da feragatla bağlı tutulması isabetsiz olmuştur.Bundan ayrı, 2918 sayılı KTK’nın hem işletenleri hem de onların hukuki sorumluluğunu üzerine alan zorunlu mali sorumluluk sigortalarını bağlayan ve emredici nitelikte olan 111.maddesinin 1.fıkrasında bu kanunla öngörülen hukuki sorumluluğu kaldıran veya daraltan anlaşmaların geçersiz olduğu belirtilmiş, 2.fıkrasında ise “tazminat miktarına ilişkin olupta yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldığın tarihten başlayarak iki yıl içinde iptal edilebilir” denilmiştir. Bu madde, ibranamenin iptali için zarar görene yetersizlik nedeniyle iptal hakkı tanımıştır. Tekrar somut olaya dönüldüğünde, ibraname tarihi 08/08/2012 olup, görülmekte olan dava ise yasada belirtilen 2 yıllık hak düşümü sürenin geçirilmesinden sonra 31/03/2015 tarihinde açılmıştır. Ne var ki, bazı hallerde ortaya çıkan zarar kendi özel yapısı içerisinde sonradan değişme-gelişme eğilimi gösteriyor, zararı doğuran eylem ve işlemin doğurduğu sonuçlarda (zararın nitelik veya kapsamında) bir değişiklik ortaya çıkıyor ise, böyle hallerde zararın kapsamını belirleyecek husus gelişmekte olan bu durumdur ve bu gelişme sona ermedikçe zarar henüz gerçekleşmiş olmayacağı için KTK’nın 111.maddesinde düzenlenen 2 yıllık süre bu değişen-gelişen durumun durduğunun veya ortadan kalktığının öğrenilmesiyle başlayacaktır. Gelişen-değişen durum olup olmadığı da hekim raporuyla belli bir açıklığa kavuşturulmalıdır. Yargılama sırasında temin edilen ve Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğretim üyelerince düzenlendiği anlaşılan 22/02/2016 günlü raporda her ne kadar davacının %36 oranında beden gücü kaybına uğradığı ve geçici iş göremezlik süresinin 4 ay olduğu belirlenmiş ise de, söz konusu bu raporda trafik kazasına bağlı yaralanmaya ilişkin olarak yapılan tedavilerin ne zaman sona erdiği, bu yaralanmadan dolayı gelişen ve değişen bir durum olup olmadığı, varsa gelişen durumun hangi tarihte sona erdiği, diğer bir ifadeyle kesin maluliyet oranının hangi tarihte belirlenebileceği konularında herhangi bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır.Mahkemece, anlatılan durumun özelliği de gözetilerek; davacıya, davalı … tarafından yapılan ödemeye ilişkin dayanak belgeler varsa getirtilerek davacının davadan feragat ettiği tarihten sonra geçirmiş ve dosyaya yansımamış varsa diğer tedavi evrakları da temin edilerek, dosyanın bir bütün olarak ATK 3.İhtisas Dairesine gönderilerek, 24/02/2010 günlü olan kaza tarihinde yürürlükte bulunan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümleri gözetilerek davacı da var olduğu ileri sürülen bedensel zararların 24/02/2010 tarihinde meydana gelen trafik kazasından kaynaklanıp kaynaklanmadığı, kaynaklanıyor ise trafik kazasına bağlı tedavinin ne zaman sonuçlandığı, diğer bir ifade ile kalıcı sakatlığı hangi tarihte oluştuğu, gelişen ve değişen bir durumun söz konusu olup olmadığı, davacının geçici iş göremezlik süresinin ve kalıcı beden gücü kaybı oranının ne olduğu konularında rapor alınmadan, davacının yeniden tazminat talep etme hakkının bulunup bulunmadığı gözetilmeden ve belirlenecek duruma göre, KTK’nın 111.maddesinde düzenlenen hak düşümü süresinin geçirilip geçirilmediği değerlendirilmeden, davanın yazılı biçim ve gerekçeyle reddine karar verilmesi hali HMK.m.353/1-a/6 hükmü kapsamında görüldüğünden…” denilmek suretiyle mahkemece verilen kararın kaldırılmasına hükmedilmiştir. Mahkemece dairenin kaldırma kararı doğrultusunda işlem ve araştırma yapıldıktan sonra; talep konusu trafik kazasının oluşumunda davacı yaya …’in %75 oranında, sigortalı araç sürücüsünün ise %25 oranında kusurlu olduğu, davacının kaza neticesinde yaralanmasına bağlı maluliyetinin %40 ve iyileşme süresinin de 12 aya kadar uzayabileceğinin ATK raporuyla belirlendiği, buna göre davacının talep edebileceği geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatının da sigorta şirketiyle davacı arasında yapılan uzlaşma sonucunda ödenen 25.000,00-TL’nin güncellenmiş halinin düşürülmesi sonucunda kalan 134.083,49-TL olduğunun bilirkişi raporuyla tespit edildiği benimsenmek suretiyle;-Davacının maddi tazminat talebinin KABULÜ ile, raporda hesaplanan 134.083,49TL maddi tazminatın sigorta şirketi yönünden 14/08/2012 temerrüt tarihinden itiraben işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, (Sigorta şirketi yönünden poliçe limitiyle sınırlı sorumlu olmak kaydıyla) karar verilmiştir.Karara karşı davalı … vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.İstinaf nedenleri; istinaf ilamında kesin hüküm hususunun bertaraf edilebilmesi için gelişen durum / artan maluliyet tespiti yapılması gerektiğinin belirtildiği ve yapılan yargılamada alınan maluliyet raporlarında da gelişen durum olup olmadığına ilişkin belirleme bulunmadığı halde davanın kabulüne karar verilmiş olmasının isabetsiz olduğu, ayrıca daha önce alınan %36 oranlı maluliyet raporuna davacı tarafından itiraz edilmediği için bu miktar üzerindeki bir maluliyete göre hüküm kurulmuş olmasının da usulü kazanılmış hak kuralına aykırı bulunduğu, keza tazminat hesaplamasının PMF yaşam tablosuna göre yapılması gerekirken TRH 2010 yaşam tablosuna göre yapılmasının hatalı olduğu, eğer, TRH 2010 yaşam tablosuna göre hesaplama yapılacak olur ise bu durumda 1,8 teknik faiz uygulanması gerektiğinin gözetilmediği, esasen taraflar arasında yapılan sulh tarihinden itibaren 2 yıl geçtikten sonra açılan böyle bir davanın dinlenmemesi gerektiği hususlarına yöneliktir. Dava; trafik kazası neticesinde meydana gelen bedensel zarara dayanılarak açılmış maddi tazminat isteğine ilişkindir.Dairemizin 2017/2025 esas – 2019/387 karar sayılı kaldırma kararında da işaret edildiği üzere davacının 24/02/2010 tarihinde geçirmiş olduğu trafik kazası nedeniyle oluşan yaralanmasına bağlı maluliyet bulunup bulunmadığı, maluliyet oluşmuş ise bu maluliyetin 08/08/2012 tarihli ibranameden sonra gelişme gösterip göstermediğinin tespiti eldeki dava açısından son derece önemlidir.Bu açıklamalardan sonra somut olaya dönüldüğünde; dairenin kaldırma kararından sonra ATK 2. İhtisas Dairesi’nce düzenlendiği anlaşılan 25/01/2021 ve 27/10/2021 günlü raporlarda davacının geçirmiş olduğu trafik kazasına bağlı maluliyet oranlarının ne olduğu bildirilmiştir. Dosya kapsamında temin edilen ve konuya ilişkin bulunan tüm bilirkişi rapor içerikleri değerlendirildiğinde; davacının kaza neticesinde başından yaralandığı, Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı’nın düzenlediği 14/03/2011 tarih ve 436 sayılı raporda; kişide kalıcı posttkonküzyonel Sendrom ve kalıcı major depresyona sebep olan yaralanmanın duyuların veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflaması niteliğinde olduğunun bildirildiği, ancak söz konusu bu raporda maluliyet oranına ilişkin bir tespit yapılmadığı, maluliyet oranına ilişkin ilk tespitin 100. Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı tarafından kaza tarihinde yürürlükte bulunan yönetmelik hükümleri uyarınca düzenlenen 22/06/2016 tarihli raporda yer aldığı ve bu raporda “Diffüz aksonal yaralanmayı takiben tıbbi antesedanında tanımlanan kişilik değişikliğe neden olduğu ve serapral BT ve MR’ların tetkikinde, her iki inferiol frontal lobta FLAİR’de sinyal artışı izlendiği ve gliozis saptandığı cihetle Postkonküzyonel sendroma neden olduğu belirlenen arıza…” nedeni ile oluşan maluliyet oranının %36 olarak açıklandığı ve söz konusu bu raporda sulh sözleşmesinden sonra Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastane’since düzenlenen 03/12/2014 ve 21/10/2015 günlü raporlar yanında …’in 10/02/2016 tarihinde bizzat yapılan muayenesinin de değerlendirildiği görülmüştür. Davacının ATK 2. İhtisas Kurulu’nca, 31/01/2020 tarihinde bizzat yapılan muayenesi, Van 100. Yıl Üniversitesi’ne ait 22/02/2016 günlü rapor, Van 100. Yıl Üniversitesi’nin 13/08/2022 günlü yazısı ekinde bulunan 01/08/2020 tarihli göz alan taramaları ve 28/12/2019 tarihli MR görüntüleri (-sağda belirgin bilateral frontobazal ve olfaktör ensefalomalezik gliotik sinyal değişiklikleri, yaşla uyumsuz serabral antrofi bulguları, corpuz callossum posteriorda incelme izlendiği açıklanmıştır) değerlendirilerek düzenlenen 25/01/2021 günlü raporda davacının 24/02/2010 tarihinde geçirdiği trafik kazasına bağlı yaralanması nedeniyle %37 oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı ve kişinin sağ gözündeki olaya bağlı sekel niteliğindeki arızası sebebiyle maluliyetin bulunmadığı değerlendirildiği, ancak yeni çekilecek güvenilirlik kriterlerine uygun görme alanları tetkiklerinin temin edilmesi halinde dava konusu dosyanın yeniden değerlendirilebileceği açıklanmıştır.Bu rapor gereğince davacı tarafça 100. Yıl Üniversitesi Hastanesi’nden yeni belge temin edildiği ve ATK İstanbul 2. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nca durumun yeniden değerlendirildiği, 27/10/2021 günlü raporda da davacının 24/02/2010 tarihinde geçirdiği trafik kazasına bağlı yaralanması nedeniyle %40 oranında meslekte kazanma gücünü kaybettiğinin bildirildiği görülmüştür. Bu durumda davacının maluliyetinde zaman içinde artış olduğu ve maluliyetteki artışın halen devam etmekte bulunduğu sabit olduğu gibi davacının maluliyetine sebep arızasının tedavisinin de sürdürülmekte bulunduğu dosyaya kazandırılan diğer bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca; 08/08/2012 günlü ibranamede, davalı … tarafından davacıya yapılan ödemenin maluliyet sebebiyle olduğu açıklanmış ise de, bu maluliyet oranının ne olduğu ve hesaplamanın ne şekilde yapıldığı konusunda davalı tarafça herhangi bir bilgi ve belge sunulmadığı gözetildiğinde davacının ödemeyi kabul ettiği tarihte uğradığı maluliyet oranını ve uğradığı zarar miktarını bildiğinden söz edilemeyeceğinden, 08/08/2012 günlü ibranamenin geçerli bir ibraname niteliği taşımadığı sabittir. Sonuç itibariyle dosya içerisindeki bilgi ve belgelerin mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesiyle çıkarılan sonuç ve oluşturulan hükümde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığına ve özellikle davalı … ile davacı arasında düzenlenen ibraname ve önceki davadan feragat tarihi itibariyle davacının maluliyetinin ve gerçek zararının ne olduğunu bilmediği dolayısıyla da serbest irade ile yapılmış bir ibranamenin ve feragat beyanından söz edilemeyeceğine, ayrıca davacının uğradığı maluliyet zararının hesaplamasında TRH 2010 yaşam tablosunun ve prograsif rant yöntemi uygulanmış olmasında da güncel yargısal içtihatlara uygun bulunmasına ve geliştiği ve sürekli arttığı sabit olan bir arıza nedeniyle, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı tarafından düzenlenen 22/02/2016 günlü raporda belirlenen maluliyet oranının (-%36) davacıyı bağlayacağından da söz edilemeyeceğine göre davalı vekilinin yerinde olmadığı sonucuna varılan istinaf başvurusunun esastan reddi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/ Gerekçe uyarınca,1-Usul ve yasaya uygun olan ve yukarıdaki başlıkta yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararına yönelik olarak davalı … vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun HMK.m.353/1-b/1 hükmü gereğince ESASTAN REDDİNE,2-İstinaf eden davalıdan alınması gereken 9.159,24-TL harçtan peşin yatırılan 2.289,82-TL harcın düşümü ile bakiye 6.869,42-TL istinaf ilam harcının istinaf eden bu davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,4-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerin üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK.m.362/1-a hükmü gereğince miktar itibariyle kesin olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi.07/06/2023