Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2023/1319 E. 2023/1241 K. 12.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2023/1319
KARAR NO: 2023/1241
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/11/2022
NUMARASI: 2018/1151 Esas – 2022/904 Karar
DAVANIN KONUSU: Trafik Kazasına Bağlı Ölüm Sebebiyle Açılan Maddi Manevi Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 12/07/2023
Yukarıda bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesinin kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355.maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf edenin sıfatına, istinaf nedenlerine ve kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde;
K A R A R Davacılar vekili dava dilekçesinde; 05/07/2017 tarihinde davalı sürücü …’in sevk ve idaresindeki … ticari hatlı ve ticari plakalı aracın direksiyon hakimiyetini kaybederek yaya kaldırımında yürüyen …’a ve …’a çarptıktan sonra kaldırımda yürüyen …’e çarptığını, kaza neticesinde …’ın vefat ettiğini, …’ın yaralandığını ve …’in ise ağır yaralandığını, kazanın meydana gelmesinde sürücü …’in ve diğer davalıların tam kusurlu olduğunu, …’ın ölümü nedeniyle davacıların destekten yoksun kaldıklarını, ayrıca manevi zarara uğradıklarını belirterek, toplam 24.000,00 TL maddi tazminat ile toplam 247.000,00 TL. manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, yargılama giderlerinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini, talep ve dava etmiştir. Davaya cevap veren diğer davalılar, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuş, davalı … vekili cevap dilekçesinde; müvekkili …’ın 2017 yılı başlarından olay tarihine kadar diğer davalılardan …’in kazaya karışan … plakalı Gebze Harem hattında çalışan aracında şoför olarak çalıştığını, kaza tarihinde izinli olup o gün minibüsü davalı …’in kullandığını, müvekkiline yönelik aracın işleteni olarak dava açılmış ise de, olay tarihinde müvekkilinin bahse konu hatta ve minibüste şoförlük yaptığını, kazadan sonra davalı …’in müvekkiline … plakalı araç tamirden çıktıktan sonra işletme hakkını vereceğini beyan ettiğini, 10/7/2017 tarihinde Tuzla Şoförler Odasına şaför kaydı için başvuruda bulunduklarını, davalı … ile müvekkili arasında Şoförlük Sözleşmesi ve SGK girişi yapılması gerektiğini, prosedürün tamamlanması için tüm bu belgeler ile rüsum başvurusu ve yol belgesi almak için Trafik Müdürlüğüne başvurulması gerektiğini, ancak müvekkilinin; davalı …’in bu işlemi tamamlayıp tamamlamadığını bilmediğini, 24.07.2017 tarihli SGK Sigortalı İşe Giriş Bildirgesinden de anlaşılacağı üzere müvekkilinin 01.06.2017 tarihinde işe başladığını gösterdiğini, davalı …’in şoför sözleşmesine kazadan önceki bir tarihi yazarak ilgili yerlere ibraz ettiğini, davalı …’in müvekkiline karşı kötü niyetli hareket ettiğini ve esas amacının sorumluluğu üzerinden atmak olduğunu, ilgili yerlerden başvuru tarihleri araştırıldığında tüm başvuruların kazadan sonra yapıldığının anlaşılacağını, davalı …’in kazaya karışan minibüse ait işletme hakkını müvekkiline vereceğini söyleyerek müvekkilini oyaladığını, bu vaad nedeniyle aylarca çalışamayan müvekkilinin maaş alamadığını ve kirada oturduğu evin dahi kirasını ödeyemediğinden dolayı ev sahibi tarafından icraya verilerek tahliye ettirildiğini, davalı …’in araç tamirden çıktıktan sonra ise (davalı işletme hakkını devredeceğini vaad ettiği halde) bu aracı … adlı şahsa sattığını, müvekkili …’ın kaza tarihinde … plakalı araçta şoför olarak çalıştığının belirleneceğini, müvekkilinin davalı … tarafından kandırılarak araç tamirden çıktıktan sonra işletme hakkını kendisine devredileceğini ümit ettiğini ancak müvekkilinin kazadan önce de sonra da hiçbir zaman aracın işleteni olmadığını, aracın işleteni olmadığından kendisine husumet yöneltilmesinin mümkün olmadığını belerterek, müvekkili hakkında açılan davanın husumet yönünden reddine karar verilmesini, talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde; (1)Davacının davasının maddi tazminat talebi yönünden konusuz kaldığı anlaşılmakla bu konuda karar verilmesine yer olmadığına (2)Davacının davasının manevi tazminat talebi yönünden kısmen kabulü ile; davacı … için 100.000,00 TL, davacı … için 40.000,00 TL, davacı … için 40.000,00 TL, davacı … için 10.000,00 TL, davacı … için 10.000,00 TL olmak üzere toplam 200.000,00 TL manevi tazminatın, kaza tarihi olan 05/07/2017’den itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılar …, … ve …’tan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, davalı … vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. İstinaf nedenleri; dava konusu kazanın gerçekleşmesinde müvekkilinin kusurunun bulunmadığı, kazaya sebebiyet veren aracın sürücüsü yada işleteni olmaması nedeniyle kendisine husumet yöneltilemeyeceği, bu nedenle manevi tazminattan sorumluluğuna hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu, kararın kaldırılması gerektiği, hususlarına ilişkindir.Dava; trafik kazasına bağlı ölüm nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Görülmekte olan davada istinaf eden davalı … vekili; müvekkilinin kazaya karışan aracın şoförü olduğunu, ancak kaza günü izinli olduğunu ve kaza anında aracı diğer davalı …’in kullandığını, aracın işleteni de olmadığını, bu nedenle sorumluluğu yoluna gidilemeyeceğini savunmuş, ilk derece mahkemesince; olaya ilişkin İstanbul Anadolu 2.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2020/210 esas sayılı dosyasındaki tespitlere göre davalının kazaya karışan aracın işletmeciliğini yaptığı gerekçesiyle davalının, diğer davalılar ile birlikte sorumluluğuna hükmedilmiştir. İstinaf başvuru nedenleri göz önüne alındığında taraflar arasındaki uyuşmazlık; davalı …’ın davada sıfatının bulunup bulunmadığı, kendisine husumet yöneltilip yöneltilemeyeceği ve hükmedilen manevi tazminatlardan sorumluluğunun bulunup bulunmayacağı noktasında toplanmaktadır. İstinaf sebepleri de münhasıran bu hususlara ilişkindir. UYAP üzerinden alınan izinle, İstanbul Anadolu 2.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2020/210 (bozmadan önceki 2018/235) esas sayılı dosyasında yapılan incelemede; dava konusu kazayla ilgili olarak davalı malik …, davalı sürücü … ve kazaya karışan aracın işletmeciliğini yaptığı gerekçesiyle davalı … aleyhine düzenlenen iddianame gereğince yapılan yargılama neticesinde, … ve …’ın bilinçli taksirle bir kişinin ölümüne ve birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçundan beraatlerine, …’in bilinçli taksirle bir kişinin ölümüne ve birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçu ile trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan cezalandırılmasına karar verildiği, karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda, 2018/3660 esas, 2019/282 karar sayılı ve 30.01.2019 tarihli kararla, … ve …’in beraatine ilişkin hükümlere yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine, …’in mahkumiyetlerine yönelik istinaf başvurusunun kararın düzeltilerek esastan reddine karar verildiği, kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12.Ceza Dairesi’nin 2020/559 esas, 2020/2449 karar sayılı kararı ile … hakkındaki mahkumiyet hükümlerinin onanmasına karar verildiği, … ve … yönünden ise; “.. aracın bakımlarını kilometresi geldiğinde yaptırdığını söyleyen araç sahibi …’in, aracın mekanik donanımında mevcut olan kusur ve eksikliklerden ve aynı zamanda, aracın kullanımını devrettiği … tarafından zaman zaman aracın kullanımının üçüncü kişilere devredildiğinden haberdar olduğu kanaatine varılmış olup; bu suretle, sahibi olduğu aracı, fenni muayenesi bulunmadığı ve teknik donanımları bakımından yetersizliği bulunduğu halde ticari minibüs olarak yolcu taşımasında kullandıran … ile, aracın günlük olarak kullanımını devralan ve teknik donanımları yetersiz ve muayenesi bulunmayan aracı yetersiz ehliyetli ve olay anında uyuşturucu madde etkisi altında bulunduğu tespit edilen …’e kullandıran …’ın, bu eylemleri ile, meydana gelen kaza olayı arasında nedensellik ilişkisi kurulacak boyutta dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davrandıklarının anlaşılması karşısında, …’in atılı suçtan mahkumiyetine karar verilmesi gerektiğinin; …’ın ise, olayın meydana gelmesinde kusurlu olmakla birlikte, aracın teknik donanımları bakımından yetersiz ve muayenesiz olduğunu, aynı zamanda bu şekilde trafikte kullanılmasının yasak olduğunu ve …’in yetersiz ehliyetli olduğunu bildiği halde, aracın kullanımını …’e bırakması sebebiyle … hakkında koşulları bulunan bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması gerektiği” gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verildiği, bozma üzerine yeniden yapılan yargılama neticesinde davalılar … ve …’in “bilinçli taksirle bir kişinin ölümüne neden olma” suçundan ayrı ayrı 6 yıl 2 ay mahkumiyetlerine karar verildiği, temyiz neticesinde kararın; Yargıtay 12.Ceza Dairesi’nin 2021/3974 esas, 2022/8375 karar sayılı ve 10/11/2022 tarihli ilamıyla onandığı ve 10/11/2022 tarihinde kesinleştiğinin mahkemesince şerh edildiği, anlaşılmıştır. Öncelikle ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, diğer bir anlatımla ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemesini bağlayacağı veya bağlamayacağı konusu üzerinde durulması gerekmektedir. TBK’nın 74.maddesi “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir” hükmünü taşımaktadır. Aynı doğrultudaki hüküm 818 sayılı Borçlar Kanununun Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet başlıklı 53.maddesinde “ Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez” şeklindeydi. Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Yargısal uygulamada; ceza davası açılan hallerde, ceza davasında alınan kusur raporu ile karar verilip karar kesinleşse dahi, bu raporun hukuk hakimini kusur yönünden bağlamayacağı istikrarla kabul edilmektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 25.02.2004 gün ve 2004/11-115 E.2004/108 K; 12.5.2004 gün ve 2004/4-290 E, 289 K; 14.12.2005 gün ve 2005/10-680 E, 733 K sayılı ilamları). Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hakiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Y.HGK.10.1.975 gün ve 1971/T-406 E. 1975/1 K. sayılı ilamı; Y.HGK.23.1.1985 gün ve 1983/10-372 E.ve 1985/21 K.sayılı ilamları ve yukarıda yer alan ilamları).Ayrıca hukuk mahkemesinin, ceza mahkemesinde görülmekte olan bir ceza davasının sonuçlanmasını bekletici sorun yapması halinde, ceza mahkemesinin bu konuda vereceği kararı peşinen kabul etmiş olacağından, bekletici sorun yapılan ceza davası hakkında verilen karar, hukuk davasında kesin delil teşkil eder (Prof.Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 6.Baskı 2001, cilt:V, s:5153). Bilindiği gibi kesin hüküm, ilişkin olduğu konuda uyuşmazlığı ortadan kaldırır. Bu yüzdendir ki, açılan bir dava hakkında kesin hüküm bulunmaması bir yargılama koşuludur. Özellikle bir ceza mahkemesinin, uyuşmazlık konusu olayın tespitine; diğer bir söyleyişle olayın varlığına ve sanık tarafından işlendiğine ilişkin maddi olgulara ilişkin kesinleşmiş saptaması, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin hüküm oluşturur. Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hakiminin hukuk hakiminden çok daha elverişli bir konumda olmasıdır. Vurgulamakta yarar vardır ki, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hakimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hakimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O halde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hakimini bağlamasına, Türk Borçlar Yasasının 74.maddesi bir engel oluşturmaz (Y.HGK.16.9.1981 gün 1979/1-131 E. ve 1981/587 K. sayılı ilamı, Mustafa Çemberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm. 1965 s.22 vd.). Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir(Y.HGK.11.10.1989 gün ve 1989/11-373-472 sayılı ilamı). Ceza mahkemesinde bir tarafın kusurlu olduğu maddi vakıa olarak kabul edilmişse, artık hukuk mahkemesinde o kişinin kusursuz olduğuna hükmedilemez. Ne var ki, hukuk hakiminin yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırarak kusur oranını incelemesi olanaklıdır. Bu iki durumun birbirinden iyi ayırt edilmesi gerekir. Görüldüğü üzere, hukuk mahkemesi az yukarıda bağlayıcılık yönü belirtilen ayrık durumlar dışında ceza mahkemesi kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Bu noktada, ceza mahkemesi kararının hukuk mahkemesini bağladığı hallerde, kesin delilin etkisi nedeniyle, ceza mahkemesi kararında dayanılmış olan bilirkişi raporunun hukuk mahkemesini bağlayacağı; buna karşılık, ceza mahkemesi kararının hukuk mahkemesini bağlamadığı hallerde, ceza mahkemesinde alınmış olan bilirkişi raporunun, hukuk mahkemesini bağlamayacağı, eş deyişle hukuk mahkemesinin yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırabileceği, kuşku ve duraksamaya yer olmaksızın kabul edilmektedir (Prof.Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 6.Baskı 2001, cilt:V, s:5154-5155). Özellikle tarafların, iddia ve savunmalarını ispat için, mahkemeden bilirkişi incelemesi yapılmasını istemeleri halinde; hukuk hakiminin, uyuşmazlığı kendi tespit ve takdirine, “Medeni Hukuk” alanı kurallarına göre çözümlemesi gerekir. Bu genel açıklamadan sonra somut olaya gelince; az yukarıda açıklandığı üzere, somut olaya ilişkin sürdürülerek sonuçlandırılan ve temyiz incelemesinden geçerek kesinleşen İstanbul Anadolu 2.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2020/210 (bozmadan önceki 2018/235) esas sayılı dosyasına ilişkin, Yargıtay 12.Ceza Dairesi’nin 2021/3974 esas, 2022/8375 karar sayılı ve 10/11/2022 tarihli ilamında; kazaya karışan aracın sahibi olan … ile … arasında imzalanan 01/06/2017 tarihli ve işveren …’e ait olan Gebze-Harem hattında bulunan ticari minibüste haftanın belirli günlerinde ve saatlerinde çalışacak olan personelin çalışma koşullarının belirlenmesi amaçlı olarak 1 yıl süreliğine düzenlenen sözleşmede; personel sıfatı ile minibüste çalışacak olan …’ın araca ilişkin olarak her türlü bakımı ve onarımı yaptıracağının, aracın periyodik bakımlarını takip edip bunları yaptırıp akabinde de bedellerini fatura karşılığında araç sahibinden talep edebileceğinin, aracın her türlü bakımına ilişkin tüm sorumluluğun personele ait olduğunun, bakımın eksik, hatalı yapılması ya da herhangi bir şekilde yapılmaması durumunda, araçta ve üçüncü kişilerde meydana gelebilecek her türlü zarardan personelin sorumlu olacağının, aracı şahsi olarak kullanmak zorunda olan personelin herhangi bir şekilde çalışma belgesinde belirtilen kişiler haricinde aracın kullanımına müsaade etmeyeceğinin ve üçüncü kişilere teslim etmeyeceğinin; işverenin ise, ticari olarak kullanıma uygun olacak şekilde araca ilişkin gerekli tüm yasal izinleri almakla ve aracı uygun şekilde persolene teslim etmekle yükümlü olacağının kararlaştırıldığı, sahibi olduğu aracı, fenni muayenesi bulunmadığı ve teknik donanımları bakımından yetersizliği bulunduğu halde ticari minibüs olarak yolcu taşımasında kullandıran … ile, aracın günlük olarak kullanımını devralan ve teknik donanımları yetersiz ve muayenesi bulunmayan aracı yetersiz ehliyetli ve olay anında uyuşturucu madde etkisi altında bulunduğu tespit edilen …’e kullandıran …’ın, bu eylemleri ile, meydana gelen kaza arasında nedensellik ilişkisi kurulacak boyutta dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davrandıkları, …’in atılı suçtan mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği, olay günü işinin çıkması sebebiyle aracı sürücü …’e vererek …’in minibüs ile sefer çıkmasını sağlayan …’ın ise, olayın meydana gelmesinde kusurlu olmakla birlikte, aracın teknik donanımları bakımından yetersiz ve muayenesiz olduğunu, aynı zamanda bu şekilde trafikte kullanılmasının yasak olduğunu ve …’in yetersiz ehliyetli olduğunu bildiği halde, aracın kullanımını …’e bırakması sebebiyle … hakkında koşulları bulunan bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması gerektiği, yönündeki belirleme ve bu belirleme gereğince, davalıların bilinçli taksir suçu nedeniyle mahkumiyetlerine ilişkin denetimden geçerek kesinleşen ceza yargılaması kararı karşısında; davaya konu kazanın, davalı sürücü …, araç sahibi … ve iş veren yardımcısı (işleten yardımcısı-geniş manada teşebbüs sahibi) …’ın birleşen kusurlarıyla meydana geldiği yönündeki maddi vakıaya ilişkin belirlemenin, hukuk hakimi yönünden de bağlayıcı olacağı hususunda duraksamamak gerekir. Bu durumda; denetimden geçerek kesinleşen İstanbul Anadolu 2.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2020/210 (bozmadan önceki 2018/235) esas sayılı kararında tespit edilen ve kesinleşen vakıanın (-davaya konu kazanın, davalı sürücü …, araç sahibi … ve iş veren yardımcısı (işleten yardımcısı-geniş manada teşebbüs sahibi) …’ın birleşen kusurlarıyla meydana geldiği-) hukuk hakimini bağlayıcı olduğu görüşünden hareketle, davalı …’ın; araç sürücüsünün karıştığı kaza nedeniyle açılan davada, işveren yardımcısı (işleten yardımcısı-geniş manada teşebbüs sahibi) olarak araç maliki ve sürücüsü ile birlikte, hükmedilen tazminatlardan KTK’nın 85.maddesi hükmü gereğince sorumlu tutulmasında bir hata bulunmamasına göre, yerinde olmayan davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/ Gerekçe uyarınca,1/Karar başlığında bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesinin kararına karşı davalı … vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1 madde hükmü uyarınca esastan reddine, 2/İstinaf eden davalıdan alınması gereken 13.662,00-TL karar ve ilam harcından, istinaf başvurusu sırasında alınan 3.435,68-TL nin düşümü ile bakiye 10.226,32-TL karar ve ilam harcının istinaf eden davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,3/İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,4/İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından yapılan diğer giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,HMK’nın 353/1-b/1.maddesi hükmü uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve ihtiyari dava arkadaşı olan her bir davacı için tayin ve taktir olunan manevi tazminat miktarına göre HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, kesin olarak oy birliğiyle karar verildi 12/07/2023