Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 2023/1304 E. 2023/2024 K. 08.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2023/1304
KARAR NO: 2023/2024
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/12/2022
NUMARASI: 2020/422 Esas – 2022/865 Karar
DAVANIN KONUSU: Trafik Kazasına Bağlı Cismani Zarar Nedeniyle Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 08/12/2023
Yukarıda bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesinin kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf edenin sıfatına, istinaf nedenlerine ve kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde;
K A R A R Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 18/07/2016 tarihinde davalı sürücü ..’nun sevk ve idaresindeki … plaka sayılı aracın, dava dışı sürücü …ın sevk ve idaresindeki …plaka sayılı araca çarpması sonucu meydana gelen trafik kazası neticesinde, … plaka sayılı araçta yolcu konumunda bulunan müvekkilinin yaralandığını, müvekkilinin kaza tarihinde öğrenci olup şu anda ingilizce öğretmeni olduğunu belirterek, 6100 sayılı HMK’nın 107.maddesi uyarınca iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmadan alacak miktarını, yargılama aşamasında belirlenecek miktar kadar artırmak ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak şartı ile müvekkilinin mahrum kaldığı kazanç kaybı/ güç kaybı için şimdilik olay tarihinden itibaren işletilecek ticari faizi ile toplamda 10.000-TL maddi tazminat ile davacının kaza anında ve sonrasında yaşadığı elem ve ıstırap ile bu kazanın fiziksel ve psikolojik etkilerini, ömür boyu yaşamak zorunda kalması nedeniyle mağduriyetinin giderilmesi için olay tarihinden işletilecek ticari faizi ile birlikte 200.000,00-TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, davacı vekili 19/09/2022 tarihli ıslah dilekçesi ile; sürekli ve geçici iş göremezlik sebebiyle talep ettikleri maddi tazminat miktarını 10.000,00-TL’den 953.828,00-TL’ye artırıp, kaza tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte tahsiline, davalı … Sigorta AŞ’nin poliçe teminatı ile sınırlı olmak üzere 30.000 TL maddi tazminat ile sorumlu olmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Sigorta A.Ş.vekili cevap dilekçesinde özetle; … plaka sayılı aracın müvekkili şirket nezdinde 22/06/2016-2017 tarihleri arasında geçerli olmak üzere sigortalı olup poliçede teminat limitinin kişi başı 310.000,00-TL olduğunu, sigorta şirketinin sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında sorumlu olduğunu, davacının tazminat taleplerini netleştirmesi gerektiğini, dava yoluna gitmeden önce yapılan başvurunun usule aykırı olması nedeniyle dava şartı eksikliği nedeniyle davanın usulden reddini talep ettiklerini, geçici işgöremezlik, geçici bakıcı tazminatı ve tedavi giderinin poliçe kapsamında olmayıp bu kalemlerin SGK’nın sorumluluğunda olduğunu, davacı kaza sırasında emniyet kemeri takmadığından müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, hesaplamada TRH-2010 mortalite tablosunun esas alınması gerektiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte temerrüde düşürüldüğü kabul edilse dahi avans faizi talebinin yerinde olmadığını belirterek, davanın dava şartı eksiliği nedeniyle reddine, aksi halde esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir. … Sigorta A.Ş.vekili cevap dilekçesinde özetle; … plaka sayılı aracın müvekkili şirket nezdinde … Genişletilmiş Kasko Sigortası Poliçesi ile sigortalı olduğunu, poliçeden dolayı İhtiyari Mali Mesuliyet bedeni olay başına poliçe limitinin 30.000,00-TL olduğunu, davaya konu kaza 18/07/2016 tarihinde gerçekleşmiş olup kaza tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, davalı şirketin sorumluluğunun tazminatın trafik poliçesi limitlerini aşması halinde devreye girdiğini, poliçe ile manevi tazminatın teminat altına alınmadığını, davalı şirketin sorumluluğunun sigortalısının kusuru ve poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, olay haksız fiilden kaynaklanmakla uygulanması gereken faiz cinsinin kabul anlamına gelmemekle beraber yasal faiz olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Diğer davalılar davaya karşı yazılı beyanda bulunmamıştır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; ” trafik kazasının oluşumunda davalı sürücü …’nun % 90 oranında, dava dışı sürücü …’ın % 10 oranında kusurlu olduğu, davacının geçici ve daimi iş göremezlik tazminatı miktarının toplamda 953.828,00-TL olduğu” gerekçesiyle, 1-Davalı … Sigorta A.Ş hakkında açılan davada davacının bu davalı yönünden feragati sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına, 2-Davalılar …, … A.Ş. … A.Ş (… Sigorta) aleyhine açılan maddi tazminat davasının ıslah dilekçesi kapsamında KABULÜ ile, 953.858,00 TL’nin davalılar … ve .. A.Ş’den kaza tarihi olan 18/07/2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı … A.Ş yönünden ise poliçe limiti olan 30.000,00 TL ile sınırlı olmak şartıyla dava tarihi olan 18/08/2020 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsilde mükerrer olmamak şartıyla müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, 3-Manevi tazminat davası yönünden davanın KISMEN KABUL / KISMEN REDDİ ile, 100.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 18/07/2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılar … ve … A.Ş’den tahsilde mükerrer olmamak şartıyla müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, 4-Kalan kısımlar yönünden davanın reddine karar verilmiş, verilen karara karşı davalı … A.Ş vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davalı … A.Ş vekilinin istinaf başvuru sebepleri; Davacı tarafından açılan davaya ilişkin bilgi ve belgelerin ve yargılama aşamasında aldırılan maluliyet raporlarının, kusur raporlarının, tazminat hesaplamasına ilişkin hesap bilirkişi raporlarının ve mahkemece duruşmasız olarak alınan ara kararların müvekkili şirkete usulüne uygun olarak tebliğ edilmediği, bu durumun müvekkili şirketin savunma hakkını kısıtladığı, davanın 2 yıllık zamanaşımı süresinde açılmadığı, davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu, mahkemece aldırılan 14/12/2021 tarihli hesap bilirkişi raporunun hesaplama tekniği ve esas alınan asgari ücretler ile 18/07/2022 tarihinde aldırılan bilirkişi ek hesap raporundaki hesaplama tekniği ve esas alınan asgari ücretin farklılaştığı, raporlar arasında çelişki mevcut olduğu, bilirkişi raporları arasında yer alan çelişkilerin giderilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğu, sigortalının işgöremezlik oranı %60’ın altında olduğundan pasif devre içinde tazminat hesaplaması yapılmaması gerekirken yapılmasının hatalı olduğu, tazminatlar yönünden ticari (avans) faiz uygulanması yönünde hüküm kurulmasının, taleplerin haksız fiilden kaynaklanmış olması nedeniyle hatalı olduğu, yasal faiz uygulanması gerektiği, dava dilekçesinde güç kaybından kaynaklanan bir maddi zarar istenmemesine rağmen 18/07/2022 tarihli bilirkişi raporunun 3.2 maddesinde maddi zarar kalemlerinden biri olarak 18 aylık geçici iş göremezlik dönemine ilişkin olarak 24.835,94-TL’lik hesaplama yapıldığı, bu yönüyle de taleple bağlılık ilkesine aykırılık olduğu, hesap bilirkişisi tarafından mütefarik kusur indirimi hesaplanmamasının ve mahkemece bu konuda ek rapor alınması taleplerinin reddinin ve müterafik kusur indirimi yapılması ile ilgili itirazları dikkate alınmadan karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu, davalı … Sigorta AŞ’nin toplamda 2 araçtan kaynaklı olarak maddi tazminat ödemesi yapması gerekirken, sadece bir poliçe limitinin tazminat hesabında gözetilmesinin hatalı olduğu, oysaki adı geçen şirketin kazaya karışan her iki aracından sigortacısı olduğu, hükmedilen manevi tazminatın fahiş olduğu, hususlarına ilişkindir. Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Dosya kapsamından; 18/07/2016 günü davalı … A.Ş’nin maliki olduğu davalı … Sigorta A.Ş nezdinde ZMMS poliçesi, davalı … Sigorta A.Ş nezdinde ise Kasko Sigorta Poliçesi ile sigortalı olan davalı …’nun sevk ve yönetimindeki … plakalı kamyonet ile Erzurum istikametinden Kars istikametine seyir halinde iken, olay mahalli kavşağa geldiğinde kavşaktan sola dönüşle Kümbetli Köyü istikametine geçiş yapmak istediği sırada Kars istikametinden Erzurum istikametine seyreden sürücü …’ın malik ve sürücüsü olduğu … plakalı otomobille çarpışması sonucu meydana gelen trafik kazasında … plakalı otomobilde yolcu olarak bulunan davacı …’in ATK 2.İhtisas Kurulu’nun raporunda tespit edildiği üzere; tüm vücut engellilik oranı %46 olacak ve iyileşme (iş göremezlik) süresi olay tarihinden itibaren 18 aya kadar uzayabilecek, iyileşme süresi içerisinde 3 (üç) ay bir başkasının yardımına gereksinim duyabilecek şekilde yaralandığı iddiasıyla, sigorta şirketleri, araç sürücüsü ve maliki aleyhine maddi ve manevi tazminat istemiyle eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır. (1)2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinde haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerlerinin, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı, davanın; cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve ceza kanununun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş olması halinde, bu sürenin maddi tazminat talepleri içinde geçerli olacağı hüküm altına alınmıştır. Yine maddi ve manevi tazminat istemlerinin bağlı olduğu zamanaşımı süreleri 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.) maddesinde de düzenlenmiştir. 6098 Sayılı TBK’nın 72/1. maddesinde “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır” denilerek mülga 818 sayılı BK’nın 60. maddesinde olduğu gibi üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüştür. 6098 Sayılı TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/1.) maddesi, özellikle zamanaşımının başlangıç anını belirleyen bir düzenlemedir. Bu düzenlemeye göre tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Burada, uygulamada “kısa süreli zamanaşımı” olarak adlandırılan süre söz konusu olup, sürenin başlangıcı sübjektif bir koşula bağlanmıştır. Çünkü, sürenin başlaması zarar görenin zararı ve tazminat sorumlusu kişiyi öğrenmesi gibi sübjektif bir koşulun gerçekleşmesi ile mümkündür.Mutlak nitelikteki “uzun süreli zamanaşımı”nın başlangıç tarihi ise zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir. Buna göre, tazminat istemi her halde eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren on yılın geçmesi ile zamanaşımına uğrar. Burada on yıllık sürenin başlangıç anı, zarar verici eylemin gerçekleştiği tarih gibi objektif bir koşula bağlanmıştır. Olağan zamanaşımı süresi iki yıllık olan kısa zamanaşımı süresidir. Diğer bir anlatımla iki yıllık zamanaşımı süresi on yıllık süre ile sınırlıdır. Zarar ve zararın sorumlusu olan kişi öğrenildiği takdirde davanın kısa zamanaşımı süresi içerisinde açılması gerekir. Zarar veren eylemin işlenmesinden itibaren on yıl geçtikten sonra zarar ve zararı veren kişi öğrenilmiş olsa bile tazminat istemi, zamanaşımı def’î ile karşılaştığında reddedilir. (-bkz..Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 20/12/2017 tarih ve 2017/3-2786 E., 2017/2016 K. Sayılı kararı-) TBK’nın 72/1. (BK’nın 60/2.) maddesinde düzenlenen üçüncü süre ise “ceza zamanaşımı süresi”dir. Zarara neden olan eylem, aynı zamanda ceza kanunları uyarınca suç teşkil eden bir eylem oluşturuyor ve bu eylem için ceza kanunlarının öngördüğü zamanaşımı süresi daha uzun bir süre ise bu takdirde uygulanacak olan zamanaşımı süresi, o suçun bağlı olduğu ceza zamanaşımı süresidir. Ceza zamanaşımı süresinin başlangıç anı da zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir. Açıklamalardan sonra somut olaya gelince; eldeki davanın konusunu oluşturan trafik kazası 18/07/2016 tarihinde gerçekleşmiş olup, dava 18/08/2020 tarihinde açılmıştır. Meydana gelen trafik kazasında yaralanma olduğu için KTK’nın 109.maddesi hükmü gereğince olaya uygulanması gereken zamanaşımı süresi ceza zamanaşımı süresi olup; TCK’nın 89. ve 66. madde hükümleri uyarınca zamanaşımı süresinin kazanın gerçekleştiği tarihten itibaren 8 yıl olduğu konusunda duraksamamak gerekir. Bu durumda trafik kazası 18/07/2016 tarihinde meydana geldiğine, görülmekte olan davada 18/08/2020 tarihinde açıldığına göre dava tarihi itibariyle uygulanması gereken uzamış (-ceza) zaman aşımı süresinin dolmadığı ve davanın zamanaşımı süresi içerisinde açıldığı anlaşılmakla, istinaf eden davalı vekilinin bu hususa temas eden istinaf başvurusu yerinde bulunmamıştır. (2)Zararın meydana gelmesinde veya artmasında mağdurun da kusurunun bulunması halinde diğer bir ifadeyle zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya zarar sorumlusunun durumunu ağırlaştırmış ise kaza tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nın 52.maddesi (benzer düzenleme 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 44. maddesi de mevcuttur) uyarınca hakim tazminat miktarını hafifletebilir. Görülmekte olan davada, davacının kaza sırasında emniyet kemerinin takılı olup olmadığı hususu trafik kazası tespit tutanağında belirsiz olarak belirtilmiş olup, bu hususta söz konusu tutanakta başkaca bir belirleme mevcut değildir. Ceza soruşturma dosyası kapsamında da bu hususa temas eden bir bilgi yada belge bulunmamaktadır. Bundan ayrı davacının trafik kazasına bağlı tedavisine ilişkin kayıt ve belgeler ile maluliyet raporları içeriğinden de davacının kaza sırasında emniyet kemeri takıp takmadığının tespiti mümkün olmamıştır. Kaldı ki bu hususta, davalı tarafın somut delillerle bir ispatı da bulunmamaktadır. Hal böyle olunca da; tereddütsüz bir şekilde davacının kaza anında emniyet kemerinin takılı olmadığı somut delillerle tespit edilemediğinden (-mesela..davacının kazada araç dışına fırlaması, emniyet kemerinin takılı olmadığı hususunda görgüye dayalı beyanların bulunması, tedavi belgelerinden ve maluliyet raporlarından emniyet kemerinin takılı olmamasından ileri gelen yaralanmalarının bulunduğunun tereddütsüz anlaşılması vb-) davalı istinaf eden vekilinin, davacının emniyet kemeri takmaması nedeniyle müterafik kusurlu olduğu ve tazminattan bu sebeple indirim yapılması gerektiği yönündeki istinaf başvurusu yerinde bulunmamıştır. (3)Karayolları Trafik Kanunu’nun 88. maddesinde “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur” düzenlemesine yer verilmiş olup; motorlu araçların işletilmesi neticesi üçüncü kişinin zarar görmesi durumunda o aracın işleteni, aracın sürücüsü ve varsa teşebbüs sahibinin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu; ayrıca, birden fazla kişinin zararı tazmin ile yükümlü olması durumunda, zarar görene karşı müteselsil sorumlu oldukları belirtilmiştir. Bu haliyle Karayolları Trafik Kanunu, trafik kazaları neticesi doğacak zarar sorumluluğunda müteselsil sorumluluk esasını benimsemiştir. Yine 6098 sayılı TBK’nın 61.maddesinde “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır” demekle birden çok kişinin zarardan aynı sebeple ya da çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabileceği vurgulanmıştır (818 sayılı BK’nun 51. maddesinde de paralel düzenleme mevcuttur). Bu durum iki veya daha çok kişinin şahsında sorumluluğun ya da herhangi bir tazminat yükümlülüğü şartlarının gerçekleşmesi halinde söz konusu olur. İşte bu tür durumlarda sorumlular hakkında müteselsil sorumluluk hükümleri uygulanacaktır. Müteselsil sorumluluk, kanundan doğan bir sorumluluk türü olup müteselsil sorumluların birinden talepte bulunan hak sahibinin, tüm ilgililer bakımından müteselsil sorumluluğa dayandığını ifade etmesine de gerek yoktur. Müteselsil sorumluluk ilkesi gereği, zararın tamamını, isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebilir. Burada önemle belirtilmesi gereken hususlardan biriside, zararın meydana gelmesinde kusursuz veya bir miktar kusurlu olan zarar görenlerin; zararına bağlı alacağının tamamını kendisine karşı müteselsil sorumlu olanlardan birinden, bir kaçından yada tamamında isteyebilme yönünde seçimlik hakkının olması ve müteselsil borçlular arasındaki rücuda ileri sürülebilecek müteselsil sorumlulardan kimin ne kadar kusurlu olduğunun kendisine karşı ileri sürülemeyecek olmasıdır. Diğer yandan kaza tarihinde yürürlükte bulunan TBK’nın müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümleri uyarınca müteselsil sorumluluğun bazı hukuki sonuçları vardır. Buna göre, müteselsil borçlulardan her biri, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumludur. (TBK m. 162/1). Borç tamamen ifa edilinceye kadar alacaklıya karşı bütün borçluların sorumluluğu devam eder ( TBK m. 163/2).Alacaklı, borçluların birinden, bir kısmından veya hepsinden alacağını talep etme ve dava açma hakkına sahiptir. (TBK m. 163/1) Borçlulardan birinin yaptığı ödeme kadar, müteselsil sorumluların alacaklıya karşı sorumlu oldukları toplam miktar eksilmiş olur. (TBK m. 166/1) Borcun tamamı borçlulardan biri tarafından ödenirse, diğer borçlular da alacaklıya karşı borçtan kurtulur. Alacaklının borçlulardan biriyle yaptığı ibra anlaşması, diğer borçluları da ibra edilen borçlunun borca katılma payı oranında borçtan kurtarır. (TBK m.166/3) Müteselsil borçlulardan biri, kendi davranışıyla diğerinin durumunu ağırlaştıramaz. (TBK m. 165.) Müteselsil borçlu, alacaklıyı tatmin ettiği oranda diğer müteselsil borçlulara karşı alacaklının halefi olur. ( TBK m. 168/1) ve alacaklının hakları ona geçer. Borçlu yalnızca kendi payına düşen kısmı ödemişse, diğer müteselsil borçluya rücu edemez. Bilgi mahiyetindeki bu genel açıklamalardan sonra somut olaya gelince; görülmekte olan davada alınan bilirkişi raporu ile diğer raporlar dahil olmak üzere tüm raporlarda davacının kazanın oluşumunda bir kusurunun bulunmadığı belirtilmiştir. Kazanın oluşumunda kusuru bulunmadığı anlaşılan davacı görülmekte olan davayı, müteselsil sorumlulardan … plaka sayılı aracın maliki, sürücüsü, ZMMS poliçesini düzenleyen sigorta şirketi ve İMMS poliçesini düzenleyen sigorta şirketine karşı açarak trafik kazasına bağlı zararlarının tamamını müştereken ve müteselsilen talep etmiştir. Ne var ki; davacının trafik kazasına bağlı zararlarının belirlendiği aktüer bilirkişi raporunun; kazanın oluşumundaki araç sürücülerinin kusur oranlarına göre belirlenmesini müteakip davacı tarafından da bu belirlemelere göre davada ıslah isteminde bulunulduğu, ilk derece mahkemesince de ıslah istemi doğrultusunda karar verildiği, davacının istinaf yasa yoluna başvurmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda; davacının müteselsil talep hakkından vazgeçtiğinin kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Hal böyle olunca da; dosyadaki bilgi ve belgelere göre kaza tarafı her iki aracında ZMM sigortacısı olduğu anlaşılan davalı … Sigorta AŞ’nin davacı tarafından, 310.000,00-TL poliçe limiti ile (yargılama gideri, vekalet ücreti vs) ibra edilmesi ve davalı araç sürücüsünün %90 oranındaki kusuruna denk gelen tazminattan 310.000,00-TL poliçe limitinin düşülmesi neticesinde bulunan sonuç tazminata hükmedilmesinde bir hata bulunmadığı, Davacının; müteselsil talep hakkından vazgeçmesi nedeniyle istinaf eden vekilinin; bilirkişi raporunda belirlenen ve kaza tarafı dava dışı diğer araç sürücüsünün % 10 kusuruna isabet eden tazminatında ibraya konu olduğu ve poliçe limiti kapsamında sonuç tazminattan düşülmesi gerektiği yönündeki istinaf başvurusunun yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır. (4)6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56/1. maddesine göre, hakimin olayın özelliklerini göz önünde tutarak manevi tazminat adı ile hak sahibi yararına takdir edeceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer işlevi olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, malvarlığı hukukuna ilişkin zararın karşılanması da amaç edinilmemiştir. O halde, tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerektiği kadar olmalıdır. 22/06/1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde, takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar açıkça gösterilmiştir. Bunlar, her olaya göre değişebileceğinden; hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Kazanın meydana geldiği tarih (-18/07/2016) oluş şekli, kusur durumu (-davacının kazanın oluşumunda kusurunun bulunmaması-) davacının yaralanmasının özellikleri (-davacının %46 oranında maluliyete uğrayacak ve 18 aylık süre içerisinde iyileşebilecek şekilde yaralanması-) davacının yaşı, böyle bir yaralanmanın sonuçları ile kendisinde yaratacağı etki, tarafların dosyaya yansıyan ekonomik ve sosyal durumları, olay tarihindeki paranın alım gücü, manevi tazminatın bir sebepsiz zenginleşme aracı olmaması ancak tatmin duygusuna ulaşılacak kadar olması gereği ile yukarıda açıklanan ilkeler göz önünde tutulduğunda; mahkemece davacı yararına takdir edilen manevi tazminat miktarının somut olayın özelliklerine göre fazla olmadığı, hal böyle olunca da istinaf eden vekilinin bu hususa temas eden istinaf başvurusunun yerinde olmadığı, sonucuna varılmıştır. (5)Bu durumda; toplanan delillerin ilk derece mahkemesinin kararı ve gerekçesiyle birlikte istinaf başvuru nedenleri de göz önüne alınmak suretiyle incelenmesi ve değerlendirilmesi neticesinde; dosya içindeki bilgi ve belgelere göre, davalıyı temsilen vekaletin 06/12/2022 tarihide verildiği, daha önce yapılan tüm tebligatların istinaf eden davalı şirket adresine usulüne uygun tebliğ edildiği ve davalı şirketin tebliğ konusu belge ve raporlara beyanda bulunduğu göz önüne alındığında, icra olunan yargılamada savunma haklarını kısıtlayıcı bir hususun bulunmadığı, TRH 2010 yaşam tablosu ve progressif rant yöntemine göre davacı için belirlenen geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatına ilişkin hesaplamanın kaza tarihinde yürürlükte bulunan yasal hükümler ile Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatları da gözetilerek düzenlenmiş olması karşısında hükme esas alınmasında da bir hata olmadığı, bedensel zararın bir türü olan ve talep edilen geçici iş göremezlik dönem zararından davalının sorumlu olduğu, tazminatın; karar tarihine en yakın tarihteki verilerle belirlenmesinin gerekmesi karşısında ek raporun hükme esas alınmasında bir hata bulunmadığı, ek raporun; rapor tarihindeki değişen verilere göre (asgari ücret) düzenlendiği göz önüne alındığında asıl rapor ve ek rapor arasında çelişki bulunmadığı, aracın şirkete ait kamyonet olması nedeniyle ticari faiz uygulanmasının doğru olduğu anlaşılmakla, yerinde bulunmayan davalı istinaf eden vekilinin istinaf başvurusunun az yukarıda maddeler halinde açıklanan sebeplerle HMK’nın 353/1-b/1.maddesi hükmü gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği, ıslah ile talep olunan 953.828,00-TL alacağa hükmedilmesi gerekirken talebin aşılması suretiyle 953.858,00-TL tazminata hükmedilmesinin ise maddi hata niteliğinde olup mahkemece her zaman düzeltilmesinin mümkün olduğu soncuna varılmıştır.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/ Gerekçe uyarınca, 1-Usul ve yasaya uygun olan ve yukarıdaki başlıkta yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararına yönelik olarak davalı … A.Ş vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1 madde hükmü gereğince ESASTAN REDDİNE,2-İstinaf eden davalı … A.Ş’den alınması gereken 65.155,99-TL harçtan peşin yatırılan 18.848,80-TL harcın düşümü ile bakiye 46.307,19-TL istinaf ilam harcının istinaf eden davalı … A.Ş’den tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerin üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 361 ve 362. maddeleri uyarınca gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süresi içinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere, oy birliği ile karar verildi.08/12/2023